Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in, Azerbaycan Cumhuriyeti yeni Anayasa tasarısında devlet dili maddesinin detaylı olarak görüşüldüğü toplantıda konuşması - Cumhuriyet Bilimler Akademisi Yönetim Kurulu Toplantı Salonu , 31 Ekim 1995

Sayın bayanlar ve baylar, sayın aydınlar!

Öncelikli olark şunu belirtmek isterim ki, sizinle tekrar bir araya gelmekten çok memnunum. Size ve sizin şahsınızda Azerbaycan'ın tüm aydınlarına çalışmalarında başarılar, saadet ve mutluluklar dilerim.

Ülkemiz tarihinin çok önemli bir aşamasını yaşamaktadır. Cumhuriyetimiz büyük ekonomik, sosyopolitik süreçlerden geçiyor ve birçok önemli sorunlar çözüm buluyor. Devlet kuruculuğu alanında yapılan çalışmalar arasında bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti parlamento seçimleri ve bağımsız devletimizin ilk anayasının kabulü çok büyük önem taşımaktadır.

Bildiğiniz üzere, birkaç aydır biz ve tüm kamuoyu, devlet organları çok ciddi bir çalışma içindeler. Sonuç olarak biz çok mühüm etkinlikler yapma arifesindeyiz. Ne yazık ki bu dönemde cumhuriyetimiz büyük bir facia yaşadı. Facia sonucu metro istasyonunda insanlarımız öldü. Biz büyük kayıplara uğradık, pekçok yurttaşımızı kaybettik. Cumhuriyetimiz yasa boğuldu ve şimdi bile bu büyük yaranın acılarını yaşıyoruz. Ancak, kuşkusuz ki, bu olay bizim çalışmalarımızı, yaşanan süreçlerin gelişimini durdurmamalı. Önümüzde belirlediğimiz hedefleri zamanında gerçekleştirme gücüne sahibiz ve gerçekleştireceğiz.

Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti'nin ilk anayasasının kabulü tarihi bir gelişme olacaktır. Bildiğiniz üzere, bizim şuanda yürürlükte bulunan bir anayasamız var. Anayasa tarihimiz eskilere uzanıyor. Azerbaycan'ın ilk anayasası 1921 yılında kabul edilmiştir. 1920 yılında Azerbaycan'da sosyalist cumhuriyet kurulduktan sonra o zaman cumhuriyetimiz ilk anayasasını kabul etti. Bundan önce - 1919 yılında ilk Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti kurulduktan sonra anayasa aktı kabul edildi. Fakat o zaman anayasa kabul edilmedi. Söylediğim üzere, ilk anayasa 1921 yılında kabul edildi. O dönemde Azerbaycan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti idi. Fakat biz henüz Birliğe üye değildik.

Aralık 1922'de Sovyetler Birliği kuruldu ve Azerbaycan Cumhuriyeti de Sovyetler Birliği'ne katıldı. Bundan sonra Sovyetler Birliği'nin Anayasası kabul edildi. Bu anayasaya uygun olarak Azerbaycan'ın 1921 yılında kabul edilmiş anayasasında bir takım değişiklikler yapıldı. Fakat yeni anayasa kabul edilmedi. Azerbaycan Cumhuriyeti aynı anayasa ile Sovyetler Birliği'nde yaşadı.

1937 yılında cumhuriyetimizin yeni anayasası kabul edildi. Bu, 1936 yılında kabul edilmiş Sovyetler Birliği anayasası ile uyumlu bir anayasa idi. Sonra - 1977 yılında Sovyetler Birliği'nin yeni anayasası kabul edildi. Buna uygun olarak 1978 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti'nin anayasası kabul edildi. Aynı anayasa şimdiye kadar yürürlüktedir.

Daha sonraki dönemde cumhuriyetimizde yaşanan büyük dönüşümlerle, Azerbaycan'ın bağımsız bir devlet olması ile ilgili olarak bu anayasada, kuşkusuz, bir takım değişiklikler yapıldı. Fakat bizim için temel belge 18 Ekim 1991'de kabul edilmiş Anayasa Belgesidir.

Böylelikle, biz bu anayasa ile varlığımızı sürdürdük. Fakat şimdi bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti'nin yeni anayasasını kabul ediyoruz. Birkez daha belirtirim ki, bu, çok büyük bir tarihi gelişmedir ve bize, şimdiki kuşaklara çok büyük sorumluluk yüklemektedir.

Anayasa öyle bir belgedir ki, onun uzun süre yaşaması gerekir. O, uzun ömürlü olmalı. Anayasa sık sık değiştirilemez. Eğer gerçekten de anayasa hem bugünü, hem geleceği tam anlamıyla yansıtırsa, uzun ömürlü olur, ileride ona değişiklikler yapmak gerekmez veya çok küçük değişiklikler yapılır.

Onun için bu çalışmaya son derece büyük sorumlulukla yaklaşmak gerekir. Biz aynen böyle yapıyoruz. Yani kendi sorumluluğumuzun bilincindeyiz ve bu önemli belgenin kabulü konusunda gelecek kuşaklara karşı ne denli sorumluluk taşıdığımızın da farkındayız.

Anayasa komisyonu başkanı olarak ben anayasa tasarısı hazırlandığı dönemde, bugüne kadar çalıştım ki, bu konuda bilgi, birikim sahibi tüm bilimadamları, uzmanlar, hukukçular, devlet adamları, toplum adamları, politikacılar, kültür adamları tasarının hazırlanmasına katılsınlar.

