Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydr Aliyev'in, 1970 ve 1987 yılları ‎arasında yurt dışında eğitim almış uzmanların genel toplantısında konuşması - ‎Cumhuriyet Sarayı, 31 Ağustos 1998 ‎

Değerli dostlar!

Bayanlar ve baylar!

Sanırım, bu görüşmen hem sizin hem benim için tarihi bir görüşmedir. Çok uzun yıllar önce biz bu muhteşem sarayda, salonda defalarca bir araya geldik. Fakat daha sonralar bu görüşmeler kesildi ve büyük bir aradan sonra biz tekrar görüşüyoruz.

Ben çok heyecanlıyım ve aynı zamanda büyük sevinç duyuyorum. Zira, bugünkü - 1998 yılındaki bu toplantımız Azerbaycanda ilk temeli 1969 yılında atılmış görüşmelerin bir sonucudur. Ben bu görüşmelerin öncüsü, organizatörü oldum. Bu görüşmeler, o dönemde yapılmış çalışmalar ve bunların sizin yaşamınızda oynadığı rol burada yeterince anlatıldı. Ben 29 yıl önce temelini attığım hayır işinin güzel sonuçlarını gördüğüm için seviniyorum .

Değerli dostlar, siz artık büyüdünüz, kocaman insanlar oldunuz. Bir zamanlar 16-17 yaşlarında bu salona giren insanlar - sizler geçtiğimiz yıllar zarfında büyük bir yaşam yolunu katettiniz, yetiştiniz, Azerbaycan'da yaşamın çeşitli alanlarında çalışmalarda bulundunuz. Tüm bunların temeli o yıllarda atıldı. Bu nedenle ben sizin her birinizin yaşamında yaptığım hizmetin sonucunu gördüğümde bugün seviniyorum, mutlu oluyorum ve gurur duyuyorum.

Ben sizi içtenlikle selamlıyorum, bu güzel, kapsamlı görüşmeden dolayı kutluyorum. Hepinize esenlikler ve gelecek çalışmalarınızda büyük başarlar diliyorum.

Ben son görüşmeyi 16 yıl önce - 1982 yılında 29 veya 30 Ağustosta şu salonda Azerbaycan dışındaki üniversitelere gönderilecek gençlerle yaptım. Biliyorsunuz, daha sonra beni Moskova'ya davet ettiler, orada çalıştım. Benim hayatımın sonraki sayfalarını da biliyorsunuz. Nihayet, 1993 yılında tekrar Bakü'ye geldim. Son görüşmemizin üzerinden 16 yıl geçmiştir. Doğrusu, ben bu görüşmeleri çok özlemişim. Zira o dönemde, o yıllarda bu görüşmeler artık bir gelenek haline gelmişti. Burada konuşma yapan kızlardan biri söyledi ki, Haydar Aliyev, 1974 yılından başlayarak ülke dışında eğitim alan öğrencilerle görüşüyordü. Galiba küçük bir yanlış oldu. Ben bu öğrencilerle ilk defa 1969 yılında bir araya geldim. Fakat bu hatanın da belki bir nedeni vardır. Zira benim 1969 yılındaki görüşmem sırasında ne bu saray, ne bu salon, ne de toplantı yapmak için bu kadar kişi vardı.

Ben 14 Temmuz 1969 yılında Azerbaycan başkanı seçildikten sonra hemen ve öncelikli olarak eğitim konuları ile ilgilenmeye başladım. Biliyorsunuz, ben bu dönem öncesinde devlet kurumlarında görev yaptım. Azerbaycan'da eğitimin, özellikle yüksek eğtimin durumu hep ilgimi çekmiştir ve ben bu konuda bir hayli bilgi sahibiydim. Bu nedenle bizim eğitimin başarılarını da, kusurlarını, eksikliklerini de biliyordum. Ülke yöneticisi olarak, hiç kuşkusuz, sorumluluğumun da bilinci içindeydim. Bu nedenle ben öncelikle eğitim kurumlarına ciddi önem verdim.

Araştırmalar sırasında ben Azerbaycan içinde yetiştirilmesi imkanız olan meslek dallarında yurtdışında eğitim almak için ülkemize 50 kişilik kontenjan ayrıldığını öğrendim. Ben bu kadar az olmasının nedenini merak ettim. Zira cumhuriyetimiz geniş gelişme yoluna girmişti ve ekonomimizin birçok alanlarında uzman sıkıntısı yaşanıyordu, bizim yüksek eğitim kurumlarımızda da bu tür uzmanlar yetiştirilmiyordu. Yani o dönemde cumhuriyetimizde bu tür fakülteler, bölümler yoktu. Bunlara çok ihtiyaç vardı. Neden 50 kişilik kontenjan ayrıldığını sordum. Bana cumhuriyetimize her sene 50 kişilik kontenjan tahsis edildiğini bildirdiler. Bu nedenle yapabileceğimiz fazla birşey yok dediler. O zaman ben yurt dışındaki yüksek okullara kimlerin ve nasıl gittiğini sordum.

Bunlar için sınav yapılmıyordu. Yani o dönemde merkez kentlerin, yani Moskova, Leningrat ve başka kentlerdeki tüm üniversitelere öğrenci alımları sınav yoluyla yapılıyordu. Birlik cumhuriyetleri için bazı meslek dallarında uzmanların hazırlanması konusunda elemanlara kolaylıklar sağlanır ve onlar sınavdan muaf tutularak belli bir kontenjan ayrılırdı. Örneğin, Azerbaycan'a 50 kişilik kontenjan ayrılmıştı.

