Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev´in AGİT Lizbon Zirve Toplantısının sonuçları üzerine ülke kamuoyu temsilcileriyle yaptığı görüşmede konuşması - Cumhurbaşkanlığı Sarayı, 6 Aralık 1996

Sayın Bayanlar ve Baylar! Bugünkü görüşme AGİT Lizbon Zirvesinin sonuçları ile ilgili düzenlenmiştir. Buraya şu toplantıya Azerbaycan Cumhuriyeti kamuoyu temsilcileri, Azerbaycan'da görev yapan yabancı ülke büyükelçileri ve temsilciliklerinin başkanları ve yetkilileri, uluslararası kuruluşların temsilciliklerinin tüm başkanları, yerli ve yabancı basın yayın organları mensupları davet edilmişler.

Sayın toplantı katılımcıları, ben sizi selamlıyorum ve sizi temin ederim ki, Lizbon Zirve Toplantısı hakkında yeteri kadar bilgi vermeye çalışacağım. Ne yazık ki, henüz burada simultane çeviri yapılma olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle de Azerice bilmeyen toplantı katılımcılarından özür diliyorum ve onlardan buradaki mevcut olanaklardan yararlanmalarını rica ediyorum. Sanıyorum, onlar kendi meslektaşlarının yardımıyla, yahut başka olanaklardan yararlanarak benim Azerice söyleyeceğim kelimeleri anlayacaklar.

AGİT Lizbon Zirve toplantısı uluslararası camiada büyük ve önemli bir gelişmedir. AGİT kurulduğu günden bu yana Avrupa'da güvenliği, işbirliğini sağlamaya çalışan bir örgüttür. AGİT ilkeleri Helsinki Belgesi'nde tanımlanmıştır ve 1975 yılından bugüne kadar AGİT bu ilkelerin Avrupa'da ve tüm başka ülkelerde yerleşiklik kazanması için çalışıyor. Düşünüyorum ki, bu süre zarfında AGİT çok büyük çalışma gerçekleştirmiş, üstün başarılar kazanmıştır. Avrupa'da, dünyada barışın tesisi, güvenliğin sağlanması, demokrasinin gelişmesi, insan haklarının korunması alanında değerli çalışmalar yapmış ve gerekli sonuçlara ulaşmıştır. Bu yüzden de AGİT örgüt olarak dünyanın dört bir yanında büyük saygı ve itibar kazanmıştır.

Azerbaycan bağımsızlığını kazandıktan sonra AGİT'e üye olmuştur. Azerbaycan, AGİT üyeliğini ülkemizin uluslararası alanda kendi politikasını izlemesi, bağımsızlığının güvence altına alınması açısından önemli bir araç olarak görüyor.

AGİT Lizbon Zirve toplantısında güncel sorunlarla ilgili birçok konular ele alındı ve belgeler kabul edildi. Birinci önemli belge 21.yüzyılda Avrupa'nın güvenlik modeli ile ilgiliydi. Bu çok önemli bir belgedir. Yani artık AGİT ileriye bakıyor, 21.yüzyılın sorunları ile ilgili kaygı duyuyor ve bu nedenle şimdi, 96 yılının sonunda Zirve toplantısının ilk belgesi bunun üzerine düzenlenmiştir. Biz bu belgenin hazırlanmasına ve kabul edilmesine katıldık, onu destekledik, onun için oy kullandık. Genel olarak, bu belge AGİT üyeleri tarafından oybirliği ile kabul edildi.

AGİT'in Avrupa'da güvenlik ve işbirliğine ilişkin nihayi belgesi, onun hazırlanması ve görüşülmesi çok karmaşık ve gergin bir ortamda yapıldı denilebilir. Zira bu belgede AGİT'e üye ülkelerin büyük bir bölümünün sorunlar, ihtilaflar konusunda, yahut karşılıklı ilişkiler konusunda, bu ülkelerin kendilerine veya ülkeler topluluğuna karşı tutumları konusunda bir dizi maddeler yer almıştır. Sırf bu yüzden ön çalışma sırasında hem Viyana'da, hem Lizbon'da yapılan görüşmeler çok gergin ve karmaşık bir ortamda geçti. Azerbaycan da bu belgeye büyük ilgi duyduğu için onun düzenlenmesi aşamasından kabulü aşamasına kadar tüm aşamalarda bu belgenin düzenlenmesi ve müzakeresine etkin bir biçimde katıldı, ülkemizin tutumlarının oraya yansıması için çalıştı.

Siz artık bu belgeler hakkında haber programlarından, basından bilgi edinmişsinizdir. Fakat ben Azerbaycan'la ilgili konular hakkında daha geniş bilgi vermek istiyorum. Sanırım, bu konuyu siz de biliyorsunuz, bütün Azerbaycan kamuoyu da. Zira televizyonda, yazılı basında birçok konularda bilgiler aktarılmıştır. Fakat bununla birlikte, ben orada gelişen süreçler hakkında, Azerbaycan'a ilişkin sorunun çözüm aşaması ve onun çözüm süreci hakkında, Lizbon Zirvesi'nde Azerbaycan ile ilgili ve özellikle Ermenistan-Azerbaycan sorunu, Dağlık Karabağ ihtilafı üzerine konuların görüşülmesi hakkında daha kapsamlı bilgiler vermek istiyorum.

Biliyorsunuz, bu, Azerbaycan bağımsızlığını kazanmasından sonra AGİT'in üçüncü zirve toplantısıdır. 1992 yılında AGİT Zirve toplantısı Helsinki'de yapıldı. Artık o dönemlerde Azerbaycan bağımsız bir devletti ve o dönemki Azerbaycan Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında ülke heyeti Helsinki'de AGİT Zirvesi'ne katıldı. Sonra AGİT Zirvesi Aralık 1994'te Macaristan'da, Budapeşte'de düzenlendi. Oraya şimdiki Azerbaycan Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında Azeri heyeti katıldı. Nihayet bu sene 2 ve 3 aralık tarihlerinde Portekiz'de, Lizbon'da AGİT'in olağan zirve toplantısı yapıldı ve biz oraya katıldık. 1992 yılında Helsinki'de AGİT'in Zirve toplantısı belgelerinde Azerbaycan'la ilgili, Azerbaycan-Ermenistan anlaşmazlığı ile ilgili, Dağlık Karabağ anlaşmazlığı ile ilgili hiçbir şeye rastlamadık. Yani bizim elimizdeki belgelerde bu konunun orada görüşülüp görüşülmediği, yahut gündeme alındığı belli değildir, fakat Azerbaycan'a dair, Azerbaycan-Ermenistan anlaşmazlığına dair hiçbir belge yoktur. 1994 yılında Budapeşte'de yapılan AGİT zirve toplantısında ise Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığına ilişkin çok önemli bir karar alınmıştır.

