Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in, Bakü’de düzenlenen Uluslarararası Konferansve Kafkasya Müslümanları Kongresi’nde konuşması-30 Eylül 1998

Saygıdeğer Şeyhülislam hazretleri! Sayın konferans, kongre katılımcıları, sayın konuklar, değerli kardeşler!

Sizleri - “Çağdaşlık, dini ve manevi değerler” konulu uluslararası konferansın katılımcıları ve Kafkasya Müslümanları 10.Kongresi temsilcilerini içtenlikle selamlıyorum. Uluslararası konferansa ve kongreye başarılar diliyorum!

Bu iki uluslararası etkinliğin sırf Azerbaycan’da, başkenti Bakü’de yapılıyor olması beni çok memnun etmiştir. Dünya müslümanlarının “Çağdaşlık, dini ve manevi değerler” konulu uluslararası konferansı çok büyük önem taşımaktadır. Kafkasya müslümanları 10.kongrelerini yapıyorlar. Uluslararası konferans ve kongre adı altında yapılan bu iki üst düzey toplantının işte Azerbaycan’da, Bakü’de düzenlenmesi bağımsız Azerbaycan’a, bugünkü olanaklarına ve Azerbaycan’ın devlet düzenine gösterilen ilgi ve saygının bir göstergesidir. Bu yüzden ben tüm din adamlarına, İslam dünyasının  muhterem insanlarına, Kafkasya  müslümanlarına teşekkür ediyor ve hem konferansın, hem kongrenin başarılı geçmesi için Azerbaycan hükümetinin, iktidar makamlarının elinden geleni yapacaklarına söz veriyorum.

Azerbaycan’ın ciddi sorunlar  ve sıkıntılarla karşılaşmış olmasına rağmen bugünlerde büyük konukseverlik, sevgi ve dostluk göreceğinizden emin olabilirisiniz. Bu, Azerbaycan halkının  manevi özelliklerinden, manevi değerlerinden biridir. Bizim halkımız dostluk, kardeşlik ve sevgiyi pekiştirmek için her zaman çaba göstermiş, dini inançlarına bakılmaksızın insanlar arasında barış, huzur, sıcak ilişkilerin sağlanmasına çalışmıştır. Bugünlerde Azerbaycan halkının bu manevi değerlerine tanık olacağınıza inanıyorum.

Uluslararası konferans sadece İslam alemi için değil, aynı zamanda tüm çağdaş dünya için önemli bir konunun ele alınması sebebiyle düzenlenmiştir. 20.yüzyılın sonunda insanlık, büyük  tehlike, ihtilaf ve zorluklarla karşılaştı. Dünyada yaşanan sosyo-politik süreçler, dünyanın pek çok ülkesinde demokrasinin gelişmesi, insanlara  tüm özgürlüklerin sağlanması ve insan haklarının korunması alanında  yapılan çalışmalar ve özellikle Birleşmiş Milletler tarafından 1948 yılında kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 50.yılının kutlandığı bir yılda pozitif hususların yanı sıra, gelişen süreçler arasında negatif hususlar, negatif eğilimler de bulunmaktadır. Bunların çoğu insanın ahlakı ile bağlantılıdır. Bu yüzdendir ki, çağdaş dünyada dini ve ahlaki değerlerin etkin bir şekilde kullanılması her ülke için, her halk için, her din için çok önemlidir.

Bilindiği üzere, tüm dinler dünyada üstün manevi değerleri yayar. İnsanlık  tarihinde, insanların sağduyularını,  gelenek ve göreneklerini, toplumlarda oluşan  yasa ve kuralları başlıca olarak dini değerlerden, dinin insanlara sağladığı niteliklerden aldıkları da bilinmektedir.

Bugün biz eski tarihimizi inceleyerek, dinin binlerce yıllık insanlık tarihinde her zaman muazzam ve istisnai bir rol oynadığını, insanlara her zaman mutluluk, barış ve huzur getirdiğini büyük memnuniyetle belirtmeliyiz. İslam dini, yüksek  ahlak değerlerine sahip bir dindir. İslam dininin dünya kültürüne, dünya uygarlığına yaptığı katkılar ve özellikle manevi değerler paha biçilemezdir, eşsizdir.  Biz Müslümanlar mensubu olduğumuz İslam dininin, dünyanın büyük bir bölümüne yayılması ve insanlık tarihi boyunca insanların manevi anlamda yükselmesine ve dünyada  gelişmeye, barışın, huzurun sağlanmasına her zaman katkıda bulunmasından gurur duyuyoruz. Nitekim İslam dininin manevi değerlerinin çağdaş hayatta etkin olarak kullanılması için burada bugün başlayan uluslararası konferansın ilgili tavsiyelerde bulunacağına ve böylece ülkemizin, aynı şekilde buraya toplanan temsilcilerin ülkelerinin yaşamında bulunan sıkıntıların, sorunların çözümünü sağlayabileceğimize inanıyorum.

