Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in İstanbul`dan Bakü`ye dönerken uçakta gazetecilerle yaptığı sohbet - 20 Kasım 1999

Haydar Aliyev: Bana sizin uçakta benimle görüşmek, zirve toplantısında ve genel olarak İstanbul`da yaşanmış olan büyük uluslararası olaylarla ilgili kısa bir bilgi edinmek istediğinizi ilettiler.

Tabi ki, vaktimiz çok az, pek fazla birşeyin anlatılması imkansız. Fakat şunu belirtmek isterim ki, gerçeken bu, insanlık tarihine geçecek bir gelişmedir. Zira 20.yüzyılın sonunda bu denli büyük önem arz eden uluslararsı bir toplantı, bir zirve düzenleniyordu. 20.yüzyılın sonuna kadar artık böyle bir şey yapılmayacaktır diye düşünüyorum.

Bunun en büyük önemi şu ki, bu, AGİT`in zirve toplantısıdır. Sizin de tanık olduğunuz üzere, oraya çok üst düzey delegasyonlar - cumhurbaşkanları, başbakanlar ve birçok uluslararası örgütlerin temsilcileri katılmışlardı.

Siz görüşmeleri izlediniz. Fakat sonuç şu: birincisi Şart onaylandı. 1975 yılında Helsinki`de belgelerin kabul edilmesinin ardından 1990 yılında Paris Şartı onaylanmıştır. Bu ise, İstanbul Şartı AGİT`in 25 yıllık tarihinde üçüncü böyle bir belgedir. Bu Şartın çok büyük anlamı, önemi bulunmaktadır. Yani bu Şarta Avrupa`da güvenliğin, barışın, huzurun sağlanması açısından çok önemli maddeler - bugünkü gerçekler, yani Paris Şartı`ndan sonra yaşanmış olan olaylar ve onlara yönelik tutumlar yansımıştır. Tekrar söylüyorum, burada şartın temel konusunu oluşturan konular - ülke bütünlüğünün, bağımsızlığının korunması, güvenliğin sağlanması, barışın pekiştirilmesi, insan haklarının korunması, demokrasinin geliştirilmesi ve başka konular yer almıştır.

Bu nedenle de bu şartla ilgili çok çalışıldı. Biz de ileride Azerbaycan`ın çıkarlarını sağlamak için Şart konusunda çok çaba sarfettik ve önerilerimizin oraya konulmasını başardık. Kuşkusuz ki, siz onu okurken orada hangi önerinin kimin tarafından yapıldığını anlayamazsınız. Fakat biz orada öneriler üzerinde çalıştığımızı ve onların onaylanmasını sağladığımızı biliyoruz..

Ben genel olarak, bu anlaşmadan çok memnunum ve herkes bundan memnundur. Ben bunu AGİT`in çalışmalarının büyük bir başarısı olarak değerlendiriyorum ve onu Azerbaycan halkı açısından da çok büyük önemi olduğunu belirtmek istiyorum.

Biliyorsunuz, daha sonra siyasi deklarasyon kabul edildi. Zirve sırasında görüşülen konular bu belgeye yansıdı. Orada genel konular yer almaktadır. Fakat somut konular Avrupa kıtasının farklı ülkelerindeki anlaşmazlıklarla - Bosna Hersek, Yugoslavya, Dinyester yanı, Ermenistan-Azerbaycan, Gürcistan ve başka sorunlarla, onlara yönelik tutumlarla ilgilidir. Orada Azerbaycan ile ilgili yazılı bulunan madde - 20.madde bugünün gerçeklerini yansıtıyor diye düşünüyorum ve biz bundan memnunuz.

Önceki zirve toplantısında biz çekiştik, tartıştık ve oy birliği sağlanamadığı için madde nihayi belgeye konmadı. Bunun sonucunda bize AGİT Başkanı`nın bildirisi sunuldu. Fakat bizim istediklerimizin hepsi oraya yansıdı. Bu seferki zirve toplantısının bildirisinde ise madde yer almaktadır. Düşünüyorum ki, gerçeklerle nedeniyle biz bu maddeyi kabul ediyoruz. Yani bizim buna bir itirazımız yok ve şu maddenin düzenlenmesi üzerinde biz kendimiz çalıştık.