Hatırlıyorsunuzdur, şu zirve toplantısı öncesinde biz böyle bir kararın alınması için geniş kapsamlı bir çalışma gerçekleştirdik, büyük bir iş yaptık. Hem benim Budapeşte zirve toplantısındaki resmi konuşmamın ve hem de yapılan ikili, çok yönlü temasların, yapılmış olan bütün çalışmaların sonucunda biz nihayet, Budapeşte Zirvesi'nde Azerbaycan'la ilgili, birkez daha kaydediyorum, Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığına ilişkin önemli bir kararın alınmasını başardık. Ben size hatırlatayım, bu kararın temel konusu şuydu ki, AGİT bu anlaşmazlığın kısa sürede çözümlenmesinin, barışçıl yoldan giderilmesinin gerekliliğini bir kez daha ortaya koymuş, o sıralarda Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığında artık yedi aydır uygulanan ateşkesin çok önemli olduğunu kaydetmiş ve ateşkes düzenine uyulması, ihtilafa son vermek için, sorunun barışçıl yoldan çözümü için görüşmeler sürecinin hız kazanması ve Minsk Grubu çalışmalarının daha da etkinlik kazanması yönünde tavsiyede bulunmuştur. Eğer Minsk Grubu o döneme kadar faaliyetini bir başkanın önderliği altında yapıyor idise, Aralık ayında Budapeşte'de Minsk Grubu'nun biçimi değişti ve daha iki eşbaşkan - Rusya ve Finlanda atandı. Belgenin en önemli bölümlerinden biri şudur ki, AGİT barış güçlerinin oluşturulması yönünde ilk defa bir karar alındı ve Ermenistan-Azerbaycan sorununun giderilmesi için, yapılacak olan barış sözleşmesinin yerine getirilmesi, uygulanması için çok uluslu barış güçlerinin hizmetinden yararlanmanın gerekliliği göz önünde bulunduruldu.

Bildiğiniz üzere, Budapeşte Zirvesi'ne kadar şunlar öngörülmekteydi, eğer Büyük Barış Sözleşmesi sağlanırsa, tabi ki, buraya barışı koruma güçleri konuşlanacaktı ve bu güçler bir ülkeye bağlı olacaktı. Fakat Budapeşte'de alınan karar şunu öngörüyordu, önce AGİT çok uluslu barış güçleri oluşturulacak ve bu güçlerden Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığının çözümü amacıyla yapılacak sözleşmenin uygulanmasında faydalanılacaktır. Kararın temel konusu, temel anlamı bundan oluşmaktadır.

Budapeşte'den sonra Minsk Grubu'nun faaliyeti gerçekten de güç kazandı. Bu iki sene içinde Minsk Grubu pek çok toplantılar düzenledi, onun temsilcileri defalarca kez bölgemize ziyarette bulundular, çok çalışmalar yaptılar. Biliyorsunuz, biz şu iki yılda sadece Minsk Grubu'nun yardımlarından değil, hem de bütün olanaklardan faydalanmaya çalıştık ve amacımız da kısa sürede barışı tesis etmek, işgal edilmiş topraklarımızı kurtarmak, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü sağlamak ve kendi öz yerlerinden zorla göç ettirilmiş Azeri vatandaşlarının kendi topraklarına, yerlerine geri dönmesini sağlamaktır. Bunun için biz Minsk Grubu çerçevesinde sürekli ve aktif bir çalışmanın yanı sıra, aynı zamanda ikili görüşmelerden, devlet ve hükümet başkanlarının görüşmelerinden, Azerbaycan'da yapılan görüşmelerden, uluslararası örgütlerin bünyesinde düzenlenen ikili temaslardan, başka olanaklar çerçevesinde yapılan görüşmelerden etkin bir biçimde faydalanmaya çalıştık.

Biz aynı zamanda uluslararası örgütlerin olanaklarını değerlendirmeye çalıştık, yani uluslararası örgütlerin toplantılarında onların kürsülerini kullanarak Azerbaycan'daki durum, Ermenistan-Azerbaycan ihtilafı hakkkında bilgi verdik ve şu kuruluşların bu çalışmaya katılması için çalıştık. Ben uluslararası örgütler derken hem Birleşmiş Milletler'i, hem AGİT'i, hem İslam Konferansı Örgütü'nü, hem Ekonomik İşbirliği Örgütü'nü, hem BDT'yi, hem Avrupa Birliği'ni, hem de Avrupa Konseyi'ni kastediyorum. Biz onların tüm olanaklarını verimli bir şekilde değerlendirmeye çalıştık.

Tüm bu dönem boyunca, bu iki senede Ermenistan-Azerbaycan ihtilafının çözümü açısından adil bir kararın alınması için ve bunu başarmak için çalıştık. Fakat ne yazık ki, biz bu iki sene zarfında ateşkesin uygulanmasını başarmakla birlikte, genel olarak, istikrarı sağlamakla birlikte son amaca ulaşamadık, yani Büyük Barış Anlaşması'nı sağlayamadık. Bunların da nedeni Ermenistan tarafının yapıcı olmayan bir tutum izleyerek, Azerbaycan topraklarının bir bölümünün işgal altında tutulması durumundan yararlanarak, bir yandan sorunun barışçıl yoldan çözümünden yana olduğunu belirtmesi, öte yandan ise hep görüşmelerde ne pahasına olursa olsun Dağlık Karabağ'a bağımsızlık statüsünün verilmesi için çalışması ve çaba göstermiş olmasıdır.

Biz bu sene Ermenistan'la doğrudan görüşmeler yapmak için yeni bir araç da geliştirdik. Ermenistan Cumhurbaşkanı'nın özel temsilcisiyle ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı'nın özel temsilcisinin düzenli olarak görüşmelerini sağladık. Bu görüşmeler Avrupa'nın birkaç ülkesinde yapıldı. Biz bu görüşmelerden de faydalanmaya çalıştık. Nihayet bizzat ben kendim uluslararası kuruluşların toplantılarında Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan'la birkaç kez görüştüm, temaslarda bulundum, Azerbaycan'ın tutumlarını anlatmaya çalıştım ve sorunun barış yoluyla çözüme kavuşturulması için yapıcı adımlar attığımı sergiledim.

