Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in, Kafkasya’da İslam Medeniyeti Uluslararası Sempozyumu’nda konuşması - 9 Aralık 1998

Sayın bayanlar ve baylar!

Sayın misafirler, sempozyuma katılanlar!

Sizleri, Azerbaycan’da, Bakü’de düzenlenen Kafkasya’da İslam Medeniyeti Uluslararası Sempozyum’una katılanları yürekten selamlıyor ve bu asil çalışmanızda size başarılar diliyorum.

Azerbaycan, İslam medeniyetinin, İslam kültürünün Kafkasya’da yeri ve önemi üzerine ilk defa bir uluslararası sempozyuma ev sahipliği yapıyor. Bu, Azerbaycan için, tüm Kafkasya için kaydadeğer, tarihi önem taşıyan bir olaydır.

İslam Konferansı Örgütü bünyesinde İstanbul’da faaliyet gösteren İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi ve dünyanın başka ülkelerinde bu alanda araştırma yapan bilim merkezleri, İslam’ın tarihe, evrensel kültüre yaptığı katkılar ve İslam’ın insanlık tarihinde oynadığı rol hakkında çok değerli çalışmalar yapıyorlar. Geçen sene İstanbul’u ziyaretim sırasında bana İslam Konferansı Örgütü İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi’nde bulunmak ve onun faaliyeti hakkında bilgi edinmek nasip oldu. Şu an bizim sempozyuma katılan Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu ile birlikte, kısa süreli bile olsa, pek çok şeyi gördüm, inceledim. Biz Azerbaycan’da da bilimsel sempozyumun düzenlenmesi konusunda görüş alışverişi yaptık. Böyle bir sempozyumun yapılması ile ilgili aldığım kararın artık gerçekleştiğini, uluslararası sempozyumun bugün başladığını memnuniyetle belirtiyorum. Umarım, sempozyumda çok değerli çalışmalar yapılacak ve Kafkasya’da İslam medeniyetinin rolü ve ileride bu alanda yapılacak bilimsel-araştırma işlerinin programları belirlenebilecektir.

Bu, sadece Azerbaycan için değil, tüm Kafkasya halkları, tüm İslam dünyasi için çok önemli bir çalışmadır. Azerbaycan devleti ve ben - Azerbaycan Cumhurbaşkanı bu çalışmaya çok değer veriyoruz ve ileride bu konuda yapılacak çalışmayı ben himayem altına alıyorum.

Kafkasya, dünyanın eşsiz bir bölgesidir. Kafkasya, doğası, coğrafi yapısı itibariyle ve eskilerden beri Kafkasya’ya yerleşmiş, binyıllar boyunca burada yaşamını sürdürmüş insanların özellikleri, karakterleri itibariyle çok eşsiz bir bölgedir. Ayrıca Kafkasya’nın dünya halkları için dünyanın çok ilginç bir bölgesi olduğunu düşünüyorum.

Biz Kafkasyalılar, Kafkasyalı olmaktan gurur duyuyoruz. Bu ne anlama gelir? Bu, sadece Kafkasya’nın azametli dağları, deli ırmakları, çok güzel pınarları, ormanları, gül-çiçekleri ile gurur duyulduğu anlamına gelmez. Kafkasyalı olmaktan gurur duymak, Kafkasya halklarının tarihi kökenleri, Kafkasya halklarının evrensel kültüre yaptıkları katkılarla gurur duymaktır.

Bu bakımdan Kafkasya’da İslam’ın yayılması ve gelişmesi Kafkasya halkları tarihinin önemli bir bölümünü oluşturuyor, bunun yanı sıra İslam kültürünün Kafkasya halklarına yaptığı değerli katkıları yansıtıyor. Kafkasya halklarının, hemen hemen çoğu İslam dinine inanıyor, İslam’ın Kafkasya’ya yayılması tarihini siz bilim adamları daha iyi biliyorsunuz. Ben, sadece bir hususu- Azerbaycan’ın bu alanda önemli bir yer tuttuğunu vurgulamak istiyorum.