Günümüzde birer bağımsız devletler olarak yaşayan eski Sovyetler Birliği üyesi  ülkeler, devletler için bu konferansın bilhassa çok büyük önemi vardır. Zira bilindiği üzere, biz 70 yıl komünist ideoloji  ile yetişerek dinimizden ve dinin bize sağladığı manevi değerlerden yoksun kaldık. Komünist ideolojinin insanlığa verdiği en büyük zarar, 70 yıl boyunca dine karşı uygulanan propaganda ve dinin bilhassa yasaklanması  ve dinin tahrif edilmesi oldu. Ne var ki bu tarih aynı zamanda şunu göstermektedir ki, bizim mensup  olduğumuz İslam dini  de dahil olmak üzere din öyle bir güce,  öyle bir kudrete sahiptir ki, hiçbir ideoloji, hiçbir iktidar, hiçbir başkan onun üstesinden gelemez ve işte 70 yıllık tarih bunu başaramadıklarını gösterdi.

Doğru, kiliseleri, camileri bombaladılar, yıktılar, hep din karşıtı propagandalar yaptılar. O dönemde doğan, hayata atılan bazı insanlar din hakkında herhangi bir bilgiye sahip değildiler ve onlar daha çok etkilendiler. Bunlara rağmen insanlar, aynı şekilde müslümanlar dini kendi içlerinde yaşattılar. Her ailede, her evde, her ocakta din yaşadı ve dinin insanlara kazandırdığı gelenek ve görenekler, yasa ve kurallar yaşadı ve bunlar o iktidar döneminde uygulanan yasa ve yeni oluşan geleneklerden daha güçlü oldu. Çünkü  din ve özellikle bizim İslam dini, yüzlerce yıllık tarihi boyunca kendinde öylesine güzel özellikler geliştirdi ki, bizim için kutsal olan Kuran-i Kerim, Hz.Muhammed Peygamber’in müslümanlara gösterdiği yol ve ettiği tavsiyeler insanların iç dünyası  ile öylesine uyumlu, insanlar için öylesine faydalı oldu ve insanların yaşamında öylesine olumlu bir rol oynadı, öylesine bir mutluluk sağladı ki, bu örf ve adetler, bu dini yasa ve kurallar kuşaktan kuşağa geçti ve hiçbir kısıtlama buna engel olamadı.

Bir düşünün, o dönemde Azerbaycan’da camiler yokedildi, bağımsızlığını tekrar kazandığında ülkemizde toplam 18 cami vardı. Azerbaycan, bağımsızlığının 7.yılını henüz doldurmamıştır. Yani tarihi süre açısından bağımsızlık ve ulusal egemenlik ortamında yaşadığımız dönem küçük bir zaman dilimini kapsamaktadır. Ne var ki Azerbaycan halkı,  milli özgürlük mücadelesini kazandıktan sonra, kendi bağımsızlığını ilan ettikten sonra, kendi devletini, kendi düzenini istediği şekilde kurduktan sonra kısa züre zarfında Azerbaycan’da 1000’in üzerinde cami yapılmıştır. Demek ki,  tüm insanların kalbinde cami özlemi, cami isteği, - cami Allah’ın evidir, cami dini mabettir, dini bir yerdir,- öylesine bir yer edinmiştir  ki, hiçbir hükümetin, devletin yardımı, katkısı olmadan kısa bir sürede camiler inşa etmişler. Bu, benim anlattıklarımı net bir şekilde teyit etmektedir. Bu sene ben Bakü’de kutsal bir yer olarak bilinen Bibiheybet Camii yerinde yeni bir caminin inşasını sağladım, onun açılşına katıldım ve bundan büyük sevinç duydum.

Yani, orası kutsal bir yerdir. Orada 7.yüzyıldan bu yana Hz.Hüküme’nin mezarı vardı. İmam Museyi-Kazım’ın kızı, İmam Rıza’nın kızkardeşi Hz.Hüküme’nin mezarının üzerine bir zamanlar insanlar cami inşa ettiler ve orası bir ziyaretgâh oldu. Bu kutsal yer,  insanların, sadece Azerbaycan’dan değil, dünyanın pek çok yerinden gelen müslümanların ziyaret ettiği kutsal yer 1933 yılında bombalandı, yerle bir edildi. Camiyi bombaladılar, yıktılar, yerle bir ettiler, ancak insanlar oraya gitmekten vazgeçmediler. Bibiheybet Türbesi - ki bizler oraya pir diyoruz,- her zaman müslümanların ziyaret yeri oldu, müslümanlar oraya giderek saygılarını ifade ettiler, adaklarını adadılar ve o yeri yaşattılar.

Biz bağımsızlığımızı kazandıktan sonra, 1994 senesinde ben türbeyi ziyaret ettim ve  orada öncekinden daha güzel, yeni bir caminin inşası için karar imzaladım ve söz konusu cami bu yıl Mayıs ayında açıldı. Ancak bu cami daha da genişleyecek ve büyük bir  ibadet, ziyaret yeri olacaktır. Ben burayı Azerbaycan Cumhurbaşkanı olarak yaptırdım. Diğer tüm camileri insanların  kendileri, devletin bir katkısı olmadan inşa ettiler. Bu, bizim insanların İslam dinine ne denli bağlı olduğunu, ne kadar inançlı olduğunu ve İslam dininin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.

