Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in, Bilkent Üniversitesi’nde İhsan Doğramacı anıtının açılış töreninde yaptığı konuşma - 26 Haziran 2002

Değerli dostum, kardeşim İhsan Doğramacı!


Sayın bakanlar, milletvekilleri, rektörler, profesörler, öğrenciler!

Bayanlar ve Baylar!

Ben Azerbaycan halkı adına, Azerbaycan devleti adına sizleri içtenlikle selamlar ve şahsınızda kardeş Türk halkına Azerbaycan halkının en derin saygı ve sevgilerini sunarım.

Üçüncü gündür Türkiye’de bulunuyorum ve hem uluslararası camiayı, hem devletlerimizi ilgilendiren bir çok sorunu görüştüm. Dün Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve diğer ülke cumhurbaşkanları ile hep birlikte Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü 10. kuruluş yıldönümü kutladık ve örgütümüzün gelecek hedeflerini konuştuk. Ardından son 5 yıldır düzenli olarak İstanbul’da  gerçekleştirilen \"Üç denizin hikayesi\" - Hazar Denizi, Karadeniz, Akdeniz – başlıklı bir konferansa katıldık. Birkaç ikili görüşme yaptık ve akşamleyin Ankara\'ya geri döndüm. Bugün Ankara programının ilk günü, birinci saatidir. Ne var ki bu saatte, benim için, Azerbaycan halkı için ve eminim, bütün Türk halkı için, Türkiye için çok önemli bir olay gerçekleşiyor. Bu olay, dünyaca ünlü Bilkent Üniversitesi\'nde yaptığımız bu güzel etkinlik, bu güzel törendir.

Ben daha önceki yıllarda da Bilkent Üniversitesi\'ni ziyaret ettim. Bilkent Üniversitesi\'ne her geldiğimde bu üniversitenin büyük hızla geliştiğine, genişlediğine tanık oldum. Bugün yine buraları tanıyamıyorum. Aslında biliyorum, fakat bu kadar kısa bir sürede bunca büyük bir işin tamamlanmış olmasına ve Bilkent Üniversitesi’nin büyük bilim merkezi, büyük eğitim merkezi olarak gelişmesine inanamıyorum. Bilkent Üniversitesi profesör, hoca ve öğrencilerinin Türkiye\'nin çok değerli insanları ile beraber bu törende toplandıklarını görüyorum. O yüzden de ben Bilkent Üniversitesi\'ne, öğrencilerine, öğretmenlerine, burada çalışan tüm insanlara saygı ve sevgimi sunuyorum. Bilkent Üniversitesi’nin bundan sonra hızlı bir gelişme kaydedeceğine ve İhsan Doğramacı’nın burada, bu toprağa ektiği tohumların yüzyıllar boyunca büyük çinarlar gibi yeşillenip gökyüzüne yükseleceğine inancım tamdır.


Değerli dostum İhsan Doğramacı hakkında burada güzel sözler söylendi. Ben de kendisiyle ilgili az şey söylemedim. Ancak fark şu ki, burada konuşma yapanların hepsi İhsan Doğramacı’yı yıllardır tanıyorlar, kendisiyle birlikte çalışmış yahut eğitim almış insanlardır. Oysa ben İhsan Doğramacı  ile ilk kez on yıl önce tanıştım.

Azerbaycan, henüz bağımsızlığını kazanmamıştı. O dönemde ben Moskova\'da bütün yüksek görevlerden uzaklaştırıldıktan sonra ve çok büyük baskılar altında olduğum için doğduğum toprağa - vatanım Nahçıvan\'a döndüm. Orada ikamet ediyordum ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Başkanı sıfatıyla ilk kez Ankara\'ya geldim ve İhsan Doğramacı’nın üniversitesini – Bilkent’i ziyaret ettim, kendisiyle ilk orada tanıştım. Ancak kendisi beni öyle bir ağırladı ki, - Azerbaycan tarihi, halkı hakkında, Nahçıvan hakkında, diğer Azerbaycan bölgeleri hakkında öyle şeyler konuştu, öyle derin bilgiler aktardı ki, ben hayran kaldım. Biliyorsunuz, ben de çocuk değilim. Benimle İhsan Doğramacı arasında büyük bir yaş farkı bulunmuyor. Benim yaşım daha küçük. Ancak yaşamım belki onun yaşamından daha gergin, daha karışık olmuştur. Onun için ben hayatı biliyorum, insanları tanıyorum, görmüş geçirmişliğim var. Azerbaycan\'daki insanları tanırım. Başka yerlerde Azerbaycan\'ı tanıyan bilen insanlarla pek çok kez bir araya geldim, görüştüm, konuştum. Ancak İhsan Doğramacı’nın Azerbaycan hakkında bilgileri beni hayran bıraktı. Elbette, bilimadamı bilgili olacaktır, bu yüzden zaten bilim adamıdır, işi bu, araştırsın, okusun, kitap yazsın. Ancak beni şaşırtan sadece bu bilgiler değildi, içindeki duyğulardı, içindeki sevgiydi. Üstelik sadece Azerbaycan\'a, sadece Azerbaycan halkına değil, tüm Türk dünyasına, Türkçe konuşan tüm halklara olan sevgisine ben hayret ettim. Onun her şeyi ne kadar iyi bildiğini ve önceleri burada ne denli çalışmalarda bulunduğunu ve günümüzde, ülkelerimizin bağımsızlık kazanması üzerine bunlara devam etmek istediğini anladım.