Bu tür görüşmelerden biri de nisanda Lüksemburg'da bizim Avrupa Birliği'ni ziyaretimiz sırasında gerçekleşti. Azerbaycan ve Ermenistan cumhurbaşkanları ihtilafın barışçı yoldan çözümü üzerine orada ilk defa ortak bildiri yayımladılar. Fakat, ben bir kez daha kaydederim ki, tüm bunlar bizim nihayi amaca, sonuca ulaşmamızı sağlamadı. Bu yüzden de biz AGİT Lizbon Zirvesi için hazırlık yaptığımız dönemde geniş kapsamlı bir faaliyette bulunmaya gayret ettik ve bunu başardık.

Biz hem Minsk Grubu'nun çalışmasına hız kazandırmaya ve Minsk Grubu'nun yardımından faydalanmaya çalıştık, hem de Minsk Grubu üyesi devletleri - Rusya Federasyonu, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa, Türkiye ve başka devletleri temsil eden heyetlerle, cumhurbaşkanlarıyla ile temasa geçerek özellikle Minsk Grubu'nun çalışmasını güçlendirmek için özen gösterdik. Aynı zamanda bu ülkelerin devlet başkanları, yahut o devletlerin temsilcileri ile görüşmelerde de bu çalışmanın etkinlik kazanması ve Lizbon Zirve Toplantısı'nda sorunun barışçıl yoldan çözümünü sağlayabilecek bir kararın alınması için zemin hazrılamaya çalıştık.

Bunun için ben bu sene kasım ayının başında tüm AGİT üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarına mektup yolladım. Bu mektuplarda her devlet ve hükümet başkanına şu sorunu birkez daha ayrıntılı biçimde anlatmaya çalıştım, Azerbaycan'ın yapıcı bir tutum izlediğini gözler önüne serdim ve cumhuriyetimzin somut önerilerini ortaya koydum. Lizbon Zirve toplantısına kadar bizim bu önerilerimizin yaşama geçirilmesi için devlet ve hükümet başkanlarından gerekli çabayı göstermelerini istedik. Bu mektupları, benim çağrılarımı AGİT üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının bazıları yazılı olarak, bazıları ise sözlü olarak cevaplamışlar ve tüm bu cevaplarda bizim tutumlarımızı genel anlamda savunmuşlar.

Biliyorsunuz, ABD Başkanı Bill Clinton 8 kasımda benim mektubuma yanıt olarak bir mektup gönderdi. Bu mektup basında yayımlandı, sizin bu konuda bilginiz var. O, bizim bu prensiplerimizi destekledi. Tekrar söylüyorum, Rusya, Büyük Britanya, Fransa, Türkiye ve birçok diğer ülkelerin cumhurbaşkanlarından da aynı içerikte mektuplar aldık. Bunların yanı sıra, biz kasım ayında Azerbaycan'a ziyarette bulunan Minsk Grubunun tüm kadrosuyla, ABD'den, Rusya'dan gelen büyük delegasyonlarla bir araya gelip görüşmeler yaptık.

Tüm bunlarda biz hep bir amacı güdüyorduk. Kuşkusuz, AGİT Zirve toplantısı ihtilafa son vermek için nihayi bir karar alma olanağına sahip değildir. Fakat ihtilafın barışçıl yoldan çözümüne yönelik, AGİT ilkelerine dayanan temel prensiplerin onaylanması Zirve toplantısından sonra, 1997 yılında bu çalışmanın daha hızlı ve başarıyla yürütülmesine katkıda bulunacaktır. Bu yüzden de hem devlet ve hükümet başkanlarına yaptığım çağrılarda, hem de yaptığım tüm görüşmelerde biz bu ilkelerin üç unsurdan oluşması gerektiğini anlattık. Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünün Ermenistan tarafından tanınması - ki biliyorsunuz şimdiye kadar Ermenistan Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü tanımayı reddediyor ve siz şunu da biliyorsunuz ki, 1989 yılında Dağlık Karabağ'ın Ermenistan'ın yönetimine geçmesi yönünde bir karar alınmıştır ve şimdiye kadar kaldırılmamıştır - bu nedenle de bu, çok önemli bir konudur.

Bizim formülün ikinci unsuru Dağlık Karabağ'a Azerbaycan'ın sınırları içinde üstün bir statü tanınmasıdır. Üçüncü unsur,- ki bu, Ermenistan tarafının sürekli ısrar ettiği bir konudur - Dağlık Karabağ'ın tüm nüfusunun güvenliğinin güvence altına alınmasıdır.

Bu üç temel unsurdan oluşan formülü biz defalarca Minsk Grubuna da sunduk ve benim dünya ülkeleri devlet ve hükümet başkanlarına yolladığım mesajlarda da bunlar öne sürüldü. Biz Lizbon Zirve öncesinde yaptığımız tüm temaslarda bunları öne sürdük. Bizim amacımız şuydu, eğer Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığının barışçıl yoldan çözüme bağlanması için Lizbon Zirvesinde bu prensipler onaylanırr ise, bu şu demek olacaktır ki, bundan böyle yapılacak görüşmeler, Minsk Grubunun çalışmaları bu ilkelerin temelinde düzenlenecekti.

Sizin şunu bilmeniz gerekiyor, konu şu ki, genel anlamda Minsk Grubu bu prensipleri onaylamış olsa dahi, Minsk Grubu'nun görüşmelerinde, Ermenistan ve Azerbaycan temsilcilerinin görüşmelerinde Ermenistan'ın bu prensiplere karşı çıkması yüzünden Minsk Grubu bu ilkeleri tartışmaya sunamamıştır. Bu nedenle de Minsk Grubu'nun bu konuda şu prensipleri görüşmenin zeminine dönüştürmesi için biz zirve toplantısında bu prensiplerin kabulünü sağlamaya çalışıyorduk. Bu yüzden de biz zirve öncesinde Helsinki'de - Minsk Grubunun en son yapılan zirve toplantısında bu sorunu çok sert bir biçimde dile getirdik, Lizbon zirve toplantısını organize eden grubun Viyana'daki çalışmaları sırasında da biz bu ilkeleri öne sürdük ve nihayet Lizbon'da, henüz zirve başlamadan önce bu ilkelerin doruk toplantısının belgesinde yer almasında ısrar ettik ve bunun için çaba gösterdik, çalıştık.