Bilindiği üzere, Kafkasya’da İslam’ın yaygınlaşması ve gelişmesi Azerbaycan’dan başladı. İslam, Kafkasya halklarına mutluluk getirdi, gelişme, İslami değerler getirdi. Bu değerler, kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’den gelen İslami değerler Kafkasya halklarının milli, manevi değerlerinin temelini oluşturmuştur. Bilindiği üzere, Kafkasya’da yaşayan halklar, İslam dinini kabul etmeden önce de zengin kültüre, tarihe ve kendilerine has gelenek ve göreneklere sahip olmuşlar. İslamın dini ve manevi değerleri, Kafkasya halklarının eskiden beri var olan ve gelişen ahlaki değerleri ile birlikte halkların yüksek milli ve manevi değerlerini teşkil etmiştir.

Ben bunları Azerbaycan halkının tarihine dayanarak söylüyorum. Bu düşüncelerin Kafkasya’da yaşayan, İslam dinine iman eden başka halklar için de geçerli olduğu görüşündeyim. Bu nedenle ben Kafkasya’da İslam değerlerinin, İslam dinin, İslam kültürünün yaygınlaşması ve gelişmesinde Azerbaycan’ın özel bir rol oynadığını söylemekte haklıyım. Nitekim Kafkasya’nın diğer halkları, özellikle Kuzey Kafkasya ve daha kuzey bölgelerde İslam dinine inanan halklar İslam uygarlığına katıldı, İslam dinini kabul ettiler, ne var ki onların da yolu Azerbaycan’dan geçti.

Bildiğiniz üzere, Kafkasya, coğrafi açıdan Hazar Denizi ile Karadeniz arasında - yerküre ölçeğinde ele alırsak- küçük bir patika görünümündedir. İslam’ın merkezi olan Arabistan’dan yayılan İslam dini, İslam kültürü çeşitli yollarla şu anki İslam bölgelerini etkisi altına aldı. Kafkasya’nın kuzeyinde ve daha kuzey kesimlerde barınan halkların o dönemden bu yana İslam dinine, kültürüne mensup olduklarını göz önüne alırsak, Kafkasya’nın en güneyinde bulunan Azerbaycan’ın bunda önemli bir rolu olduğu kuşkusuzdur.

İslam dini, Azerbaycan’da 7. yüzyıldan itibaren yayılmaya başlamıştır ve Azerbaycan halkının milli manevi değerlerinin temelini oluşturmaktadır. Yüzlerce yıllık İslam tarihimiz zengindir. Bugün gururla söylüyoruz: Azerbaycan’ın İslam kültürü, İslam dini ile alakalı seçkin insanları -Nizamî, Fuzûlî, Nesimi, Tusî, Katran Tebrizî ve diğer birçok mühim şahsiyetler - dünya kültürüne önemli katkılarda bulunmuş ve İslam kültürünü zenginleştirmişler. Biz kendileriyle gurur duyuyoruz.

Biz Azerbaycanlılar kendi tarihimizle, milli-manevi değerlerimizle gurur duyuyoruz, ana dilimizle gurur duyuyoruz. Tüm bunlar milli ahlakımız, milli manevi değerlerimizdir. İşte bu yüzdendir ki biz İslam dini, İslam kültürü mensubu olmaktan gurur duyuyoruz.

Dünyada birçok büyük dinler mevcuttur. Her dinin kendine özgü bir yeri bulunuyor. Biz Azerbaycanlılar İslam dini ile gurur duymakla birlikte başka dinlere karşı asla olumsuz bir travır takınmadık, düşmanlık, kin duymadık ve herhangi başka halkı da bizim dinimize girmeye zorlamadık. Genel anlamda başka dinlere karşı hoşgörülü davranma, başka dinlerle yan yana ve karşılıklı anlayış ortamında yaşamak İslami değer ölçüleridir. Tarih boyunca bu, Azerbaycan’da da, Kafkasya’da da gözlemlenmiştir. Azerbaycan’da İslam dininin yanı sıra Hristiyanlık ve Musevilik de yüzyıllar boyunca varlığını sürdürdü ve hala sürdürüyor. Kafkasya’da da aynı manzara sözkonusudur. Hangi dine, kültüre mensup olduğuna bakılmaksızın insanların tüm kültürlere, dinlere, manevi değerlere de saygı duyması, o dinlerin birileri tarafından kimi zaman hoş karşılanmayan gelenek ve göreneklerine müsamaha göstermesi gerekir. Dini açıdan husumet, ihtilaf, savaş kabul edilemez. Her halde, 20. yüzyılın sonunda ve önümüzdeki 21. yüzyılda dünyada benzer durumlara son verilmelidir.