Anayasa komisyonunun bileşimi bu söylediğim düşünceleri yansıtıyor. Aynı zamanda ben ki, bu büyük sorumluluğu yalnız komisyon üyelerine yüklenmemesi gerektiğini düşünüyorum Bu sorumluluğu hepimiz, tüm halkımız taşımalıdır. Her vatandaş, hem bugünü için hem gelecek kuşaklar için anayasanın hazırlanmasına iştirak etmeye çalışmalı, kendi çaba ve gayretlerini ortaya koymalıdır. Kuşkusuz herkes neye muktedirse, neyi yapabiliyorsa, onu yapmalıdır.

Azerbaycan'da bu alanda bilgili, deneyimli, yetenekli kişiler çok fazladır. Hiçkimsenin bu çalışmaya kayıtsız kalmaması gerekir. Herkes, her vatandaş anayasanın hazırlanmasını ve kabulünü kendi özel işi olarak, alın yazısı olarak değelendirmeli. Böyle olduğu takdirde biz Azerbaycan'ın bağımsızlığını temin eden, vatandaşlarımızın haklarını koruyan, ülkemizin devlet geleneğini pekiştiren ve cumhuriyetimizin bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmesi için temel yasayı, anayasayı kabul edebiliriz.

Bu alanda çok iş yapıldığını düşünüyorum. Biz Anayasa tasarısının hazırlanmasına çok zaman harcadık. Bu çalışma uzun zaman oldu başlayalı - bizim uzmanlar bu çalışmaya bir sene önce başlamışlar. Fakat biz tertipli çalışmaya haziran ayında başladık ve çok yoğun bir çalışma tepmosuna girdik.

Anayasa komisyonu kurulduğunda yeni anayasa tasarısının hemen hemen birçok maddesi işlenip hazırlanmıştı. Anayasa komisyonu kuruldu, onun çalışma grubu oluşturuldu. Aynı grup yoğun çalıştı ve tasarı anayasa komisyonunda birkaç kez ele alındıktan sonra kamuoyunun tartışmasına sunuldu.

Şimdi müzakereker sona eriyor. Tasarı kamuoyu tartışmasına açıldığında sunulmuş önerileri, düzeltmeleri iki üç gün zarfında bizim analiz etmemiz, anayasa komisyonunda incelememiz ve değerli, faydalı olanlarını kullanmamız, böylece tasarıyı daha da pekiştirmemiz gerekir. Bizzat benim amacım bundan ibaret.

Ben bu çalışmayı çok ciddiye alıyorum. Zira hem Azerbaycan'ın anayasa tarihini biliyorum ve onu büyük dikkatle inceledim, üstelik şimdiye kadar Azerbaycan'da devlet kuruculuğu alanında yapılan çalışmaların çoğunda yer aldım.

1977 senesinde Sovyetler Birliği'nde yeni anayasa kabul edildi. O anayasanın işlenip hazırlanma dönemi çok uzun sürdü. Anayasa komisyonu kurulmuştu. O dönemlerde Sovyetler Birliği'nde, müttefik cumhuriyetlerin her birinde büyük çalışmalar yapılıyordu. Ben bu anayasa komisyonuna üye idim ve 1977 yılında kabul edilmiş anayasanın işlenip hazırlanmasına katıldım. Hatta bu anayasa kabul edildiğinde Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti'nin oturumunda bir konuşma yaptım. Ardından biz bir sene kendi cumhuriyetimizin - Azerbaycan Cumhuriyeti anayasasını hazırlamak için uğraştık. Biz de bir komisyon kurduk. Ben cumhuriyet başkanı olarak anayasa komisyonunun başkanlığını üstlendim. Hatırlıyorum, biz o sırada çok fazla iş yaptık.

Doğru, kaydettiğim üzere, bizim kabul ettiğimiz anayasa Sovyetler Birliği anayasasının maddeleri ile uyumlu olmalıydı, ona uygun yazılmalıydı ve aynı zamanda cumhuriyetimizin bazı kendine özgü niteliklerini yansıtmalıydı. O dönemde bizim bunu başardığımızı düşünüyorum. O dönemin, o zamanın koşulları çerçevesinde biz Azerbaycan anayasasını kabul ettik.

Nitekim, ben bu konuların tarihçesini araştırdığım için, üstelik birçok bölümünde bizzat yer aldığım için şimdi bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasasını tam bağımsız, hiçbir devlete, hiçbir merkeze, hiçkimseye bağlı kalmaksızın özgürce kabul etmemizin ne denli sorumluluk gerektirdiğinin ve onurlu olduğunun bilincindeyim. Onun için şimdiye kadar çalıştım, herkes bu anayasanın hazırlanmasına yakından, tüm içtenliği ile katılsın. Bizim anayasamızın mükemmel olması için uğraşsın, maksimum çaba göstersin. Bunda ne kadar başarılı olduğumuza, hiç kuşkusuz, halk değer vermeli. Zira tasarı yayınlanmış, tartışmaya sunulmuştır. Yapılan müzakereler ve anayasa komisyonuna sunulan öneriler şunu gösteriyor, halk, vatandaşlar bu tasarıyı genel olarak kabul ediyorlar. Tasarıya direk itiraz eden kimse yok. Fakat onu pekiştirmek için öneriler, ilaveler, değişiklikler öne sürülüyor. Ben dün çalışma grubı ile bir araya geldim. Onların bana verdiği bilgilerden anlaşılıyor ki, anayasa komisyonuna 1400 öneri, değişiklik sunulmuştur. Bu öneriler türlü türlüdür ve anayasanın farklı maddelerini konu almaktadır. Bunlar inceleniyor. Çalışma grubu bunların analiz ve değerlendirmesini ile ilgileniyor ve bu önerilerden hangisinin kabul edldiğine ilişkin görüşünü anayasa komisyonuna bildirecektir. En son bunlar anayasa komisyonunda çözülecektir.