Fakat ne yazık ki, önce Viyana'da, daha sonra Lizbon'da düzenlenen bildirinin taslağında başka bir madde ortaya çıkmıştı. Şu madde de Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığının barışçıl yoldan çözümlenmesi, görüşmeler sürecinin hız kazanması, tarafların uzlaşmaya varması, anlaşmanın sağlanmsı, ateşkesin uygulanması, barış görüşmelerinin sürdürülmesi gerektiğini içeriyordu.

Bize şu açıklamayı yaptılar ki, Ermenistan tarafı bizim öne sürdüğümüz öneryi onaylamadığı için şu öneri, tasarı nihayi belgenin taslağına bile dahil edilmemiştir. 18. paragrafta böyle bir yazı vardı. Biz Lizbon'da çok uğraştık ve şu yazılanların oradan çıkartılmasını sağladık ve Lizbon Belgesine 20.paragraf altında aynı ilkeleri yansıtan bir paragraf yerleştirildi.

Benim size belirtmek istediğim şu ki, bu kolay bir iş değildi, çok zor bir işti. Minsk Grubu üyeleri ve birçok başka devletlerin temsilcileri bizi orada destekledikleri için biz şu paragrafın oraya eklenmesini başardık. Yani şu paragrafın oraya geçilmesi, düşünüyorum ki, bizim ilk, çok başarılı bir adımımız oldu, zira önceki, bizim açımızdan pek uygun bir içerikte olmayan paragrafın yerine bu paragraf tasarıya eklendi.

Fakat biliyorsunuz ki, AGİT oybirliği temelinde çalışmaktadır. Ermenistan bu maddeyi veto etti ve bu paragrafın kabul edilmesine şiddetle karşı çıktı. Bizim sonraki çalışmalarımız ise bu paragrafın orada yer almasını sağlamaya yönelikti. Sizin şunu net olarak bilmeniz gerekiyor, gerçi bu paragrafın kendisi de bizi pek tatmin etmiyordu. Zira şu paragrafta üç unsurdan oluşan formül yazıyordu, fakat aynı zamanda şu deniliyordu ki, oybirliği sağlanmadığı için bu kabul edilmiyor, zirve toplantısı bu yüzden üzüntü duymaktadır ve görüşmelerin sürdürülmesi tavsiye edilmektedir. Biz hiç olmazsa şu prensiplerin ilk kez bir AGİT belgesine yansıması için bunun onaylanmasına çalışıyorduk. Zira AGİT'in şimdiye kadarki belgelerine bu formül yansımamıştı, yani Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünün Ermenistan tarafından tanınması ve Dağlık Karabağ'ın statüsü konusunun Azerbaycan'ın sınırları içinde çözümü şimdiye kadar hiçbir belgede yer almamıştı. Bu nedenle de biz bu paragrafın, fıkranın kalması için çalışıyorduk. Fakat Ermenistan bunu veto etti ve sona kadar bu vetosunda ısrar etti.

Durum böyle olunca bizim başka bir yolumuz kalmadı. Biz pek çok görüşmeler, araştırmalar yaptık. Bunların sonucunda ,- size açık söylüyorum,- ben çok riskli bir karar aldım. Bu karar ise şuydu ki, henüz Lizbon Zirvesi, yani zirve toplantısı başlamadan önce, 1 Aralık'ta akşamleyin ben Lizbon Zirve toplantısının nihayi belgesini veto ettim. Oybirliği kararı bunu mümkün kılmaktadır. Kuşku yok ki, bu, çok büyük endişeye, tedirginliğe neden oldu. Zira böyle bir adım belki de beklenmedik oldu. Fakat biz böyle bir adımı attık. Daha sonra bizim çalışmamızda yeni bir aşamaya girildi.

Ben hem 1 aralıkta - Zirve toplantısı başlamazdan önce, hem aralık ayının 2'si ve 3'ünde pek çok temaslarda bulundum. Orada, devlet ve hükümet başkanlarının hemen hemen büyük çoğunluğu ile hem hazırlık aşamasında, hem 2 aralıkta sabah saat 9'da zirve toplantısı başlandıktan sonra verilen aralarda veya Portekiz Cumhurbaşkanı'nın, Başbakanı'nın düzenledikleri davetler sırasında devlet ve hükümet başkanları ile kişisel görüşmeler yapıyordum, müzakerelerde bulunarak tutumlarımızı anlatıyordum. Delegasyon üyelerimizin herbiri de kendi çapında bu tutumları anlatıyordu ve biz tutumumuzun doğru, gerçekçi olduğunu kanıtlamaya çalışıyorduk.

Fakat bu çok sayıdaki görüşmelerin yanı sıra, aynı konuları ele almak ve orada belirli bir destek kazanmak için ben bazı devlet ve hükümet başkanlarıyla, dışişleri bakanlarıyla özel görüşmeler yapıyordum. Bunlar özel, bununla birlikte bağımsız bir biçimde yapılan görüşmelerdi. Ben ABD Başkan Yardımcısı Albert Gore ile, Rusya Başbakanı, bu ülkenin delegasyon başkanı Viktor Çernomırdin ile, Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel ile, Finlandiya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari ile, Ukrayna Cumhurbaşkanı Leonid Kuçma ile, Portekiz Başbakanı Antonio Guterres, Gürcistan Cumhurbaşkanı Eduard Şevarnadze ile, AGİT'in Dönem Başkanı, İsviçre Dışişleri Bakanı Sayın Flavio Cotti ile birkaç defa, Ermenistan Cumhurbaşkanı Ter-Petrosyan'la, Rusya Dışişleri Bakanı Sayın Yevgeni Primakov ile, Almanya Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel, Büyük Britanya Dışişleri Bakanı Sayın Malcolm Rifkind ile, Fransa Dışişleri Bakanı Hervé de Charette ile, ABD Dışişler Bakan Yardımcısı Bayan Lynn Davis'le özel görüşmeler yaptım, müzakerelerde bulundum, tutumlarımızı anlatmaya çalıştım.

