Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti Başkanı Haydar Aliyev`in yerel televizyon aracılığıyla özerk cumhuriyet halkına seslenişi - 22 Mayıs 1992

Sayın kardeşler!

Beş gündür Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nde savaş yaşanıyor. 18 Mayısta sabah erkenden Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti toprakları - Sederek bölgesi Ermenistan'ın silahlı saldırısına uğramış, askeri saldırılar başlamıştır ve çatışmalar beş gündür devam ediyor, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti nüfusu, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti kendi toprağını silahlı saldırıdan koruyor.

Bu saldırı top ve başka silahlardan açılan ateşlerle başladı. Biz bu olayı görünce Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi'nde hemen durumu görüştük, acil önlemler aldık, Nahçıvan'ın savunmasını tertiplemek, toprakların savunmasını sağlamak, aynı zamanda ateşin durdurulmasına yönelik girişimlerle ilgilendik. Bu yüzden de biz savaşın çıktığı ilk anlardan başlayarak, hiç kuşkusuz, savunmayı örgütleyerek ateşe ateşle cevap vermekle birlikte ilk anlardan Ermenistan Cumhuriyeti yöneticileri ile temasa geçip ateşin durdurulması için önerilerde bulunduk ve bu konularla çok titizlikle ilgilendik. Aynı zamanda biz tehlikenin ne kadar büyük olduğunu hissederek, onun bilincine vararak, o bölgeye Ermenistan'ın güçlü silahlı birliklerinin takviye edildiğini hissederek tüm güçleri ve olanakları değerlendirip özerk cumhuriyetin, özellikle bizim sınırların korunmasını sağlama çalışmaları ile ilgilendik.

Beş gündür, Nahçıvan'ın tüm kuvvetleri - Devlet Savunma Komitesi'nin önderliği altında İçişleri Bakanlığı çalışanları, subayları, Halk Cephesi gönüllü savunma birlikleri - hepsi bir araya gelerek Nahçıvan'ın güvenliği ile ilgileniyor. Ne yazık ki çok kanlı bir savaş yaşanıyor, bizim kayıplarımız var, Sederek köyünde çok tahripler oldu, diğer birkaç köye de Ermenistan topraklarından top ateşleri yapılmıştır, bazı yerlerde yaralananlar ve köylerde yıkılan evler vardır. Bu, kuşkusuz ki, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'ne silahlı bir saldırı olarak değerlendirilmelidir ve biz bunu ilk anlardan böyle değerlendirdik, bu tutumu izleyerek kendi önlemlerimizi aldık.

Bu beş gün boyunca bizim soydaşlarımızdan, korkmadan savaşanlardan ölenler oldu, yaklaşık 120 kişi - bu sayı henüz kesinleşmiş değildir - kahramanca ölmüştür, haber alınamayanlar da var, yaklaşık 90 kişi yaralanmıştır. Onun için de bugün şu fırsatı değerlendirip ölen yurttaşlarımızın, Vatan yolunda kahramanca yaşamını kaybeden yurttaşlarımızın ailelerine Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu adına derin üzüntüyle başsağlığı dilerim. Allah onlara sabır versin diyorum. Allah tüm şehitlere rahmet eylesin.