Bu yüzden de konferansın konusunun - “Çağdaşlık,  dini ve manevi değerler”in- birbiriyle bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Biz çağdaş hayatımızın daha geniş alanları kapsaması ve gelişmesi için dini ve manevi değerlerden faydalanmalıyız. Dini, manevi değerler bizi geriye değil, ileriye götürmeli ve bu hep böyle olmalıdır. Zira İslam dininin manevi değerleri insanları her zaman  kalkınmaya götürdü, her zaman insanlara uzak ve aydınlık yolu gösterdi ve insanları ileriye doğru yol alma, daha eğitimli olma, kültüre kavuşma, kendi hayatını, kendi ulusunun hayatını, halkının hayatını daha da iyileştirmek için, maddi ve manevi durumunu iyileştirmek için çağdaş yaşamın tüm araçlarını daha etkin kullanma yönünde motive etti. Ben müzakerelerin işte bu yönde olacağını ümit ediyorum. Eminim, uluslararası konferans,  İslam dünyasında tarihi bir olay olacak ve biz bir devlet olarak, devlet işleri ile uğraşan insanlar  olarak değil Azerbaycan’da  tüm ülkelerde sizin konferansın verdiği tavsiyeleri değerlendirerek toplumumuzda ahlakı daha üst boyutlara taşımayı başaracağız.

Azerbaycan, bağımsız bir devlet olarak demokrasi yolunda ilerliyor. Biz kendi bağımsızlığımızı kazandıktan sonra Azerbaycan’da demokratik, laik, hukuk devletini kurma yolunu izledik ve bu yolda ilerliyoruz. Azerbaycan halkı için, Azerbaycan devleti için bu, tek ve en doğru yoldur. Demokratik  hukuk devleti insanlara tüm özgürlükleri sağlıyor ve bunlar Azerbaycan’ın 1995 yılında kabul ettiği ilk demokratik Anayasaya da yansımıştır. Devletimiz, Azerbaycan Anayasası insanlara bütün özgürlükleri sağlayarak, aynı şekilde vicdan özgürlüğünü,  din özgürlüğünü kendi politikasının başlıca bölümü olarak görüyor. Anayasa din özgürlüğünü, vicdan özgürlüğünü ilan etti, biz ise devlet olarak bunun sağlanması güvencesini veriyoruz ve bunu taahhüt ettik. Evet, bu  nedenle  bizim devletimiz laik bir devlettir. Ancak  biz dinden kopmuş değiliz. Din ile devlet arasında yoğun işbirliği bulunuyor ve Azerbaycan’da İslam dininin güzel manevi değerlerini Azerbaycan vatandaşlarına telkin ederek, Azerbaycan vatandaşlarını İslam dinini bu güzel manevi değerlerini temel alarak yetişmesini sağlayarak Azerbaycan toplumunu manevi yönden daha üst noktalara taşıyacağını ve insanların bu demokrasiyi, tüm özgürlükleri doğru bir şekilde idrak edeceğini, onları verimli bir biçimde değerlendireceğini düşünüyorum.

Bu, çok gereklidir, zira farklı insanlar, yahut gruplar, ekipler demokrasinin insanlara sağladığı tüm bu özgürlükleri bazen keyfilik, sivil itaatsizlik, yasaları çiğneme, ihtilaf ve densizlik olarak algılıyorlar, yahut bu şekilde algılamak istiyorlar. Demokrasi, yüksek kültür anlamına gelir. Demokrasi, yüksek ahlak anlamına gelir. Bu yüksek ahlakı, yüksek kültürü her Azerbaycan vatandaşına sağlamak bakımından, genç kuşağı bu değerlerle yetiştirmek ve büyütmek bakımından İslam dininin manevi değerleri çok önemlidir.

Bu anlamda Kafkasya Müslümanları 10.kongresinn yapılmasını ben çok önemli buluyorum. Kafkasya, gerçekten, birbirine bağlı bulunan devletlerin, ülkelerin, halkların ortak evidir. Ortak Kafkasya Evi sloganı çok güzel bir slogandır, ben bunu destekliyorum. Belki dünyanın hiçbir köşesinde, hiçbir bölgesinde Kafkasya gibi çok uluslu, çok dinli  ve renkli bir bölge bulmanın mümkün olmadığını cesaretle söyleyebilirim. Bizim Kafkasya, yüzölçümü  itibariyle küçük bir yerdir. Biz pek büyük bir coğrafi alana sahip değiliz. Bununla birlikte Kafkasya güzel bir doğaya, çok yüksek mağrur dağlara, güzel nehirlere, ırmaklara, güzel ormanlara, dünyada doğanın verdiği en büyük güzelliklere sahip bir yerdir. Kafkasya’nın bir diğer özelliği, burada yüzyıllar boyunca çeşitli uluslara mensup farklı dilleri konuşan  insanların bir aile gibi yaşamış olmasıdır.