Sanırım, müzakere sonucunda elde edilen öneriler anayasa tasarısını daha mükemmel duruma getirecektir ve biz vatandaşlarımızın, 12 Kasım parlamento seçimleri ile eş zamanlı olarak yapılacak halkoylamasında, referandumda anayasa tasarısına yönelik tutumlarını ortaya koymaları için tasarının son şeklini basında birkez daha yayınlayacağız. Referandumun sonucuna göre anayasanın kabulü konusu da çözülmuş olacaktır.

Vatandaşların sunduğu önerilerin yanı sıra, farklı kuruluşlarda, birliklerde, işletmelerde, birimlerde, bilimsel merkezlerde, yaratıcı kuruluşlarda, kültür topluluklarında tasarı ele alınmıştır. Burada tasarının Bilimler Akademisi'nde de görüşüldüğü ve bu konuda kendi düşüncesini aktardığı bildirildi. Fakat ben anayasanın bir maddesinin özel olarak görüşülmesini gerekli buluyorum. Bu, Azerbaycan'ın devlet dili ile ilgili 23.maddedir.

Anayasa komisyonunda tasarı görüşüldüğü sırada komisyon üyelerinden üç kişi - şair Bahtiyar Vahabzade, yazarlar Anar ve Elçin Efendiyev şöyle birşey söylediler: "Devlet dili Azerbaycan Türkçesidir." diye yazılsın. Biz bu konuyu görüştük. Tasarının son şekli yayınlanmak üzere gönderildiğinde şu karara vardık, şimdiye kadar anayasada nasılsa tasarıda da öyle yazalım. Bu konuda size kısa bilgi notu aktarmak istiyorum.

1921 senesinde kabul edilmiş ilk Azerbaycan anayasasında devlet dili hakkında herhangi bir madde bulunmamaktadır.

1937 senesinde kabul edilmiş Azerbaycan anayasasında da devlet dili ile ilgili herhangi madde yer almamıştır.

1956 senesinde Azerbaycan Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti, 1937 senesinde kabul edilmiş anayasaya bir ekleme yaptı. Anayasaya, Azerbaycan Cumhuriyeti'nde devlet dilinin Azerbaycan dili olmasına ilişkin bir madde eklendi. O dönemde çalışan insanlarımız bunu hatırlıyorlardır. O zaman bu maddenin kabulü cumhuriyette bir takım tartışmalara yol açtı. Ben de buna tanık oldum. Bu maddenin kabulünden sonra yapılan bazı düzenlemeler daha büyük ölçüde tartışma ve rahatsızlık yarattı. Bu o sırada cumhuriyetimizi güç duruma düşürdü diyebilirim. Zira böyle bir madde kabul edilince o dönemde - ki bazen böyle de olur, bazı insanlar kendilerini son derece yurtsever, milletine son derece yakın birisi olarak göstemek isterler - derhal şu talimatı verdiler, tüm birimlerde, teşkilatlarda yazışmaların hepsi ancak Azerice yapılsın. Makineleri değiştirmeye başladılar. Hiç kuşkusuz, o dönemde bizim yazı işlerinde, sekreterlikte yazışmalarda Rusçaya öncelik veriliyordu. Zira başlıca çalışmalar Rusça yapılıyordu. Bu nedenle çalışanların çoğunun ana dili Rusçaydı, çalışanlar ya Rus ya Ermeni ya da Rusça konuşan Azerlerden oluşurdu. Onlardan bazılarını işten çıkarmaya başladılar. Bu, Azerbaycan'da büyük tedirginliğe yol açtı. Azerbaycan' a karşı kötü bir tutum, hatta düşmanca bir tavır içinde olan güçler o sırada bunu fırsat bildiler. Hatırlıyorsunuzdur, 1959 senesinde Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Azerbaycan'da milliyetçilik düşüncelerinin oluştuğu yönünde karar aldı. O dönemde Azerbaycan yönetimi değiştirildi, bazı üst düzey kişiler bundan yaralanarak kendi kişisel amaçlarına ulaştılar. Herhalde, bu tarihi bir bilgidir. Ardından durum biraz yatıştı.

1977-78 yıllarında biz yeni anayasayı kabul ettiğimizde bu konu, hiç kuşkusuz, başlıca konulardan biri oldu. Biz yeni anayasada Azerbaycan'ın devlet dilinin Azerice olması ile ilgili bir madde düzenledik. Belirttiğim üzere, ben bu anayasayı hazırlayan komisyonun başkanlığını üstlenmiştim ve bu çalışmaları yönetiyordum.

Fakat bu madde Moskova'da çok büyük itirazla karşılandı. Onlar, diğer cumhuriyetlerde böyle bir şeyin olmadığı, buna gerek kalmadığı yönünde açıklamalar yapıyorlardı. Şimdi ben sizin zamanınızı alıp tüm bunları ayrıntılı olarak anlatma gereği duymuyorum. Fakat o sırada ben Sovyetler Birliği yönetimi ile, Komünist Partisi yönetimi ile çok yoğun görüşmeler yaptım. Ben bizim devlet dilinin Azerbaycan dili olduğunu kendi anayasamıza yazmamız gerektiğini ve bu şekilde yazacağımızı kanıtlarla ortaya koymaya çalıştım.

Moskova'da birkaç görüşme yapıldı. Değişik düşünceler söylendi ve bu düşüncelerin çoğu böyle bir şeye izin verilmemesi gerektiği yönünde idi. Fakat biz bunu başardık ve 1978 senesinde, yanılmıyorsam, Nisan ayında biz anayasayı kabul ettik. Bu anayasada, Azerbaycan'ın devlet dilinin Azerbaycan dili olduğu yazıyordu.