Keza bana bu ve diğer görüşmelerde bizim attığımız addımın Azerbaycan için çok kötü sonuçlara yol açabileceğini anlattılar. Eğer Azerbaycan Lizbon Zirve Toplantısının belgesinin tümünü veto edecek olursa, demek ki, hiçbir belge kabul edilmeyecek, Zirve toplantısı her hangi bir belge olmadan sonuçlanacaktır. Böylece, 55 devlet Azerbaycan'dan rahatsızlıklarını ortaya koyacaklardı. Durum böyle olunca Azerbaycan tecrit edilecektir. Ben düşünüyordum ki, olabilir, buna başka anlamlar da yükleyebilirler, başka sonuçlara da varabilirler .

Bu tür açıklamalarda bulunarak bu görüşmelerde bana AGİT Lizbon Zirvesi'nin belgesinin kabul edilmesi için ısrarla şu vetoyu kaldırmamı söylüyorlardı. Ben ise karşılık olarak, siz benimle görüşmeler yapıyorsunuz, bana çağrılarda bulunuyorsunuz, keza Ermenistan Cumhurbaşkanı ile de görüşmeler yapmanız ve 20.paragrafa yönelik vetosunu geri çekmesi için ona da çağrıda bulunmanız gerekiyor diyordum. Kuşkusuz, onunla da görüşmeler yapılıyordu,- ki bununla ilgili bana bilgi veriyorlardı, - ona da bu tür önerilerde bulunuyorlardı. Fakat onlar da bu konuda çok ısrarlıydılar, zira düşünüyorlardı ki, eğer bunu kabul ederlerse, bu, onların ortak işini, ülkeiçi durumu kötü yönde etkileyecektir.

2 Aralıkta akşamleyin ben Levon Ter-Petrosyan ile bir araya geldim, çok ayrıntılı görüşmeler yaptım. Ben ona 20. paragrafı veto etmesinin doğru olmadığını ve 20. paragrafın onaylanmasının bizim ileriye yönelik görüşmelerimize büyük katkıda bulunacağını anlatmaya çalıştım. Ben bunu ona defalarca kez anlattım. Fakat o ısrar edip durdu. Bu görüşmeler sırasında ben birkaç konuyu da ona aktardım. Ben bunlara değinmek istiyorum. Lizbon Zirve toplantısı öncesinde Ermenistan Cumhurbaşkanı Danışmanı Libaridian: "Biz hiçbir belgenin kabulüne fırsat vermeyeceğiz, veto edeceğiz." diye birkaç açıklamada bulunmuştu. Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan da, güya Azerbaycan'ın Ermenistan'daki iç durumun karmaşık, bir anlamda istikrarsız olduğunu fırsat bilerek Ermenistan'a baskı yaptığı yönünde bir açıklamada bulunmuş ve Ermenistan'ın hiçbir baskıya boyun eğmeyeceğini bildirmişti. Lizbon'da hiçbir belge kabul edilmeyecektir diye bir şey söylemişti. Bu nedenle de ben Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan'la görüşmem sırasında onun bu düşüncelerini yalanladım.

Ben bu düşünceleri bugün de söylüyorum: Ermenistan'da ülke içinde bir takım sıkıntılar, gerginlikler, istikrarsızlık mevcut olsa bile, biz hiçbir zaman hiçbir şekilde benzeri durumlardan yararlanmak istemiyoruz. Bizim bu tutumumuz bugünkü tutum değildir, bir sene, iki sene önce de biz hep bu tutumu izledik.

Benim Lizbon Zirvesindeki konuşmamı siz biliyorsunuz, basından onu izlemişsinizdir. Ben Lizbon'da çok sert konuştum, yani orada şu gerçekleri söyledim: Ermenistan Azerbaycan'a yönelik saldırıda bulunmuştur, Ermenistan bir saldırgandır, Ermenistan Azerbaycan topraklarını işgal etmiştir, Ermenistan yapıcı olmayan bir tavır sergilemektedir, Ermenistan Dağlık Karabağ'ın bağımsız bir devlet olmasını istiyor ve biz bunların hiçbirini kabul etmeyeceğiz. Biz hiçbir zaman Dağlık Karabağ'ın bağımsızlık kazanmasına izin veremeyiz. Biz hiçbir zaman Azerbaycan'ın topraklarında ikinci bir Ermeni devletinin kurulmasına izin veremeyiz. Fakat bununla birlikte ben konuşmamın ikinci bölümünde barışa yönelik adımlar üzerine görüşler öne sürdüm. Ermenistan'ın hem yönetim makamlarına, hem halkına şu çağrıda bulundum, onlar sekiz senedir süren bu anlaşmazlığın onlara birşey kazandırmadığını ve kazandırmayacağını anlasınlar. Bundan vaz geçmek, barış görüşmeleri yapmak lazım. Demin söylediğim şu üç husustan oluşan ilkeleri de öne sürdüm.

Levon Ter-Petrosyan benimle görüşmesinde onlara yönelik çok sert bir konuşma yaptığımı söyledi, güya o, bu nedenle şu şekilde bir konuşma yapmış ve açıklamada bulunmuştu. Biliyorsunuz, o, konuşmasında şöyle bir şey söylemişti ki, güya Dağlık Karabağ Azerbaycan'ın yönetiminde olursa, Dağlık Karabağ'da bulunan Ermeniler hep soykırım tehlikesi altında olacaklar ve onların can güvenliği sağlanmayacaktır. Güya 1988, 1989, 1990, 1991 yıllarında Azerbaycan'da Ermenilere karşı soykırım yapılmıştır ve böyle bir soykırım devam edebilir. Bu sözlerinden dolayı ben ona itirazda bulundum. O ise bana şunu şöyle açıkladı: Ben onların saldırgan olduğunu söylemişim, nitekim onlar da bana böyle bir cevap vermek zorunda kalmışlar. Fakat ben ona: "Ermenistan'ın Azerbaycan'a silahlı saldırıda bulunduğunu hep söylemişimdir ve bunda hiçbir yenilik yok dedim."

Kısacası, benim Ter-Petrosyan'la görüşmemden hiçbir sonuç çıkmadı. O kendi tutumunda direndi. Fakat ben şunu farkettim: O da Lizbon Zirvesinin sonuçsuz kalacağından çok endişelidir.

Birkez daha belirtiyorum, benimle bu konu üzerine yapılan görüşmelerde beni şuna inandırmaya çalışıyorladı ki, eğer ben sonuna kadar bu belgenin kabulüne engel olursam, bu Azerbaycan açısından ileride çok karmaşık durumun ortaya çıkmasına neden olacak, Azerbaycan AGİT'ten, tüm devletlerden yalıtlanacaktır. Ben zaten bunu anlıyordum, bunun bilincinde olarak bu adımı atmıştım. Ben defalarca kez: "Eğer 20. paragraf geri çekilirse, o zaman haberiniz olsun, hiçbir belge onaylanmayacaktır." dedim.

