Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in BM Mülteciler Yüksek Komiseri Sadako Ogata ile yaptığı görüşmeden - 9 Eylül 1999

Haydar Aliyev: Genç bağımsız bir devlet olarak Azerbaycan`ın sorunları çok fazladır. Bu sorunların da bir çoğunun çözümü Birleşmiş Milletler Örgütü ile ilgilidir. Bilindiği üzere, Birleşmiş Milletler Örgütü dünyanın tüm devletlerinin örgütüdür. Bu nedenle de her devletin Birleşmiş Milletler Örgütü ile ilişkileri ve işbirliği sözkonusudur. Fakat bağımsızlığını son dönemlerde kazanmış olan genç devletlerin Birleşmiş Milletler Örgütü ile işbirliğine ihtiyacı daha fazladır. Bunların arasında ise anlaşmazlıkların, mültecilerin söz konusu olduğu, çok zorlu sorunların bulunduğu ülkeler Birleşmiş Milletler Örgütü`nün yardımına daha fazla ihtiyaç duymaktalar.

Siz BM`nin Mültecilerden Sorumlu Yüksek Komiseri olarak Azerbaycan`daki durumu muhtemelen iyi biliyorsunuzdur. Sanırım, siz burada bulunduğunuz şu son iki günde bu konularla ilgili daha yakından bilgi edinmişsiniz, bu nedenle de ben sizin Azerbaycan ziyaretinize özel önem veriyorum. Sizin Kafkasya geziniz, özellikle Azerbaycan`a yaptığınız ziyaret bizim için çok önemlidir. Buyurun, sizi dinliyorum.

Sadako Ogata: Sayın Cumhurbaşkanı, Azerbaycan`ı ziyaret etmek bizim için hem hoştur, hem de gurur vericidir. Bizi kabul ettiğiniz için ve gösterilen konukseverlik için Size teşekkür ediyorum. Siz altı ay önce benim burada bulunan temsilcilerimi kabul etmişsiniz, bundan dolayı size özel şükranlarımı sunmak istiyorum. Bu nedenle onlar Size çok teşekkür ediyorlar.

Bize dün Sizin Başbakan Yardımcısı eşlik etti ve Azerbaycan`ın birçok bölgelerinde temaslarda bulunduk. Mültecilerin yaşadıkları Bilsesuvar`ı, Horadiz`i ziyaret ettik.

Benim başkanlığını yaptığım ofis BM` de mülteciler ve ülkeiçinde göçe zorlanmış kişilerle ilgileniyor. Çok yazıklar olsun, dünyanın bu bölgesinde de aynı kişilere rastlamak mümkündür. Tabii, Kafkasya bölgesinde, özellikle Azerbaycan`da kişilerin yerlerinden zorla göç ettirilmesi sorununu çok iyi anlıyoruz. Bu kişilerin sorunlarının hafifletilmesi için hükümetin gösterdiği çabalardan dolayı Size şükranlarımı sunmak istiyorum.

Bilindiği üzere, tüm bu kişiler anlaşmazlıkların kurbanlarıdır ve bu nedenle de Dağlık Karabağ sorununun çözüme bağlanması alanındaki kişisel girişiminizden dolayı Size şükranlarımızı ifade ediyorum. Sadece şunu kesin olarak söyleyebilirm, mülteciler ve yerlerinden zorla göç ettirilmiş kişiler gerçekten evlerine dönmek istiyorlar. Bu nedenle de tüm bu sorunlar ele alındığı sırada politik sorunların çözümünde onların da çıkarlarını dikkate alırsanız memnun olurum. Aynı zamanda biz onların sorunlarının hafifletilmesi, çözüme kavuşturulması için Sizin hükümet üyeleri ile birlikte çabalar gösteriyoruz.

Dün benim konuştuğum kişilerin hepsi kendi evlerine dönmek istiyor. Bu bakımdan, sorunun olası çözüm yolları ile ilgili Sizin görüşlerinizi bilmek isteriz. Biz ise, bu arada Size yardım emeye hazırız.

Haydar Aliyev: Herhalde Siz buradaki temaslarınız sırasında, cumhuriyetteki durumla ilgili bilgi edindiğiniz süre içinde Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ anlaşmazlığının ülkemiz, halkımız, devletimiz için başlıca, kritik bir sorun olduğunu anladınız. Ermenistan`ın Azerbaycan`a karşı toprak iddiasında bulunarak yaptığı askeri saldırı ve bu nedenle çıkmış olan Dağlık Karabağ sorunu, ardından ise Ermenistan-Azerbaycan askeri anlaşmazlığı artık 12 senedir Azerbaycan`ı çok zor duruma düşürmüştür.

