Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in, AGİT Minsk Grubu eşbaşkanları ile yaptığı görüşme - 4 Kasım 2001

Sayın konuklar!

Sayın bayanlar ve baylar!

Sizin Azerbaycan’a daha bir ziyaret gerçekleştirmeniz ve bugünkü görüşmemiz beni çok memnun etmiştir. Uzun bir aradan sonra tekrar bir araya gelerek, muhtemelen belirli bir gelişme sağlayabileceğiz hususunda inancımı belirtmek isterim.

Sizin de, bizim de bir amacımız var: Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununu barış yoluyla çözüme kavuşturmak. Ben dün düşündüm, Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorunu artık 13 yaşındadır. AGİT Minsk Grubu ise 9 yaşındadır. Baksanıza, aradan kaç yıl geçmiş, fakat sorun hala çözümlenememiştir. Biz sorunu biraz daha ertleresek, AGİT Minsk Grubu artık “büyük bir delikanlı” olacak, onu evlendirmemiz gerekecektir. Veyahut genç kız olur ve onu birine vermemiz gerekebilir. Bu yüzden de biz, bu süreler daha ne kadar uzayacak, bunu düşünmeliyiz.

Biz sizden çok şey bekliyoruz. Sanırım, sizin de bizden bir takım beklentileriniz vardır. Fakat- ki bunu defalarca konuştuk,- bu konuda nihayi bir çözümü sağlamak için hem sizler hem bizlerin bütün güçlerimizi, çabalarımızı ortaya koymamız gerektiğini düşünüyorum. Son zamanlarda, özellikle, 11 Eylül’de Amerika Birleşik Devletleri’nde meydana gelen korkunç terör olaylarının ardından dünyada çok büyük değişimler yaşanmaktadır. Nitekim, son yıllarda dünyanın havasını değiştiren unsur uluslararası terördür. Uluslararası terör ile saldırgan bölücülük arasında çok sıkı bir bağ vardır. Dünyanın bu korkunç olaylardan kurtulması gerekmektedir. Aksi takdirde, geleceğimiz çok daha sıkıntılı olacaktır. Bu açıdan bizim bölge, yani Güney Kafkasya bölgesi hakikaten çok zor durumdadır. Eğer iki Güney Kafkasya Cumhuriyeti arasındaki anlaşmazlık 13 seneden beri devam ediyorsa ve AGİT gibi çok saygın, uluslararası kuruluş Minsk Grubunu oluşturarak 9 senedir hiçbir şey yapamıyorsa ve biz, yani ihtilaf tarafları da bu konuda bir uzlaşmaya varamıyorsak, tabiatıyla bu, çok endişe verici bir durumdur. İşte bunlardan dolayı biz sizlerle, yani Minsk Grubu eşbaşkanları Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa temcilcileri ile görüşmeleri hep büyük sabırsızlık ve büyük umutlarla bekliyoruz. Dilerim, sizin bu ziyaretiniz sırasında küçücük de olsa bir gelişme sağlanmış olur. Hep birlikte Azerbaycan’a geldiğiniz için size teşekkür ederim ve sizleri dinlemeye hazırım.

Philippe de Suremain: Sayın Devlet Başkanı, sizin tarafınızdan kabul edilmek bizim için büyük bir şeref. Bizi özellikle Pazar günü kabul ettiğiniz için Size teşekkür ediyoruz.

Haydar Aliyev: Bizim için Pazar günü diye bir şey yok. Bu tür anlaşmazlık koşulları altında yaşayan halk için, millet için Pazar günü olmamalı.

Philippe de Suremain: Biliyorum, bugün sizin için tatil değil. Fakat çalışanlarınız ve gazeteciler için bugün tatil. Bugün biz onları da buraya davet ettik.
 
Ben basın mensuplarının da katıldığı bu görüşmede şunu bir kez daha tekrarlamak istiyorum, bize duymuş olduğunuz güven bizim için büyük bir şereftir. Demin Siz Minsk Grubunun artık 9 senedir faaliyet gösterdiğini vurguladınız. Bu anlaşmazlıktan dolayı kamuoyunun, insanların, özellikle mültecilerin ne kadar acı çektiğinin farkındayız. Ben, bu konuda çok azimli olduğumuzu beyan etmek isterim. Paris, Key-West görüşmelerinin ardından her iki tarafın isteği üzerine barış görüşmelerine belli bir süre ara verildi. Söz konusu görüşmeler ilerleme kaydetmek açısından olanak sağladı. Şimdi biz bu temelde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu aranın verilmesi hiç de Minsk Grubunun boş durduğu anlamına gelmemelidir.