Belki biraz zamanınızı almış olabilirim, ancak sizin için ne fark eder, güzel bir ortamda oturuyorsunuz. Gidip orada, kürsüde çalışmaktansa burada oturup sohbet etmek daha yeğdir.

İleriki dönemde İhsan Doğramacı ile benim aramda olağanüstü bir dostluk oluştu. Sanırım, hem kendisinin hem benim irademiz dışında gelişen, ancak içimizden gelen duygular yıllardır sanki dost olduğumuzu, birbirimizi tanıdığmızı gösterdi.

İhsan Doğramacı’nın çok büyük yetenekleri vardır. Örneğin, Azerbaycan\'da şiveler vardır – Bakü şivesi, Nahçıvan şivesi, Gence şivesi, başka bir yörenin şivesi ...

Bu şivelerin hepsini biliyor. Bizim insanların çoğu bunu bilmez. Şunu söylemeliyim, ben dilbilimci değilim. Ancak her halde, bilgili bir insanımdır. Ne var ki ben bile kendisi kadar bunları bilmiyorum.

Ne de olsa aynı dili konuşuyoruz, Türk dili, Azerbaycan dili aynı dildir. Muhtemelen, siz beni tam anlıyorsunuzdur. Öyle değil mi? Önceleri biz Azerbaycan\'da Türk dilini çok sevdiğimiz için, fakat Türklerle her hangi temasımız, yani bağlantımız bulunmadığı için, insanlar bir Türk ile karşılaştıklarında Türkçe bir kaç kelime konuşmak istiyorlar. Örneğin, biz \"gelirem\" diyoruz, Türkler \"geliyorum\", \"gidiyorum\" diyorlar.

Biz Türkiye’de tekrar bir araya geldiğimizde ben Türkçe bildiğimi anlamaları için birkaç kelime kullandım. Kendisi bana bunun böyle kullanılmadığını, Nahçıvan\'da bu şekilde, Bakü’de şu şekilde, Gence’de şöyle  konuşulduğunu, Anadolu Türkiye\'sinde böyle dendiğini, Türkiye\'nin doğusunda şöyle söylendiğini, batıda - İstanbul\'da bu şekilde konuşulduğunu bildirdi. Ben: “Evet, doğudakı dil daha anlaşılır bir dildir, fakat İstanbul\'daki şiveyi siz biraz yozlaştırdınız, bu pek iyi olmadı.” dedim.

Bir keresinde sohbet ediyordum. Söyledim ki, örneğin, bizler, eski kuşak insanlar İhsan Doğramacı ile, diğer yaşlı insanlarla konuştuğumuzda birbirimizi yüzde yüz anlıyoruz. Türk dilinde, Azerbaycan dilinde bu kelimeler değişmemiştir. Fakat Türk dilinde bir kaç reform yapıldı, bu sebeple bazı kelimeler değişti, daha çok Avrupa sözleri alındı. Örneğin, \"siyaset\"diye bir kelime var, bunu \"politika\" yapmışsınız. \"Siyaset\", güzel bir kelimedir. Ne fark eder, \"siyaset\" Arapça bir kelimedir, \"politika\" Avrupa kökenli bir kelimedir. Bu, sizin bileceğiniz iştir. Ancak bir keresinde espriyle neden böyle olduğunu biliyor musun diye sordum? Sordu, neden? Çünkü sizde dil devrimi yapıldığı sırada sizin kurum genel başkanlığını bir Ermeni yürütüyordu - Agop Dilaçar. Kendisini tanıyor musunuz? Analdığım kadarıyla tanımıyorsunuz. Fakat o tanıyor. Ermeni, Agop, kendisini Türk olarak tanımlayarak Akop Dilaçar olmuştur. O, reform yaptı. Bu tarihten çok konuşabiliriz.