Ben hemen onlara kimleri seçtiklerini, kimleri okumaya gönderdiklerini sordum. Listeyi aldım, çok üzüldüm ve bu konuyla çok ciddi bir şekilde ilgilenmem gerektiğini anladım. Zira birincisi, ağustos sonlarıydı, 1 Eylül'de okullar açılacaktı, fakat 50 kişi henüz toplanmamıştı. İkincisi, listeyi incelediğimde seçilen kişiler arasında Azerilerin az olduğunu, çoğunluğu başka milletten olan gençlerin oluşturduğunu gördüm. Tekrar neden böyle olduğunu sordum. Bana şimdi Azerbaycan'da pekçok sayıda üniversite bulunduğunu, velilerin kendi çocuklarını yurtdışına yollamak istemediklerini bildirdiler. Bu nedenle kim istiyorsa onu gönderiyoruz. İşte ulusal dağılım bu yüzden böyle oluşmuştur.

Kuşkusuz, biz gerçekten cumhuriyetimizin geleceğini düşünüyorduk, buna rağmen konuya yüzeysel yaklaşım, belki de kayıtsız kalınması böyle bir duruma neden oluyordu.

Aynı yıl, 1969 yılı ağustos sonunda ben çalıştığım iş yerinin küçük bir salonunda gençlerle - ki onların sayısı 50'den azdı - ilk defa biraraya geldim, konuştum, tavsiyelerde bulundum. Fakat bu, benim bu konuyla çok titizlikle ilgilenmem gerektiği konusunda nitekim bir işaret oldu.

Ben bu işle ilgilendim. Bu alanla ilgili o dönem verileri size aktardılar. Ben sonra bu konuya tekrar döneceğim. Fakat şuna da açıklık getirmek istiyorum, bu çalışma, bu girişim sadece ve sadece şundan kaynaklanıyordu, ben bizim kendi ülkemizin, cumhuriyetimizin yüksek öğrenim kurumlarının, keza o dönemde yaşadığımız ülkenin merkez ve daha üst düzey yüksek eğitim okullarının olanaklarını etkin bir şekilde değerlendirerek Azerbaycan'ın geleceği açısından önem arz eden gerekli elemanlar yetiştirmemizi istiyordum. Bu girişimin ortaya çıkmasının nedeni ve amacı bundan ibarettir.

Biliyorsunuz, genel anlamda Azerbaycan halkı, her zaman bilime büyük ilgi duymuştur. Tarihi çok yüzyıllara dayanan halkımız insanlık kültürüne, bilime büyük katkılarda bulunmuş, halkımızın içinde büyümüş önemli bilim adamları, mucitler, şairler, yazarlar dünya kültürünü, bilimini kendi eseleri ile zenginleştirmişler.

Fakat bununla birlikte, orta çağlarda, hatta 19. yüzyılda ve 20. yüzyılların başlarında Azerbaycan nüfusunun büyük bir bölümü okuma yazma bilmiyordu. 20.yüzyıl tüm dünya için, keza Azerbaycan için tarihi gelişmeler ve büyük dönüşümler yüzyılı oldu. Azerbaycan halkının, ülkemizin 20. yüzyıl tarihinde çok acılı, trajik sayfalarının yanı sıra halkımıza büyük başarılar sağlamış, onu yüksek zirvelere taşımış güzel sayfaları da vardır. 20. yüzyılda Azerbaycan halkının kazandığı büyük başarılardan biri de halkın eğitimsizliğinin ortadan kaldırılması ve halkın okuma yazmayı öğrenmesi oldu.

Bugün bölgemizde bulunan diğer ülkelere kıyasla halkımızın bilim, okuma yazma, kültür düzeyi birçoğundan yüksektir ve biz bundan gurur duyabiliriz. Birincisi, bu, halkımızın yetenekli halk olduğunu birkez daha gözler önüne seriyor, eski dönemlerden şimdiye kadar halkımızın içinde zeki, bilim ve eğitimle ilgilenen düşünürlerin olması ile bağlantılıdır. Kuşkusuz, bunların yanı sıra 20. yüzyılın 20-30'lu yıllarından sonra Azerbaycan'da seri bir biçimde eğitim kuruluşlarının yapılmış olması ve bunun sonucunda halkımızın okuma yazma öğrenmesi, cahilliğin bertaraf edilmesi ile bağlantılıdır. Bu, büyk bir başarıdır. Biz bununla gurur duyabiliriz ve zaten gurur duymalıyız.

1919 yılında Azerbaycan'da ilk yüksek eğitim kurumu olan Bakü Devlet Üniversitesi kuruldu. Bakü Devlet Üniversitesi, Azerbaycan'da yüksek eğitim okullarının kurulmasının temelini attı. Bunun ardından bir dizi üniversiteler kuruldu ve onların aracılığıyla biz Azerbaycan'da ülkemiz için gerekli elemanları yetiştirmeyi başardık.

1970'li yıllarda Azerbaycan'da 17 yükseköğretim kurumu - üniversite, enstitü faaliyet gösteriyordu, 100 binin üzerinde genç yükseköğretim kurumlarında eğitim alıyordu. Asıl bunların sonucunda bugün Azerbaycan'ın büyük bir kadro potansiyeli - üniversiteli eleman, büyük bilim, entelektüel potansiyeli bulunuyor. Tüm bunları önceki dönemin, yılların, on yılların sonucunda sağlamak mümkün oldu.

Nitekim biz 1969 yılında Azerbaycanlı gençlerin yurt dışında eğitim almasına yönelik çalışmalarla ciddi bir biçimde ilgilendiğimiz sırada ülkemizde üniversiteler de vardı, elemanlar da hazırlıyorduk. Fakat neden biz bu alana böylesine ciddi önem verdik ve bunu büyük bir çalışmaya dönüştürdük? Neden bununla çok ciddi ilgilendik ve niçin onunla doğrudan Azerbaycan'ın birinci yöneticisi ilgileniyordu?

Tekrar söylüyorum, birincisi, bize birçok mesleklerde uzmanlar gerekiyordu, onlar Azerbaycan'ın yükseköğretim kurumlarında yetiştirilemiyordu. İkincisi, bizzat ben böyle bir girişimde bulunduğum sırada Azerbaycan gençlerinin kendi çerçevesini aşarak dünyaya daha geniş açıdan bakmalarını sağlamak istiyordum.