Kuşkusuz herkes, son saatlere kadar benim böylesine kararlı, sert bir tutum izleyeceğimin farkında olanlar, aynı zamanda zirve toplantısı belgesinin kabulüne çalışanlar bana birkaç alternatif yol önerdiler. Fakat bu yollar çok farklıydı, ben onları tasvip etmedim.

Nihayet, sizin de bildiğiniz şu bildiri zirve toplantısının son oturumundan yarım saat kadar önce bana sunuldu, AGİT Başkanı AGİT üyelerinin, zirve katılımcılarının hepsinin iradesini ortaya koyarak böyle bir bildiri yayımlayacak ve bu ilkeleri onaylacaktı. Böylece, bu, nihayi belgeye eklenmemiş olsa bile, AGİT'in bir belgesi olarak kabul edilecektir ve orada Ermenistan dışında tüm devletlerin bu ilkeleri savunduğu anlaşılacaktır. Ayrıca Avrupa Birliği tarafından bir çağrı yapıldı. Avrupa Birliği üyesi ülkeler bir araya gelerek konuşmuşlar. Onlar bana şu çağrıda bulundular, eğer ben bunu kabul edersem, onlar hem AGİT üyesi olarak bunu savunacaklar, aynı zamanda Avrupa Birliği adına şu ilkeleri destekleyecekler. Ben ise, tabi ki, bunları gerçektegörmem gerektiğini, bunun ardından kendi kararımı açıklayacağımı söyledim.

Dün akşam Lizbon Zirvesi'nin son toplantısı televizyonda yayımlandı. Artık siz oradaki durumu izlemişsiniz, ben bunu anlatmak istemiyorum. İşte son oturumda ben dönem başkanlığını yürüten Portekiz Başbakanı'nın çağrısını bir kez daha kabul etmedim ve vetoyu kaldırmayacağımı söyledim. Daha sonra Amerika Birleşik Devletleri temsilcisi bir girişimde bulundu ve: "Eğer böyle bir bildiri yayımlanırsa nasıl olur?" diye sordu. Ben de bakacağım, eğer böyle bir bildiri olursa, belki de vetoyu geri çekerim dedim. Ermenistan'a öneride bulundular, fakat o, vetosunu kaldırmadı.

Nihayet, sizce de bilinen söz konusu bildiri yayımlandı. Bunun ardından ben vetoyu kaldırdım. Böylece, AGİT'in belgesi onaylandı. Fakat aynı zamanda Azerbaycan açısından çok önemli, çok değerli bir belge kabul edildi.

Kuşku yok ki, bu toplantı öncesinde benimle pek çok görüşme yaptılar. İşte o toplantı salonunda, kulislerde, odalarda her devlet başkanı bana, bunu kabul edeceğim takdirde onların birer konuşma yapacaklarını ve bizi savunacaklarını söylüyordu. Fakat bu konuşmaların hepsine gerek kalmadı. Zira artık herşey belliydi.

AGİT'in Dönem Başkanı Flavio Cotti AGİT üyelerinin hepsinin adına bu bildiriyiyayımladıktan sonra, Minsk Grubu başkanları,- ki iki devlet, Rusya ve Finlandiya başkanlık yapmaktadır - Rusya heyetine başkanlık eden Sayın Çernomırdin konuşma yaptı ve bence, çok iyi bir konuşma yaptı. Finlandiya'nın, yani eşbaşkanlık yapan öteki ülkenin Cumhurbaşkanı Sayın Ahtisaari konuşma yaptı. Avrupa Birliği üyesi 15 ülke adına İrlanda Başbakanı konuştu, Türkiye temsilcisi konuştu. Herkes bunu destekledi ve böylece bu belge onaylandı.

Bu belgeyi siz biliyorsunuz. Fakat ben birkez daha size okumak istiyorum:

"AGİT Dönem Başkanı'nın Bildirisi.

Hepiniz biliyorsnunuz ki, son iki yılda Dağlık Karabağ sorununun çözümünde ve Azerbaycan Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğü konusunda bir gelişme sağlanmamış bulunmaktadır.

Üzgünüm, Minsk Konferansı Eşbaşkanlarının tarafların çözüm ilkelerine ilişkin görüşlerini uzlaştırma yönündeki çabaları başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Minsk Grubu Eşbaşkanları tarafından Dağlık Karabağ anlaşmazlığının çözümünü sağlayack üç prensip tavsiye edilmiştir. Şu prensipler Minsk Grubu üyesi tüm devletlerce desteklenmektedir. Onlar şunlardır:

-Ermenistan Cumhuriyeti'nin ve Azerbaycan Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğü;

- Azerbaycan toprakları içinde, Dağlık Karabağ'a kendi kaderini kendisinin tayin etmesi ilkesine dayanan sözleşme gereğince belirlenen ve Dağlık Karabağ'a en geniş özerklik hakkının tanınmasını öngören hukuksal statü;

- Bütün tarafların çözüm ilkelerine uymasını öngören karşılıklı yükümlülükler dahil olmak üzere, Dağlık Karabağ'ın ve onun tüm nüfusunun güvenliğinin güvence altına alınması.

Maalesef, Ermenistan bunu kabul edemedi. Bu ilkeler bütün diğer katılımcı devletler tarafından desteklenmektedir.

Bu bildiri Lizbon Zirvesi'nin belgeleri arasında yer alacaktır."

Böyle bir bildiri yayımlandı ve Lizbon Zirvesi'nin böyle bir belgesi onaylandı. Ben bizim yaptığımız çalışmalar olumlu sonuç vermiştir diye düşünüyorum. Düşünüyorum ki, böyle bir AGİT belgesinin kabul edilmesi Ermenistan-Azerbaycan ihtilafının barışçıl yoldan çözümlenmesi ile ilgili bizim istediğimiz ilkelerin, sadece bizim istediğimiz değil, genel olarak, bu sorunun çözümü ile ilgili tek mevcut prensiplerin onaylanması, öncelikli olarak Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünün tanınması,Dağlık Karabağ'a yalnız Azerbaycan'ın sınırları içinde bir statünün tanınması,- ki bu belge ilk defa AGİT çerçevesinde onaylanmıştır, - tüm bunlar bizim açımızdan çok önemlidir. Bu belgenin açıklanmasının ardından Ermenistan Cumhurbaşkanı'nın konuşma yapması ve belgeye karşı çıkması bir rastlantı değildir. Hatta şöyle bir yorum yapıldı, güya bu belge Helsinki Nihayi Belgesi'ne ve Budapeşte zirve toplantısının kararlarına aykırıdır. Kuşkusuz, onun bu yorumları doğru değildi, yanlıştı, fakat herkes kendi tutumunu savunuyor.

