Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in Türkiye`nin Bakü Büyükelçisi Kadri Ecvet Tezcan ile yaptığı görüşmeden - 12 Şubat 2001

Kadri Ecvet Tezcan: Sayın Cumhurbaşkanı, çok teşekkür ederim. Size minnettarım. Bunca işin arasında vakit ayırıp beni kabul ettiğiniz için Size kendi şükranlarımı sunmak istiyorum.

Sizinle görüşmeyeli uzun zaman oldu. Ben hep Türkiye`den heyetler geldiğinde Sizinle görüşüyorum. Vakit olmadığı için şimidye kadar Sizinle görüşemedik. Öncelikle, Azerbaycan`ın Avrupa Konseyi`ne üye olması nedeniyle Sizi kutlamak istiyorum. Bunun yanı sıra ben bu vesileyle parlamento milletvekillerine, Azerbaycan`ın aydınlarına, siyasi partilere, Azerbaycan`ı düşünen ve bunun için kendi çabalarını esirgemeyen her kişiye tebriklerimi iletmek istiyorum. Tabii ki, bu, Sizin başkanlığını yaptığınız kişilerin çabalarının sonucudur.

Bana sorarsanız, Azerbaycan`ın aslında her zaman Avrupa`nın kopmaz bir parçası olduğunu derdim. Bu, yeni bir şey değildir. Bu, bir gerçektir ve bu, gerçek teyit edildi.

Hayatımda Sizin gibi güçlü bir hafızaya sahip ikinci bir şahıs görmedim. Muhtemelen hatılıyorsunuzdur, Siz Ramazan Bayramı nedeniyle bizi - müslüman ülkelerin büyükelçilerini kabul ettiğinizde de ben şunları söyledim, ilk tiyatro, ilk gazete bu memlekette tamamladığımız yüzyıldan önceki dönemde ortaya çıkmıştır, Latin alfabesini biz ilk Azerilerde gördük. Cumhuriyet düşüncesi, cumhuriyet, demokrasi nedir - işte bunları biz Türk ve İslam dünyasında ilk defa Azerbaycan`dan öğrendik. İslam dünyasında idam cezası ilk olarak sizin yönettiğiniz ülkede kaldırıldı.

Sayın Cumhurbaşkanı, daha bir konu üzerine konuşmak istiyorum. Azerbaycan`da diğer dinlere ve dillere mensup kişilere yönelik sergilenen iyi yaklaşım Azerbaycan`ın Avrupa ailesinden olduğunu ve bunu daha fazla hakettiğini gösteriyor. Bu yüzden de ben ülkenizin Avrupa Konseyi`ne tam üye olmasını doğal karşılıyorum.

Ermenilerin son dönemlerde tekrar gündeme getirdikleri "soykırım" sorununa karşı hep keskin tavır sergilediğinizden dolayı zatialinize Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer adına, Türkiye Hükümeti adına teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Son Paris ziyareti sırasında Jacques Chirac ile yaptığınız görüşmede sizin bu konuyu çok keskin bir biçimde dile getirdiğinizi biliyoruz. Tabii ki, sadece bu değil. Bu konuda Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi bir karar almıştır, Dışişleri Bakanlığı, siyasi partiler, burada bulunan dernekler - gerek Kadınlar Derneği olsun, gerekse Yazarlar Birliği olsun,- tutumlarını otaya koymuşlar. Azerbaycan`ın kentlerinden, köylerinden, kasabalarından büyükelçiliğimize her gün çeşitli mektuplar geliyor, Azerbaycan halkının her zaman Türk halkının yanında olduğunu gösteren açıklamalar yapılıyor. İzninizle, bununla ilgili ben Size-Azerbaycan Devlet Başkanı`na teşekkürlerimi sunmak isterim. Türk milleti, Anadolu Türkiye`sinin insanları en iyi dostlarının Azeri kardeşleri olduğunu iyi biliyorlar. Bu, doğaldır.