İkinci en büyük olay Avrupa`da konvansiyonel silahlarla ilgili kabul edilmiş, artık imzalanmış bulunan anlaşmadır. Ben bu konuya ilk defa geçenlerde yazarlarla, şairlerle yaptığım görüşmede değindim. Önceleri ben hiçbir zaman bunu basına açıklamadım. Fakat biliyorsunuz, 1990 yılında Varşova Paktı ile NATO arasında konvansiyonel silahlarla ilgili bir anlaşma yapıldı, NATO`nun hangi ülkelerde hangi oranda konvansiyonel silah bulunduracağı ve Varşova Paktı`nın hangi ülkelerde hangi oranda silah bulunduracağı belirlendi. Sovyetler Birliği, Varşova Paktı çöktü. Biliyorsunuz, 1992 yılında bu konu yeniden masaya yatırıldı. Rusya öncülük etti, BDT ülkeleri başkanlarını 14-15 Mayıs 1992`de Daşkent`te biraraya getirdi. Orada eski Sovyetler Birliği üyesi ülkelerin kotaları tespit edildi.

Ben söylemişim, birkez daha söylüyorum: Musavat ve diğer kuruluşlar Mutalibov iktidarına karşı iktidar mücadelesi veriyordu. Mutalibov istifa etti, bunun üzerine onun yandaşları tekrar onu iktidara geri getirmek için çalıştılar ve bir günlüğüne bunu yaptılar. Halk ayaklandı. Bunu fırsat bilen Halk Cephesi, Musavat ve onlarla birliktelik yapan başka örgütler çekiştikleri sırada Mayıs ayında bu konular çözülüyordu. Azerbaycan bizim uzmanlar tarafından daha önceden hazırlanmış olan önerileri - Güney Kafkasya`da Azerbaycan`ın kotası Gürcistan ve Ermenistan`ın kotası ile eşit olmamalı yönündeki önerileri - orada yaşama geçiremedi. Zira neden şu, oraya Rahim Gazıyev gitmişti. O, hem Halk Cephesi`nin hem de Mutalibov`un temsilcisiydi. Oraya giden kişilerden birisi de Azizbeyov idi. O sırada Azizbeyov Bakanlar Kurulu Başkan Yardımcısı olarak çalışıyordu, herhangi bir siyasal hak, yani siyasal bilgi sahibi bir kişi değildi. Oraya bir de Abas Abasov gitmişti. Şimdi o, sadece onlara eşlik etmek için gittiğini anlatıyor. Ne yazık ki benzeri durumlarda o, bir zamanlar eşlik çalışmaları ile çok uğraşmıştı. Fakat o dönemlerde Azerbaycan`a ihanet edildi. Zira Rahim Gazıyev Graçov`la anlaşmışlar, Ermenistan`a, Azerbaycan`a, Gürcistan`a aynı kota uygulanmıştı - 220 tank, 220 ZMA ( red.zırhlı muharebe aracı), şu kadar uçak, şu kadar top ve falan filan.

Biz 4 sene bunun imzalanmasını önledik. İşte Amerkanlar bu anlaşmanın imzalanmasını daha çok istiyorlardı. Zira Amerikanlar bunu tekrar imzalamadıkları durumda Rusya denetimin olmamasından yararlanarak silahları yaygınlaştırıyordu. Fakat biz anlaşmayı onaylamak zorunda kaldık ve o, imzalandı. Bizim kotamız eskisi gibi kaldı. Ne yazık ki, Ermenistan`ın da kendi kotası bulunmaktadır, bunun dışında orada Rusya`nın yaklaşık olarak 170 tankı, askeri araçları vesaire bulunmaktadır. Denetim dışı bir bölge olarak Dağlık Karabağ`da bulunan silahlar bu anlaşma kapsamına girmemiştir.