Hatırlıyorum, o dönemde başka cumhuriyet yöneticileri ile sert tartışmalarımız oldu. Ukrayna Başkanı Şerbitski ile gergin konuşmalarımızı hatırlıyorum. O, buna çok karşı çıkıyordu, şöyle bir gerekçesi vardı: Siz böyle yazarsanız o zaman biz de Ukrayna'nın devlet dilinin Ukrayna dili olduğunu yazmalıyız. Ben kendisine şunu söyledim: Kimse size engel olmuyor. Siz bizden de büyük bir cumhuriyetsiniz ve Sovyetler Birliği'nde sizin ağırlığınız bizimkinden çok çok fazla. Siz isterseniz bunu yazabilirsiniz. Fakat siz neden bize engel oluyorsunuz? Tartışmamız çok gergin geçti.

Ancak biz bunu yaptık. O sırada onbeş müttefik cumhuriyetten yalnız üçünün- Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan'ın anayasalarında devlet dili hakkında bir madde bulunduğunu söyleyebilirim. Diğer cumhuriyetlerden hiçbirinin anayasasında devlet dili hakkında madde yoktu. Ben 1978 senesinde kabul edilmiş anayasayı kastediyorum. Belirtmek istediğim şudur, aynı şekilde Baltik cumhuriyetleri de - ki onlar diğerlerine oranla kendi ulusal geleneklerini daha fazla korumaya çalışıyorlardı. O dönemde onlar, genelde, milliyetçi cumhuriyetler olarak biliniyordu, - buna rağmen onlar kendi anayasalarında devlet dilini belirtmemişlerdi.

Fakat biz bunu başardık. Bunun o dönemde, o zamanın şartlarında cumhuriyetimizde, genel olarak, ülkemizin tarihinde çok büyük bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Anayasamızın 73.maddesi - "Azerbaycan'ın devlet dili Azerbaycan dilidir" maddesi şimdiye kadar yürürlüktedir. Bunu, yani "Azerbaycan anayasasının 73.maddesi yürürlüktedir" görüşünü göz önüne alarak, yeni anayasa tasarısının son şeklini yayınladığımızda Azerbaycan'ın devlet dilinin Azerice olduğunu yazdık.

Fakat sizin bildiğiniz üzere, 1992 senesinde başka süreçler yaşandı. Aralık 1992'de Azerbaycan Milli Meclisi'nde devlet dili ile ilgili konu ele alındı. Bu görüşme sonucu şöyle bir karar kabul edildi, Azerbaycan'ın devlet dili Türk dilidir. O sırada ben Bakü'de yaşamıyordum, Nahçıvan'da bulunuyordum. Duyduklarımdan, bildiklerlerimden şunu farkettim, bu karar cumhuriyette herkes tarafından eynı tepkiyle karşılanmadı. Bu karara çok tepkili olanlar da vardı, çok beğenenler de.

Sonralar, anayasa taslağını hazırlarken ben bunu araştırdım. Daha önce de bunu bana söylemişlerdi. Fakat herhangi şeyi ordan-burdan duymak bir başka, kendin araştırmak bir başka. Ben bunu bizzat kendim için araştırdım ve bildiğiniz üzere, burada keyfi ve volontarist uygulamaların olduğu anlaşıldı. Ben tüm bunları anlatırken öncelikle şunu rica ediyorum ve uyarıyorum, düşüncelerim kimsenin yorumunu etkilemesin. Ben size olup-bitenlerin kronolojisini anlattım. Burada özgür müzakerelerin yapılmasını istiyorum.

Devlet dili hakkında madde, anayasal bir kanundur. Yani bu, ya anayasada yer almalı, ya da bir değişiklik yapılırsa hukuka, anayasa tecrübesine, yasaların kabulü deneyimine dayanarak bu, anayasal bir kanun olarak onaylanmalıdır. Fakat bu sorunun çözümünde çok sorumsuz, yüzeysel bir tavır izlenmiştir. Kabul edilmiş kararla ilgili ben herhangi birşey söylemek istemiyorum. Zira eğer bir yorumda bulunursam, siz benim herhangi tarafı savunduğumu düşünürsünüz. Ben kimseden yana değilim. Onun için de kendi düşüncemi size bizzat söylemek için buraya, sizinle görüşmeye geldim. Fakat herşeyin kendi adabıyla kurallara uygun olarak yapılması gerekir.

Örneğin, ben size anlattım, 1978 senesinde bu maddeyi anayasaya yazmak için üç-dört ay tartıştık. Bu, bizlerin arasında "Devlet dilimiz Azerbaycan dili olmalıdır" düşüncesine kuşku ile yaklaşanların bulunduğu anlamına gelmemeli. Ne var ki o zaman biz bağımsız değildik. Sovyetler Birliği'ne üye idik ve Sovyetler Birliği, Komünist Partisi yönetimine bağlıydık. Bu nedenle hem kendi isteğimizi gerçekleştirmemiz, hem de buna onay almamız gerekirdi. Biz bunun için savaş yapamazdık, ayaklanamazdık. Eğer birileri herhangi ayaklanma yapılabiliridi diye düşünüyorsa, bu, çok saçma.

Yani benim söylemek istediğim şudur, bu sorunların çözümü öyle şakayla, gelişigüzel olamaz. Bu, tarihi bir olaydır. Biz devlet dilimizin hangi dil olduğunu belirliyoruz. Bunun ise nedeni şudur, tarihte bizim dilimize yönelik farklı yaklaşımlar oldu ve değişik isimler verildi.