Önceki dönemlerde de Azerbaycan'da yetenekli gençlerin başka ülkelerde eğitim alma geleneği vardı. Ortaçağda Azerbaycan'ın zeki, yetenekli gençleri genelde İran'da, İrak'ta, Türkiye'de, Mısır'da ve başka Doğu ülkelerinde eğitim alıyorlardı. Fakat onların sayısı çok azdı ve hiç kuşkusuz, onlar yüksek eğitim alıp derin bilgiler edinmiş ve kendi yetenekleri, zekaları ile Azerbaycan halkının tarihine yansımış değerli eserler yapmışlardı. Fakat onlar halkımızın cahilliğinin giderilmesini, eğitimini pek etkileyememişler.

19.yüzyılda, 20.yüzyılın başlarında Azerbaycan'da varlıklı kişiler evlatlarını eğitim almak için Rusya, Avrupa ülkelerine gönderiyorlardı. Onların çoğu yüksek eğitim alarak gelip Azerbaycan'da kendi halkına hizmet ediyordu.

19.yüzyılın sonu, 20.yüzyılın başlarında, hatta 1939, 1940, 1950 yıllarına kadar yaşamış birçok uzmanlarımız, bilimadamlarımız, mühendislerimiz ve başka alanlardan olan uzmanlar, işte önceki dönemlerde Rusya'da, Avrupa ülkelerinde eğitim görmüş ve Azerbaycan'a dönmüş Azerbaycanlılar da Bakü Devlet Üniversitesi'nin kurulmasında ve faaliyetinde etkin yer almışlar.

Aynı yıllarda, o dönemde bazı varlıklı kişiler hayır işleri yaparak farklı genç, yetenekli Azerbaycanlıları Rusya'ya, Avrupa ülkelerine eğitim almaya göndermişlerdi. Onların çoğunun isimleri bellidir. 1918 yılında Azerbaycan'da ilk Halk Cumhuriyeti kurulduğu sırada onun kurucularının birçoğu, keza Feteli Han Hoyski, Alimerdan bey Topçubaşov işte Moskova'da, Sankt-Peterurg'da yüksek eğitim almış kişilerdi. Fakat o dönemde de uzman sıkıntısı vardı. İlk Halk Cumhuriyeti hükümetinde Azerbaycanlıların yanı sıra, başka ulusların temsilcileri - Ruslar, Polonyalılar, Yahudiler de yer almışlardı. Zira belli bir meslek sahibi yüksek eğitimli kişiler gerekliydi.

Yani bu gelenek eskiden de - ortaçağda da, 19.yüzyılda, 20.yüzyılın başlarında da vardı. Bu gelenek Azerbaycan halkına hep yarar sağlamıştır. 1969-1970 yıllarında ben bu öneride bulundum ve bunu ısrarla, kararlı bir şekilde gerçekleştirdim. Bu arada 1940-1950 yılları arasında cumhuriyetimizde üniversitelerin kurulmasının ardından Azerbaycan kamuoyunda yalnız kendi cumhuriyetinde, kendi şehirlerinde yaşama, eğitim alma eğilimlerinin önceki dönemlere oranla biraz daha arttığını gördüm ve bunu temel aldım. Bizzat ben böyle bir eğilimi onaylamıyordum.

Biliyorsunuz, eğer kişi bir köyde doğuyor ve hayatı boyunca aynı köyde yaşıyorsa, yahut bir kasabada doğup, aynı kasabada hayatı boyunca yaşıyorsa, eğitim almak, çalışmak için başka bir yere gitmezse, ne kadar kitap okumuş, başka yöntemlere başvurmuş olsa bile, onun dünya görüşü bu çerçevenin dışına çıkamaz. Fakat kişi ufuklarını genişletirse, kendi ülkesinden, kentinden, köyünden çekip başka ülkelere, kentlere gidip orada yaşananları izler ve öğrenirse, daha da zenginleşir. İşte o yıllarda ben bu ilkeyi kılavuz edindim.

Kuşkusuz, bizim gençlerin çoğu Azerbaycan'ın çok kaliteli yüksek öğretim kurumlarında eğitim alıyorlar,- o dönemde de öğrenim görmüşler, şimdi de eğitim alıyorlar ve bizim yükseköğretim kurumlarımız çok değerli elemanlar yetiştirmiştir. Bu elemanlarımız şimdi bağımsız Azerbaycan'ın farklı alanlarında faaliyetlerde bulunuyorlar ve ülkemizin gelişmesini sağlıyorlar. Fakat bununla birlikte, Azerbaycan dışında bulunan yükseköğretim kurumlarının olanaklarını değerlendirip, böylece, cumhuriyetimizde öğretilen bilgileri Moskova'da, Leningrat'ta, Kiyev'de, başka kentlerde sunulan bilgilerle zenginleştirmek suretiyle hem yüksek eğitimimizin, hem bilimimizin, hem ekonomimizin, hem kültürümüzün çeşitli dalları için daha yüksek düzeyli kadroların yetiştirilmesini sağlıyorduk.

Bugün burada konuşanlar ve buraya toplananlar bunu apaçık kanıtladılar. Onun için de benim bunu kanıtlamama gerek yoktur. Ben yalnız başlangıçta bu çalışma için bulunan ana çizgileri, prensipleri size birkez daha anlatıyorum.

Bir konu daha vardır. Azerbaycan'da eğitim alan kişilerin çoğu Azerice eğitim alıyor. Doğru, Azerbaycan'da Rusça bölümler de vardı. Ancak o dönemler bize Sovyetler Birliği coğrafyasında halkımızın düzeyini artırmak için Rusça eğitim alan kadrolar gerekliydi. O yıllarda Azerbaycan dışına gönderilen öğrencilerin hepsi, tabii ki, Rusça eğitim alıyordu.