Düşünüyorum ki, bundan böyle Minsk Grubunun daha verimli çalışması için, Azerbaycan'ın Minsk Grubunda kendi yaklaşımlarını daha sağlam temellere oturtması için AGİT zirve toplantısının böyle bir belgesi bizim açımızdan çok büyük bir zemin oluşturmaktadır. Ben buna çok değer veriyorum ve bunun AGİT bünyesinde yaptığımız çalışmaların arasında başarılı bir adım, pozitif bir sonuç olduğunu düşünüyorum. Bir kez daha belirtiyorum ki, bu, bize ileride barış görüşmelerini yürütmek için iyi bir temel sağlamaktadır ve bu ilkelerin temelinde çözüme ulaşılması doğrultusunda ilerlemeye zemin hazırlamaktadır.

Ben Lizbon'daki konuşmamda da söyledim, bugün bir kez daha söylüyorum ki, Lizbon'da çok gergin, karmaşık, çok katı, çok ihtilaflı, trajik bir durumun ortaya çıkmasına rağmen ve Ermenistan'la Azerbaycan arasında çok derin yaklaşım ayrılıklarına rağmen Azerbaycan yine de barışçı politikasını ortaya koyuyor. Ben bugün bir kez daha beyan ederim ki, biz AGİT Lizbon Zirvesinde kabul edilmiş şu belgeyi temel alacağız, ona uyacağız, ileride kendi faaliyetimizi onun temelinde kuracağız. Aynı zamanda ateşkes düzenini uygulayacağız, Ermenistan'la Azerbaycan arasında iki cumhurbaşkanının özel temsilcilerinin yaptıkları doğrudan görüşmeler sürecini sürdüreceğiz ve Ermenistan'la Azerbaycan arasında görüşmeler sürecinin yeniden canlandırılması yönünde biz kendi payımıza düşen tüm adımları atacağız.

Ben şunu bir kez daha beyan ediyorum,- ki Lizbon'da Cumhurbaşkanı Ter-Petrosyan'a da söyledim, fakat bugün basın mensuplarının önünde tekrar vurguluyorum, - Azerbaycan asla Ermenistan'da ülke içinde yaşanan süreçleri, herhangi bir fırsatı kullanmak suretiyle birşeyler kazanmak niyetinde değildir. Bu tür söylentileri, düşünceleri ben kesinlikle reddediyorum. Ermenistan'da yaşanan süreçler onun kendi işidir. Biz Ermenistan'ın iç işlerine karışmıyoruz. Ermenistan kendi iç sorunları ile kendisi uğraşıyor ve ben Ermenistan'da iç istikrarın sağlanacağını umuyorum. Ben Cumhurbaşkanı Ter-Petrosyan'a şunu söyledim, bizim de çok sıkıntılı durumlarımız oldu, fakat ben hiçbir zaman, Ermenistan Azerbaycan'ın 1994 yılında veya 1995 yılında içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan yararlanmaya çalıştığını demedim. Ben bunu hiçbir yerde söylemedim. Bu nedenle de şu açıklamanın da hiçbir dayanağı yok, ben onu yalanladım, bugün de yalanlıyorum.

Bir daha söylüyorum, biz bu belgeye çok değer vererek ileride onun temelinde barış sürecini geliştirmeye ve sorunun barışçıl yoldan çözümünü sağlamaya çalışacağız.

Keza Lizbon Zirve toplantısının Azerbaycan için büyük bir önemi daha var, o da şudur ki, biz bu toplantıda Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığının özünü açıklayarak onu hem Zirve toplantısı katılımcılarına hem de bütün dünya kamuoyuna anlattık.

Üzülerek şunu kaydetmek gerekiyor ki, Ermenistan-Azerbaycan ihtilafının ortaya çıkmasından bu yana, sekiz sene içinde Ermenistan'ın dış ülkelerde, özellikle Avrupa'da, Amerika'da propagandası hep bizimkinden daha güçlü olmuştur. Onlar propaganda faaliyetlerini yoğun bir şekilde gerçekleştirmişler ve onları bu ülkelerde destekleyen Ermeni diyasporası, lobisi de çok iş yapmıştır. Onlara avantaj tanıyan bir takım devlet kuruluşları oldu ve onlar günümüzde de mevcut bulunmaktadır. Bu nedenle de Azerbaycan saldırı altında bulunmasına rağmen, ne yazık ki birçok ülkelerde konu farklı bir biçimde algılanmıştır: güya biz Dağlık Karabağ'a baskı yapıyoruz ve onlara kendi haklarından yararlanma fırsatını vermiyoruz. Yani Ermenistan tarafı, Ermenistan'ın kendisi ve onun dış ülkelerde bulunan hamileri bu propagandayı öyle bir şekilde yürütmüşler ki, izlenim bizim lehimize değil, Ermenistan'ın lehine oluşmuştur.

Fakat Lizbon toplantısında böyle bir anlaşılmaz durum ortaya çıktığı için ve bilhassa ben o belgeyi veto ettikten sonra her devlet, heyet bununla ilgilendi: ya ne oldu, ne var, sorun ne? Kuşkusuz, konuyu anlamaya, derinden incelemeye çalıştılar. Örneğin, Portekiz Başbakanı yalnız son saatlerde, Zirve toplantısının son oturumuna bir saat, yahut bir buçuk saat kala beni görüşmeye davet etti. Ben ona durumu anlattığım sırada, o: "Biz artık herşeyi biliyoruz, siz haklısınız, fakat hadi bu zirveyi bozmayın. Ve biz, Portekiz hükümeti ev sahibi ülke olarak zor durumda kalıyoruz." dedi.