Onun için ben Milli Meclis'in kararının sonucuna değinmeden ve bu konuda kendi tutumumu açıklamadan yalnız bu kararın kabul prosedürünü konuşmak istiyorum. Böylesine önemli bir karar üç-dört günde küçük bir grubun iradesi, isteği sonucu kabul edilmiştir. İşte, ben bunu hiç yasal bulmuyorum. Ben bu çalışmanın çok ciddiye alındığını sanmıyorum.

Olay şöyle cereyan etmiş. Milli Meclis'te Azerbaycan'ın devlet dili konusu görüşüldüğü sırada Meclis üyelerinden biri, gelin "Azerbaycan'ın devlet dili Azeri Türkçesidir" yazalım demiş, bir diğeri, neden böyle yazıyoruz demiş, "Türkçe" yazalım demiş. Tartışma çıkmış - ben tüm konuşmaların stenosunu inceledim. Kimin ne konuştuğunu herkes biliyor. Ben yalnız şunu söylemek istiyorum, şimdi buna hiç gerek yoktur, bunun şimdi pek bir önemi de yoktur. Belki birileri bununla ilgileniyordur, fakat ben bunun pek ilginç olduğunu zannetmiyorum.

Evet, tartışma çıkmış. Bir kısım buna itiraz etmiş, bir kısım önceki öneriden daha da ileri giderek: "Bizim dilimiz Türk dilidir" yazalım söylemiş.

Milli Meclis'te konuyla ilgili oylama yapıldığında bu oturuma Milli Meclis'in 50 üyesinden 39'u katılmış. Onların 26'sı dilimizin "Türk dili" olarak kabul edilmesi yönünde oy kullanmış, 7'si veya 8-i hayır demiş, diğerleri tarafsız kalmışlar. Böylece devlet dilimizin ismi değiştirilmiş. Herşey yapılabilir, eğer hakikaten gerçeğe ve bizim amaçlarımıza uygunsa. Ne var ki sorumluluk gerektiren bu tür çalışmaların çok akıllıca, usturuplu, aynı zamanda halkın iradesine uygun olarak yapılması lazım.

1978 yılında kabul edilmiş anayasa, kamuoyunun tartışmasına sunuldu. Bazıları, o dönemin Sovyet dönemi olduğunu, müzakerelerin formalite icabı yapıldığını söyleyebilirler. Evet, böyle birşey söylenebilir. Fakat görüşmeler yapıldı. O anayasa yayınlandı, halk onunla ilgili bilgi edindi. Nihayet, Yüksek Sovyet'in oturumunda bu anayasa oybirliği ile kabul edildi.

Şimdi böylesine önemli bir tarihi karar Azerbaycan halkının iradesi dikkate alınmadan 26 kişi tarafından kabul edilmiştir. Burada da büyük bir hata yapılmıştır. Bu hata şu, eğer gerçekten de Milli Meclis böyle bir kararı kabul edecek olsaydı, kanun, anayasa gereği, Milli Meclis üyelerinin 2/3'si evet oy kullandığı takdirde bu karar kabul edilecekti. Yani anayasal kanun salt çoğunlukla değil, 2/3 oy çokluğu ile kabul edilmelidir. Milli Meclis'te bu öneri oyların 2/3'sini alamadı. 50 milletvekilinden 26'sının oyuyla, yani basit çoğunlukla, bir oy farkıyla kabul edildi. Burada da anayasa maddesi ihlal edilerek, iradeci ve keyfi davranarak bu yasanın onaylandığını bildirmişler.

Ne yazık ki, bu çalışmayı Milli Meclis Dönem Başkanı İsa Kamberov ve aynı grup üyesi milletvekilleri yürütmüşler. Dönemin Azerbaycan Cumhurbaşkanı Elçibey de bu yasayı imzalamıştır. Ben tekrar söylüyorum, bu yasanın içeriği ve sonucu şöyle dursun, yalnız yasal yönden, kamusal sorumluluk bakımından bu önemli konuya ne denli sorumsuz yaklaştıklarını belirtmek istiyorum.

Biliyorsunuz, 1993 yılı haziran ayı ortalarından itibaren Yüksek Sovyet'in, Milli Meclis'in başkanlığını üstlendim. Ben dört ay Milli Meclis başkanlığını yürüttüm. O dönemde bazı Milli Meclis üyeleri bu yasanın usulünce onaylanmadığını birkaç kez gündeme getirdiler. Yani o, anayasa maddesi olarak kabul edilmemiştir - imzalanmasına rağmen bu yasa sahte bir yasadır. Gelin bunu tekrar inceleyelim dediler. Ben buna izin vermedim. Zira eğer bir yanlış yapılmışsa, o zaman buna farklı yaklaşımlar olmuş ve bir takım gerginlikler yaşanmıştır. Şimdi aceleyle bu yanlışı düzeltmeye başlarsak veya bunu düzeltmemiz gerektiğini düşünürsek - bu, yeni zorluklar çıkaracaktır. Ben buna izin vermedim.