Sayın Cumhurbaşkanı, zatialinize söylemek istediğim başka bir şey Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer`in önümüzdeki ay Sizi ağırlamak için gönderdiği daveti birkez daha iletmektir. Türkiye Sizi özlemiştir. Ben şunu bir iki defa söylediydim, Türkiye`de sizi bekliyorlar, halkımız Sizi bekliyor. Bu yüzden, Allah izin verirse, bu ziyareti de yakında gerçekleştireceğiz.

Sayın Cumhurbaşkanı, bu konuyla ilgili sizin talimatlarınızı almadan önce zatıalinize bir öneride bulunmak istiyorum. Doğal olarak Siz hep bundan üç, dört, beş ay önce de bizim dikkatimizi sözde "soykırım" sorununa çekiyordunuz. Buraya gelen tüm heyetlere - bakanlara, onların yardımcılarına şunu hep söylüyordunuz, bu tehlikeli bir iştir, onun önüne geçilmesi gerekir.

Bu yalana karşı Türkiye`de de, Azerbaycan`da da insanlar kendi tavırlarını ortaya koyuyorlar. Çağırıp bağırıyorlar, büyükelçilikler önünde protesto gösterileri yapıyorlar. Bunlar olması gereken şeylerdir, bu, tamam. Fakat öte yandan da, tarihçilerin bu konuyla ilgili gerçek düşüncelerini ortaya koymaları gerekir. Sanırım, Azerbaycan`da da, Türkiye`de de yeterince tarihçi bulunuyor. Ancak bu konuda sadece Azerbaycan ve Türkiye tarihçilerinin kendi tutumlarını açıklamaları yeterli değildir. Biz Gürcistan`dan da, Rusya`dan da, İran`dan da, diğer yerlerden de tarihçileri davet etmeliyiz. Önümüzdeki aylarda onları İstanbul`da, yahut başka bir yerde bir araya getirip bu konudaki görüşlerini, yorumlarını öğrenmemiz, bugüne kadar yaptıkları araştırmaları, çalışmaları yayımlayarak gerçekleri tüm dünyaya duyurmamız gerekir. Tarihçi bilim adamları kendilerine düşen görevleri gereğince yerine getirmeliler.

Ben bu konuda Ankara ile de anlaştım. Eğer uygun görürseniz, bu konuda bir çalışma yapmak mümkündür.

Daha iki konuya değinmek, Sizin tavsiyelerinizi dinlemek ve önerilerinizi almak isterim.

Azerbaycan`ın Avrupa Konseyi`ne tam üye olmasının ardından muhtemelen milletvekillerimiz arasındaki işbirliği artacaktır. Zaten bu ilişkiler vardı, fakat bundan sonra daha da genişleyecektir. Eğer Siz uygun görürseniz, Azerbaycan Parlamentosu`nun Avrupa Konseyi`ne gidecek heyetini kendi başkanı ile birlikte Türkiye`ye davet etmek istiyoruz. Onlar bizim parlamanto heyeti ile yoğun ilişkiler kursunlar, bilgi ve deneyim alışverişinde bulunsunlar. Böyle bir ortak çalışma için uygun koşulların sağlanması gerekiyor diye düşünüyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı, Sizin ve bizim parlamentolardaki dışişleri komisyonları dört senedir görüşmüyorlar. Bu, da çok gereklidir.

Haydar Aliyev: Milli Meclis`te uluslararası ilişkiler komisyonu bulunuyor.

Kadri Ecvet Tezcan: Bu komisyonun aynısından bizde de vardır. Bu komisyonlar da bir araya gelip işbirliği yaparlarsa, bunda da iyi sonuçlar elde edebiliriz diye düşünüyorum. Daha sonra konuşmak istediğim bir iki konu daha var. Çok teşekkür ederim.