Ben bunları duyurdum. Biz Amerikanlara hep söyledik, bunun kayıtlara geçmesi gerekir. Onlar ise, şu durumda ya Dağlık Karabağ`ın bu anlaşmanın bir unsuru olarak imza koymasının gerektiğini veya orası sizin bölgedir- bunlar sizin üzerinize kaydedilebilir diyorlar. Veya siz söylüyorsunuz ki, bu silahlar Ermenistan`a aittir, öyleyse siz bunun Ermenistan`a ait olduğunu itiraf edin, bunu Ermenistan`ın üzerine kaydedelim. Biz içinden çıkılmaz bir durumdaydık. Bu nedenle biz daha fazla direnmedik, bu anlaşma da imzalandı. Bu, zirve toplantısının ilk anlaşmasıydı. Fakat onun temel sonucu, orada bulunan ortam, iş yapma becerisi, 20.yüzyılın sonunda dünyada yaşanan dönüşümleri yansıtıyor diye düşünüyorum.

Ben bu zirve toplantısından çok memnunum. Düşünüyorum ki, benim 1994 yılında Budapeşte`de, 1996 yılında Lizbon`da katıldığım zirve toplantılarına kıyasla konuları itibariyle, kabul edilen belgeler itibariyle çok üst düzey bir toplantıydı. Kardeş Türkiye`nin bu zirveye ev sahipliği yapması ve bu zirvenin İstanbul zirvesi, orada kabul edilen temel belgelerden birinin İstanbul Şartı diye isimlendirilmesi ve bu toplantının Türkiye`de düzenlenmiş olması, kuşkusuz, bizim için gurur vericidir. Türkiye neler yapabileceğini dünyada birkez daha gözler önüne serdi. Önceki zirvelerde siz de bulundunuz. Söylemek istediğim şu ki, burada zirve toplantısının yapılması için sağlanmış ortam hepsinden daha üstündü. "Çırağan Sarayı" bunun için çok uygun bir yerdi.

Hatırlıyorum, Lizbon`da bizim için ahşaptan yapılan farklı odalar tahsis etmişlerdi, bu odada konuşulanı öbür odada bulunan kişi duyuyordu ve gidip anlatıyordu. Fakat burada çok güzel bir ortam sağlanmıştı. Tabi ki, bu da benim için çok önemlidir. Zira ben isterim ki, kardeş Türkiye gerçekten nelere muktedir olduğunu, neler yapabileceğini ortaya koysun, tüm dünyaya göstersin.

Tabi ki, Türkiye bizim için kardeş, dost ülke olmasından dolayı Başkan Clinton`un beş günü aşkın bir süre Türkiye`de bulunması, hem Türkiye`yi hem bu ülkenin bazı tarihi bölgelerine ziyarette bulunması, hem de zirveye etkin katılımı - ki sadece Clinton`un değil, dünyanın başka büyük devletlerinin cumhurbaşkanlarının da etkin katılımı - bizi çok sevindiriyor. Dün akşam biz Süleyman Demirel`le beraber bir yemek yedik. Biliyorsunuz, ben artık havaalanına gelmek üzereydim, siz de havaalanında bulunuyordunuz. O, bana telefon ederek, ben Clinton`u şimdi yolcu ettim, fakat seninle de buluşmak istiyorum dedi. Ben tam gitmek üzereyim dedim. Ne olmuş diye sordu. Uçak artık havalanmak üzere dedim. Uçak senin uçak mı diye sordu? Evet dedim. Öyleyse emir ver, yarın havalansın. Ben de öyle yaptım. Biz akşamleyin bir araya geldik, beraber ailece bir yemek yedik, hem zirve toplantısının sonuçlarını, hem de Bakü-Ceyhan boru hattını ayrıntılı konuştuk.

Burada bizim açımızdan, Türkiye açısından ve bütün dünya açısından yaşanan en tarihsel olay Bakü-Ceyhan petrol boru hattı anlaşmasının imza törenidir. Bu imza töreninin bu denli üstün bir düzeyde, bu denli muhteşem, gösterişli bir ortamda düzenlenmesi, kuşkusuz, Bakü-Ceyhan petrol boru hattının ne denli önemli olduğunu belirtiyor.