Bu sene Temmuz ayında Sizinle çok yararlı bir görüşmemiz oldu. Aynı görüşmeden sonra biz bir takım öneriler hazırlamak amacıyla Lizbon’da tekrar bir araya geldik. Ayrıca bu çalışmadabiz  kendi devlet başkanlarımız tarafından da destekleniyoruz. AGİT üyesi tüm ülkelerin desteğini aldık. Avrupa Birliği’nin de desteğini altını çizmem gerekiyor.Umarım, Sizleri hayal kırıklığına uğratmayacağız. Mamafih şunu da bilmeniz gerekir, her iki tarafın tutumunda yakınlaşma eğilimi için biz elimizden gelen herşeyi yapıyoruz. Amacımız da, iki devlet başkanına çok kolay olmayan bir kararı almaları için olanak sağlamaktır.

Sayın Cumhurbaşkanı, sizin de belirttiğiniz üzere, zaman geçiyor ve görüşme yoluyla bulunacak çözüm giderek daha önemli ve acil bir hal almaktadır. Bizim bu işi ertelememiz çalışmamızı asla kolaylaştırmayacaktır.

Sizin bahsettiğiniz gibi, 11 Eylül’de yaşanan korkunç terör olayları dünyada birçok şeyi değiştirdi. Şu çok doğru, uluslararası atmosfer eskisi gibi değildir. Hatta, hiç değildir diyebiliriz. Artık tamamen yeni bir ortam oluşmuştur.

Dilerim, meydana gelen korkunç terör olayları işbirliği ve dayanışmamızı daha da sağlamlaştırma, terör denen bu müsibete karşı mücadelemizi olanaklı hale getirir. Aynı zamanda bu durum anlaşmazlığı daha hızlı çözme olanağını sağlar. Doğru, tüm bunlarda çok iyimser bir hava sezilmektedir. Fakat bence, Sizin güveninizi boşa çıkartmamak için bizim birçok nedenimiz vardır.

Belirttiğiniz gibi, geleceğe bakmalıyız. Biz buraya tekrar asıl sizinle görüşmek için geldik. Bence, ileride bu düşüncelerimizi daha da geliştirme olanağımız oluşacaktır. Fakat günümüzde başlıca amaç barış ortamının sağlanmasıdır. Bu bakımdan bugün Azerbaycan’da üç dini topluluğun temsilcileri ile yaptığımız görüşme bize çok büyük umut verdi. Biz onların smylemiş oldukları tüm düşünceleri, elbette, destekliyoruz.

Burada bir tek ben konuşuyum istemiyorum. Sözü öteki meslektaşlarıma bırakmak istiyorum. Biz kendileriyle çok sıkı bir işbirliği içinde çalışıyoruz. Amacımız, devlet başkanlarımızın bize verdikleri görevi yerine getirmektir. Bu görev tamamen etkin bir çalışmanın yapılmasından oluşmaktadır. Umarızi, bu bölge barış bölgesi olacaktır. Ve dünyanın istikrarına kendi katkısını yapacaktır.

Sayın Cumhurbaşkanı, çok teşekkür ederim.

Haydar Aliyev: Teşekkür ederim.

Rudolf Perina (AGİT Minsk Grubu’nun ABD’li eşbaşkanı): Sayın Cumhurbaşkanı, izninizle, bugün görüşme olanağını sağladığınız için Size bir kez daha şükranlarımı sunmak isterim. Sizinle ilk görüşmemizden ve bu anlaşmazlıkla ilgili yapmış olduğumuz çok faydalı bir toplantının üzerinden, sanırım, sadece bir hafta geçti.
 
Haydar Aliyev: Üstelik çok uzun bir görüşme yapmıştık.