Haydar Aliyev: Sayın Büyükelçi, Azerbaycan`ın Avrupa Konseyi`ne üye olması nedeniyle tebrikleriniz için size teşekkür ediyorum. Sayın Cumhurbaşkanı, Ahmet Necdet Sezer`in, Sayın Başbakan Bülent Ecevit`in, Sayın Dışişleri Bakanı İsmayıl Cem`in tebriklerini aldım, onlar bizim gazetelerde yayımlanmıştır. Sizden sürekli tebrikler alıyoruz. Tebrikleri en fazla Türkiye`den alıyoruz. Burada da şaşılacak bir durum yok, bu doğaldır. Zira bizim Avrupa Konseyi`ne üyelik sürecimiz pek kolay olmadı. Türkiye bizim bu yasal hakkımızı elde etmemiz için hep çalıştı. Belirtmek istediğim şudur ki, tüm bu süreçte,- yani geçen sene yazın Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi bir karar aldı, daha sonra Bakanlar Komitesi`ndeki süreç birkaç ay uzadı,- tüm bu dönem zarfında Türkiye`nin Strasbourg Büyükelçisi ve ülkenizin Dışişleri Bakanı Sayın İsmayıl Cem bu konuda çok büyük çalışmalar yaptılar.

Ben Sayın İsmayıl Cem ile birkaç defa telefon görüşmesi yaptım. O da orada Schvimmer ve diğerleri ile temaslarda bulundu. Yani burada bize somut fiili yardımları dokundu. Bunların hepsi için teşekkür ediyorum. Yani ben sadece tebrikleriniz için değil, Türkiye Hükümeti`nin, devletinin Azerbaycan`a gösterdiği yeni bir kardeşlik yardımı için teşekkür ediyorum.

Siz doğru söylüyorsunuz, Azerbaycan Avrupa`nın bir parçasıdır, belki de Avrupa`da bulunan ülkelerden daha çok Avrupa`ya ait bir devlettir. Fakat maalesef gerçeği kanıtlamak çok zordur. "Soykırım" konusuna ben şimdi değineceğim. Soykırım olmadığı halde, ortaya böyle bir konu atmışlar ve büyük ülkeler de buna inanmışlar. Keza Azerbaycan hakkında. Azerbaycan hakkında bu ülkenin Avrupa Konseyi`ne layık olmadığı ile ilgili ön yargılı, haksız düşünceler yayıyorlardı. Ben bunu defalarca belirttim.

Biliyorsunuz, Avrupa Konseyi`nden buraya çok heyetler geldi. Ben onların hepsine, siz bu çifte standartları bırakın dedim. Siz Azerbaycan`a karşı çifte standart uyguluyorsunuz. Güney Kafkasya`nın diğer ülkeleri ile kıyaslandığında Azerbaycan`ın Avrupalılık, demokrasi konusunda pek bir farkı yoktur. Bazı şeylerde onlardan belki üstünüzdür. Bu da ne demek oluyor, onları Avrupa Konseyi`ne kolaylıkla alıyorlar, fakat Azerbaycan`ın önüne bir çok şartlar çıkarıyorsunuz? Her seferinde yeni bir şart koyuyorsunuz. Ben bundan o kadar usandım ki, bir keresinde Avrupa Konseyi`nden heyetler geldiğinde onlara bizim Avrupa Konseyi`ne üye olmak istemediğimizi söyledim. Siz bunu da biliyorsunuz. İstemiyoruz, çekin gidin dedim. Şimdiye kadar Avrupa Konseyi`ne üye olmadan yaşadık, bundan böyle de yaşarız.

Dünyada 200 kadar devlet Birleşmiş Milletler`de temsil edilmiştir. Bunlardan 41 devlet Avrupa Konseyi üyesiydi, ikisi daha alındı, üye sayısı 43 oldu. Diğerleri devlet değil mi, yaşamıyor mu? Yaşıyorlar. İşte bakın, ben bu kadar sert konuşmak zorunda kaldım.