Bu bakımdan biz içimiz acıyarak söylüyoruz: On sene önce Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı toprak iddiasında bulunarak başlattığı silahlı saldırı büyük bir savaşa, silahlı ihtilafa dönüşmüştür. Bunun sonucunda, şimdi Ermenistan denilen bölgeden İslam dinine mensup Azerbaycalılar zorla göç ettirilmiş, sürülmüş, yerlerinden, ata yurtlarından, kendi milli, dini, kutsal türbelerinden, camilerinden, mezarlıklarından, tarihi anıtlarından yoksun bırakılmışlar. Bu, tarihi bir cinayet ve tarihi haksızlıktır! Dünya kamuoyu buna kayıtsız kalmamalıdır ve kalmayacaktır diye düşünüyorum.

İslam dini, Kafkasya’nın çoğu bölgesine hakim oldu ve bugün de aynı durum söz konusudur. İslam kültürü heryerde kendi izlerini bırakmıştır. Birileri bu izleri yıkmak, bozmak isterse de, insanlık buna izin vermemelidir ve vermeyecektir. Bu konular Bakü’de yapılan ve şimdi başlayan uluslararası sempozyumda ele alınmalıdır.

Dünyada ve özellikle Avrupa’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde İslam kültürüne büyük bir ilgi var. Bu problemlerle ilgilenen bilim merkezleri eskiden de vardı, şimdi de var. Kuşkusuz ki İslam’ın tarihi kökleri, İslam kültürünün insanlık tarihine yaptığı katkılar araştırılmış, incelenmiş, büyük bilimsel eserler ortaya çıkmıştır. İslam ülkelerinde bu türden merkezler vardır.

Fakat bugün ben bu fırsattan yararlanarak bilim adamlarına düşüncelerimi aktarmak istiyorum. Şimdiye kadar yapılan çalışmaların yeterli olmadığı görüşündeyim. Örneğin, eski Çarlık Rusyası’nda, daha sonra Sovyetler Birliği topraklarında İslam kültürü ile ilgili yapılan araştırmaları incelersek çok değerli eserlerin yanı sıra aynı zamanda sübjektif düşüncelerin ağırlıkta olduğunu görürüz. Avrupa ülkelerinde, aynı şekilde Rusya’da bulunan bazı araştırmacıların hem önceleri hem şimdi İslam kültürüne, İslam dinine karşı subjektif bir tutum içinde oldukları izlenimine kapılıyorum.

Mevcut olduğu 70 sene zarfında Sovyetler Birliği’nin topraklarında din yasaklanmış, ateizm propagandası yapılmıştır. Dine karşı amansız bir mücadele verilmiş, o yıllarda “Allahsızlık”, dini inkâr etme komünist ideolojisinin temelini oluşturmuştur. Biz bu dönemi yaşadık ve şimdi, Azerbaycan bağımsızlığına tekrar kavuştuktan sonra tarihi açıdan kısa bir zaman diliminde dinin, keza İslam dininin ne denli derin kökleri bulunduğunu daha iyi anlamış olduk. Özellikle Sovyet iktidarı döneminde doğmuş, yaşamış kuşaklar, -dönemin güçlü propagandası sonucu olsa gerek, - dinin, bilhassa İslam dininin bizim için bu denli zengin manevi değerlere, bu denli derin köklere sahip olduğunu idrak edemiyorlardı. Biz kendimiz bunu idrak edemiyorduk. Ben bunu itiraf ediyorum.

Oysa kısa zaman zarfında belli oldu ki, Azerbaycan’da komünist ideolojisi 70 sene değil, 170 sene egemen olsaydı bile insanları İslam dininden koparmak mümkün olmayacaktı. Bu, artık bir gerçektir. Bu, aynı zamanda İslam dininin ne kadar büyük güce sahip olduğunu kanıtlıyor. Ne var ki o yıllarda, komünist rejiminde din karşıtı propaganda yapıldığı sırada, İslam dini aleyhine özel bir propaganda söz konusuydu.