Rudolf Perina: Bu arada Minsk Grubu çerçevesinde Lizbon’da toplantılar yaptık. Ben ayrıca Washington’a gittim, orada görüşmelerde bulundum ve Sizinle görüşmelerimizin konusu ve sonuçları ile ilgili bilgi verdim. Bugün biz buraya bir dizi düşüncelerle geldik, geniş değerlendirmelerden sonra Sizinle bunları somut bir biçimde ele alacağız. Düşünüyorum ki, bu düşünceler anlaşmazlığın çözümüne yönelik başarı sağlanmasına katkıda bulunacaktır. Sayın Cumhurbaşkanı, zannediyorum, biz hepimiz Sizin, bu anlaşmazlığın çok uzadığı ve artık çözüm zamanının geldiği yönündeki düşüncelerinize katılıyoruz.

Nitekim, hem bizim ülkenin başkenti Washington’da, hem de, zannediyorum, diğer eşbaşkan ülkelerin başkenterinde bu anlaşmazlığın acil çözümü konusunda kararlı bir tutum izlenmektedir. Biz anlaşmazlığın çözümünü ertelersek, şu durumda bunun daha karmaşık ve zor olacağını düşünüyoruz. Biz aynı zamanda bu ihtilafın çözümünde askeri yola başvurulmaması kanaatindeyiz. Sorunun çözümü için askeri yöntemler kullanılacağı takdirde, zaten çok ciddi oranda büyük zarara uğrayan insanlar daha büyük ve uzun süreli facialara maruz kalacaklar.

11 Eylül’de yaşanan feci olaylar yeni bir ortam ve aynı zamanda anlaşmazlığın çözümü için yeni olanaklar oluştudu.

Sayın Cumhurbaşkanı, nitekim, bugün biz buraya sorunun adil bir biçimde çözümü için hem Sizinle, hem de anlaşmazlığa karışımış olan bütün öteki taraflarla sıkı bir çalışma azmi ve isteği ile geldik.

Bize görüşme imkanının sağlanmasından dolayı Sizlere birkez daha şükranlarımı sunarım.

Haydar Aliyev: Size teşekkür ederim.

Vyaçeslav Trubnikov (Rusya Dışişleri Bakanı Birinci Yardımcısı): Sayın Haydar Aliyeviç, Sizinle görüşme fırsatıyla ilgili meslektaşlarımın minnetarlık ifadelerine ben de katılıyorum.

Bu, bizim bu sene zarfında bölgeye üçüncü gelişimizdir. Bu, bir yandan bize verilmiş olan görevle ilgili sorumululuğumuzun giderek arttığının farkında olduğumuzu, öte yandan  zamanın hızla geçtiği ve çözümlenmesi konusunda görevlendirildiğimiz sorunun çözümünü gerektiren çok kritik bir döneme yaklaştığımızın bilincine vardığımızı gösteriyor. Ve böylece, öncelikli olarak, “ne savaş, ne barış” diye nitelendirilen ortamın son bulacağı bir durumun sağlanması gerekiyor. Ben Amerikan meslektaşımın söylemiş olduğu düşüncelere tamamen katılıyorum, bu sorunun askeri çözümü yok ve olmaması gerekir.

Dünyada yeni bir ortam oluşmuştur, terör karşıtı koalisyonda, teröre karşı ortak mücadelede yer alma bakımından bugün bizde yeni sorumluluk duyguları, yeni işbirliği ruhu gelişmeye başlamıştır. Bunlar ayrıca yeni olanaklar sunuyor ve dilerim, buraya yaptığımız ziyaret, sizinle görüşmemiz ileriye yönelik çok ciddi bir adım olur.

Siz Minsk Grubunun yaşına değinmekte çok haklısınız. Bu pek ileri yaş olmasa bile, olgunluk çağına geldiğini diyebilirim.

Haydar Aliyev: Çok yakında erginlik çağına gelecektir.

Vyaçeslav Trubnikov: Bu yüzden de erginlik çağımıza girdişimizde, bu anlaşmazlık yüzünden acı çeken bütün insanların çıkarlarına uygun, sorumluluk gerektiren, ciddi ve en başlıcası ise iyimser kararların alınması için gerçek anlamda olgunlaştığımızı hissetmeliyiz. Bugün sabah biz üç büyük dini topluluğun, üç büyük dinin temsilcilerini ziyaret ettik. Ve biliyor musunuz, ben orada kendilerine şükranlarımı sunarak, politikacıların birbirleriyle ortak dili konuşma, birbirlerini anlama konusunda bu üç dinin temsilcilerinden çokşey öğrenebilecekerini söyledim. Buna sadece gıpta edilir. Bu, bizim için çok iyi bir örnektir ve iki ülke cumhurbaşkanları için de çok iyi bir örnek oluşturacağı düşüncesindeyim.