Top of Form

Doğru, eskiden de ihtilaflar vardı, savaşlar vardı, fakat eski tarihimizin başlıca bölümü barış ve huzur ortamında yaşandı. Onun için de Kafkasya’yı bölme, Kafkasya halkları arasında anlaşmazlık yaratma, sorun çıkarma girişimleri bizim hepimizi endişelendiriyor ve bilindiği üzere bu “Ortak Kafkasya evi” açısından zararlıdır ve bunun hiçbir halka yararı olmayacaktır.

Aynı zamanda şu da bilinmektedir, Kafkasya’da bulunan çoğu halk, ulus, insan İslam dini mesubudur  ve İslam dini, Kafkasya’da büyük bir manevi ağırlığa sahiptir, İslam dini, Kafkasya’da büyük bir saygınlık kazanmıştır. Kafkasya’nın gelenek ve göreneklerinden biri burada büyüklere her zaman saygı gösterilmesidir. Bu, bizim İslam dininin özelliklerinden biridir. Toplumda seçkin bir kişiye, toplumda saygın bir din adamına, yüksek ahlaki değerleri benimsemiş bir insana, bilge insana, görmüş geçirmiş bir insana, ihtiyar adama her zaman saygı göstermişler  ve her zaman sözünü dinlemişler. Özellikle gençler, toplumun diğer kesimi. Bu, güzel bir gelenektir. Başka yerlerden, diğer ülkelerden, kuzeyden, batıdan Kafkasya’ya gelen misafirler kimi zaman bizim bu özelliğimize hayret ediyorlar, kimi zaman hayranlık duyuyorlar.  Hatırlıyorum, 70’li yıllarda ben Azerbaycan’ı yönettiğim sırada Azerbaycan’a çeşitli konuklar gelirdi. Onlar farklı yerlere, köylere, kentlere gider   ve orada,  örneğin bir meydanda  toplanan gençler, insanlarla bir araya gelirlerdi. Bu misafir o kişilere yaklaştığında herkes ayağa kalkardı. Daha sonra onlar bana geldiklerinde  şaşkınlık içinde bunun ne güzel bir gelenek olduğunu  anlatırlardı. “Ne güzel bir gelenektir, siz bunu nasıl başardınız?” Ben, bunu bizim yapmadığımızı söylerdim. Bu halkımızın kuşaktan kuşağa sürüp gelen bir özelliğidir.  Bu, bizim halkımızın manevi değerleridir. Size açık söylüyorum,- o zaman bunun İslam dininin manevi değerleri olduğunu söyleyemezdim. Zira biz hepimiz o zamanlar İslam dinini yasaklayan insanlardık. Fakat bugün söylüyorum, bu, gerçekten İslam dininin insanlığa ve İslam dünyasına sunduğu çok yüksek ahlaki değerlerdir.

Siz bunları biliyorsunuz. Belki benim bu analttıklarım sizi hiç şaşırtmamıştır. Zira bu, bizim için sıradan bir durumdur. Fakat bunu bilmeyenler, bizim dini geleneklerimizi bilmeyenler için bu alışılmışın dışında bir olaydır. Ben benzer örnekleri artırabilirim. Fakat şimdi buna gerek yoktur. Benim bir olayla anlatmak istediğim şudur: evet, İslam dininin manevi değerlerinden biri olan, saygıdeğer bir kişiye saygı, din adamına saygı, aksakala saygı her zaman toplumu  yetiştirmiş, toplumda istikrarı sağlamıştır. Ben bunu şu nedenden dolayı özellikle vurguluyorum ki, hatta bizim Azerbaycan’da bile İslam dininin yerleşmesinin yanı sıra, anayasamızın, yasalarımızın sağladığı özgürlükleri, demokrasiyi tahrif eden insanlar bazen kendi öz babalarına bile hakaret ediyorlar, insanın hür olduğunu, istediğini yapabileceğini, bu yüzden aksakala bile hakaret edebileceğini, başkasını aşağılayabileceğini düşünüyorlar. Aramızda böyle insanlar da vardır.

İşte bu yüzden çağdaş dünyada, özellikle bizim Kafkasya’da dini-manevi değerlerin yaygın olarak benimsenmesi Kafkasya’da, her ülkede kalkınmayı sağlayacak, sosyo-politik istikrarın oluşmasına katkıda bulunacak, barışın, huzurun tesisine yardım edecektir. Bizim hepimizin, Kafkasya’da yaşayan insanların en yüce amacı Kafkasya’da barışın, huzurun sağlanmasıdır. Ne yazık ki, 20.yüzyılın son on yılında dünyanın tüm diğer bölgelerinden farklı olarak Kafkasya’nın bu sorunlardan bunaldığını, çırpınıp durduğunu söyleyebilirim. Birinci sorun 1988 yılında Ermenistan’ın Azerbaycan’a yönelik toprak talebi ve Dağlık Karabağ’ı haksız bir şekilde ilhak ederek kendine bağlama girişimi ile başladı ve ardından bu, Ermenistan ile Azerbaycan arasında bir savaşa dönüştü.