Biliyorsunuz, orada bir dizi belge, devletler arası belgeler imzalandı. Bakü-Ceyhan petrol boru hattına ilişkin Azerbaycan-Türkiye-Gürcistan belgesi. Bunun dışında, bir bildiri imzalandı. O bildiriye hem Clinton, hem de Nazarbayev imza attılar, yani bizimle birlikte şu devletler- Amerika da, Kazakistan da,- şu boru hattı ile petrol nakletmek istemektedir, bu projenin yaşama geçirilmesi konusunda yükümlülükler altına giriyorlar. Bu da çok büyük bir olaydır. Diğer belgeler de imzalandı, onları bizim şirketler de imzalaldılar. Kapsamlı bir belgeler paketi imzalandı. Bu, tarihi bir olaydır.

Siz orada benim konuşmamı duydunuz. Biz beş yıldır çalışıyoruz. Tabi ki, herkes biliyor ki, bunun temelini biz atmışız. Eğer biz "Yüzyılın anlaşması"nı imzalamamış olsaydık, Bakü-Ceyhan`ın sözü bile edilemezdi. "Yüyılın anlaşması"nı imzaladık, onu gerçekleştirdik, petrol ürettik. Herkes, tüm dünya şuna inandı ki, Hazar`da petrol vardır ve çok fazladır, Azerbaycan bir hayli fazla petrole sahip bulunuyor. Bu yüzden de böylesine pahalı bir boru hattının inşası yönünde karar kabul gördü. Bu öyle kolay bir mesele değil. Beş senedir biz bunun için çalışıyoryuz. Ben kendim bu konuda ne kadar çalışmalar yaptım, bunu dün anlattım. Türkiye`ye her gelişimde şunu bana soruyorladı, - ki hiç kimseye değil bana soruyorlardı, - Bakü-Ceyhan ne zaman gerçekleşecek? Ben de söyledim, işte oldu!

Ben çok sevinçliyim. Nitekim bugün hem Azerbaycan`ın itibarını artırdık, hem Türkiye`nin itibarını artırdık, hem de biz tüm dünyaya şunu kanıtladık ki, evet, Hazar Denizi`nde, özellikle onun Azerbaycan`a ait sektöründe Azerbaycan`ın ortaya koyduğu şu petrol rezervleri bulunmaktadır ve ondan daha fazladır.

Biliyorsunuz, bunun yanı sıra Türkmenistan doğal gazının taşınması hususunda da anlaşma imzalandı. Düşünüyorum, bu da çok önemli bir olaydı. Zira beş-altı senedir, Türkmenistan kendi gazının nereden nakli ile ilgili çalışmalar yapıyor. İran üzerinden nakletmek istediler ve bununla birlikte Türkiye ile de anlaşması vardı. Fakat bu, mümkün olmadı. Daha sonra Afganistan üzerinden Pakistan`a ulaştırılmasına ilişkin bir proje vardı. Üç-dört yıl önce Amerika`nın "Unical" şirketinin yetkilisi bana söyledi ki, biz bir proje hazırlamak istiyoruz. Ben siz tuhaf bir çalışmayla uğraşıyorsunz dedim. Neden diye sordular. Bu, mümkün değil,- siz, sadece, durumu anlamıyorsunuz dedim. Ama bir-iki sene sonra tekrar benimle bir araya geldiğinde, siz doğru söylüyorsunuz, diye bir itirafta bulundu. Bu nedenle de Türkmenistan kendi gazını satmak için yöntemler arıyordu. Buradan naklini hem istiyordu, hem de istemiyordu. Fakat şimdi başka yolu olmadığını anladı. Kuşkusuz, Amerika Birleşik Devletleri de hem onları etkiledi, hem de onlara destek verdi. Gaz boru hattının döşenmesine ilişkin belgeye de Türkmenistan, Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye imza attılar.

Fakat aynı zamanda biz ayrıca bir sözleşme belgesi de imzaladık. Birinci imzalanmış belgede deniyor ki, ileride Azerbaycan`ın doğal gazı da bu boru hattı aracılıyla nakledilecektir. Fakat biz şu konuda ek bir sözleşme belgesi daha imzaladık, zira Türkiye kendisi şöyle bir yükümlülük altına girmektedir, ileride Azerbaycan ne miktarda doğal gaz üretmiş olsa bile, onun hepsini alacak ve sadece kendisi için değil, Avrupa için de nakledecektir. Bu ise çok büyük bir gelişmedir. Bu nedenle de ben biz önemli zaferlerle geri döndüğümüzü düşünüyorum. Bizim ulusumuz, halkımız, ülkemiz böylesine büyük başarılar sağladığımız için sevinmledir.