Örenğin, gelin, sıradan insanlarla, ülke halkı ile, malından, mülkünden yoksun bırakılan kişilerle, mülteci durumuna düşen kimselerle hergün temasta bulunan insanlara bakalım. Bugün baş haham çok doğru buyurdu, mültecileri ziyertiniz sırasında validol (red. kalp ilacı) almanız gerekiyor. Bu, gerçekten böyledir.

Şu an Rusya’da yaklaşık 2 milyon Azerbaycanlının ikamet etmesinden dolayı çok gurur duyuyorum. Halkımızın onları seve seve ağırlamış olması benim için onur ve gurur verici bir gelişmedir. Fakat biz aynı kişilerin buraya, Azerbaycan’a kendi akrabalarına yaptıkları mali yardımların yanı sıra, doğdukları ve yaşadıkları yerlere geri dönme olanağının da sağlanmmasını isteriz. İşte bunu biz bugün temel görevimiz olarak görüyoruz. Sizinle görüşme ileriye doğru önemli bir adım atma fırsatını tanıyacaktır diye düşünüyorum. Çok teşekkür ederim.

Haydar Aliyev: Çok teşekkür ederim, Vyaçeslav İvanoviç. Ben sizin şu Minsk Grubunun artık olgunluk çağına geldiği yönündeki düşüncenizi çok iyi anlıyorum. Biz olgunlaşalı çok oldu, şimdi siz de olgunlaştınız. Siz bu olgunluk döneminde hiçbir şey yapmazsanız, tabiatıyla iyimserlik için hiçbir neden olmayacaktır.

Sayın dostlarımız, hepinize teşekkürlerimi sunuyorum. Tüm söylediklerinizi kabul ediyorum. En önemlisi anlaşmazlığın barış yoluyla çözümünü sağlamaktır. Azerbaycan Cumhurbaşkanı olarak ben bu tavırlarda ısrarlı oldum ve hala ısrarlıyım. Kuşkusuz bu konuda öyle bir kararın alınması gerekiyor ki, sizin de her zaman söylediğiniz gibi, bu karar her iki tarafın çıkarlarını aynı düzeyde gözetlemiş olsun. Ben size katılıyorum. Fakat konu şu ki, bu durumda tarafların çıkarları birbiriyle çelişmektedir. Çünkü Ermenistan Azerbaycan topraklarını işgal etmiştir, bir milyon mülteci zor koşullarda yaşıyor, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ihlal edilmiştir. Ermenistan, Azerbaycan topraklarının bir bölümünün ya Ermenistan’a bağlanması, ya da ona bağımsızlık statüsü verilmesi iddiasında bulunmaktadır.

Peki biz ne istiyoruz? Biz Ermenistan’da hiçbir yeri işgal etmedik, dolayısıyla orada işgal olunmuş topraklardan kovulan mülteciler de yok. Bu nedenle düşünüyoruz ki, bu anlaşmazlıkta bizim hiçbir suçumuz yok, ne var ki barış koşulları altında beraber geçinip gidiyorduk. Örneğin ben, Azerbaycan’ın yaşlı bir insanı ve uzun yıllar boyunca Azerbaycan’da yaşamanın yanı sıra, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin başkanlığını yapmış birisi olarak bizim,- Ermenistan’la Azerbaycan’ın, -ne denli sıcak ilişkiler içinde olduğumuzu, Dağlık Karabağ’da hiçbir sorunun bulunmadığını iyi biliyorum. Dağlık Karabağ, Azerbaycan’ın bir parçasıydı, orada Azerbaycanlılarla Ermeniler dostça yaşıyor, birbirlerine gidip-geliyorlardı. Komşu oldukları için karşılıklı ziyaretler hiç de sadece oraya özgü değildi. Aynısını Bakü’de de, diğer şehirlerde de görmek mümkündü. Dağlık Karabağ’da nüfusun %30’u Azerbaycanlılardan oluşuyordu, hiçbir sorun yoktu. Ve Azerbaycan’da biz ,- ki ben anlaşmazlığın asıl başlangıç dönemimi kastediyorum,- sorun çıkaralım diye önümüzde bir amaç belirlemedik. Biz böyle yaşıyorduk ve bu bizi tatmin ediyordu. Ne var ki, anlaşılan, günün birinde bu, Ermenistan’ın işine gelmedi. Bu yüzden onlar bölücü güçleri böylesine kışkırttılar, durum giderek gerginleşti ve savaşa dönüştü.
 