Yüksek Sovyet Başkanı Resul Kuliyev, birkaç Meclis üyesinin bu sene aynı konuyu tekrar gündeme getirdiğini bildiriyor. Yine de buna izin verilmemiştir. Fakat şimdi, yeni bir anayasa kabul edildiği bir dönemde bu konuya yönelik yaklaşımlarımız tespit edilmelidir. Hangi şekli kabul ettiğimizi kesinleştirmeliyiz. Biz ya bu tasarıda bulunan ifadeyi, ya komisyon üyelerinden birkaçının önerdiği "Devlet dilimiz Azeri Türkçesidir" düşüncesini, yahut bir grup Milli Meclis üyesi tarafından yasalara aykırı olarak onaylanan şekli kabul etmeliyiz. Bu yasal olmayan kanun uygulanmaktadır. Şimdi bana bizim kitaplarda ana dilinin Türk dili olarak yazıldığını söylüyorlar. Peki neden böyle yazdıklarını sordum. Böyle bir yasanın kabul edildiğini söylediler. Fakat yasanın kendisi, yasal olmayan bir yöntemle kabul edilmiştir. Yani bu yasanın yaptırım gücü yok. Ben size bunu açıkça söylüyorum. Fakat bununla birlikte ben bu konuda hangi düşünceyi savunduğumu size söylemiyorum. Anlatmak istediğim yalnız şu, bu yasanın yaptırım gücü yok. Belirtmek istediğim şudur, Azerbaycan'ın bağımsızlık döneminde hayati önem taşıyan tarihi konulara bu denli sorumsuz yaklaşan insanlar, bence, halka ihanet ediyorlar. Gerçekten eğer böyle bir yasaya ihtiyaç varsa, o halkın iradesi ile kabul edilecekti. Bunun için referandumun yapılması gerekir. Eğer bu referandumda aynı sonuca ulaşılırsa, demek ki, halkın çoğu bunu istiyor. Yahut eğer referanduma gitmek istemiyorlarsa, en azından parlamentoda yasaları ihlal etmeselerdi. Zorbalık, volontarizm, görevini kötüye kullanma- en korkunç olanı işte budur. Ne yazık ki, biz hayatımızda bununla sık sık karşılaştık. Bazı üst düzey kişiler göreve atandıktan sonra halkın kaderinin de, tarihin de onların elinde olduğunu - ne isterlerse yapabileceklerini düşünüyorlardı. İşte acı olan bu. Bunları göz önüne alarak anayasa komisyonunda bu konu göndeme geldiğinde ben şöyle bir öneride bulundum: bu konuda sorumsuzca davranmamak gerek. Bu konu bilhassa ele alınmalıdır. Öncelikle bu konu yetenek, bilgi, birikim sahibi çevrelerde ve işin uzmanlarınca özel olarak görüşülmelidir.

Ben size söyledim, şimdi kamuoyunun tartışmasına 1400 öneri sunulmuştur. Bunlar anayasanın değişik maddeleri ile ilgilidir. Onların 18'inde bizim devlet dilimizin "Azerbaycan dili" değil, "Türk dili" olarak yazılması önerilmektedir. 1400 öneri arasında 18 öneri pek önemli bir yer işgal etmemektedir. Ben yalnız 18 öneriden dolayı değil, nitekim böyle bir durum oluştuğu için, böyle bir olay ortaya çıktığı için ve bazı düşünürlerimiz bu görüşü savundukları için bu konunun derinden araştırılmasını gerekli buluyorum.

Onun için de komisyonun son toplantısında, tasarı kamuoyu tartışmasına sunulduğunda ben Ramiz Mehdiyev'e bu konunun bilhassa görüşülmesi talimatını verdim. Kuşkusuz ki, fabrikada yahut kolhoz veya sovhozda bunun özel olarak ele alınmasına gerek yoktur. Tabii oraların da bir takım görüşleri alınabilir. Bu konu ilgili çevrelerde bilhassa görüşülmelidir. Yani bizim akademik birimlerde, Bilimler Akademisi'nde - ki burada dil bilimi, edebiyat, tarih, felsefe, hukuk, doğu bilimleri enstitüleri bulunuyor, işte görüyorsunuz, pekçok bilimsel enstitümüz, çok deneyimli, bilgili insanlarımız vardır, - sonra, üniversitelerimizde, örneğin Bakü Devlet Üniversitesi'nde Azerice, Azerbaycan Edebiyatı, Azerbaycan Edebiyat Tarihi vs.ana bilim dalları vardır, önceki pedagoji enstitümüzde - şimdi N. Tusi Pedagoji Üniversitesi olarak biliniyor - orada da dil bilimi üzerine pekçok ana bilim dalımız bulunuyor. Yani bizim bilim ve eğitim merkezlerimizde dil bilimi ile bilhassa ilgileniyorlar. Sanat çevrelerinde, öncelikli olarak Yazarlar Birliği'nde - ki yazarlar bu konuyu, yani dili hem tarihi yönden, hem onun kullanımı bakımından daha iyi bilirler - diğer yaratıcı kuruluşlarda bu konu ele alınmalı. Ben anayasa komisyonunda değerlendirmemiz için her kurumda, her bilim kurumunda yapılan müzakerelerin sonuçlarını bize getirmelerini rica ettim. Maalesef, benim bu isteğim yerine getirilmedi. Ben bu talimatı verdikten sonra, hiç kuşkusuz, başka çalışmalarla ilgilendim. Biliyorsunuz, ben 20 Ekim'de Amerika'ya gittim ve 25 Ekim akşamı geri döndüm, daha sonra 28 Ekim'de metroda facia yaşandı. Yani siz benim şu 15 gündeki faaliyetimi, çalışma takvimimi biliyorsunuz. Ben bu konuyla dün ilgilenmeye başladım ve çalışma grubu ile buluşmamda onlara bu konuyu nasıl görüştüklerini, hangi sonuca ulaştıkarını sordum. Zira tasarıda Azerbaycan dili olarak geçmesi bunun mutlaka Azerbaycan dili olacağı anlamına gelmez.