İhsan Doğramacı’yı ben çok sevdim. Sadece ben değil, Azerbaycan\'a davet ettim, geldi, bizim halkımız, milletimiz de kendisini sevdi. İhsan Doğramacı’nın 80.doğum yıldönümünü biz Azerbaycan\'da dev bir tiyatro binasında, -ki  Opera ve Bale Tiyatrosu, 1911 yılında Bakü\'de batı tarzında inşa edilen bir tiyatrodur, - hep birlikte törenlerle kutladıkk. Ben kendisini Şöhret Madalyası ile ödüllendirdim. Sonra, neler oldu? 85.doğum yılınızı Azerbaycan\'da kutlayacağımızı biliyordum, ardından 90.doğum yılınızı, 100.doğum yılınızı kutlayacağız. Bugün 87.doğum yılınızda anıtınızı açıyoruz, doksana az kaldı... Zaman hızla akıyor, bir baktın, üç yıl geçivermiş, İhsan Doğramacı’nın 90. doğum yılı da geldi. Ben buna eminim. Çünkü benim on yıl önce gördüğüm İhsan Doğramacı ile bugünküsü arasında hiçbir farkın olmadığını söyleyebilirim. Sağlığı çok iyi, kendine iyi bakıyor.

Birkaç kelime kişiliğinden bahsetmek istiyorum. İhsan Doğramacı, bence, Türk dünyasının en ender şahsiyetlerinden biridir. İhsan Doğramacı, belki büyük bir siyaset adamı değildir. Fakat bir bilim adamı olarak insanlara eğitim vermek, okullar açmak, üniversite açmak ve halkı geliştirmek - her politikanın temel amacıdır. Bu, siyaset adamlarının programı nedir?

İnsanlarin iyi yaşaması, bilgi, eğitim alması için ekonomiyi geliştirmek.

Türkiye Cumhuriyeti tarihini biz çok iyi biliyoruz. Bugün biz Türkiye Cumhuriyeti\'nin kurucusu, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk\'ü mutlaka derin minnet duygularıyla anmalıyız. Çünkü biliyoruz ki, Osmanlı İmparatorluğu çöktüğü sırada ayrı ayrı ülkeler Türkiye\'yi dört bir taraftan yıkmaya çalıştığında Mustafa Kemal Atatürk adlı bir kişi ortaya çıktı ve Türk halkını felaketten kurtardı. Bu, muazzam bir girişimdi, büyük bir hizmetti. Ancak bu ne ki, dahası var. Ardından  cumhuriyetin kurulmasını, gelişmesini sağladı. Osmanlı düzeninden sonra Türkiye\'de laik, demokratik, Avrupa tipi bir devlet kurmak – son derece zor bir işti. Ancak büyük Mustafa Atatürk ve silah arkadaşları, ona sadık insanlar, daha sonra onun devamcıları bunun üstesinden geldiler. O zaman Türkiye\'de insanların ezici çoğunluğu cahildi. Okul, eğitim ve  bilime ihtiyaç vardı. Sanırım, eğer yanılmıyorsam, Türkiye\'de İstanbul Üniversitesi dışında başka bir üniversite bulunmuyordu. Doğru mu söylüyorum yoksa yanlış mı, bilmiyorum. Bir tek İstanbul Üniversitesi vardı, başka üniversite yoktu. Fakat ileriki dönemlerde neler oldu neler? Günümüzde Türkiye\'deki üniversitelerin sayısı ne kadar bilmiyorum. Fakat konu sadece sayı değil. Önemli olan, her üniversitede Türk gençlerinin, Türk ulusunun gelecek kuşağının eğitim alması ve diğer dünya ülkelerine uyum sağlaması, yani, onlarla beraber gelişmesi için  gerekli koşulların oluşturulmasına zemin hazırlamaktır. Bu yüzden İhsan Doğramacı’nın faaliyetlerini değerlendirirken bilim, eğitim, sağlık alanlarındaki özel hizmetlerinin altını çizmeliyiz. Kendisinin sosyal çalışmalarını bilhassa takdir etrmeliyiz.