Bizim ölçülerimiz hem siyasi nitelik taşımış, hem de ülke topraklarının savunma tedbirlerini kapsamıştır. Ermenistan Cumhuriyeti yöneticilerine defalarca yaptığımız çağrılar 18 mayısta bir sonuç vermemiştir. Çağrılarımız daha sonra da devam etti, ama ne yazık ki biz gerekli cevabı alamadık. Fakat bu olay yaşanınca biz dünya kamuoyuna çağrıda bulunduk, Türkiye'ye çağrıda bulunduk. Türkiye Başbakanı Süleyman Demirel, Türkiye Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, Türkiye Başbakan Birinci Yardımcısı Erdal İnönü aynı gün - 18 mayısta Nahçıvan ile, benimle temasa geçtiler, durumla ilgili bilgi edindiler ve bu olaya ilişkin tutumlarını açıkladılar, bizi teselli ettiler ve Türkiye tarafından gerekli önlemlerin hemen alındığını ilettiler. 18 Mayısta Süleyman Demirel Budapeşte'den telefon etti; Hikmet Çetin telefon etti; Erdal İnönü Ankara'dan aradı; aynı gün akşam Türkiye Başbakanı Süleyman Demirel Ankara'ya döner dönmez, gece neredeyse saat 23.30'da Bakanlar Kurulunu toplantıya çağırdı, ardından büyük bir bildiri yayınlandı ve bu bildiri de tüm dünyaya duyuruldu. Sonraki günlerde de - ayın 19'da, 20'sinde bugüne dek her gün Türkiye yöneticileri - Başbakan, dışişleri bakanı ve diğer üst düzey yöneticiler Nahçıvan ile irtibat halindedir, telefonla arıyorlar, benimle konuşuyorlar, bilgi alıyorlar ve kapsamlı siyasi, diplomatik önlemler uyguluyorlar, Nahçıvan'a büyük yardımlar yapıyorlar. Amerika'da hastanede tedavi olan Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal da bir konuşma yapmış, bildiri yayınlamış ve Türkiye'yi Nahçıvan'a yardım etmeye çağırmıştır.

Tüm bu siyasi önlemler sonucu dünya kamuoyu 18 mayısta kapsamlı bilgiler edinebilmiş, aynı gün basın - radyo, televizyon, gazeteler Nahçıvan'a silahlı saldırı ile ilgili geniş haberler yayınlamış ve onların hepsi bize manevi destek olmuş, bizim bu zor dönemimizde, kuşkusuz ki, Ermenistan Cumhuriyeti yöneticilerine büyük baskı yapma olanağını sağlamıştır.

Bunun yanı sıra biz, belirttiğim üzere, Ermenistan yöneticileriyle bağlantı kurmaya çalıştık; hem ayın 18'de hem sonraki günlerde -19 ve 20 mayısta ben Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan ile telefon görüşmesi yaptım, çok ciddi koşullar öne sürdüm, ateşi durdurmamız ve bu kanlı olaylara acilen son vermemiz gerektiğini bildirdim. Doğrudur, her telefon görüşmesinde onlar kendilerinin de ateşi durdurma isteklerinin bulunduğunu, yahut bu yönde bir karar olduğunu söylediler. Fakat yine de ateşkesi sağlamayı başaramadık. Ermenistan Cumhurbaşkanı Ter- Petrosyan'ın yanı sıra ülke Savunma Bakanı Vazgen Sarkisyan ile, Cumhurbaşkanı Danışmanı Aşot Manuçaryan ile, diğer üst düzey yöneticilerle de bizim görüşmelerimiz oldu. 19 ve 20 Mayısta Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ve Ermenistan temsilcileri sınırda bir araya geldiler, savaşın durdurulmasıyla ilgili görüşmeler yaptılar, koşullar öne sürdüler. Ne yazık ki bunlardan da bir sonuç alınamadı. 20 Mayısta Levon Ter-Petrosyan ile yaptığım telefon görüşmesinde kendisi resmi bildirinin içeriğini bana aktardı. Bu bildiride o, kendilerinin, yani Ermenistan yönetiminin Nahçıvan ile Ermenistan arasında bulunan sınırlarda istikrarı sağlamak için sözleşme yapma, uzlaşmaya varma yönünde bir karar aldıklarını ve acilen görüşmeler yapıp sözleşme imzalamaya hazır olduklarını ifade ediyor. Bu bildiriyi bana aktardığında Ermenistan Cumhurbaşkanına, bizim bu önerileri önceden yaptığımızı, bu önerileri tasvip ettiğimizi, ancak bunların gerçekleşmesi için öncelikli olarak kısa sürede savaşın durdurulması gerektiğini söyledim. Dün - günün ilk yarısında önceki günlere oranla durum biraz daha sakindi, ancak günün ikinci yarısında savaş yeniden biraz şiddetlendi ve bu arada şunu da belirtmek gerekir, dün Ermenistan tarafından yine top ateşleri yapılmıştır. Bunu orada bulunan Rus askeri birlikleri gözlemcileri de söylüyorlar. Bugün ise sabahtan beri belli bir durgunluk sözkonusudur, ara-sıra küçük çatışmalar oluyor, fakat durum sakin.