Ben birkez daha kaydederim ki, bu, bizim anayasamızda Azerbaycan dili olarak yazıldığı için tasarıda böyle yazdık. Daha sonra Milli Meclis'te kabul edilmiş karar anayasaya aykırı bir karardır. Madem biz şimdi yeni anayasa kabul ediyoruz, toplumda değişik görüşler bulunuyor, o zaman bu görüşleri araştırmak, analiz etmek gerekir. Onların arasından tarihi açıdan, bugünümüz ve geleceğimiz açısından doğru olanını kabul etmemiz gerekir. Yani bu çalışmada halkın iradesini hesaba katmak gerekir. Bu konuda halkın iradesini en iyi şekilde bizim bilimadamlarımız, düşünürlerimiz, özellikle de sosyal bilimler alanında çalışan uzmanlarımız, yazarlarımız, şairlerimiz ifade edebilirler.

Bu nedenle ben çok kaygılandım. Talimatlarımı yerine getirmedikleri için çalışanlarımızı eleştirdim. Onlar bana durumu şöyle açıkladılar, güya daha sonra benim talimatımı ele alıdıklarında konunun bu şekilde görüşülmemesi gerektiğini, zira bunun kargaşaya neden olacağını düşünmüşler. Bu nedenle bunun genel oturumda ele alınmasını ve özel olarak görüşülmemesini uygun görmüşler. Ben bundan menun kalmadım ve onun için demin söylediğim tüm alanların temsilcilerini ve genel olarak kim istiyorsa buraya davet etmeleri için dün talimatta bulundum. Ben, Yazarlar Birliği'nin tüm üyelerini toplamalarını söyledim. Dün akşam söylediler, orada 500 kişi bulunuyor. Ben, 500'ün hepsini çağırın dedim. Birisi, orada bazı kişilerin değişik şeyler söyleyebileceğini bildirdi. Ben, onları da davet edin dedim. Bırakın ne söylüyorlarsa gelip burada söylesinler. Her söylenen sözden bir anlam çıkar. Biz bundan neden kaçalım. Ben söyledim, siyasi partilerin temsilcilerini de davet edin. Muhalefet gazetelerinde bu maddeyi eleştiridiklerini ve onların Milli Meclis'in kabul ettiği karardan yana olduklarını duydum. Söyledim ki, bırakın onlar da gelsin. Buraya herkes gelmelidir. Zira bu bizim öyle bir çalışmamızdır ki, biz bunu açıkça, hiçkimseden çekinmeden ele almalıyız. Nitekim en doğru, en uygun düşüncede uzlaşmalıyız.

Son dönemlerde, galiba bu tasarı yayınlandıktan sonra bir muhalefet gazetesinde şunu okudum, "Bizim dilimizi bir zamanlar Stalin ve Mikoyan değiştirmişler, onlar dilimize Azerbaycan dili işmini vermişler, şimdi de onların yolunu izlemek istiyoruz." Ben dün onlara söyledim, biliyorsunuz, işte bunu yazan insanlar - ki eğer siz bu müzakereden kaçıyorsanız ve bunun kargaşaya neden olacağını, sırf bu yazılanın kabul edileceğini düşünüyorsanız - üç sene sonra, beş sene sonra, özellikle de Haydar Aliyev dünyadan gittikten sonra yazacaklar ki, "Haydar Aliyev Stalin ve Mikoyan ile beraber bizi bu yola sürükledi, aslında biz başka yol izleyecektik." Ben bu tarihi sorumluluktan korkmuyorum. Fakat ben de araştırıyorum. Gerçeği açığa çıkaralım. Onun için rica ediyorum, benim bu konuşmamı durumu açıklığa kavuşturma niyeti olarak değerlendirin. Ben bu konuda hiçbir şey söylemiyorum ve asla söylemeyeceğim. Ben bu görüşümü sizin yorumlarınıza sunacağım.

Onun için de sizi davet etmelerini söyledim. Önce düşündüm, müzakereyi kendiniz yapın. Sonra karar aldım, bizzat buraya gelmem ve bu düşünceleri açıklığa kavuşturmam iyi olur. Zira bizzat kendim açıklamazsam zamanla yine konuyu karıştıracaklar ve düşünceleri doğru ifade etmeyecekler. Ben görüşümü size bizzat aktarıyorum. Buraya televizyon kanalını da davet ettim. Herşeyin açığa çıkması için burada ne konuşuluyorsa, bırakın hepsini yazsınlar ve halka iletsinler. Konu bundan ibaret. Onun için ben sizin sorumluluğun derinden bilincine vararak konuyu ele almanızı, bu konuda sorumsuz davranmamanızı istiyorum. Bu, çok önemli bir konudur. Örneğin, bizim bazı düşünürler diyorlar ki, eğer şimdi biz Azerbaycan dili olarak yazarsak, o zaman peki Fuzuli hangi dilde yazmıştır? Celil Memedkuluzade hangi dilde yazmıştır? Bu tür sözler söylüyorlar.

Aynı zamanda diyorlar ki, guya 1935-36 yıllarında bizim dilimizi Türk dili olarak adlandırmışlar ve dilimizin ismi o zaman değiştirilmiştir. Fakat bizzat bende bu konuyla ilgili herhangi tarihi belge yoktur. Bu, hangi karara, hangi belgeye dayanarak değiştirilmiştir- bu, bende yok. Bilemem, belki bir kimsede vardır.