Biliyorsunuz, ben o zamanlar önemli devlet işleri ile uğraşıyordum. Kimi zaman düşünüyordum: Din dindir, bir dine karşı bir anlamda daha ılımlı bir tutum izlenirken neden diğer dine karşı son derece düşmanca bir tavır sergenmektedir. Bu, bir gerçektir.

Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin ateizm propagandasında İslam dinine karşı propaganda özel bir dalı oluşturuyordu ve özel bir denetime tabi tutuluyorduı. Sovyet iktidarı döneminde şöyle bir izlenim oluşuyordu; güya Sovyet düzenini tehdit eden yalnız İslam dinidir, Hristiyanlık veya Yahudilik Sovyetler ülkesinde bulunan başka dinler bu düzen için pek bir tehlike oluşturmamaktadır. Bu size anlattıklarım o dönemde benim bizzat tanık olduğum ve birçok ideolojik belgelerde okuduğum gerçeklerdir. Komünist ideolojisinde dinler konusundaki bu ayrımcılık, din ayrımı yapma çizgisi gösteriyordu ki, sanki dinler iyi din ve çok kötü din diye ikiye ayrılıyor, bu kötü din ise güya İslam dinidir. Bu tür yaklaşım o dönemde Sovyetler Birliği araştırmacılarının sübjektif eğilimlerinin giderek büyümesine neden oluyordu.

Araştırmacı, hangi dinden olursa olsun, objektif davranmalıdır. Aynı şekilde İslam dininden olan araştırmacı da İslam dini konusunda objektif araştırmalar yapmalı, sübjektif davranmamalıdır. Diğer dinlerden olan araştrımacıların da hem kendi dini hem İslam dini hakkında araştırmalar yaparken objektif olmaları, ölçüyü kaçırmamaları, subjektif duygularla hareket etmemeleri gerekir.

Tüm bunları gözlemlemiş, bizzat yaşamış ve bilen birisi olarak benim o kelimeleri söylemeye hakkım var. Bugün sadece Azerbaycan değil, eskiden Sovyetler Birliği üyesi olan, İslam dinini kabul eden diğer ülkeler, keza Kuzey Kafkasya’da bulunan ve Rusya Federasyonu’na bağlı cumhuriyetler ya da Orta Asya’da bulunan ülkeler, bağımsız devletler veya Volga nehri havzasında yer alan ve kıyısı olan, İslam dininin yaygın olduğu büyük cumhuriyetler - Rusya Federasyonu’na bağlı cumhuriyetler de kendi tarihi geçmişi hakkında, keza İslam kültürü, İslam Medeniyeti, İslam tarihi hakkında daha doğru-düzgün, bilimsel temellere dayanan eserler yapabilirler.

Bu anlamda Rusya başkentinde bulunan araştırma merkezleri, İslam kültürü konusunda araştırmalar yapan bilim merkezleri, Avrupa’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde bilimsel araştırma merkezlerinin bağımsızlık kazanmış ülkelerle, örneğin, Arap ülkeleri ile işbirliğinin yanı sıra yeni bağımsızlığını kazanan eski Sovyetler Birliği üyesi ülkelerin bilimadamları, bilim merkezleri ile her zaman yoğun işbirliği içinde olmaları gerekir.

Moskova İslam Kültür Merkezi Temsilcisi Sayın Medvedko’nun bugünkü konuşması hepimizin kalbine dokundu. Çok içten bir konuşma yaptı ve İslam araştırmaları yapan bir bilimadamı olmakla birlikte İslam kültürüne derin saygı duyan bir insan olduğu anlaşıldı. Bunun gibi bilim adamlarıyla işbirliği hem kendileri hem İslam ülkeleri bilimadamları için her zaman çok faydalı ve verimli olabilir.

Fransa’dan gelmiş yetkili konuşmaya başlarken ben kendisinin Türkçe, yani Anadolu Türkçesi ile konuştuğunu sandım. Fakat konuşmasının sonraki kısmında söylediği kelimelerden Azerbaycanca konuştuğunu anladım. Yani konuşmasından göründüğü üzere, bugün o kendisini İslam Kültürü, Türk Dili uzmanı olmakla birlikte Azerbaycan dili uzmanı olarak da tanıttı.