On yıldır bu sorun, aynı şekilde savaş sürüyor. Biz büyük kayıplar verdik. Azerbaycan halkı şehitler verdi. Değişik nedenler yüzünden, keza o dönemde Sovyet hükümeti yönetiminin Ermenistan’a özel yardımı ve ilgisi sonucunda ve diğer devletlerin de din farkını hesaba katarak, - ki ben bunu bugün açıkça söyleyebilirim - Ermenistan’a daha fazla yardım etmesi sonucunda ve Azerbaycan içinde yapılmış olan çeşitli hatalar nedeniyle Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si Ermenistan silahlı kuvvetleri tarafından işgal edildi. İşgal altındaki topraklardan bir milyonun üzerinden Azerbaycanlı, Azerbaycan vatandaşı, müslüman zorla göç ettirildi, yerinden, yurdundan oldu. Onlar şu an çadırlarda zorlu koşullar altında yaşıyorlar.

İşgal altındaki topraklarda yapılan herşey yıkılmış, yerle bir edilmiştir,- okul, hastane, kültür merkezi, fabrika. Bunun yanı sıra İslam dininin kutsal yerleri, camiler, mezarlıklar yerle bir edilmiştir. Büyük bir ülkenin,-Azerbaycan’ın, müslüman bir bölgenin tüm manevi-dini değerleri tahrip edildi.  Bu, hiç kuşkusuz,  bir vahşettir, barbarlıktır. Böyle bir vahşet belki dünyanın hiçbir yerinde yapılmadı. Ancak bu, bir gerçektir.

Tüm bunlara rağmen Azerbaycan, kendi manevi köklerine bağlı kalarak, manevi değerlerine bağlı kalarak yine de Kafkasya’da barışın tesisine çalışıyor ve işte bu yüzden dört sene önce, 1994 yılı Mayıs ayında Ermenistan ile Azerbaycan arasında ateşkes sözleşmesi imzalandı. Dört seneyi aşkın bir süredir savaş yok, kan dökülmüyor, fakat barış da yok ve işgal altındaki toprakların işgali sürüyor ve oradan zorla göç ettirilmiş insanlar 5-6 senedir çadırlarda yaşıyorlar.

Buna rağmen biz sorunun barışçıl yoldan çözümüne çalışıyoruz, görüşmeler yapıyorız ve bugün beyan ederim ki, Ermenistan-Azerbaycan savaşının, sorunun barışçıl yoldan çözüme bağlanması için Azerbaycan bundan böyle de çabalarını sürdürecektir. Bu durumun böyle devam edemeyeceğine, barışın sağlanması gerektiğine inanıyorum. Fakat bunun temel şartı olarak, Ermeni silahlı kuvvetleri işgal altındaki toprakları boşaltılmalı, oradan zorla kovulan Azerbaycanlılar, müslümanlar kendi yerlerine, yurtlarına geri dönmeli, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü yeniden sağlanmalıdır ve Azerbaycan’ın sınırları içinde Dağlık Karabağ’a, bu küçük ile, kuruma kendini yönetme hakkı tanınabilir ve Dağlık Karabağ’da Ermeniler, Azerbaycanlılar güvenli bir şekilde yaşayabilirler. Biz bu koşullarla sorunu çözmeye çalışıyoruz.

Fakat bununla birlikte, Abhazya sorunu da bizi endişelendiriyor. Gürcistan ile Azerbaycan arasında sıkı bir dostluk, kardeşlik ilişkileri de bulunuyor. Bugün ben burada şunu özellikle vurgulamak isterim ki, bazen dini inançlardan dolayı ülkeler, halkar arasında savaşlar, ihtilaflar çıkıyor. Bununla birlikte insanlar barışsever olduklarında, halklar, uluslar barıştan yana olduklarında dini farklılık asla savaşa, soruna neden olmaz. Farklı dinlere mesup olmamıza rağmen Gürcistan ve Azerbaycan arasında hiçbir zaman sorun yaşanmadı. Gürcistan-Azerbaycan dostluğu dünya halklarına örnek oluşturabilir. Gürcistan’da yarım milyon Azerbaycanlı müslüman ikamet ediyor, onlar orada Gürcistan’ın eşit haklı vatandaşlarıdır. Azerbaycan’da ise Gürcüler ikamet ediyorlar. Onlar da Azerbaycan’ın eşit haklı vatandaşlarıdır, Azerbaycam’ın tüm olanaklarından istedikleri şekilde faydalanabiliyorlar. Bu yüzden Abhazya  sorununun bunca süre devam ediyor olması bizi üzüyor. Kuşkusuz, biz kendi sorunumuzun son bulmasıyla birlikte Abhazya sorunun da giderilmesini istiyoruz.

Çeçenistan’ın son yıllarda başına gelen belalar, oradaki yaşananlar bizim hepimizi, tüm müslümanları, keza biz Azerbaycanlıları üzmüş, endişelendirmiştir.

İnanıyoruz ki, Çeçen halkı bundan sonra barış, huzur ortamında yaşayacak ve geçmişte Çeçen halkına karşı yapılan saldırı ve barbarlıklar bundan böyle tekrarlanmayacaktır. Biz Çeçenistan’daki tüm insanların, keza müslümanların dayanışma içinde olacağına, birlik ve beraberlik sağlayacaklarına, halk tarafından seçilmiş olan Çeçenistan cumhurbaşkanı etrafında birleşeceklerine ve Çeçenistan’da istikrarın, barışın sağlanmasının Kafkasya’da barışın, huzurun tesisine çok katkıda bulunacağına inanıyoruz.