Böylece, biz ana dilimizdeki eğitimi o dönemde yaşadığımız Sovyetler Birliği'nin hakim dili olan Rusçayı bir araya getiriyorduk. Bu da doğaldır, zira cumhuriyetimizde birçok alanlarda Azerice edebiyat, gerekli eğitim araçları yoktu. O dönemde birçok bilimsel dergileri, kitapları yalnız Rusça okumak mümkündü. Bu nedenle de Moskova, Leningrat ve başka kentlerin enstitülerinde, üniversitelerinde yetişen kadrolar cumhuriyetimizde bilimsel edebiyat yetmezliği yüzünden oluşan boşluğu bir nevi dolduruyorlardı.

Sonra ben bu çalışmaya önayak oldum, onu genişlettim. Birdenbire Azerbaycan için yeni bir yükseköğretim kurumu kurduğumu farkettim. Bu, neden ibaretti? 1969 yılında biz yurt dışına okumaya 50 kişi bile gönderemezken, 1970 yılında 60 kişi gönderdik. Daha sonra bu rakamı her geçen yıl artırdık. Nihayet, biz 1975 yılında galiba 600 kişi, 1977-1978 yıllarında her yıl 800-900 genci yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarına gönderdik.

Yüksek eğitim alanında çalışanlar bilirler - her yükseköğretim kurumunun yıllık kontenjanı 700-800 kişidir. Biz bu yolla, yılda 800-900 Azeri çocuğunu o dönemlerde Sovyetler Birliği'nin çeşitli kentlerindeki yükseköğretim kurumlarına göndermek suretiyle Azerbaycan Devlet Üniversitesi'ne alınacak öğrenci sayısı kadar ek öğrenci yetiştiriyorduk.

Daha sonra bunu Moskova'da fark ettiler. Onlar, böylece bizim Azerbaycan topraklarında bulunmayan, fakat cumhuriyetimiz için eleman hazırlayan yeni bir yükseköğretim okulu kurduğumuzu anladılar. Burada şunu doğru söylediler, bu, büyük bir kıskançlıkla karşılandı. Evet, biz bu çalışmaya çok zaman harcadık. Fakat bugün öyle bir gün ki, herkes herşeyi bilmelidir. Bu, kolay bir iş değildi. Örneğin, 50 kişilik kontenjanı 100 kişi yapmak için ben pekçok görüşme yapmak zorunda kaldım. Ardından bu rakamı 200, 300, 400 yapmak kolay olmadı. Bu görüşmeler kolay görüşmeler değildi. Ben bununla ilgili önerilerimi Sovyet hükümetinin en üst makamlarına bile ilettim ve her sene artmasını sağladım, sonunda başarılı oldum.

Şunu da bilmeniz gerek - örneğin 1976-1980 arası döneme bakalım - o yıllarda birlik cumhuriyetlerinden yalnız Kazakistan için 400 kişilik bir kontenjan ayrılmıştı. Diğer cumhuriyetlere 100-150 kişiden fazla kontenjan açılmazdı. Onlara karşı, tabiri caizse, olumsuz bir tavırdan dolayı verilmediğini sanmayın, sadece onlar böyle bir girişimde bulunmuyorlardı. Bir zamanlar bizde olduğu gibi diğer cumhuriyetlerde de şöyle bir düşünce vardı: kendi bölgelerimizde istenilen sayıda üniversite bulunuyor, herkes istediği yerde okur, neden bunun için kendimize ek iş yaratıp onunla uğraşalım... Fakat bizim girişimimiz üzerine Azerbaycan'dan Sovyetler Birliği yüksek öğretim okullarına - Moksova, Leningrat ve diğer kentlerde bulunan yüksek öğretim okullarına - gönderilen öğrenci sayısı tüm diğer cumhuriyetlerden gönderilen öğrenci sayısından daha fazlaydı.

Ben bir konuyu da ilginize sunmak istiyorum. Bu da şundan ibaret, örneğin, 17-18 yaşındaki Azeri çocuk için Moskova Devlet Üniversitesi'nde sınavı geçmek zordu. Bazılarının bu konudaki bilgileri yeterli değildi, diğerlerinin ise dili bilmemesi sıkıntı yaratıyordu. Olan olmuş, biten bitmiştir, şunu şimdi açıkça söylemek gerekir, o sırada münferit kişiler halkımıza, ulusumuza karşı olumsuz bir tavır takınarak Azerbaycanlıların bu üniversitelerde okumalarına olanak tanımıyorlardı. Bu tür durumlar da vardı.

Ancak biz neyi başardık? Örneğin, bir zamanlar Moskova Devlet Üniversitesi'nde eğitim almış kişilerden birkaçı burada konuşma yaptı. Onlar Moskova Devlet Üniversitesi'ni kazanmak için Azerbaycan Devlet Üniversitesi'nde sınavdan geçer, burada mülakat sınavına katılırlardı. Mülakat sınavını geçtikten sonra onlar artık Moskova Üniversitesi'ni kazanmış sayılırdı. Leningrat ve diğer kentlerin üniversitelerine de kabuller aynı şekilde yapılıyordu.

Bazıları Rusçayı iyi bilmiyorlardı, bu nedenle biz giriş sınavını kendi cumhuriyetimizde yaparak bu dil sıkıntısını da ortadan kaldırdık. Böylece, bugün şunu açıkça söylemek gerekir- doğru, bunlar geçmişte kalmıştır - bu 800-900 kişinin yüksek öğretim kurumlarına girişlerinde bir takım kolaylıklar sağlandı. Kolaylık ise şuydu, onlar mülakat sınavına söz konusu üniversite ve enstitülerde değil, Azerbaycan'da katılırdı. Örneğin, üniversite adayları teknik konularda Politeknik, yahut Petro-Kimya Enstitüsü'nde, diğer konularla ilgili Azerbaycan Devlet Üniversitesi'nde mülakattan geçerdi. Böylece onlar herşeyi burada yaparlardı, ağustos sonuna kadar tüm belgeler hazırlanırdı. Genelde biz 28, 29 ve 30 Ağustos'ta burada bir araya gelirdik.