Bu dönem içinde çok şeyler yaşanmıştır, fakat sonuç ne? Sonuç şudur ki, Azerbaycan`ın egemenliği, toprak bütünlüğü ihlal edilmiş, topraklarının yüzde 20`si Ermenistan silahlı kuvvetlerince işgal edilmiş, işgal altındaki topraklardan bir milyondan fazla kişi yerinden, yurdundan edilmiştir. İşgale uğramış topraklarda 700`den fazla yerleşim birimi yıkılmış, orada bulunan tüm yapılar tahrip edilmiş, Azerbaycan oldukça büyük kayıplara uğramıştır.

Ermenistan Azerbaycan`a karşı askeri saldırı yapmış, fakat dünya kamuoyu, keza Birleşmiş Milletler Örgütü Ermenistan`ı saldırgan olarak tanımamışlar. Her zaman bu sorunu Azerbaycan`ın iç sorunu olarak değerlendirmeye çalışmışlar. Tabii, Dağlık Karabağ Azerbaycan`ın bir parçasırdır. Fakat ilk gününden itibaren anlaşmazlık Dağlık Karabağ`la değil, Ermenistan ile Azerbaycan arasında çıkmıştır. Ermenistan`ın, Azerbaycan`ın bir parçası olan Dağlık Karabağ`ı kendine bağlamak için aldığı karar üzerine yaptığı askeri operasyonlar anlaşmazlığın temelini oluşturmuştur.

Nitekim biz bu nedenden dolayı Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ anlaşmazlığının dünyadaki tüm anlaşmazlıklardan farklılık gösterdiğini düşünüyoruz. Ne yazık ki, büyük devletler, Birleşmiş Milletler bu konu ile ilgili adil bir tutum izlememiş, bu anlaşmazlığın özü doğru tespit edilmemiştir. Tüm bunların sonucunda, Ermenistan silahlı güçlerinin eylemlerine bir kimse tarafından engel olunmadığı için ve kuşkusuz ki, Azerbaycan devletinin de birçok günahları yüzünden Azerbaycan topraklarının büyük bir bölümü işgale uğramıştır.

Dağlık Karabağ Azerbaycan`ın sınırları içinde otonom bir il olduğu sırada, Azerbaycan`la arasında anlaşmazlık çıktığında hiçbir devlet ona yardım etmeseydi, Ermenistan gibi bir devlet onun arkasında olmasaydı, biz anlaşmazlığı kendimiz çözecektik.

Daha 1988 yılında Dağlık Karabağ`da etnik temizlik yapılmış ve oradaki tüm Azeriler zorla göç ettirilmişler. Bunu Ermeniler yapmışlar. Ermeniler Azerbaycan devletinin sınırları içinde bulunan otonom bir ilde ülke ulusunun başlıca bölümünü oluşturan Azerileri oradan çıkarmışlar. Bu sorunu Azerbaycan kendisi çözer, kendi haklarını savunurdu. Eğer Ermenistan bu işe karışmasaydı. Ermenistan bu işe karıştıktan sonra, - ki saldırıyı Ermenistan başlatmıştır,- doğal olarak Ermenistan, Dağlık Karabağ güçleri ve Ermenistan`ın arkasında bulunan, ona destek olan, yardım eden başka güçler hepsi beraber Azerbaycan`ın sadece Dağlık Karabağ ilini değil, bunun yanı sıra onun çevresinde bulunan yedi büyük bölgeyi işgal etmiş ve orada yaşayan Azerileri kendi yerlerinden göç ettirmişler.

Ne yazık ki, Birleşmiş Milletler bu konuya kayıtsız kalmıştır. Doğru, BM Güvenlik Konseyi Azerbaycan`ın Dağlık Karabağ değil de, Laçın, Şuşa, Kelbecer ve ardından diğer bölgeleri işgale uğradığında birkaç karar çıkarmıştır. O kararlarda işgal edilmiş toprakların işgal güçlerinden kurtarılması öngörülmüştür. Ama Ermenistan bırakın bunlara uymayı, bu kararları hiç umursamamıştır bile. BM Güvenlik Konseyi yine buna kayıtsız kalmıştır.