İhsan Doğramacı, Türkiye\'nin her yerinde tanınan, sevilen bir insandır. Nitekim halkın birisini sevmesi için güzelliğinin, yahut başka bir özelliğinin yanı sıra pek çok vasıflarının bulunması gerekir. Devlet kabul etmiş olabilir, ancak halk kabul etmez. Halk,  İhsan Doğramacı’yı Türk milletinin, Türk dünyasının değerli bir insanı, ender bir zatı olarak tanıyor, saygı duyuyor ve bundan sonra da saygı duyacaktır.

Ben Bilkent Üniversitesi hakkında bilgi edinerken neye tanık oldum biliyor musunuz? Üniversitenin yeni kurulmu olmasına rağmen burada pekçok Azeri profesör, akademisyen, sanatçının çalıştığını fark ettim. Ben şaşırdım kaldım. Sadece Azerbaycan\'dan değil, diğer yabancı ülkelerden de gelenler vardı. Bu arada Azerbaycan\'da bilim ve eğitimin çok geliştiğini onaylarsınız diye düşünüyorum.

Bizde çok üst düzeyde lisans eğitmi veriliyor, çok değerli profesörlerimiz, bilim adamlarımız vardır. Onların bir kısmını İhsan Doğramacı buraya getirdi. Kendileri burada öylesine güzel bir ortam, muamele gördüler ki, Azerbaycan\'a dönmek istemediler. Sonuna kadar hep İhsan Doğramacı’nin yanında olacaklarını bildirdiler. Kısacası o, Bilkent Üniversitesi’nin sadece Türkiye\'den değil, uluslararası alandan, her ülkeden fayda sağlaması için neyi nereden almak, ne şekilde davranmak gerektiğini biliyordu.

Örneğin, bir bahçeye giriyorsun, orada güzel bir meyve görüyorsun, koparıyorsun, öbür bahçeye geçiyorsun, orada da çok meyve var, ancak en güzelini koparıyorsun, bir tahe daha koparıyorsun, sonra bir bakıyorsun, torbanız dolmuş, hepsi de güzel meyveler. İhsan Doğramacı’nın Bilkent Üniversitesi de bugün aşağı yukarı buna benzemektedir.

Ben bir şeye şaşırıyorum. Bir zamanlar biz Azerbaycan\'da büyük şairimiz, - ki kendisi bütün Türk milletinin şairidir, - Muhammed Fuzuli\'nin 500.doğum yılını kutlamak için hazırlıklar yapıyorduk. İhsan Doğramacı, bunun Türkiye\'de de yapılması gerektiğini söyledi. Yapalım dedim. Çünkü bu, bizim ortak şairimizdir, üstüne üstlük çok değerli bir şairimizdir. Azerbaycan\'da biz bunu yaptık, daha sonra İhsan Doğramacı, bizi buraya davet etti. Buraya geldik. 9 ay zarfında güzel bir konser salonu yaptırdı. Ben buna baktım, hayran kaldım. Biliyorsunuz, ben Sovyetler Birliği\'nde Siyasi Büro üyeliği, dönemin Bakanlar Kurulu\'nda, - ki siz buna başbakanlık diyorsunuz - birinci başkan yardımcısı olarak görev yaptım, yani sizin tabirinizle, SSCB\'nin yöneticilerinden, yani 3-4 kişiden biri bendim. Ben Sovyetler Birliği gibi bir ülkede büyük inşaat çalışmalarına tanık oldum. Örneğin, hızlı bir fabrika, yahut başka bir yapı inşaatını gerektiren durumlar oluyordu. Ancak Fuzuli\'nin doğum yıldönümü etkinliğini yapmak için İhsan Doğramacı’nın bu olanaklarla 9 ayda böylesine güzel bir konser salonu inşa ettirmesi bizi hayran bıraktı. Biz geldik, bizim sanatçılar teşrif ettiler. Türkiye\'nin değerli insanları - 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, bakanlar, diğerleri... Burada büyük bir yıldönümü töreni yaptık. Bunun gibi pek çok örnek sunabiliriz.