Ne yazık ki, belirttiğim üzere, işte tüm bu trajik günlerde bizim kayıplarımız olmuştur, Sederek köyünde büyük yıkıntılar olmuştur, birkaç köye, hatta Şerur bölgesinin merkezine de havan mermileri düşmüştür. Bu da bizi, bilhassa sınır köylerinde ikamet eden kişileri ve Şerur bölgesi sakinlerini tedirgin etmiştir. Doğrudur, endişelenecek bir durum vardır, fakat bununla birlikte panik yaratmak veyahut insanları rahatsız etmek için, bence, bir neden yok. Zira topraklarımızı savunmak için tüm önlemler alınıyor, şimdiye kadar alınmıştır ve bundan böyle de alınacaktır. İlk gün silahlı saldırılar sonucunda Ermenistan bizim arazimizde bulunan birkaç tepeyi işgal etti - o tepelerde genelde bizim milis birliklerimiz ve Devlet Savunma Komitesi askerleri nöbet tutarlardı - sonraki günlerde o tepelerin çoğu geri alındı, şimdi yalnız bir tepe alınmamıştır. Biz görüşmeler sonucunda, başka uygulamalar sonucunda kendi topraklarımızın hepsini geri alacağımızı ve bu ateşi durdurmayı başaracağımızı, bu savaşa da son vereceğimizi düşünüyoruz. Biz ilk günden hep aynı tutumu savunduk. Ermenistan yönetimine de, tüm dünya kamuoyuna da bizim asla savaştan yana olmadığımızı bildirdik. Son sekiz ayda Nahçıvan ile Ermenistan Cumhuriyeti arasındaki sınırlarda normal bir durum, istikrar söz konusu olmuş ve silahlı çatışmalar yaşanmamıştır. Biz bu durumu sürdürmeyi düşünüyoruz. Fakat 18 Mayısta Ermenistan'ın yaptığı saldırı sonucunda böylesine ciddi bir savaş ortamı ortaya çıkmıştır ve tekrar söylüyorum, bizim yaklaşımımız buna son verip Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti insanlarının huzur içinde yaşamasını sağlamaya yönelik çalışmalar yapmaktır.

Şunu özellikle belirtmem gerekir, şu günlerde Türkiye hükümetinin sağlam tutumu, ciddi açıklamaları ve siyasi diplomatik girişimleri diğer ülkeleri de önemli oranda etkilemiştir. 18 Mayısta gece Türkiye'nin Bakanlar Kurulunda onaylanmış olan bildiri çok ciddi niteliktedir, orada Ermensitan Cumhuriyeti yönetimi bu saldırıdan sorumlu tutulmaktadır. Bu bildirinin çok önemli bir diğer yönü de şudur, bu bildiride Türkiye Hükümetinin 1921 yılı Kars Anlaşması gereği Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti hakkında söz hakkına sahip olduğu, garantör rolünü oynadığı belirtilmiştir ve bu da tüm dünyaya aktarılmıştır, şu günlerde tüm dünya basınında - programlarda, haberlerde, keza Moskova televizyonu ve gazete haberlerinde - 1921 yılı Kars anlaşması, onun içeriği ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti için önemi anlatılıyor. Bununla birlikte şu günlerde - 18 Mayısta Nahçıvan'a yoğun yabancı gazeteci akını olduğunun da altını çizmeliyim. Şu günlerde belki 50'den fazla yabancı gazeteci geldi ki, bunların da çoğu Türkiye'dendi. Fakat Türkiye'nin yanı sıra diğer devletlerden de - Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya, İsviçre ve başka devletlerden, hiç kuşkusuz, Moskova'dan, Rusya'dan muhabirler gelmişler, bu gazete muhabirleri, televizyon muhabirleri günde birkaç defa Yüksek Sovyet'ten bilgiler almışlar. Bizzat ben kendim birkaç defa onlarla bir araya geldim, durumla ilgili bilgi verdim. Onlar da çok hızlı davranarak bilgileri tüm uluslararası haber ajanslarına aktardılar ve bunun sonucunda dünya kamuoyunda çok önemli bir görüş oluştu ki, o da şundan ibaretti: Ermenistan'ın Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'ne saldırısı Ermenistan'ın Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'ne karşı, öyle ise, Azerbaycan'a karşı silahlı bir tecavüzdür. Bu görüş artık her ülkede haber ajanslarında ve resmi düzeyde yapılan açıklamalarda vurgulanmıştır. Doğru, Ermeniler, Ermenistan yöneticileri, güya bu saldırıyı kendilerinin değil, Nahçıvan tarafından yapıldığını kanıtlamaya çalıştılar, fakat bu defa onlar güçlü olanaklara sahip olmalarına rağmen, bu yalan bilginin yayılmasında başarılı olamadılar. Artık dünya kamuoyu her yerde saldırının Ermenistan tarafından yapıldığını ve bunun Nahçıvan'a, Azerbaycan'a Ermenistan tarafından yapılan bir silahlı saldırı olduğunu vurguluyor.