Böylece, söylediğim üzere, Azerbaycan`da bir milyon kadar mülteci kitlesi oluşmuştur. Bu yüzden ben size Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığının ve bunun sonucunda Azerbaycan`da oluşan mültecilerin, tabii ki, diğer tüm bölgelerdeki mülteclerden farklı olduğunu söylüyorum. Bu bize geçmişten kalan mirastır. Şimdi bize, bu anlaşmazlığın çözülmesi, Azerbaycan`ın toprak bütünlüğünü sağlanması, işgal edilmiş topraklarımızın kurtarılması, Siz gördüğünüz o kişilerin,- topraklarına geri dönmek isteyen kişilerin - kendi yerlerine, evlerine dönmelerinin sağlanması konusunda bir sorumluluk düşüyor.

Bu konuda Azerbaycan`ın politikası da çok doğru, gerçekçi bir politikadır. Yani biz öncelikli olarak sorunun barış yoluyla çözüme bağlanması görüşünü savunduk. Savaşı durdurduk ve beş seneyi aşkın bir süredir ateşkes ortamında yaşıyoruz. Gerçi 6-7 senedir mülteciler sizin gördüğünüz o kamplarda, çadırlarda yaşıyorlar.

Sorunun barış yoluyla çözüme bağlanması için Mayıs 1994`ten bu yana görüşmeler yapıyoruz. Bu süre içinde çok iş yaptık, büyük bir yol kat edilmiştir. Özellikle AGİT Minsk Grubu ve onun eşbaşkanlığını üstlenen Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa çok çabalar harcamışlar. Örneğin, 1996 yılında AGİT Lizbon Zirve Toplantısı`nda Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığının çözümlenmesi için üzerinde uzlaşmaya varılan belge bizi sorunun barışçıl yoldan çözümüne bir hayli yaklaştırdı. Fakat Ermenistan tarafı AGİT Zirvesi`nde onaylanan belgeyi geri çevirdi, bu koşulları kabul etmedi. Bu nedenle de bunun ardından durum tekrar gerginleşti. Geçen sene Kasım ayında AGİT Minsk Grubu`nun çalışma grubu bize sorunun çözümü için yeni bir yöntem önerdi. Bu yöntem "Ortak devlet" formülünün onaylanması gerektiğini içeriyordu. Biz bunu kabul edemeyiz. Bunu onaylamak Dağlık Karabağ`a bağımsızlık vermek demektir. Bunu kabul etmek Azerbaycan topraklarında ikinci Ermeni devletini kurmak demektir. Kuşkusuz ki, biz bu haksızlığı kabul edemeyiz. Durum işte bu.

Siz gördüğünüz kişiler çok acılı koşullarda yaşıyorlar. Siz bir veya iki kampı ziyaret etmişsiniz. Oysa Azerbaycan topraklarında onlarca böyle kamp bulunuyor. Sayın Bayan, biliyorum, siz bu çalışmalarla uzun yıllardır ilgileniyorsunuz. Tabii ki, siz başka ülkelerde de mültecilerle karşılaşmışsınız, onların yaşadıkları ortamı görmüşsünüz. Fakat dünyanın hiçbir yerinde Azerbaycan mültecileri kadar korkunç durumda yaşayan kişilerin olduğuna inanmıyorum. Bizim de, siz görüğünüz şu mültecilerin, göçmenlerin de bir amacı vardır: işgal edilmiş toprakların kurtarılması, onların kendi evlerine geri dönmesi.

Bana Fuzuli Rayonu`nun (red. idari birim) işgalden kurtarılan bölgesinde sizin temaslarda bulunduğunuzu söylediler. Orada Birleşmiş Milletler`in, Dünya Bankası`nın yardımıyla bazı onarım çalışmaları yapılmıştır, onları da gördünüz. Fakat bunun yanı sıra orada tahrip edilmiş evleri de gördünüz, öyle mi? Siz bunlara küçük bir bölgede tanık oldunuz. Bir düşünün, Azerbaycan topraklarının yüzde 20`sinde tüm evler, hastahaneler de, okullar da, kütüphaneler de, kültür sarayları da - hepsi benzer biçimde tahribe uğramıştır. Fakat ne yazık ki, dünya kamuoyu, keza Birleşmiş Milletler böyle bir barbarlığa, vandalızme karşı gereken tepkiyi göstermiyor. Ben neden bu kadar keskin konuşuyorum? Nitekim bizimle her konuştuklarında Ermenistan ile Azerbaycan`ın durumunu aynı şekilde değerlendiriyorlar. Anlaşmazlık söz konusudur, her iki taraf da suçludur, gidin anlaşmazlığı çözün diye düşünüyorlar. Fakat hangi taraf daha fazla zarara uğramıştır- işte bunu pek dikkate alan yoktur.