Avrupa Konseyi`ne üye olduk. Tabii ki, bu, büyük bir başarıdır ve bize büyük sorumluluk yüklemektedir. Fakat biz doğruları kanıtlamaya, onu gözler önüne sermeye çalıştık. Tekrar söylüyorum, biz Avrupa Konseyi`nde temsil edilmeden da yaşayabiliriz. Avrupa Konseyi`ne üye olmadan bağımsız bir devlet olarak on sene yaşadık. Bundan sonra da yaşarız.

Konu şu ki, şimdi dünyada adalet pekçok durumlarda bozuluyor. Haksızlık baş gösteriyor. İşte bu yüzden de ben şimdi "soykırım" hakkında konuşacağım. Biliyorsunuz, son yıllarda Ermeniler zaman zaman Türkiye`ye karşı "soykırım" konusunu öne sürüyorlar. Bu konu her ortaya atıldığında Azerbaycan bununla ilgli açıklamalar yapmıştır. Bizzat ben kendim açıklamalarda bulundum. Bizim Milli Meclis iki sene önce bir bildiri yayımladı, karar kabul etti. Dışişleri Bakanlığımız bildiri yayımladı.

Bu kez Fransa`da söz konusu süreç başladığında, ben her hangi bir soykırımın olmadığı ile ilgili birkaç resmi açıklama yaptım. Bu, Türkiye`ye karşı haksızlıktır ve biz buna itiraz ediyoruz. Yani bu konuda Azerbaycan`ın tutumu değişmezdir. Gerçekten siz doğru söylüyorsunuz, devlet de, halk da ve toplumun tüm kesimleri de bu konuda aynı görüşü paylaşıyorlar. Burada birlik ve dayanışma tamdır. Neden? Zira birincisi, bu, tarihin tahrif edilmesidir, bir haksızlıktır.

Dünyada çok haksızlıklar oluyor. Avrupa`nın bir parçası, NATO üyesi, ekonomik yönden gelişmiş, büyük askeri potansiyel sahibi Türkiye gibi bir devlete, Avrupa`da çok önemli bir yer edinen Türkiye gibi bir devlete karşı Ermeni diasporası, Ermenistan yüzünden böyle haksız bir kararın onaylanması, tabii ki, bizim hepimizin canını acıtıyor.

Bazıları bunu anlamıyorlar. Belki şimdi bazıları diyorlardır, Türk dünyası buna karşı koymalıdır. Fakat bilemiyorum, Orta Asya`da bulunan Türkçe konuşan devletlerdeki kişiler bunu anlıyorlar mı? Onlar beni mazur görsünler, bu konuda bir şey söylemek istemiyorum. Fakat bunu biz biliyoruz. Zira biz de bununla karşılaştık. Ermeniler hem Türkiye`ye, hem de Azerbaycan`a yönelik soykırım yapmışlar. Bu arada Türk Dünyası şimdi geniş bir alanı kapsamaktadır, fakat Türk dünyasında Türkiye ile Azerbaycan kadar birbirine yakın, birbirine dost ve kaderi birbirine bağlı başka bir ülke yoktur. Tüm bunlardan dolayı ben bir keresinde söyledim, Türkiye`ye çarpan taş, bize çarpan taştır. Bize çarpan taş Türkiye`ye çarpan taştır.

Ben 24 Ocak`ta Paris`te bulunduğum sırada,- bu ülkeye resmi ziyaret yapıyordum,- Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ile kapsamlı bir görüşmem oldu. Başlıca konuları, bizimle ilgili konuları ele aldık, Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığı, onun barışçıl yoldan çözüme bağlanması ile ilgili görüşmeler yaptık, nitekim onlar Minsk Grubu`nun eşbaşkanlığını yürütüyor. Ardından ben ona şunu söyledim, siz neden böyle bir kararın kabul edilmesine izin veriyorsunuz? Fransa gibi büyük bir ülkede böyle bir kararın onaylanması, birincisi, haksızlıktır, tarihi tahrif etmektir.