Burada şunu doğru söylediler, ben bu öğrencileri şu salona ilk defa 1974 senesinde davet ettim. Zira onların sayısı giderek artıyordu. Önceki yıllarda görüşme yaptığımız salonlara artık sığmıyorlardı. Bu yüzden ben onları bu salona davet ettim. Bir de biliyorsunuz, bu saray aralık 1972'da inşa edildi. Aralık 1972'ye kadar bu saray henüz yoktu. Böylece, biz 1974 yılından itibaren bu görüşmeleri şu salonda yapmaya başladık.

Biliyorsunuz, bu görüşmeler benim için çok değerliydi. Benim size belirtmek istediğim şu,- ağustos sonlarında bazen Bakü'de bulunmazdım: ya işim gereği bir yerlere gider, yahut - o yıllarda bazen olurdu - yalnız ağustos ayının ikinci yarısında 10-15 günlük tatile gitme fırsatım olurdu. Birkaç kez şöyle durumlar da olmuştu, ben tatile yeni gitmeme, aradan bir hafta, yahut 10 gün geçmesine ve bir az daha tatil yapmam gerektiğine rağmen, 28 ya da 29 Ağustos'ta toplantı yapılacağı yönünde bir bilgi alırdım.

Tatili, herşeyi bırakıp görüşmeye gelirdim.

1969 yılından 1982 ağustos ayına kadar öğrencilerle görüşmediğim yıl hiç olmadı. Bunun en büyük sonuçlarından biri de ne oldu? Örneğin, o sırada Moskova'da öğrenim gören öğrencilerle MHAT tiyatro binasında yaptığımız görüşme ile ilgili burada küçük bir haber filmi yayınladılar. Ben şunu hatırladım. Evet, ben o dönemlerde ben Azerbaycan'ın Moskova temsilciliğinde öğrencilerle birkaç görüşme yapmaıştım. Fakat onların sayısı artınca daimi temsilcilikte görüşme yapma imkanısz hale geldi. Bilemiyorum, 1977 yoksa 1978 senesi miydi, belki de 1979'du, - ben görüşme yapmak için bir salon ayarlanmasını rica ettim. Biz konuştuk, Moskova'da MHAT tiyatrosunu ayarladılar, öğrenciler oraya toplandılar. Ben oraya gittim. Ülkenin üst makamlarında çalışan kişiler -SSCB eğitim bakanı ve üst düzey görevli bazı şahıslar da oraya geldiler. Biz orada toplantı düzenledik, konuşmalar yaptık.

Örneğin, oradaki bir olayı hatırlıyorum. Bir delikanlı - Moskova Devlet Üniversitesi 4.sınıfta okuyan bir öğrenci konuşma yapıyordu. Bu genç kendisinin Cebrayıl bölgesinden olduğunu söyledi. Anlattıklarını hatırlıyorum, - şimdi burada konuşan o çiftçi de köylü ailesinden, fakir bir aileden geldiğini bildirdi - o tiyatroda konuşma yapan genç söylüyordu ki, fakir bir aileden geliyor, ancak şimdi Moskova Üniversitesi Matematik bölümü 4.sınıfta okuyor, notları iyidir. O, çok iyi Rusça konuşuyordu. Köy okulunu bitirmiş ve mülakat sınavı sırasında matematik sorularını iyi çevaplamıştı, fakat Rusça bilmiyordu. Ancak Moskova Üniversitesi'nde okuduğu 4 sene zarfında, orada ikamet ettiği sırada Rusçayı mükemmel benimsemişti ve şimdi bu dili çok iyi konuşuyordu. Keza Ukrayna'ya, Rusya'nın diğer illerine okumaya gidenler halkımızın kültürünü, gelenek ve göreneğini korumakla birlikte o dönemde Rusya'nın, Ukrayna'nın, Özbekistan'ın, Letonya'nın, Litvanya'nın, başka cumhuriyetlerin örf ve adetlerini, oradaki atmosferi öğreniyor, bunların arasında ilgilerini çekenleri benimsiyorlardı.

Ben size söyledim, 1969 senesinde yurt dışına okumaya gidenler listesini görünce anladım ki, onların çoğu Azeri değil. Sonraki yıllarda da, bu, bana biraz zorluk çıkardı. Biliyorsunuz, Azerbaycan'da birçok ulusların temsilcileri bulunuyor. 2-3 sene sonra her yıl okumak için ülke dışına gönderilen kişilerin yüzde 97-98'inin Azerilerden oluşmasını sağladım.

Yahut, bir detayı da söyleyeyim. Herşey ortada, açık konuşmak lazım. 1969 yılından sonra ben sadece bu konuda değil, Azerbaycan'ın yüksek öğrenim sisteminde adaletin sağlanması konusunda da pekçok önlemler aldım. Doğru, sonralar bunların bazılarında aksamalar oldu. Hatta sonralar bazılarından dolayı beni eleştirdiler: Neden Haydar Aliyev bu tür sert kararlar aldı. Ne var ki o dönem için bunlar zorunluydu. Ben babasının, annesinin kimliğine, ailesinin maddi durumuna bakılmaksızın her Azeri gencin eğer yeteneği varsa, üniversite okumak istiyorsa, bunu yapmasını istiyordum.

Ancak ben neyle karşılaştım? Devlet memurlarının, yahut maddi durumu iyi olan kişilerin hepsinin evlatları yüksek öğrenim okullarını kazanıyor, ama fakir insanların, üst görevlerde çalışmayan pekçok anne babanın çocukları yüksek öğrenim okullarına gidemiyordu. Hatırlarsanız biz o yıllarda bu konularla çok ilgileniyorduk. Nihayet, birkaç yıl sonra ben Azerbaycan'da ünivertsitelerin büyük bir kısmına - tümüne söyleyemem, zira o sırada zaman zaman haksızlıklar yapılıyordu - çoğu gencin adil bir şekilde alınmasını sağladım.