Ben bu zirvenin ve Bakü-Ceyhan projesinin, Hazar geçişli doğal gaz projesininTürkiye`de, İstanbul`da imzalanmış olmasının özellikle birkez daha altını çiziyorum. Türk halkı gibi, Azerbaycan halkı bundan sevinç duyuyor. Bu nedenle de dün akşam değerli dostum Süleyman Demirel`le beraberdik ve bu başarıları beraber kutladık. Benim size anlatacaklarım bunlardır.

Gazeteci: Biz dün bütün akşam ve gece İstanbul`u dolaştık. Siz bir görecektiniz, herkes bizi nasıl da sıcak davranıyordu. En basit Türk insanları sokaklarda, dükkanlarda, lokantada Bakü-Ceyhan`ı içtenlikle anlatıyor, seviniyorlardı. Ben hayatımda böyle birşey görmedim. Üstelik Türk halkı o denli politika meraklısı bir halk değildir. Fakat en alt kesimden en üst kesime kadar herkes bu olayı konuşuyordu. Herkes diyordu ki, bunu Haydar Aliyev yapmıştır.

Haydar Aliyev: Evet, herkes de bunu biliyor. Bu nedenle de, Türkiye`de Azerbaycan`a karşı ve bizzat Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`e karşı hep büyük sevgi duymuşlar. Fakat Bakü-Ceyhan nedeniyle bu sevgi bir hayli artmıştır.

Gazetetci: Öte yandan bu projeye ilişkin anlaşmanın imzalanacağına inanmıyorlardı.

Haydar Aliyev: Evet, evet inanmıyorlardı.

Gazetetci: Viktor Kalyujnı şöyle bir açıklama yapmış ki, bu petrol hattı ekonomil açıdan pek uygun değildir, politik görüşlere dayanmaktadır.

Gazeteci: Lütfen ikili görüşmelerinizi anlatın.

Haydar Aliyev: Bir hayli ikili görüşmelerim oldu ve bunlar da çok verimli geçti. Başkan Clinton`la çok güzel görüşmemiz, temaslarımız oldu. Tüm konuları, aynı zamanda Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığının barış yoluyla çözümlenmesi konusunu görüştük. Cumhurbaşkanı Chirac`la çok güzel görüşmemiz ve müzakerelerimiz oldu. Almanya Şansölyesi Schröder bir görüşmem oldu. Biliyorsunuz, ben ona bizde bulunan birkaç sanat eseri sundum. On iki eserden ikisi bizde bulunuyor, geri kalanları New-York`ta tutulmaktadır. Ben bunların da onlara ait olduğunu onayladım. Diğer ilişkilerimiz hakkında, Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığı hakkında konuştuk.

Tüm bu görüşmelerde Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığı, Azerbaycan`ın içinde bulunduğu durum ve bu sorunun barış yoluyla çözüme bağlanması konusu ön plana çıkıyordu. Benim yaptığım görüşmelerin hepsini biliyorsunuz, bunlara teker teker değinmek istemiyorum. Ben bunların hepsini çok başarılı buluyorum. Bir de, düşünüyorum ki, siz benim zirve toplantısındaki konuşmamı dikkatlice izlediniz. Ben çok sert bir konuşma yaptım, fakat bunun yanı sıra yapıcı bir konuşmaydı. Onun yapıcılığı şu, Güney Kafkasya`da barış ve güvenliğin sağlanması için bir paktın düzenlenmesi önerisinde bulundum. Hem Amerika Birleşik Devletleri`ne, hem Avrupa Birliği`ne, hem Türkiye`ye, hem Gürcistan`a, hem Ermenistan`a ve hem de bu çalışmayla ilgilenen diğer AGİT üyesi ülkelere bu paktın yapılıp imzalanması için çaba göstermeleri yönünde bir çağrıda bulundum. Fakat bir takım şartlar koştum. Şartlar ise şunlardı, Güney Kafkasya`dan tüm silahlar çıkarılmalı, ayırıcı hatlar olmamalı, güvenlik sağlanmalı, terör, etnik temizleme, bölücülük ortadan kaldırılmalı, çifte standartlara, yaşanmış olan hususların temelinde eylemlere izin verilmemelidir. Bunlar çok ciddi konulardır. Ben bunları gündeme getirdim ve düşünüyorum ki, AGİT üyelerinin büyük bir kısmının ilgisini Azerbaycan`ın bu önerisine çektik. Bu, da çok büyük bir gelişmedir.