Tüm bunlar sevinç verici durumlardır. İslam kültürü ile ilgili gelecek bilimsel araştırmalarda bu türden işbirliğine öncelik verilecektir. Böylece, İslam kültürünün dünyadaki rolü, özellikle Kafkasya’daki rolü kesin, doğru, bilimsel delillerle bilim kitaplarında, eserlerde anlatılacaktır.

Biz Azerbaycan’da kendi milli, manevi değerlerimizi temel almakla birlikte toplumda bilimin, kültürün gelişmesine, milli, manevi değerlerin evrensel değerlerle zenginleşmesine ve birliğine özel önem veriyoruz.

Bu, Azerbaycan için bir yenilik değildir. Azerbaycan’ın daha 18-19. yüzyıllarda ve 20. yüzyılın başlarından itibaren sırf bu yönde geliştiğini memnuniyetle belirtmek mümkün. Azerbaycan,  bu bakımdan Kafkasya’da ve Kafkasya çevresinde, Orta Asya’da ikamet eden, İslam dinine mensup halklar arasında kendi kültürünü evrensel değerlerle, Avrupa manevi değerleri, Avrupa kültürü ile zenginleştirmiş en öncül ülkedir.

Azerbaycan’da henüz 19. yüzyılda laik tiyatronun kurulması, Avrupa kültürünün de etkili olduğu ve Avrupa kültür değerleri ile Azerbaycan milli değerlerini birbirine bağlayan edebiyat ve sanat eserlerinin ortaya çıkması Azerbaycan’da bu eğilimin büyük tarihi geçmişe sahip olduğunu gösteriyor.

Ben bunu ülkemizin, Azerbaycan halkının bir avantajı olarak değerlendiriyorum. Biz Azerbaycan’ın milli manevi değerlerini evrensel değerler ile zenginleştiren ve onların sentezinden doğan bilim, edebiyat, sanat eselerini, bunları yapanları her zaman çok takdir ettik. Bu tür insanlar Azerbaycan’ın bilim, kültür tarihinde çok önemli yer işgal ediyorlar.

Biz Nizami, Fuzûlî, Nesimî gibi büyük şahsiyetlerle gurur duymanın yanı sıra Mirza Fetali Ahundov gibi büyük insanla da gurur duyuyoruz. Mirza Fetali Ahundov, İslami değerleri en iyi bilen şahsiyetlerden biriydi. Kendisi İslami değerlere çok bağlı bir insadı. Bununla birlikte Azerbaycan’ın milli manevi değerlerini evrensel Avrupa değerleri ile zenginleştirmek suretiyle çok dâhiyane ve halkımzıın gelişmesine çok katkısı olan eserler yapmıştı.

Dahi bestecimiz Üzeyir Hacıbeyov, ulusal olduğu kadar evrensel anlamda bir bestecidir. Biz buna değer veriyoruz. Biz milli, dini değerlere kapılarak bunun çerçevesinden çıkmayan yahut bunun dışında hiçbir şeyi görmeyen insanları, bilim adamlarını halkın gelişmesine yararı dokunacak kişiler olarak görmüyoruz. Oysa ulusal özelliklerini koruyan, milli ahlaki değerlerine bağlı kalan, milli ahlaki değerlerine çok değer veren, onlarla gurur duyan, aynı şekilde evrensel değerlerin halkımız için faydalı olanlarını alarak toplumsal, bilimsel, kültürel boyutlarda Azerbaycan düşüncesini geliştiren şahsiyetler Azerbaycan kültürünü, bilimini bu düzeye taşıyan insanlardır. Bu bakımdan 19-20.yüzyıllarda büyük Azerbaycan şahsiyetlerinin yaptığı eserlerin, çalışmaların sadece Azerbaycan’da değil, tüm Kafkasya’da, aynı şekilde Orta Asya’da İslam kültürünün çağdaş koşullara uygun gelişmesine önemli katkıları oldu.

İran İslam Cumhuriyeti temsilcisinin de kendi konuşmasında İslami değerler ve milli değerlerin yanı sıra evrensel değerlerin önemi ile ilgili söylediği çok mühim şeyler beni çok memnun etti. Tüm bunlar bu yenilikçi sürecin şimdi tüm ülkelerin başlıca süreci olduğunu gösteriyor. Azerbaycan bu kalkınma yolunu önceleri de izledi, bugün de izliyor ve gelecekte de izleyecektir. Biz İslam kültürünün Azerbaycan halkı için eşsiz bir şey olduğunu belirterek, dini ve milli kısıtlamalara yol açan görüşleri, eğilimleri ve teklifleri reddediyoruz.