Size söylediğim şu kelimeler benim içimde bulunan acı duygulardır. Bizim ne denli zor bir dönem yaşadığımızı bilesiniz diye söylüyorum.

Fakat bunların yanı sıra, biz ümidimizi kaybetmedik, biz iyimseriz. Sorunu çözmek mümkündür diye düşünüyoruz ve bunun için de çalışıyoruz. Sorunu barışçıl yoldan çözmeye çalışıyoruz. Azerbaycan savaşın, çatışmaların yeniden başlanmasına karşıdır, bundan yana değildir. Oysa bunun için bizim gerekçemiz var, zira bizim topraklarımız işgal edilmiştir. Fakat biz sorunu barışçıl yoldan çözmek istiyoruz.

Sanırım, eğer BM, AGİT, onun Minsk Grubu, uluslararası alanda bulunan diğer nüfuzlu güçler bu anlaşmazlığın çözümüne yardımcı olurlarsa, biz bunu çözebiliriz.

Fakat bir anlık bizim bugün bunun çözümü ile ilgili her hangi bir kararı kabul ettiğimizi düşünelim. Onun yaşama geçirilmesi ne kadar zaman alacak, bunu düşünebiliyor musunuz? Bazı kişiler işte bugün karar onaylanacak, yarın mülteciler kendi yerlerine geri dönecekler diye düşünüyorlar. Bu, sadece soruna yüzeysel bir yaklaşımdır. Bizim önümüzdeki ilk konu sorunun barışçıl yoldan çözümlenmesi, işgal edilmiş toprakların kurtarılması, ardından bu topraklarda yaşam için gerekli koşulların sağlanması, yani o yerlerin onarımı, daha sonra ise onların oraya taşınıp yaşaması konusudur. Yine de söylüyorum, siz Fuzuli`yi ziyaretiniz sırasında bu sürece tanık oldunuz. Orası, sadece, Azerbaycan topraklarının bir parçasıdır.

Bu nedenle de biz, kuşkusuz olarak, başlıca sorunun çözümünü sağlamalıyız. Bunun ardından - ikinci aşamada ise yardıma çok büyük ihtiyacımız olacaktır. Fakat şimdi, hiçbir sorun çözümlenmediği sürece, o kişilere yardım etmek gerekiyor. Biz şimdiye kadar insani yardımlar aldık. Bunlardan dolayı size, Birleşmiş Milletler`e teşekkür ediyorum. Fakat ne yazık ki, kimi zaman yardımların azaltılması veya durdurulması yönünde konuşmalar yapılıyor. Peki bu insanlar nasıl yaşayacaklar?

Ben düşünüyorum ki, Siz tüm bunları hesaba katarak Azerbaycan`ı ziyaret ettikten sonra ileride hem sorunun barış yoluyla çözümü konusunda, hem de bu kişilerin yaşamlarını belli bir düzeyde ve normal bir şekilde sürdürmeleri için insani yardımın yapılması işinde bize yardımcı olacaksınız.

Sadako Ogata: Sayın Cumhurbaşkanı, bu sorunun tarihi ile ilgili bilgi verdiniz, konunun ileriye dönük perspektifleri ile ilgili görüşlerinizi paylaştınız. Ben Sizin tüm duygularınızı tam anlıyorum.

Belli olduğu üzere, biz Azerbaycan`a 1992 senesinden itibaren yardım yapmaya başladık. İşte aynı dönemden beri Ermenistan`a da yardım etmeye başladık. Bilindiği üzere, Ermenistan`da da mülteciler bulunuyor. Onların sayısı yaklaşık 250 bindir. Onlar Azerbaycan`dan Ermenistan`a kaçan ermenilerdir. Aynı şekilde Azerbaycan`da Ermenistan`dan kovulmuş 300 bin kadar Azeri vardır. Anlaşmazlığın büyümesi üzerine Dağlık Karabağ`dan ve onun çevresinden daha 600 bin kişi onlara eklendi. Gördüğünüz gibi, bunlar çok büyük rakamlardır. Biz mültecilere yardım etmek ve bunun üstesinden gelmek için elimizden geleni yapıyoruz.