Üstelik Türkiye`den, Ermenstan`dan size ne? O, büyük bir içtenlikle konuştu. Ben de buna karşıyım dedi. Ben 20 sene önce Türkiye`nin dostu oldum, bugün de Türkiye`nin dostuyum. O, bana başbakan da buna karşıdır dedi. Biz buna karşıyız. Fakat bu, bizim iç politikamızı ilgilendiren bir konudur. Ben ona söyledim, tamam - ki o sırada bu karar henüz imzalanmamıştı,- öyleyse siz bunu imzalamayabilirsiniz. O bana baktı ve hiçbir şey söylemedi. Ancak ben ona, biz şimdi basın mensupları ile buluşacağız dedim. Basın mensupları ile yaptığımız görüşmede o şunu söyledi: Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev bu konuyu gündeme getirdi. Ben onun memnuniyetsizliğini, endişesini anlıyorum. Azerbaycan vatandaşlarının, bu halkın endişelerini biliyorum. Bu konu bizim siyasi yaşamımızı ilgilendiriyor, falan filan. Tüm bunlar hepsi basında yazıldı.

Ardından ise, bildiğiniz üzere, Strasbourg`da biz Avrupa Konseyi`ne üye olduktan sonra, 25 Ocak`ta orada büyük bir basın toplantısı düzenlendi. Toplantıda tekrar bu konu gündeme geldi. Bu konu ortaya atıldığında ben şunu söyledim, "Ermeni soykırımı" uydurma bir şeydir, yalandır, asılsızdır. Fransa ve Türkiye büyük devletlerdir. Fakat Fransa`nın Türkiye`nin iç işlerine karışmaya hakkı yoktur. Ben bunu Strasbourg`da söyledim. Buna cevaben Koçaryan şunu dedi: Şimdi biz hepimiz tek bütün Avrupa`da yer alıyoruz, demokrasi diye birşey var, bu nedenle konuyu bu şekilde bırakamayız. Ben bunu cevapsız bırakmadım. Şunu söyledim: Biliyor musunuz, hatta sizin dediğiniz gibi bu olay 85 yıl önce yaşanmış olsa bile, o sırada ne demokrasi vardı, ne de Arupa Konseyi. Bu konuyu o dönemdeki yasalar çerçevesinde değerlendirmek gerekir, şimdiki yasalar gereğince değil.

Yani, anlayacağınız, bundan daha sert konuşulamazdı. Ben bunların hepsini söyledim. Bugün tekrar söylüyorum, bizim halkımız, milletimiz, Azerbaycan Devleti Fransa`nın bu tutumuna karşıdır, Fransa`nın bu tutumunu tasvip etmiyor. Sanırım, Fransa`nın kendisi de, birincisi, bu şekilde hiçbir şey elde edemeyeceğini anlayacaktır. İkincisi, bu konuda hata yaptığının farkına varacaktır.

Fakat, malumunuz, Ermeni diyasporası Avrupa ülkelerinde, Amerika`da çok güçlüdür. Örneğin, ben Chirac ile bu konuyu konuştuğumda o bana şunu söyledi: Biliyor musunuz, Fransa`da 600-700 bin Ermeni yaşıyor. Onlar da politikayı, seçimleri etkiliyorlar. O, bana hatta şunu da söyledi, Ermeni diyasporası üyelerinden kalabalık bir grup Fransa Senato binası önünde çadır kurmuşlar. Gece gündüz çadırda kalıyorlar, gelen milletvekillerini oraya götürüyorlar, onlarla konuşuyorlar. Yani onlara çeşitli vaatlerde bulunuyorlar, ya da karar lehinde oy kullanmaları için zorluyorlar. O bana, burada pek çok Türk de ikamet ediyor,- sayılarının kaç olduğunu söylemedi, ki ben de bunu bilmiyorum,- fakat nedense, Türkler bu tür eylemler yapmıyorlar. Bu da bir gerçektir ve bizim bunu bilmemiz gerekir.