Millilik, İslamilik, evrensel değerlerin sentezi halkın gelişmesini sağlayabilir. Şimdi dünyadaki bazı merkezlerde “İslami köktendincilik, İslami aşırılıkçılık, fanatizm” üzerine de düşünceler söylüyolar.

Kutsal kitabımız Kuran-i Kerim’in asla köktencilik için bir temel oluşturmadığı kanaatindeyim. İslam dinini kullanarak bu köktencilik, bölücülük akımlarını yaratmış ve geliştirmiş kimseler, bence, İslam’ın en temel ilkelerinden bir anlamda uzaklaşıyorlar. Biz İslam kültürünü, İslam’ın ahlaki değerlerini kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’de ifade edildiği şekilde kabul ediyoruz. Onların tahrif edilmesi, dini tabirle söylersek, günahtır. Biz kimsenin günaha girmesini istemiyoruz.

Ben bunu fırsat bilerek size birkaç şey söylemek istedim. Siz bilim adamları, bu konuların uzmanları, muhtemelen, bu sempozyumda daha değerli görüşler öne süreceksiniz. Benim düşüncelerimin de bu konuda size bir yardımı olursa ne mutlu bana.

Bugünkü sempozyumda anlatılanları dinleyerek, ben Azerbaycan’ın Kafkasya’da İslam kültür araştırmalarının merkezi olabileceği kanısına vardım. Azerbaycan bunu hak ediyor. Ben konuşmamın başında İslam’in Kafkasya’ya yayılmasında Azerbaycan’ın rolünü anlattım. Tarihi bilgiler, Azerbaycan’dan daha kuzeyde bulunan halkların İslam’ı yalnız 16. yüzyılda kabul ettiğini gösteriyor. Oysa Azerbaycan halkı, yani bizim şu an yaşadığımız Azerbaycan, İslam’ı 7. yüzyılda kabul etti. İslam’ın kuzeye doğru küçük bir bölgeye yayılması ne kadar zaman aldı işte görüyorsunuz. Bunu araştırmalar daha net gösterecektir. Ama hiç kuşku yok ki tüm bunların yolu Azerbaycan’dan geçti. İslam’ın birkaç yüzyıl boyunca yayıldığı coğrafyanın Kafkasya’da Derbent ile sınırlanmış olması ve çok sonralar, yani 15-16. yüzyıllarda Derbent’ten kuzeye doğru yayılmasıİslam dininin Azerbaycan’da ne denli güçlü olduğunu gösteriyor. Mamafîh, İslam dininin kuzeyde yayılması pek kolay olmadı. Bu, belli bir zaman aldı.

Tüm bunları göz önüne alarak Azerbaycan’ın bu alanda Kafkasya’da bir araştırma merkezi olabileceğini düşünüyorum. Eğer hepiniz bu konuda uzlaşırsanız, Azerbaycan’da bir merkez kurulabilir. Azerbaycan devleti de buna himaye eder, yardımda bulunur. Her halükarda ben Azerbaycan ile ilgili, bu alanda çok büyük çalışmaların yapılması gerektiğini söylemek istiyorum. Bilimsel araştırma için burada geniş olanaklar bulunmaktadır.

Ben bir hususu da vurgulamak istiyorum. Sovyet iktidarı yıllarında Azerbaycan’da İslam uzmanı yok denecek kadar azdı. Bunun da nedenini size açıklayayım. Örneğin, eski Sovyetler Birliği’nde İslam uzmanları başlıca olarak Moskova’da bulunuyorlardı. Zira demin bahsettiğim komünist ideolojisinde İslam’a karşı öylesine negatif bir yaklaşım söz konusuydu ki, İslam bilim adamları İslam ilmi ile uğraşmaktan çekiniyorlardı, korkuyorlardı. Öte yandan, onlar dünya bilimi için bunun pek bir önemli alan olmadığı, farklı bir dalla ilgilenirlerse daha iyi olur düşüncesiyle hareket ediyorlardı.