Dağlık Karabağ konusunda da sert tutumumuzu birkez daha belirttim, Minsk Grubu`nu eleştirdim. Fakat Ermenistan Cumhurbaşkanı ile görüşmelerimizi de olumlu değerlendirdim. Ben bugün de aynı görüşteyim. Düşünüyorum ki, bu görüşmeler süreklilik arz edecek. Şimdi sorunu barış yoluyla çözelim diye hem Minsk Grubu çalışacak, hem de bu görüşmeler sürecek.

Gazeteci: Galiba ortak bir bildiri yayımlanacaktı.

Haydar Aliyev: Ortak bildiri diye birşey yoktu. Fakat biz, Amerikan Dışişleri Bakanı Bayan Albright, Fransa Dışişleri Bakanı Vedrine, Rusya Dışişleri Bakanı İvanov, bir de Ermenistan Cumhurbaşkanı ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Minsk Grubu`nun faaliyetine etkinlik kazandırmak için bir görüşmede bulunduk, müzakereler yaptık. Ben Minsk Grubu`nun etkinsizliğini onların yüzlerine karşı söyledim ve Minsk Grubu`nun faaliyetini güçlendirmesi talebinde bulundum. Onlar da artıracakları yönünde bir vaatte bulundular.

Yani Azerbaycan`ın çıkarlarını sağlamak için ben kısa sürede ne mümkünse, yaptım. Daha başka söyleyecekleriniz var mıdır?

Şimdi gidin şu ağlayıp sızlayanlara, siyah türban takanlara, daha sonra "miting düzenleyenlere" söyleyin ki, onları İstanbul sokaklarında görmedik. Onlar neredeydiler? Gelip burada gösteri düzenlemek istiyorlardı. Siz biliyorsunuz, biz Clinton`un ikamet ettiği otelde yerleşmiştik. Aynı otelde bir Clinton yaşıyordu, bir de Azerbaycan Cumhurbaşkanı. Biz orada ikamet ediyorduk. Siz de oraya gidip geliyordunuz, hepinizin böyle bir olanağı vardı. Belki de işte bunun ta kendisi Azerbaycan`a ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı`na karşı sergilenen tutumdur.

Gazeteci: İmza töreni sırasında Clinton gelmeyecek, olmayacak, onu burada beklemeyin, onun temsilcisi gelecek diyorlardı. Ya o, Haydar Aliyev`e söz vermiş, mektubunda da belirtmiştir ki, bizzat İstanbul`a gelecektir dedik. Fakat o gelince herkes rahatladı.

Haydar Aliyev: Tabi ki, onun ülkesinin bayrağı orada bulunuyordu, böyle birşey olamazdı. O, bu işe çok büyük ilgi duymaktadır, bu sorunun çözümlenmesi için kendisi bizzat pek çok çalışmalarda bulunmuştur. Ben bunu orada kendi konuşmamda belirttim, siz duydunuz. Sonra onunla başbaşa görüşmemizde de hizmetlerinin altını çizdim. Biz çok çaba sarf ettik, çok işler yaptık. Fakat Amerika Birleşik Devletleri`nin, bizzat Bill Clinton`un bu çalışmaya sürekli desteği olmasaydı ve konuyu gerçekleştirmek için finans kaynağının bulunması ile ilgili onun önlemler alacağı yönünde bildiriler yayımlanmasaydı, tabi ki, bunu yapmak bir az zor olacaktı. Teşekkür ederim.

"21. yüzyıla barış köprüsü" (Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in, Avrupa`da Güvenlik ve İşbirliği Örgütü`nün İstanbul Zirve Toplantısı ile ilgili Türkiye`yi ziyareti - 17-20 Kasım 1999 yılı) - "Nurol" basım evi, Bakü-2000, 151-160. sayfalar.