Şimdi ortalıkta güya bu konunun Almanya`da görüşüleceği yönünde söylentiler dolaşıyor. Bilmiyorum ve Almanya`nın bu konuyu görüşeceğini sanmıyorum. Nitekim Almanya`da Ermeni sayısı çok değil. Fakat Almanya`da 3 milyon Türk yaşıyor. Şimdi eğer Almanya Parlametosu bu konuyu ele alırsa ve 3 milyon Türk de orada sesini çıkarmazsa, gelin bunda kendimzi suçlayalım. Anlıyor musunuz?

Bu konuda bizim tutumuz açıktır. Bundan böyle de elimizden geleni yapacağız, hiç endişelenmeyin. Biz sizinle birlikteyiz ve hep sizinle olacağız.

Beni Türkiye`ye davet ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Gerçekten de çok önce, Sayın Cumhurbaşkanı Sezer burada, Azerbaycan`da ziyarette bulunduğu sırada bu daveti aldım. Fakat sonra bunun zamanını kararlaştıramadık. Sonunda sizinle birlikte bir zaman belirledik.

12 Mart`ta ben Türkiye`yi, Ankara`yı ziyaret edeceğim. Size de telefonda birkaç kez söyledim, benim mutlaka oraya gitmem gerekir. Siz ükenizde bunu istediklerini söylediniz. Fakat belki ben daha fazla istiyorumdur. Zira birincisi, Türkiye`yi özledim, ikincisi ise orada görüşülmesi gereken pek çok konu var. Birincisi, "soykırım" ile ilgili, ikincisi, Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığı ile ilgili. Görüyorsunuz, Ermeniler son dönemlerde çeşitli eylemler yapıyorlar, çalışmalarda bulunuyorlar. Biz bu konuda hep birlikte ne yapabiliriz? Bakü-Ceyhan projesi hakkında - bunu daha fazla erteleyemeyiz. Azerbaycan`dan doğal gazın Türkiye`ye sevki - bunu da geciktirmemeliyiz. Ben Türkiye`nin bir takım çevrelerinin bu çalışmaya karşı soğuk bir yaklaşım sergilediklerini derdim.

Bakü-Ceyhan boru hattı ile ilgili henüz bir kararın olmadığı dönemlerde ikide bir Bakü-Ceyhan diyorlardı. Şimi karar da var, diğer şeyler de. Fakat sanki Türkiye`de bunu unutmuşlar gibi. Bu yüzden de benim bu konuda somut düşüncelerim bulunuyor. Biz orada sadece bu konuyu konuşmakla kalmamalıyız, aynı zamanda bazı hazır projelerle ilgili sorunları çözmeliyiz.

Bakü-Ceyhan boru hattına ilgi giderek artıyor. Zira, örneğin, ABD`nin "Chevron" şirketi Kazakistan`da çok miktarda petrol üretiyor ve Hazar Denizi`nin Kazakistan`a ait sektöründe bulunan "Kashagan" yatağındaki temel çalışmanın bu şirketin yapması öngörülmüş. Bu şirket bana mektubunda Bakü-Ceyhan petrol boru hattının inşasına katılmak istediğini yazdı. Aynı konuyu ele almak için yakında onların temsilcisi bana gelecektir. Bu, kendi başına olumlu bir durumdur. Zira bazıları Kazakistan bu çalışmaya katımadığı takdirde Bakü-Ceyhan petrol boru hattının yararlı olmayacağını vesaire şeyler düşünüyorlardı. Fakat hiç biz davet etmeden "Chevron",- ki doğrudur, ABD`nin "Exxon" Şirketi`nin bu konudaki tutumu biraz doğru değil, - ama "Chevron" şirketi dışarıdan bu çalışmaya katılıyor.