Birşeyi daha belirtmek istiyorum ki, ben o belgeyi veto ettikten sonra benimle yapılan görüşmelerde hiçbir heyet, hiçbir devlet başkanı bundan dolayı beni suçlamadı. Herkes benim bu adımımın bir gerekçesi olduğunu, buna hakkım olduğunu söyledi. Böyle bir hakkım olmakla birlikte ayrıca gerekçem de var. Yani gerçekten de bu ilkeler nihai belgede yer almalıdır. Biz buna çalıştık. Fakat oybirliği ilkesi gereği bir devlet, AGİT'in herhangi bir üyesi veto hakkını kullanarak buna engel oluyor dediler. Böyle olunca ben: "Benim de veto hakkım var, ben de onu kullanacağım." dedim. Tekrar söylüyorum, hiçkimse bundan dolayı beni suçlamadı. Bana yalnız ve yalnız anlatmaya çalışıyorladı, benden rica ediyorlardı, vetoyu kaldırmam için bana çağrılarda bulunyorlardı. Nitekim bu, hiç kuşkusuz, büyük bir uluslararası krize yol açacaktı.

Demin söylediklerime tekrar dönüyorum - Lizbon Zirve toplantısının olumlu sonuçlarından biri de şudur ki, o günler tüm dünya kamuoyunun, dünyanın tüm basın organlarının – gazetelerin, televizyonun, radyonun dikkati Lizbon'a çevrilmişti - bu, doğaldır, zira orada büyük bir uluslararası etkinlik düzenleniyordu. Özellikle Ermenistan-Azerbaycan sorunu dikkatleri çekmişti. Dünya kamuoyunun böylesine yoğun olarak bu soruna odaklanması, bunun yanı sıra onların bu sorunun çözüm yollarını arayarak problemi iyice araştırması, incelemesi sonucunda biz Azerbaycan'ın haklı olduğunu tüm dünyaya duyurmayı başardık, propagandasını yaptık, gözler önüne serdik. Bu da Lizbon Zirvesi'nin Azerbaycan'a sağladığı olumlu sonuçlardan biridir diye düşünüyorum.

Ben bu bilgileri size aktararak birkez daha kaydetmek isterim ki, biz bundan böyle de barış görüşmelerini Lizbon Zirve toplantısında sağlanan belgenin temelinde sürdüreceğiz, sorunun barış yoluyla çözümüne çalışacağız. Azerbaycan toplumunun, nüfusunun bütün bu süreçleri daha iyi benimsemesi, izlediğimiz yolu anlaması ve bizim de ileride bu yolda daha kararlı bir biçimde ilerlememiz gerekiyor. Azerbaycan kamuoyu Azerbaycan heyetinin Lizbon Zirve toplantısındaki çalışmalarını gerektiği biçimde değerlendirecektir ve kamuoyu, halkımız, ulusumuz barışçı bir halk olarak, ileride de sorunun barışçıl yoldan çözümünün sağlanmasında bize destek olacaktır, ben bundan emin olduğumu belirmek istiyorum.

Aynı zamanda bilindiği üzere, sorunun çözüme kavuşması gerekir. Birçok devlet başkanları, aynı zamanda, örneğin, Rusya Başbakanı Sayın Çernomırdin de kendi konuşmasında şunu söyledi ki, bu belge kabul edildikten sonra etkin görüşmeler yapılmalıdır ve 1997 yılında bu mesele barış yoluyla çözülmelidir. Biz de aynı görüşteyiz ve ben bu düşüncelerimle de konuşmamı tamamlıyorum. İlginize teşekkür ederim.

Ben soruları yanıtlamaya hazırım. Buraya basın mensupları davet edilmişler. Fakat görüyorum ki, bizim kamuoyu temsilcileri görüşlerini söylemek için ricalarda bulunmuşlar. Bu nedenle sadece ben konuşmamalıyım diye düşünüyorum, muhtemelen kamuoyu temsilcilerinden de birileri konuşmak isteyecektir, onlara da fırsat tanıyalım. Düşüncelerini söylesinler, bunun ardından ben basın mensuplarının tüm sorularını yanıtlamaya hazırım.

Ben biliyorum, buraya Rusya'nın, diğer ülkelerin basın organlarının Rusça bilen temsilcileri de katılıyorlar. Bu nedenle de ben Rusça konuşacağım, daha sonra tercümanın İngilizceye çevirmesini rica edeceğim.

Kamuoyu temsilcilerinden bazıları bu konuda kendi görüşlerini açıklamak istediklerini söylediler. Düşünüyorum ki, onlara kısa konuşma fırsatı tanıyalım, daha sonra ben basın mensuplarının tüm sorularını cevaplamaya hazırım, hazır bulunmakla birlikte bu hem de benim borcum.

Kapanış konuşması

Sayın Bayanlar ve Baylar!

Bugünkü toplantı hem ülke kamuoyuna, hem de tüm dünyaya Azerbaycan'ın barışçı politikasını birkez daha sergiledi. Bu toplantıda Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nın Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun görüşmeler yoluyla, barış yoluyla çözümüne yönelik faaliyetine destek ifade edildi ve savunuldu. Bu görüşme bu önemli konuda bizim aynı görüşte olduğumuzu, aynı görüşü paylaştığımızı bir kez daha kanıtladı. Bu yüzden ben düşünüyorum ki, tüm ülke kamuoyu, halkımız, vatandaşlarımız Lizbon Zirve toplantısında Ermenistan-Azerbaycan ihtilafının çözümlenmesi ile ilgili kabul edilmiş belgeyi destekleyecekler ve bu da bizim açımızdan, bundan böyle bu doğrultuda ilerlememiz açısından daha geniş olanaklar sunacaktır.

Ben sizi birkez daha temin ederim ki, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü sağlamak, cumhuriyetimizin sınırlarının dokunulmazlığını sağlamak, işgal edilmiş topraklarımızı kurtarmak, yerinden, yurdundan zorla göç ettirilmiş, şu anda çadırlarda zor koşullar altında yaşayan kardeşlerimizin kendi evlerine, toprağına geri dönmeleri için bundan böyle de kararlı bir biçimde çalışacağız ve ben bizim bunu başaracağımızı umuyorum.

Bugün buradaki görüşmede mevcut güvenilir ortam, konuşmacıların Azerbaycan devletinin politikasını desteklemesi ve izlediğimiz yolun doğru bir yol olması bize daha fazla güç, güven veriyor. Biz bundan böyle de bu inanç, bu kararlılıkla çalışacağız ve Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını gözümüz gibi sakınacağız, bundan emin olabilirsiniz.