Nitekim ortada mağdur olan bir taraf var ki, bu da Azerbaycan’dır. Şu anlamda ki, onun toprakları işgal edildi, şu anlamda ki, Azerbaycanlılar işgal altındaki aynı topraklardan sürüldüler. Ne var ki Ermenistan da belli oranda zarar gördü. Çünkü savaş çıktı. Tabiatıyla savaşta her iki taraf kayıplara uğrar, kurbanlar verir, kan dökülür. Onun için adil bir çözüm, kuşkusiz, her iki tarafın çıkarlarını dikkate almalıdır. Mamafih tarafların çıkarları arasında bir oransızlık söz konusudur.

İşte üç büyük devletin temsilcileri, Minsk Grubu temsilcileri, AGİT temsilcileri olarak sizin şunu tespit etmeniz gerekmektedir, bu anlaşmazlığın çözümü için Azerbaycan ne yapmalıdır, Ermenistan ne yapmalıdır. Konuda karşı tarafın iddiaları gereği çıkarlarına uygun olacak herhangi bir tek taraflı yaklaşım biçimi, tabii ki, bu sorunu çözmeye olanak tanımayacaktır. Azerbaycan’ın hiçbir iddiası bulunmuyor. Azerbaycan işgal olunmuş topraklarının boşaltılmasını istiyor, Azerbaycan’ın egemenliği altında Dağlık Karabağ’da eski yasal düzenin sağlanmasını istiyor ve Azerbaycan, Ermenistan ile barış istiyor. Başka hiçbir şey. İşte bizim temennimiz bu yöndedir, başka hiçbir iddiamız yoktur, biz Ermenistan’a karşı her hangi toprak iddiasında bulunmadık. Ermenistan’ın istekleri daha büyüktür, sizin de bunu hesaba katmanız gerekir. Eğer bu, dikkate alınmazsa, o zaman, tabii ki, anlaşmazlığa çözüm bulunmayacaktır.

Siz sorunun askeri yöntemlerle çözümünün mümkün olmadığını söylediniz. Ben bunu anlıyorum ve biz ta başından bu tutumu izledik. Ve bu nedenle de 1994 senesinde Ermenistan’la ateşin durdurulması için Rusya’nın arabuluculuğu ile bir uzlaşmaya vardık. Yedi seneyi aşkın bir süredir, herhangi barış sağlama güçlerinin katılımı olmaksızın ateşkes düzenini uyguluyoruz, zannedersem, bunun dünyada bir benzeri yok. İşte bu başlı başına bizim barış istediğimizi kanıtlıyor.

Kuşku yok ki, Ermenistan da barış istiyor. Fakat biz mağdur olduğumuz için barış istiyoruz, ben bunun altını özellikle çiziyorum. Topraklarımız işgal edilmiştir, insanlarımız kamplarda zor koşullarda yaşıyorlar. Biz büyük kayıplar veriyoruz, bununla birlilkte biz sorunun barışçıl yoldan çözümünü istiyoruz. Öte yandan, bin yıllık insanlık tarihi pek çok savaşlarla doludur, taraflardan biri üstünlüğü sağlar, daha sonra öteki taraf kendi güçlerini bir araya getirerek diğer tarafa taarruza geçer. Benzer olaylar muhtemelen Avrupa’da da, Rusya’da da yaşanmıştır. Bu açıdan Amerika, belki, daha şanslı bir konumda olabilir.

Ben daldım ve Rusça konuşmaya başladım. Görüyorsunuz, ben öyle heyecanlandım ki, birincisi, otomatikmen Rusça konuşmaya başladım, ikicisi, o kadar konuştum ki, tercümana çeviri yapmasına fırsat vermedim. Tüm bunlar benim çok heyecanlı olmamdan kaynaklanıyor. Bu sorunun çözüme kavuşması gerekir. Yani Rusça konuştuğum için burada alınacak birşey yok, bu gayet doğaldır. Fakat şimdi bizim bu konuşmamız televizyonda, radyoda yayımlanacaktır. Benim söylediklerimi tüm halkın anlaması gerekiyor.