Ben tek başına tüm bu sorunların üstesinden gelemeyeceğimin tam farkındayım. Zira mülteciler sorunu dışında, burada askeri, siyasi sorunlar da bulunmaktadır ve genel olarak, bu kompleks bir sorundur. Bizim yapabileceğimiz ve şimdiye kadar yaptığımız iş bu kişilere belli yardımda bulunmak, onların durumunun iyileşmesi için çaba göstermektir. Fakat tüm bunlar geçici adımlardır. Aynı zamanda biz tüm politik ve askeri sorunların anlaşmazlık içinde bulunan ülkelerin liderleri tarafından çözüleceği umuduyla yaşıyoruz. Bu bakımdan Sizin benimsediğiniz yaklaşıma büyük saygım vardır. Pek çok sıkıntılarla karşılaşmanıza rağmen, siz yine de sorunu barışçıl yoldan çözmeye çalışıyorsunuz.

Tabii ki, tahriplerin çok büyük olduğunu ben önceden de duydum. Fakat Fuzuli bölgesini ziyaret ettikten ve oradaki yıkımları kendi gözlerimle gördükten sonra bunların ne derece büyük olduğunun bilincine vardım. Şimdi anlıyorum, bunların onarımı, eski duruma getirilmesi çok büyük ve gergin bir emek isteyecektir. Fakat şunu söylemeliyim ki, eğer siyasi zorluklar giderilirse ve kişilerin tekrar kendi yerlerine geri dönecekleri konusunda garanti verilirse, biz aynı şekilde yardım etmeye hazır olduğumuzu belirteceğiz. Zannediyorum, eğer böyle bir fırsat olursa, tüm bu sorunların çözüm yollarını, hangi yöntemlerin kullanılacağını saptamak için biz tekrar görüşeceğiz.

Politik açıdan tüm sorunlar çözüldükten ve uzlaşmaya varıldıktan sonra güvenliği nasıl sağlayacağınızı düşünüyorsunuz? Tüm bu sorunlar çözülünceye kadar biz Azerbaycan`da kalmaya ve yardım yapmaya devam edeceğiz. Bizim mültecilere ve ülke içinde yerlerinden edilmiş kişilere insani yardım yapmamız konusuna gelince ise, büyük sabırsızlıkla görüşmelerin sonuçlanmasını bekliyoruz. Şimdiye kadar biz Azerbaycan`da mültecilere ve zorla yerlerinden edilen kişilere yardım etmek için 41 milyon ABD doları tahsis ettik. 10 milyon dolar da onlara barınacak yerler sağlamak için verildi. Bu belki de pek tatmin edici bir rakam değildir, onların tüm sorunlarını çözmeyecektir, bunu anlıyorum. Fakat herhalde biz bunu yaptık. Aynı zamanda onların kendi yaşamlarını sürdürmeleri için iş sağlamaya çalıştık. Bu alanda özellikle Başbakan Yardımcısı Sayın Hasanov`a şükranlarımı sunmak istiyorum, - o da bu yönde çalışmalarda bulunuyor.

Böyle bir durumun uzun süremeyeceğini söylemeliyim. Biz yerlerinden zorla göç ettirilmiş kişilerin sorunlarını tam çözemiyoruz. Bu nedenle de bu sorunun politik yönden çözümlenmesi alanında Sizin yaptığınız çabaları, girişiminizi özellikle takdir ediyor ve bu yolda Size her hususta başarılar diliyoruz.

Haydar Aliyev: Size şu söyledikleriniz, tavsiyeleriniz için ve özellikle Azerbaycan`daki mültecilerin yaşamının belli bir düzeyde iyileştirilmesi yönünde yaptığınız yardımlar için teşekkür ederim. Tabii ki, bu yardımlar çok azdır. Ama ne yapalım, bundan fazlasını yapamıyorsunuz. Biz daha fazla olmasını temenni ederiz.

Biz tüm bu sıkıntılara dayandık ve dayanacağız. Fakat bir daha size Azerbaycan`a yönelik ilginizi artırmanız çağrısında bulunuyorum. Eğer mümkünse, yardımlarınızı daha da artırın. Anlaşmazlığın çözüme bağlanmasına gelince ise, anlıyorum, bunun büyük kısmı bizim üzerimize düşmektedir. Ama, herhalde, ileride bizim sizinle yapacağımız daha çok iş var. Biz ileride de verimli işbirliği yapacağız diye düşünüyorum.

"AZERBAYCAN" Gazetesi, 10 Eylül 1999 yılı.