Şimdi zaman zaman çeşitli uzmanlarla karşılaşıyorum. Diyorlar ki, Sizin asıl o dönemdeki politikanız sonucunda ben - kimsesiz, anne babası fakir birisi - falanca üniversiteyi kazandım, eğitim aldım vs. Bana diyorlar ki, bunların hepsi Sizin politikanız sonucu sağlandı. Biliyorsunuz, benim için bundan böyük ödül olamaz. Ben bu tür hayır işlerini çok yaptım.

İlk yıllarda Azerbaycan dışına okumaya gönderilenler arasında bilhassa anne babaları üst makamlarda çalışan, yahut maddi durumu iyi olan kişilerin çocuklarının sayısı daha fazlaydı. Fakat sonralar ben bu gençlerin tüm kesimlerden olmalarını sağladım. Ben özellikle bu gençlerin anne babası her hangi üst görevde çalışmayan çocuklar arasından seçilmesini ve burada yeteneğin temel ölçüt olarak dikkate alınmasını, başka bir şeyin kriteri olarak değerlendirilmemesini başardım.

Hatırlarsınız, o dönemde ben şöyle bir karar aldım, üst düzey memurların ve emniyet organlarında çalışan kişilerin evlatları hukuk fakültesine alınmasın. Doğru, istifa ettikten sonra Moskova'da yaşadığım sırada beni birilerinin haklarını ihlal ettmekle suçladılar. O zaman ben kimsenin hakkını yemedim. Ben sadece o akına engel oldum. Zira eğer emniyet organlarında görev yapanlar da, onların evlatları da orada çalışacak olursa, o zaman başka kişilere yer kalmaz. Ancak böyle olmamalı.

Biliyorsununuz, siz kendi yaşamınızda da gördünüz, ben her zaman, kabaca söylersek, fakir, fukaranın yanında oldum. Ben hep böyle oldum.

Sizin bu alkışlarınız bunun gerçekten de böyle olduğunu gösteriyor. Muhtemelen çoğunuz onlardansınız, o yüzden böyle alkışlıyorsunuz.

Değerli dostlar, işte nitekim o yıllarda biz büyük bir çalışma başlattık ve şimdi de onun güzel sonuçlarını alıyoruz. Doğrusu, ben bugün burada sizin hepinizi kendi öz evlatlarım gibi görüyorum. Ben bir keresinde bunu söylemiştim, o yıllarda sizlerin - her sene yurt dışındaki yüksek öğretim okullarını kazanan kişilerin listesini büyük bir kitap şeklinde birkaç nüsha olarak yayınlıyorlardı. Bu kitaplardan birini de bana veriyorlardı. Ben o kitapları o dönemden bu yana kendi özel kütüphanemde, arşivimde saklıyorum. Zira bu çalışma benim için öyle bir değer taşımıştır ki, çalışmadığım dönemde, Moskova'da ikamet ettiğim sırada bazen çok sıkılır, kitap, gazete, dergi okurdum, bazen de o kitabı rafından alıp sayfalarını karıştırırdım, işte bu falanca kişidir, annesi, babası şudur, yaşı şudur, şu bölgedendir. Onların hiçbirini bizzat tanımazdım. Fakat tüm bunları okurdum. Zira orada her birinin anne babası, onların hangi görevlerde çalıştığı hakkında bilgiler yazıyordu. Nitekim ben bunları okurken teselli buluyordum: Doğru, şimdi çalışmıyorum, bana böyle bir haksızlık yapılıyor, fakat ben bu işleri gerçekleştirdim ve o kişiler bunu asla unutmayacaklar, benim emeğime değer verecekler.

Asıl bunlardan dolayı ben size, sadece size değil, genel olarak, o sırada şu salondan okumaya yolladığımız ve tavsiyeleride bulunduğum gençlerin hepsini, keza sizi öz evladım gibi görüyorum. Ben bugün çok büyük gurur duyuyorum, siz artık büyüdünüz. Bir zamanlar burada konuşmalar yapıyordunuz, 17 yaşınız vardı. Şimdi 17'ye 20-25 de ekle, kaç yapar? Yaşınız da artmıştır. Konu yaş değil. Konu sizin hepinizin toplumda kendi yerinizi bulmanız, bilimsel dereceler almanız, büyük uzman olmanız, çalışmalar yapmanızdır. Evlenmişsiniz, aileniz, çocuklarınız vardır. Siz bugün bağımsız Azerbaycan için önemli, gerekli kişilersiniz. Yani, o yıllarda bağımsız Azerbaycan'ın bugünü için işler yaptık ve bu da sonuç verdi.

Savunma Bakanlığı'nın temsilcisi burada bir konuşma yaparak, o yıllarda işte bu tür yaklaşımlarla Azerilerin yüksek askeri okullara gönderilmesiyle ilgili bilgiler verdi. Sanırım, bu okulların mezunları ile benim ayrıca görüşmem olacaktır. O, rakamlar söyledi, ben bunları tekrarlamak istemiyroum. Evet, o yıllarda ben Azerbaycan'da eğitimi, ülkemizde yüksek öğretim okullarının faaliyetini pekiştirmek için son derece yoğun çalışırken, Azerbaycan'da eleman yetiştirilmesi konusuyla bizzat, ciddi bir şekilde ilgilenirken ve keza sizleri yurtdışındaki üniversitelere gönderirken mutlaka ve mutlaka Azerbaycan'ın geleceğini, bağımsızlığını düşünüyordum.

O dönemde ben şuna inanıyordum: zamanı gelecek, bu elemanlar Azerbaycan için gerekli olacaktır. Zamanı gelecek, sonunda Azerbaycan bağımsız olacak ve bu elemanlar Azerbaycan'ın bağımsızlığını sağlayacaklar.