Doğru, "Chevron"un burada da, hem petrol, hem de gaz yataklarında büyük perspektifleri bulunuyor. Özellikle şimdi "Apşeron" yatağında çalışmalar yapıyorlar ve iyi verilere ulaşmışlar. Sanırım, biz orada çok iyi, büyük bir kuyu açacağız. Bu yüzden de tüm bu konulara netlik kazandırmamız, zaman kaybetmememiz gerekir. Oysa 2001 yılı başladı, bir az daha geçecek, bakacaksınız ki, artık sene bitiyor.

Tarihçilerin işbirliği iyi bir fikirdir. Bu çalışma ile ilgilenen Azerbaycan tarihçileri de bulunuyor. Ben bizim tarihçileri mutlaka bir araya toplamaları, onların arasında bu çalışmayı iyi bilen kişileri seçmeleri gerektiği talimatını vereceğim. Gürcistan tarihçilerinin de bu çalışmaya katılmalarını sağlamak gerekir, çünkü onlar Kafkasya`yı daha iyi biliyorlar. Belki Rusya`dan da bazı tarihçiler katılabilir. Fakat biliyor musunuz, bazen onlar da tarafsız yaklaşım sergilemiyorlar. Biz bununla Sovyeler Birliği döneminde karşılaştık. Sovyetler Birliği döneminde biz hatta Güney Kafkasya`nın tarihini kaleme almak istiyorduk, Moskova`da üç cumhuriyetin tarihini yazmak istiyorlardı. Orada tarihçiler birbiriyle o kadar tartıştılar ki, bunu yapamadılar. Çünkü kimisi bir konsepti, diğeri ise başka bir konsepti destekliyordu. Pek çok kişi Ermenistan`ı destekliyordu. Fakat Gürcistan`da da bu konuyla ilgili iyi arşiv belgeleri bulunuyor ve aynı zamanda iyi tarihçiler de vardır. Bu nedenle de ben bu konuyu Cumhurbaşkanı Şevardnadze ile de konuşacağım, bizim tarihçilere talimatta bulunacağım, sizin tarihçilerle de siz kendiniz konuşursunuz, öyle bir grup hazılarız ki, görüşüp bu konuda bir uzlaşmaya varırlar. Konuşmak, söz söylemek, ortak bir görüşe varmak - tüm bunlar tamam. Fakat tarihi belgeler sunmak gerekir.

Parlamentolardaki komisyonlar arasında ilişkileri sağlamak doğru bir yoldur. Ben komisyon üyelerinin dört senedir görüşmediklerini bilmiyordum. Şimdi, Avrupa Konseyi`ne tam üye olduğumuz şu durumda Türkiye ve Azerbaycan milletvekilleri orada daha yoğun ilişkiler kuracaklar diye düşünüyorum. Ben demin söyledim ve bir kez daha tekrarlıyorum, oradaki Türkiye Büyükelçisi bu dört sene içinde bize çok büyük yardımda bulunmuştur, destek olmuştur. Biz ondan memnunuz. Fakat şimdi birlikte çalışmalıyız. Bu yüzden de bunu organize etmek, bir araya toplanmak gerekir. Tüm bunları düşünmek lâzım. Ben bizim Milli Meclis`ten bir ricada bulunurum, siz de onlarla bunu nasıl yapacağımızı, nerede buluşacaklarını konuşursunuz. Belki Türkiye`ye giderler, orada görüşürler ve detaylı görüşmeler yaparlar. Bu, hem de Uluslararası İlişkiler Komisyonu`nun Türkiye Büyük Millet Meclisi`ne ziyareti niteliğini taşıyacaktır. Bununla birlikte bu Konuyla ilgili bir takvim düzenlerler. Bu da iyi bir düşüncedir, bunu uygulamaya koymak gerekir.

"Azerbaycan" Gazetesi, 13 Şubat 2001 yılı.