Aynı şekilde şimdi Dağıstan’da yaşanan süreçler kuşkusuz bizi enidşelendiriyor, zira Azerbaycan ile Dağıstan arasında çok yoğun ilişkiler bulunuyor. Azerbaycan’da yaşayan insanların bir kısmı Dağıstan halklarına mensuptur. Dağıstan’da Azerbaycanlılar da ikamet ediyor. Aramızdaki sınır tamamen bir formalite gereğidir, bir sınır yoktur. Biz yüzyıllar boyunca bir arada yaşadık, hep birlikte yan  yana yaşadık ve Allah’a şükürler olsun ki, dinimiz de birdir. İslam dini, bizi her zaman bağlamış, her zaman bizi birbirimize yaklaştırmıştır. Bu nedenle de burada her hangi ayrımcılık yapılamaz- ne Azerbaycan’da, ne Dağıstan’da. Azerbaycan’da bizim politikamız işte bundan ibarettir.  Bu yüzden de Dağıstan’da sosyo-politik durumun istikrarı, ülkeiçi durumun istikrarı, barış ve huzurun sağlanması Kafkasya’da barış ve  huzurun temelini oluşturuyor.

Azerbaycan ile Dağıstan arasındaki ilişkiler Kafkasya genelindeki ilişkileri çok etkilemektedir. Dileriz, Dağıstan’da yaşanan çeşitli olumsuz süreçler son bulur. Biz hepimiz Dağıstan Müftüsü’ne yönelik yapılan saldırı, terör eyleminden dolayı üzüldük. Ben kendisini bizzat tanıyordum, Azerbaycan’a resmi ziyarette bulunmuştu ve kendisiyle çok ilginç görüşmeler yapmıştık. Onun ricasi üzerine biz her sene Dağıstan’dan Hac ziyaretine giden insanlara Azerbaycan’da mükemmel bir ortam sağlıyoruz. Her yıl oradan 13-14 bin Dağıstan vatandaşı, Müslüman Azerbaycan’ın olanaklarından faydalanarak, Azerbaycan üzerinden Hac ziyaretine, Mekke, Medine ve  Kabe’ye giderek kendi kutsal görevlerini yerine getiriyorlar. Tüm bunları Dağıstan Müftüsü’nün, bizim unutulmaz dostumuzun ricası üzerine ve  işbirliğimiz sonucu yapıyoruz. Bu nedenle ona karşı düzenlenen terör eylemini kınıyoruz. Biliyorsunuz, din adamına yönelik yapılan terör saldırısından daha büyük bir suç olamaz. Her suç affedilmezdir. Fakat din adamına, büyük bir ülkede İslam dinin liderine yönelik terör saldırısı düzenlemek, öldürmek en büyük cinayettir. Dağıstan’ın, Rusya’nın iktidar makamlarının bu suçluları arayıp bulacağına ve gerekli önlemlerin alınacağına inanıyoruz.

Biz Kuzey Kafkasya’da bulunan tüm cumhuriyet ve ülkelerin barışı, huzuru sağlamalarını istiyoruz. Bu bakımdan Rusya Müslümanları ile Azerbaycan arasındaki ilişkilere de ben bilhassa önem veriyorum. Demin bizim dostumuz Ramazan Abdulatipov, Rusya’da 20 milyon Müslümanın yaşadığını söyledi. Bunun bilinmesi gerekir ve Rusya’nın iktidar çevreleri  bunu önemsemeli ve politikalarında hesaba katmalıdırlar.

Geçmişte Sovyet yönetiminin, komünist ideolojinin verdiği zararlardan biri de dinin tamamen yasaklanmış olması nedeniyle insanların nerede hangi dine mensup olduğunun bilinmiyor olmasıyıdı. Örneğin, birlik cumhuriyetlerinde, meselâ  Azerbaycan'da veya Orta Asya'da nüfusun çoğunluğunun Müslümanlar olduğu biliniyordu.Oysa Rusya'da pekçok özerk cumhuriyet, il vardı. Nitekim Kuzey Kafkasya'da herkes İslam dinine iman ediyor, İslam dinine mensuptur.

Ne var ki Sovyet yönetimi onları pek önemsemezdi. Bu da eski yönetimin, eski ideolojinin tarih karşısında en büyük günahlarından biridir.

Rusya iktidar çevrelerinin eski Sovyetler Birliği'nde yapılan hatalardan ders çıkaracağını ve bunlara izin vermeyeceklerini düşünüyorum. Ben bunu özellikle vurguluyorum, çünkü Rusya uluslararası alanda eski Sovyetler Birliği'nin mirasçısı olduğunu hep söyler. Biz de bunu dikkate alıyoruz. Eğer bugünkü Rusya eski Sovyetler Birliği'nin mirasçısı ise, Sovyetler Birliği'nde, özellikle Rusya topraklarında yaşayan farklı milletlere mensup insanlara karşı ulusal ilişkiler alanında yapılan hatalar bugün ve gelecekte artık yapılmamalıdır.