Ne var ki tarihimizde öyle anlar olmuştur ki, bir zamanlar bize hatta "Azerbaycanlı" bile söylememişler. Şimdi eğer biz Celil Memedkuluzade, Mirze Alekber Sabir, Neriman Nerimanov veya diğerlerinden alıntı yapıyorsak, onların eserlerinde bile "biz müslümanız" demişler. Evet o zaman söylüyorlardı, biz müslümanız. Çoğu yazıda bu, böyledir. Bize "Azerbaycanlılar" demiyorlardı, belki "Türkler" demiş olabilirler. Fakat çoğu zaman diyorlardı ki, biz müslümanız. Nihayet, 20.yüzyılın sonlarında biz bu konuları açığa çıkarmalıyız ve tüm dedikoduların son bulması için bu konuya bir nokta koymalıyız.

Siz hangi kararı alırsanız, aynı kararı anayasaya yazacağız.

Ben bununla konuşmamı bitiriyorum. Fakat iki kelime söylemek istiyorum, ben bu konuştuğumuz dilin - ki buna hangi dil derseniz deyin - çok güzel bir dil olduğunu düşünüyorum. Dilimiz zengindir, çok ahenkli bir dildir, dilimizin kelime hazinesi çok geniştir. Gramer alanında son derece büyük başarılarımız bulunmaktadır. Bizzat ben bu dili seviyorum.

Biliyorsunuz, geçmişe kara sürmek isteyenler bunu bir süre yaptılar. Fakat bu, anlamsızdır. Tarihi değiştiremeyiz. Bizim dil bilimcileri, bilim adamları hatırlıyorlardır,- galiba, 70'li yılların sonlarıydı - devlet ödülleri veriliyordu. Biz özellikle Azerbaycan dili hakkında kitap yazmış büyük bir gruba devlet ödülü verdik. Bu ödülü yazarına göre değil, eserin kendisine ve bu kitap dilimizin incelenmesini konu aldığı için verdik. Genelde biz ödülleri herhangi roman, şiir, tiyatro gösterisi, resim için veriyoruz. Fakat bu ödülü ben özel bir ödül olarak değerlendiriyorum. Burada benim kişisel girişimim, bizzat amacım şu oldu, dilimizin gelişmesine bizim ne denli özen gösterdiğimizi toplum birkez daha anlasın.

Bu süre zarfında dilimizin zengin dil bilgisi özellikleri oluştu. Büyük ders kitapları, eserler bulunuyor. Cumhuriyetimizde dil bilimi enstitüsü bulunuyor. Bizim önemli dil bilimcilerimiz var, hatırlıyorum, Ordinaryüs Şiraliyev, Demirçizade, - ben o dönemin insanlarını söylüyorum,- şimdi yaşayan bilim adamlarının isimlerini söylemediğim için bana küsmesinler. Evet, bizim önemli bilim adamlarımız bulunuyor.

Azerbaycan'da Türkoloji de çok gelişmiştir. Eski Sovyetler Birliği topraklarında, Azerbaycan kadar Türkolojiye önem veren pek olmamıştır. Sovyetler Birliği'nde çıkan tek "Türkoloji" dergisinin Azerbaycan'da yayınlanması bir rastlantı deyildir. Şimdi de yayınlanmaktadır. Yani bu alanda bizim büyük başarılarımız var. Bilim adamlarımız, eğitimli insanlarımız ve son derece zengin bir dilimiz var.

Dilimizin 30'lu yıllardaki durumunu gözünüzün önüne getirin. 20'li yılda yazılan kitapları alın, okuyun. Şimdiki dilimize bakın. Dilimiz ne kadar zenginleşmiş, ne kadar güzelleşmiş, ne kadar çekici olmuştur, ne kadar tatlıdır. Bu, bizim dilimizdir. Fakat ismini ne koyasaksanız - o,sizin bileceğiniz iş.

Yaptığım birkaç eleştiriyi doğru algılamanız için sözü Şahin Aliyev'e bırakıyorum. O, Milli Meclis'in kabul ettiği şu kararı size okusun...

Azerbaycan Cumhuriyeti'nin 1978 senesinde kabul edilmiş anayasasının devlet dili hakkında 73.maddesi, Milli Meclis'in malum kararının ardından hükümsüz hale gelmemiştir, o, hale geçerlidir. Milli Meclis'in kabul ettiği bu karar da yürürlüktedir. İşte cumhuriyetimizde böylesine karmaşık bir durum oluşmuştur. O zaman devlet ve hükümet başkanları, şu büyük sorumluluğu üstlenen kişiler böyle bir kararı, yasayı kabul ettiklerinde size danıştılar mı? Onlar Bilimler Akademisi, Yazarlar Birliği ile, bizim bu bilim adamlarımızla, dil bilimcilerimizle istişareler yaptılar mı? Eğer size danışmamışlar ise, eğer İsa Kamberov, İbrahim İbrahimov, İskender Hemidov kendi başlarına Azerbaycan halkının dili hakkında bir karar alırlarsa, onlar çok büyük yanlış yaparlar.

Ben sizden rica ediyorum, bugünkü konuyu özgürce değerlendirin. İtidalinizi kaybetmeyin, herkes kendi düşüncesini söylesin. Hiçkimse kenarda kalmasın, hiçkimse çekinmesin ve hiçkimse söylediklerinden dolayı kendisine olumlu veya olumsuz bir tavır takınacağı konusunda endişelenmesin.

Ben sizi terkediyorum. Konu müzakere edildiğinde buradaki iştirakimin bu veya öteki tarafı etkilemesini istemiyorum. Ben sadece size bilgi vermek ve amacımızı size akatarmak için geldim.

Sanırım siz bu konuyu detaylı görüşüp kararınızı bize bildireceksiniz. Ben sizin kararınızı bekleyeceğim. Teşekkür ederim.

Çeviri 1 Kasım 1995 tarihli AZERBAYCAN Gazetesinden yapımıştır.