Örneğin, Azerbaycan dilinde Kur’an çevirisi cumhuriyetimiz bağımsızlık kazandıktan sonra ya da o sıralarda yapıldı. Ben size açıkça söylüyorum, Sovyet iktidarı döneminde eğer Azerbaycan dilinde Kur’an tercümesi yapılmış olsaydı, hiç kuşkusuz, bundan dolayı kınanmak şöyle dursun, ceza bile alırlardı. Ne var ki Kur’an-ı Kerim Rusçaya tercüme edilmişti. Arapçayı bilmeyen çoğu Azerbaycanlı işte Kur’an’ın Rusça tercümesini okuyordu.

Neden böyle bir şey oldu, neden Kur’an-ı Kerim Rusçaya tercüme edilirken Azerbaycan diline edilmedi? Çünkü Azerbaycanlıların Kur’an-ı Kerim’i okuması yasaktı. Kur’an-ı Kerim’in Rusçaya tercümesinin güya Hıristiyanların İslam dinini öğrenmesi açısından gerekli olduğunu savunuyorlar. Fakat Kur’an Azerbaycan diline tercüme edilirse, bu, Azerbaycanlıların İslam dinine eğilimini artıracaktır. Sorun işte buydu.

Oysa Hıristiyan dinine ait kitapların Rusça yayını yasak değildi. İşte bu olgu Sovyetler Birliği döneminde farklı halklara karşı farklı tutumlar sergilendiğini gözler önüne seriyordu. Bu yüzdendir ki, Azerbaycan bilimadamları ender durumlarda İslam bilimi, İslam dininin öğrenilmesi alanı ile uğraşıyor, bununla ilgili kitaplar yazıyorlardı. Zira bu kitapların, araştırmaların onlar için pek bir değer ifade etmediğini düşünüyorlardı. Tekrar söylüyorum, bazıları da korkuyor, çekiniyorlardı.

Ekmeleddin İhsanoğlu, demin bana rahmetli Ziya Bünyadov ve rahmetli Cahangir Kahramanov’un uzun yıllar bu merkezle işbirliği yaptıklarını söyledi. Bu bir gerçektir, ben onların ikisinin de büyük bilim adamı olduklarını, İslami araştırmalar yaptıklarını biliyorum. Ancak bunların sayısı Azerbaycan’da çok azdı. Onlar önemli bilim adamları olmakla birlikte başka araştırmalar yaptıkları için bu araştırmayı yapmaktan çekinmediler, korkmadılar. İşte bu nedenle ben 20. yüzyılı, Azerbaycan’da İslam bilimi açısından neredeyse tamamen kaybedilmiş olarak değerlendiriyorum.

Bu çalışmaları yapmak için Azerbaycan’da İslam bilimini geliştirmek gerekiyor. Azerbaycan Bilimler Akademisi, Bakü Devlet Üniversitesi ve bilimsel araştırma enstitüleri bu alan için belki özel kurumlar, organlar, bilim merkezleri oluşturmalıdırlar. Herhalde şimdi ben kesin olarak birşey söyleyemem. Bu tür girişimler olursa ben onları destekleyeceğim, bunlar için uygun koşulları sağlayacağım. Buna emin olun.

Tekrar söylüyorum, biz uzun bir dönem Azerbaycan’da bilim dalı olarak bu çalışmalarla  ciddi ilgilenmedik. Ancak bu yalnız Azerbaycan bilim adamlarının yapacağı iş değil ve zordur. Şimdi bizim çok saygı duyduğumuz bir kurum, İstanbul’da bulunan İslam Konferansı Örgütü İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi veya Rusya’nın Moskova’da bulunan bilimsel araştırma kurumları, Avrupa’daki bilimsel araştırma kuruluşları ile işbirliğinin sağlanması gerekir.

Sayın Medvedko’nun burada bulunmasını fırsat bilerek söylemek isterim ki, Rusya kendisi de bu çalışmalara ciddi önem vermelidir. Çünkü Rusya’da 30 milyon müslüman yaşıyor. Bu, 150 milyon olan Rusya nüfusunun büyük bir bölümünü teşkil etmektedir. Yani nüfusun bu kesimini hesaba katmak gerekir.