1996 yılında Gürcistan'ı resmi ziyaretim sırasında Cumhurbaşkanı Eduard Şevardnadze ile ben, iki cumhubaşkanı - Gürcistan ve Azerbaycan cumhurbaşkanları Kafkasya evini kurmak için, Kafkasya'yı barışın sağlandığı bir Kafkasya yapmak için bir bildiri yayınladık. Başka ülkeler, başka devletler bu bildiriye katılsınlar ve hep birlikte barışı sağlayalım diye "Kafkasya'da barış" bildirisini yayınladık. Ben bugün de bu bildirinin önemli olduğunu savunuyorum, bugün sizin öne sürdüğünüz "Genel Kafkasya evi" önerisini de olumlu değerlendiriyorum ve düşünüyorum ki, bu iki girişimi bir araya getirerek Kafkasya'da barışın, huzurun oluşmasını  başarabiliriz ve sağlamalıyız.

Halklarımız, Kafkasya'da yaşayan halklar ve Kafkasya Müslümanları büyük tarihi geçmişe sahiptir. Kafkasya öyle bir yerdir ki,  bir köy bile kendine özgü dili, bağımsız gelenekleri  ve eski tarihi itibariyle farklılık oluşturmaktadır. Bunları Sovyet iktidarı döneminde pek önemsemiyor, dikkate almıyor, herkesin aynı olduğunu düşünüyorlardı. Hatta Sovyet halkının, insanların yeni bir tarihi birliği olduğu yönünde bir düşünce vardı. Bunu hatırlıyor musunuz? Muhtemelen bunu dostum Abdulatipov da hatırlıyor. Biliyor musunuz, ortaya acayip bir fikir atıldı: Sovyet halkı insanların yeni tarihi birliğidir. Böyle bir görüş tarihin sınavından, kuşkusuz, geçemedi, yok oldu. Ama halklara, özellikle Kafkasya halklarına çok zarar verdi, bizim halklarımızın bazı gelenek ve göreneklerinin ortadan kalkmasına veya unutulmasına yol açtı.

Bu nedenle biz bu eski tarihi doğru değerlendirmeli ve yapılan hataları ortadan kaldırmalıyız. Bu nedenle  Kafkasya Müslümanlarının bir arada olması, yoğun işbirliği yapması ve ortak Kafkasya sorunlarının çözümüne çaba göstermesi her halk için önemlidir, bizim için, Azerbaycan için önemlidir. Ben Azerbaycan Cumhurbaşkanı olarak  Azerbaycan devleti için önemli olduğunu savunuyorum.

Bu bakımdan Kafkasya Müslümanları 10.Kongresi’nin  tarihi bir olay olduğunu düşünüyorum. 9. kongre beş yıl önce yapıldı. Ama sanırım, o kongre bu kapsamda olmadı. Öyle değil mi? Bu beş yıl zarfında bütün Kafkasya Müslümanları büyük bir yoldan geçtiler. Bu yolun çok sıkıntılı yönleri oldu, bu yol bize büyük kayıplar yaşattı, fakat bu yol her Kafkasya Müslümanını daha ileri düzeylere ulaştırdı ve en önemlisi biz kendi haklarımızı elde ettik, kendi bağımsızlığımızı kazandık, ulusal özgürlüğümüzü sağladık ve kendi dini gelenek ve göreneklerimizi kullanabiliyoruz. Beş yıl önce bunlar henüz şimdiki boyutta değildi.

Bu nedenle Kafkasya Müslümanları 10.Kongresi tarihi bir olaydır. Eski geleneklere bağlı kalarak bu kongreyi de Azerbaycan'da, Bakü'de yapıyor olmanız beni çok memnun etti. Azerbaycan Cumhurbaşkanı olarak bundan böyle de Kafkasya Müslümanları İdaresi'ne ve genel olarak, Kafkasya Müslümanlarının tüm çalışmalarına her türlü desteği vermeye hazır olduğuma, her türlü yardımı yapmaya hazır olduğuma emin olabilirisiniz.

Bir olguyu da değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Kafkasya Müslümanları İdaresi  daha Sovyetler Birliği döneminde kuruldu. O zamanlar bir yandan din yasaktı, fakat öte yandan, özellikle İkinci Dünya Savaşı bittikten sonra, 1945-1946 yıllarından sonra güya dini özgürlükler sağlandı ve Rus Patriği’ne kendini göstermesi için olanaklar sunuldu. Ayrıca Gürcistan Patriği de dahil diğerlerine, Orta Asya, Kafkasya Müslümanları’na da imkanlar sağlandı. Kafkasya  Müslümanları İdaresi daha o dönemlerde kuruldu, ama bu, sembolik bir şeydi. Oysa  şimdi Kafkasya halkları Yüksek Dini Konseyi çok büyük, güçlü ve yetkili bir kurumdur ve 10.kongresini düzenlemektedir.