O vaxt gelip çattı. Azerbaycan artık bağımsızlığının 7.yılını yaşıyor. Son beş yılda Azerbaycan'ın bağımsızlığı pekişmiştir, Azerbaycan'da demokratik, laik, hukuk devletinin kurulma süreci gelişmektedir. Azerbaycan demokrasi, piyasa ekonomisi yolunda ilerliyor. Azerbaycan, uluslararası toplulukta kendine özgü yer edinmiştir. Azerbaycan'ın bütün dünyada itibarı artmıştır, ülkemizi tanıyorlar ve Azerbaycan, bundan böyle de bağımsızlık yolunda ilerleyecektir.

Değerli dostlar, siz Azerbaycan'ın, bu bağımsızlık yolunda ilerlemesi için aktif çalışıyorsunuz ve bundan böyle de çalışlmalısınız. Evet, şimdi bağımsız Azerbaycan'a genç, yüksek vasıflı, akademik unvanları olan kadrolar, iyi elemanlar gerekmektedir. Onların sayısı Azerbaycan'da çok fazladır, siz onların bir kısmısınız. Fakat sizinle beraber bizim görevimiz, işte bu pekçok kadro arasından en yetenekli, en becerikli olanlarını seçip, üst görevlere atayarak Azerbaycan'ın bağımsızlığının daha hızlı gelişmesini sağlamaktan ibarettir.

Ben bir zamanlar yaptığım çalışmaların meyvesini görüyorum. Ben o dönemde sizi okumaya gönderdim. Bugün düşünüyorum ki, ben ve genel olarak hepimiz - şimdi yönetim makamlarında bulunan kişiler - sizin potansiyelinizi, bilginizi, becerinizi, yeteneğinizi değerlendirmeliyiz. Biz sizi birer profesyonel olarak en etkin bir şekilde istihdam etmeliyiz.

Şimdi burada konuşma yapanlardan birisi bilimle uğraştığını, diğeri üniversitelerde ders verdiğini, bir diğeri başka bir işte çalıştığını söyledi. Yani herkes kendi yerini bulmuştur. Fakat sizlerden devlet makamlarında çalışmak isteyenler - genel olarak bu genç kadroları kastediyorum - eğer isterlerse oraya başvurmalılar. Ben, bu başvuruların gözden geçirilmesi yönünde talimat vereceğim. Ben devlet makamlarında çalışıp şimdi Azerbaycan'ın bağımsızlığını pekiştirme isteği bulunan herkesin, sizlerin - Azerbaycanlı kadroların istihdam edilmesine çok önem veriyorum.

Değerli dostlar, bugünün benim için çok heyecanlı bir gün olduğunu söyledim. Ben 16 sene sonra sizinle tekrar bir araya geliyorum. Sanırım, benim size yönelik içten duygularımın ve sevgimin farkındasınız. Zira eğer ben bu çalışma için uğraştıysam ve o, sonuç verdiyse, bu, benim için çok değerli bir çalışmadır. Siz de benim yakınlarımsınız, benim için değerlisiniz.

Biz bundan böyle de Azerbaycan eğitimini geliştirmeli ve elemanlar yetiştirmek için çeşitli olanakları değerlendirmeliyiz diye düşünüyorum. Eğitim bakanı reform tasarılarının hazırlandığını söyledi. Ben kısa sürede bu tasarıları değerlendireceğim ve onlar gerçekleştirilecektir.

Şimdi bizde devlet yüksek öğrenim kurumlarının yanı sıra özel üniversiteler de kurulmuştur. Çok isterim ki, hem devlet üniversiteleri hem özel üniversiteler öncelikli olarak gençlere eğitim vermeyi ve kaliteli eğitim vermeyi kesin bir görev edinsinler. Ne yazık ki, bazıları bu özel okulları para kazanmak amacıyla kuruyorlar. Buna yol verilemez. Eğitim, asla bir para kazanma aracı olarak kullanılmamalı. Doğru, şimdi biz piyasa ekonomisi yolunda ilerliyoruz. Onun için de özel, yani paralı eğitim alanları yaygınlaşıyor ve giderek yaygınlık kazanacaktır.

Fakat aynı zamanda devlet üniversitelerini de koruyacağız. Zira parası, ödeme olanağı bulunmayan her yetenekli Azerbaycanlı evladının, Azerbaycan gencinin yüksek eğitim alma hakkını kullanması ve ona layık olması gerekir. Çok isterim ki, hem devlet üniversiteleri, yüksek öğrenim okulları, hem özel üniversiteler eğitimin kalitesine özen göstersinler ve şimdiki bu zorluklara rağmen,- ki maddi, sosyal sıkıntıların bulunduğunu biliyorum,- eğitimin kalitesinin yüksek düzeye ulaşmasını ve öğretmen isminin zirvelerde olmasını sağlasınlar.

Eylül ayında Azerbaycan'da öğretmenler kongresinin yapılacağını duydum. Öğretmenler buna hazırlanıyorlar. Sanırım, orada konuşmalar yapılacak, fırsatım olursa, ben de katılacağım. Öğretmenlik mesleği dünyanın en yüce mesleğidir. Örneğin, bizzat ben Yeryüzünde öğretmenden daha üstün bir varlık bilmiyorum. Zira her birimize eğitim, bilgi sağlayan, belli bir seviyeye getiren okuldur ve okulda eğitimi veren ise öğretmendir. İster ortaokul, ister üniversite olsun, fark etmez, hepsinde eğitimi veren öğretmendir. Bu yüzden de hayatım boyunca en çok değer verdiğim kişiler benim öğretmenlerim oldu. Bana ilk eğitimi veren, birinci sınıftan başlayarak eğitim veren tüm öğretmenlerimi büyük şükran duygusuyla anıyorum ve bu fırsattan yararlanıp öğretmenlik mesleğine yönelik büyük sevgi ve saygımı birkez daha ifade ediyorum. Size tavsiyem şu, öğretmenlere her zaman çok değer verin.