Diğer büyük devletler de çok ciddi açıklamalar yapmışlar. Amerika Dışişleri Bakanı Becker tarafından, Fransa Dışişleri Bakanı tarafından bildiri yayınlanmıştır. Şimdiye kadar 57 devlet Ermenistan Cumhuriyeti'nin Nahçıvan'a silahlı saldırısını resmen kınamış ve çok önemli açıklamalarda bulunmuşlar. Bu, kuşkusuz ki, cumhuriyetin zor, acılı döneminde bizim için büyük bir katkıdır, büyük bir yardımdır ve biz de bu ortamı sağlamakta başarılı olduysak, bunun bizim siyasi ve başka nitelikte tedbirlerin alınmasına katkısı dokunacaktır. Ben bu alanda basın organlarının ve devlet yöneticilerinin faaliyetinin altını özellikle çizmek isterim.

Ben çok üzülüyorum ve şunu yürek acısıyla belirtmek istiyorum, bu arada İran'ın - bizim komşumuz, müslüman devleti, islam devleti olan İran İslam Cumhuriyeti'nin tutumu net bir şekilde ifade edilmemiştir. Ben bugünlerde İran İslam Cumhuriyeti'nin Bakü Büyükelçisi ile iki-üç kez telefon görüşmesi yaptım; o, telefonda bana İran hükümeti tarafından yapılmış açıklamalarla ilgili kısa bilgi verdi, fakat burada yabancı ülkelerden gelmiş 50'den fazla muhabir arasında bir tane bile İranlı muhabirin olmaması üzüntü veriyor. Bugün İran'ın iki temsilcisi bana geldi ve ben bu konudaki rahatsızlığımı onlara aktardım, bunu televizyon veya radyo aracılığıyla iletmelerini rica ettim. Bugün televizyonda şu konuşmayı yaparak bizim kardeşlerimize, kan kardeşlerimize - İran'da bulunan müslümanlara, bizim bu sınır illerinde bulunan dostlarımıza ve İran hükümeti yöneticilerine şunu söylemek istiyorum, bu beş günde Nahçıvan'da, İran'ın çok yakınında yaşanan savaşa böylesine kayıtsız kalması, kuşkusuz ki, çok üzüntü veriyor ve şaşkınlık uyandırıyor. Sanırım, benim söylediklerim İran'da yaşayan kardeşlerimize, kan kardeşlerimize, din kardeşlerimize ulaşacak ve onlar da kendi sözlerini söylecekler".

Çeviri "Azmin zaferi" kitabından (Bakü -1995, sayfa 300-306) yapılmıştır