Eminim, siz bu kongrede gerekli müzakereleri yapacak ve bir takım kararlar alacaksınız. Bu kongre Kafkasya Müslümanlarının daha sıkı bir şekilde kenetlenmesi, birbirine destek olması bakımından büyük bir aşamayı oluşturacaktır. Kafkasya Halkları Yüksek Dini Konsey başkanlığını yapan Şeyhülislam Hacı Allahşükür Paşazade hazretleri de geçtiğimiz yıllarda üstlendiği görevi hakkıyla yerine getirdi ve böylece, sizin saygı ve sevginizi kazandı. Siz Şeyhülislam Hacı Allahşükür Paşazade’yi tanıyorsunuz, kendisini yüksek din adam olarak değerlendiriyor, saygı gösteriyorsunuz ve şimdi bu kongre onun başkanlığında toplanmıştır.
Şeyhülislam Hacı Allahşükür Paşazade’ye İçkerya Cumhurbaşkanı tarafından İçkerya Cumhuriyeti yüksek ödülünün -  nişanının verilmesini de ben manidar olay olarak değerlendiriyorum. Bu vesileyle sizin adınıza ve şahsım adıma, Azerbaycan devleti adına Şeyhülislam hazretlerini kutluyorum. Bilirisiniz ki, daha 1994 yılında kendisi hizmetlerinden dolayı Azerbaycan'ın yüksek ödülü - Şöhret nişanı ile de ödüllendirildi. Şimdi yeni bir cumhuriyetin, ülkenin yüksek ödülünü alması dolayısıyla ben kendisini kutlar, esenlik  ve  gelecek çalışmalarında başarılar dilerim.

Bugün  burada sizler kendi konuşmalarınızda, misafirlerimiz kendi sunumlarında Azerbaycan'da önümüzdeki 11 Ekim’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri ile iglili istek ve temennilerini ifade ettiler. Bunlardan dolayı size teşekkür ediyorum. Ben beş yıl önce demokratik ilkeler temelinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı seçildim ve bu beş yıl boyunca yaptığım çalışmaları Azerbaycan vatandaşlarının görmesi  ve değer biçmesi  beni memnun etti, öte yandan ben bugün anladım ki, Müslüman aleminin din adamları da ve bizim dost, komşu ülkelerin üst düzey temsilcileri de bunu değerlendiriyor ve seçimlerde bana başarılar diliyorlar. Bu yüzden ben size teşekkür ediyorum. Umarım, Azerbaycan halkına yaptığım büyük hizmetlerimden dolayı Azerbaycan seçmenleri benim çalışmalarıma değer biçecek  ve 11 Ekim’de bana oy verecekler.

Değerli dostlar, değerli konuklar, size söz veriyorum, bundan sonra da hem Azerbaycan halkının hem  sizin bana olan güveninizi boşa çıkarmayacağım. Benim büyük bir hayat tecrübem vardır. Biliyorsunuz, yaşım da ilerlemiş ve kimi zaman, örneğin, Dağıstan'da üst düzey din adamına yönelik terör saldırısına benzer  girişimler bana karşı da yapıldı. Ben tüm bu teröristlere ve suç işleyerek beni yok etmek isteyenlere her zaman şunu söylüyorum: Ömrüm boyunca hiçbir zaman hayatım için korkmadım, her zaman  her yerde cesur davrandım  ve bana ne olacağını asla düşünmedim.

1993 yılı Haziran ayında beni Bakü'ye davet ettiklerinde Azerbaycan'da kardeş kavgası, iç savaş yaşanıyordu, Azerbaycan bölünüyordu. Ne var ki ben – her hangi silahlı çetesi, ordusu bulunmayan birisi- tek başına ateşin içine atladım. Niçin atladım? Çünkü benim arkamda halkın bulunduğuna ve halkın beni destekleyeceğine inanıyordum. Ayrıca şuna inanıyordum ki, şimdiye kadar beni Allah korudu, bundan sonra da koruyacak.

Ben hep halka hizmet ettim. Ben iyi adam oldum. Bugün de bu yolda ilerliyorum. Bu yüzden de hayatımın son dakikasına kadar  halkıma hizmet edeceğim. Hiçbir şey beni asla korkutmadı, yıldırmadı. Eğer herhangi kahpe kurşunu beni mahvederse, ben de Azerbaycan halkının yolunda ölen şehitlerden biri olacağım. Ancak eminim, Cenab-ı Allah beni şimdiye kadar koruduğu gibi, bundan sonra da koruyacak ve ben bundan sonra da Azerbaycan halkına hizmetlerde bulunacağım.

Değerli dostlar, kardeşler, bugün sizinle burada geçirdiğim saatler, dakikalar benim için çok değerlidir. Ben Sizlerden çok şey öğrendim ve kendi amacıma, İslam dininin manevi değerlerine bundan sonra da bağlı kalacağıma ve Azerbaycan'da ahlakın, manevi değerlerin, İslam dininin yüce değerlerinin yerleşmesini sağlayacağıma emin olabilirsiniz.
Size çalışmalarınızda bir daha başarılar dilerim. Çok teşekkür ederim.

Çeviri "Haydar Aliyev: Bağımsızlığımız ebedidir" ((konuşmalar, nutuklar, bildiriler, röportajlar, mektuplar, sunumlar, seslenişler, kararlar) - 17. cilt, sayfa.391) kitabından yapılmıştır.