Burada eğitim bakanı 3 bin kadar Azerinin şimdi yabancı ülkelerde öğrenim gördüğünü açıkladı. Bu olguyu bundan böyle de verimli değerlendirmek gerekir. Kuşkusuz ki, bu alanda hem bir devlet programının olması gerekir, hem de insanların kendi olanaklarını kullanarak evlatlarını öğrenim görmeleri için değişik ülkelere yollamalarına, yahut gençlerin çeşitli sponsörler bularak yurt dışında eğitim almalarına destek olmak lâzım. Bunlar günümüz ihtiyaçlarını karşılayacak, dönemin koşullarına uygun araçlardır ve onların hepsini değerlendirmek gerekir.

Kısacası, Azerbaycan üniversitelerinin akademik düzeyini yükseltmemiz, eğitim sistemini pekiştirmemiz gerekecek. Bunun yanı sıra dünyanın gelişmiş ülkelerinin, önde gelen üniversitelerinin, enstitülerinin olanaklarını Azerbaycan'ın geleceği ve değerli kadroların hazırlanması için ileride de verimli değerlendirmemiz gerekir.

Eğitim almış ve şimdi çeşitli ülkelere yerleşerek orada yaşayan dostlarımız da burada bulunuyor ve konuşmalar yaptılar. Azerbaycan'a dönmedikleri için ben onları kınamıyorum. O sırada onları gönderirken ben zaten düşünüyordum: bir kısım öğrenimini tamamladıktan sonra farklı şehirlere yerleşek,- ya yüksek lisans yapmak için eğitimine devam etmek isteyecektir, ya evlenecek veya başka nedenlerle kalacaktır. Bu, doğaldır ve ben bunu normal karşılıyorum, Azerbaycan'ın bugünü açısından çok yararlı buluyorum. Zira Azerbaycan'da pekçok eleman bulunuyor, üstelik onların hepsi gelirse yer bulunamaybilir. O yüzden de bir kısmının farklı ülkelerde faaliyetlerde bulunması cumhuriyet açısından da yararlıdır diye düşünüyorum.

Fakat bunun temel anlamı bu değildir. Temel anlamı şudur ki, onlar Azerbaycan'ın üstün zekaya sahip diasporasını kuruyorlar. Bu, bizim için çok gereklidir. Biz Sovyetler Birliği sınırları içinde bulunduğumuz dönemde bu konuyu pek önemsemiyorduk. Düşünüyorduk ki, Moskova'da diğer ulusların yanı sıra Azerbaycanlının da sesini duyuyorlar. Neden Moskova'da Azerbaycanlı olmasın? Neden Leningrad'da, Kiyev'de Azerbaycanlı olmasın? Ben bunu çok istiyordum. Yalnız milli gurur duygularım bana hep yön verdi. Ben milletimi seven birisiyim, o zaman da seviyordum, şimdi de seviyorum. Biliyorum, benim ulusuma mensup insanlar çok yüksek yetenek sahibi kişilerdir, onlar için gerekli ortamı sağlamak yeterlidir. Ben bu ortamı sağladım ve bu koşulları etkin değerlendirerek Rusya'da, Ukrayna'da, başka ülkelere yerleşmiş yurttaşlarımıza başarılı, mutlu bir yaşam dilerim. Eminim, bu şekilde farklı ülkerede, keza Rusya'da, Bağımsız Devletler Topluluğu üyesi diğer ülkelerde bağımsız Azerbaycan'ın diasporası oluşacakatır. Bunun da bağımsız Azerbaycan'a büyük yararı olacaktır. Bu, bizim için önemlidir ve şimdi buna ihiyacımız var, bunun farkındayız.

Fakat şimdi Azerbaycan dışında ikamet eden Azerbaycanlılara bir tavsiyem var- Azerbaycan'ı asla unutmasınlar. Burada konuşma yapanlar çok güzel anlattılar. Ben buan sevindim. Hatırlıyorum, o yıllarda burada, şu salonda sizleri uğurlarken ben birçok tavsiyelerde bulunurdum. Verdiğim tavsiyelerden biri şuydu, Rusçayı mükemmel öğrenin. O zaman Rusçaya ihtiyaç vardı, zira sizin bu üniversitelerde iyi bir eğitim almanız gerekirdi. Öğrenim gördünüz, öğrendiniz - bu, sizin için bir kazançtır. İnsan ne kadar fazla dil bilirse, bir o kadar zengin olur. Fakat Azericeyi unutmayın, çağdaş Azericeyi öğrenin. Tüm diasporalarda Azerice başlıca dil olmalıdır. Zira dilini unutan kişi, kuşkusuz, milli özelliklerini de yavaş yavaş unutur. Buna izin verilmemeli.

Değerli dostlar, biliyorsunuz, bu, 29 yıllık bir geçmiştir. Bu, benim için öylesine değerlidir ki, bu konu üzerine sizinle saatlerce konuşur, geçmiş ile ilgili çok şeyler anlatabilirim. Bugün anlattıklarımı, belki ileriki görüşmelerimde de söyleyaceğim. Ancak bugün için bunun yeterli olduğunu düşünüyorum. Sizinle bir arada bulunmaktan büyük memnuniyet duydum. Hepinize esenlikler, yeni başarılar dilerim. Düşünüyorum ki, siz artık biçimlenmiş bir topluluk olarak birbirinizle yoğun ilişkiler kurmalı ve Azerbaycan'ın devlet düzeninin, bağımsızlığının pekiştirilmesi, Azerbaycan'da demokrasinin gelişmesi, piyasa ekonomisinin yerleşmesi yönünde çabalarınızı sürdürmelisiniz. Size esenlikler, tüm çalışmalarınızda başarılar dilerim. Teşekkür ederim.

 
Çeviri "Haydar Aliyev: Bağımsızlığımız sonsuza kadar sürecektir (konuşmalar, nutuklar, bildiriler, demeçler, mektuplar, raporlar, seslenişler, kararlar) - 17.cilt, sayfa 209" kitabından yapılmıştır.