Ben şunu söyledim, dünya tarihinde çok savaşlar yaşanmıştır. Dünyanın her bölgesinde savaşlar oldu, kimi zamanlar on, yüz yıllarca sürdü. Şans bir Amerikanların yüzüne gülmüştür, nitekim onlar kendi topraklarında başka bir ülke ile savaşmamışlar. Biraz kendi aralarında savaşmışlar, sonra da buna son vermişler. Fakat Fransa ile Almanya yüz sene savaşmışlar. Sonraları Almanya tüm gücünü toplayarak topraklarını kurtarmak için gidip Fransa’nın toprağını zaptetmişti. Neden? Çünkü Fransa bir zamanlar Almanya’nın topraklarını işgal etmişti. Bu tarihi gerçeklerdir. Bunu söylemekte amacım şu, - birkez daha tekrarlıyorum,- ben sorunun barışçıl yoldan çözümünden yanayım ve bugün de aynı tutumu sürdürüyorum. Fakat bizim milletimiz, halkımz artık buna dayanamıyor. Şimdi onlarda giderek şu yaklaşım oluşmaktadır: Madem sorun barışçıl yoldan çözülmüyor, biz savaşacağız, ya tamamen mahv olacağız, ya da topraklarımızı kurtaracağız. Bu düşüncelere de karşı koyamayız.

Sayın Vyaçeslav İvanoviç bugün dini toplulukların liderleri, üç dinin temsilcileriyle yapılan görüşmeye değindi. Analdığım kadarıyla, bunu, bize örnek olması için söylediler. Bu, gerçekten çok iyi bir olgudur. Fakat konu şu ki, Azerbaycan’da farklı mezheplerden olan kişiler hiçbir zaman birbirleriyle savaşmamışlar. Azerbaycan, tarih boyu çok uluslu bir ülke olmuştur.

Burada nüfusun çoğu Azerbaycanlılardan, İslam dinine inanan kişilerden oluşuyor, fakat aynı zamanda Hıristiyanlık dinine inanan Ruslar, Ermeniler, Musevilik dinine inanan Yahudiler de hep burada yaşamışlar. Yani Azerbaycan’da, bizim ülkemizde herhangi dini nitelikli kargaşa yaşanmamıştır. Ben Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki savaşı asla dinle ilişkilendirmiyorum. Bu savaş Ermenistan’ın Azerbaycan’a yönelik toprak iddiası nedeniyle ortaya çıkmıştır. Ben bunları aktarmakla birlikte sizin şunu bilmenizi istiyorum: Şimdi Azerbaycan’da savaştan yana olan kişilerin sayısının giderek artması gayet doğaldır.

Azerbaycan’ın Cumhurbaşkanı olarak benim bu konudaki tavrımla sıradan bir kişinin tavrı aynı olamaz. Fakat konu şu ki, cumhurbaşkanı bir kişidir, fakat ülke nüfusu 8 milyon. Siz sık sık demokrasiden bahsediyorsunuz. Demokrasi gereğince azınlık çoğunluğa boyun eğmelidir. Şu durumda ben demokrasiye aykırı bir çalışma yapıyorum. Tabii ki, ben bunu şaka olsun söylüyorum. Ancak biliyorsunuz, her şakanın içinde bir nebze de olsa gerçek payı vardır.

Bir kez daha söylüyorum, ben konunun çözüme kavuşması için mücadele verdim ve sizinle beraber bu mücadeleyi sürdüreceğim. Fakat şu anda durum öyle bir hal almış ki, bizim somut sonuçlar elde etmemiz gerekmektedir. Bu yüzden de benim sizden ricam, isteğim, dileğim bu yöndedir.

Bana söyleyeceğiniz başka birşey yoksa, görüşmemize, sizin de ifade ettiğiniz üzere, daha az sayıda kişinin katılımıyla devam edebiliriz.

Çeviri 5 Kasım 2001 tarihli Azerbaycan Gazetesinden yapılmıştır.