Bir daha söylüyorum, bir insan pek çok özelliği kendinde barındırıyorsa, o, sıradan bir insan değildir. İhsan Doğramacı, bir insan olarak çok güzel kalpli, çok iyiliksever, kişilere yardım etmek isteyen, toplumunu geliştirmek isteyen bir insandır. Bir bilim adamı olarak önemli bir bilim adamıdır. Büyük bir toplum adamıdır. Dünya çapında tanınıyor, uluslararası kuruluşlarda, uluslararası konferanslarda hep ön sırada yer alıyor ve herkes kendisine saygı duyuyor. O yüzden de biz - buraya Türkiye, Azerbaycan ve  bence Türk dili konuşan diğer ülkeler de dahil-  hepimiz İhsan Doğramacı ile her zaman gurur duyabiliriz.

Genelde insanların sağlığında heykelleri dikilmez. Doğru, günümüzde bazı ülkelerde öyle cumhurbaşkanları var ki, her sokakta bir heykelini yaptırmıştır, bu, pek normal sayılmaz. Ben İhsan Doğramacı’ya soyledim, Ömer Eldarov, çok büyük bir  sanatçı, heykeltıraştır. Türkiye\'de heykel sanatının çok zayıf geliştiğini söylersem, umarım, bana gücenmezsiniz. Sizde çok az heykel vardır. Bakü\'ye gelirsiniz, her sokakta bir heykel görürsünüz. Ancak bunlar bizim büyük insanların - şair, besteci ve sanatçıların heykelleridir. Politika adamlarının, siyasetçilerin heykeli dikilmez.

Bazen  görüyorsun ki, 5-6 kitap yazmış bir şairin heykelini dikmişler. Bu işler böyledir, ne yaparsın?

İhsan Doğramacı, sağlığında böyle bir heykelinin olmasını istemiyordu. Oysa ben istisnasız kanun, kaide olmaz diye düşündüm. Bir kararın alınması için geçerli bir neden  istisna oluşturur. Burada istisnai bir durum söz konusu olduğunu ve böyle bir kararın alınması için bir neden bulunduğunu düşünüyorum. Bizzat ben görmüş geçirmiş birisi olarak ve insanların sağlığında heykelini dikilmesine karşı çıkan bir kişi olarak, şu durumda İhsan Doğramacı’nın kendi kurduğu Bilkent’te onun sağlığında heykelinin dikilmesinin pekala manidar buluyorum. Bu yüzden de ben bu kararı destekledim ve bugün Ankara\'da benim programımda birinci sırada bu heykelin açılış töreni yer almaktadır. Bu yüzden ben buraya geldim ve sizlere içimden gelenleri söylüyorum.

Değerli dostum İhsan Doğramacı! Bu güzel heykel yüzyıllar boyunca hep yaşayacak. Ayrıca senin de önünde çok uzun yılların olduğunu düşünüyorum. Ben de seninle birlikte uzun yıllar yaşayacağım. Biz birbirimize söz verdik, sözümüzü tutmalıyız. Bu arada önemli heykeltıraş Ömer Eldarov’un çok güzel eseri olan bu heykel, Türk halkının insanlık, bilim, kültür sembolü haline gelecektir. Yüzyıllar geçecek, yeni kuşaklar gelecek, Bilkent Üniversitesi yaşayacak, burada yeni insanlar hem çalışacak, hem eğitim alacaklar. Ama herkes bu heykelin yanından geçerken eğilecek ve İhsan Doğramacı’ya şükranlarını ifade edecektir. Ayrıca üç yıl sonra Bakü\'de - Azerbaycan\'da İhsan Doğramacı’nın 90.doğum yıl dönümünü törenlere kutlayacağımızı, daha sonra 100.yıla kadar bir program yapacağımızı da eklemek istiyorum. Ben bu olay vesilesiyle bütün Türk halkını kutluyorum. Bilkent Üniversitesi\'nin tüm profesör, öğretmen ve öğrencilerini kutluyorum. Türkiye\'nin bilim, eğitim adamlarını kutluyorum. Sizleri kutluyor ve hepinize esenlik, mutluluklar diliyorum. Bu arada, bizim bugünkü görüşmemizin, bu etkinliğin ve burada bulunan bu heykelin Türkiye ve Azerbaycan\'ın, bir millet, iki devletin ebedi, yıkılmaz dostluğunun yeni bir anıtı, yeni bir simgesi olduğunu belirtmek istiyorum. Teşekkür ederim.

Çeviri 28 Haziran 2002 taihli AZERBAYCAN Gazetesinden yapılmıştır.