Eskiden, Sovyet iktidarı döneminde din yasaklandığı için Müslüman, Hıristiyan hepsi aynıydı, hepsi Sovyet halkı olarak görülüyordu. Hatta halkların ismini yavaş yavaş ortadan kaldırma eğilimleri gelişiyordu. “Tek ve bütün Sovyet halkı” , “insanların yeni tarihi topluluğu” gibi kavramlar vardı. Fakat şimdi Rusya Federasyonu bu ülkede 30 milyon müslümanın yaşadığını dikkate almalıdır. Onların çoğu yoğun olarak kendi topraklarında - Kuzey Kafkasya, Tataristan, Başkırdistan ve diğer bölgelerde yaşıyorlar.

Kısacası, Rusya’da bu bilimsel araştırma çalışmalarının yoğunluk kazanması gerekir. Son iki yüzyılda Rusya ile ilişkilerimiz çok yoğun olduğu için bu bilimsel araştırma alanında ortak çalışmalar yapılabilir. Bunun da faydalı olacağını düşünüyorum. Demin burada beyan ettiğim üzere, özellikle Kafkasya’da İslam kültür sorunlarının araştırılmasına yönelik çalışmaları biz kendimiz üstlenirsek, yani burada bu çalışmaların merkezini kurarsak, elbette, Rusya bilimsel araştırma kuruluşları ile sıkı işbirliği yapmalıyız.

Sayın bilim adamları, arkadaşlar!

Ben sizin konferansa çok büyük önem veriyorum. Bugün ve önümüzdeki günlerde Azerbaycan’da verimli çalışmalar yapacağınızı umuyorum. Azerbaycan’da inanılmaz bir konukseverlik göreceğinizden kuşkum yok. Bugünkü Azerbaycan gerçekleri hakkında da bilgi edineceğinize inanıyorum. Ağır, zorlu problemlerimizin yanı sıra bağımsızlığımızın bize kazandırdığı değerli başarılar da bulunuyor. Biz tüm acılı sorunlara, sosyo-ekonomik sıkıntılara, topraklarımızın yüzde 20’sinin işgal altında tutulmasına rağmen, işgal altındaki topraklardan bir milyonu aşkın Azerbaycanlının zorla göç ettirilmesine ve şimdi çoğunun çadırlarda barınmış olmasına rağmen biz tarihimizin güzel bir dönemini yaşıyoruz. Çünkü bağımsızlığımız yedinci yılını kutluyoruz. Geçtiğimiz şu yedi yıl ise Azerbaycan için kolay olmadı. Bu alanda da önümüze pekçok engel çıktı. Biz çok büyük felaketlerle karşılaştık. Ancak başlıca sonuç, Azerbaycan’ın bağımsızlığını koruması oldu. Azerbaycan bağımsız bir devlet olarak yaşadı ve bundan böyle de yaşayacaktır.

Siz burada Azerbaycan’ın Avrupa ile Asya, Batı ile Doğu arasında bir köprü olduğunu belirttiniz. Bu, gerçekten böyledir. Bu, sadece coğrafi değil, sosyo-ekonomik ve siyasi anlam da taşımaktadır.

Bu sene 7-8 Eylül’de ilk defa Azerbaycan’da Tarihi İpek Yolunun Restorasyonu konulu Uluslararası Konferans düzenlendi. Bu konferansa 32 devletten üst düzey heyetler, keza birçok ülkeden devlet ve hükümet başkanları katıldılar. 13 uluslararası teşkilatın delegasyonu burada iştirak etti. Ortaçağda yok olmaya yüz tutmuş büyük tarihi İpek Yolunun yeniden canlandırılması için ilk defa uluslararası belgeler, bildiriler imzaladık. Bu program artık gerçekleşiyor ve biz onun sonuçlarını alıyoruz.

Onun için Azerbaycan, coğrafi konum itibariyle, başlıca olarak Batı kültürü ile Doğu kültürünü - hem coğrafi hem içerik, hem manevi yönden - bağlayan bir ülkedir. Biz bu tarihi görevimize de çok değer veriyoruz. Doğu ile Batıyı, Avrupa ile Asya’yı, Hıristiyan dünyası ile İslam dünyasını bağlayan Azerbaycan, bağımsız bir devlettir ve bundan böyle de bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürecektir.

Ben sizin hepinize sağlık ve mutluluklar diliyorum. Sempozyuma başarılar diliyorum.

Çeviri 10 Aralık 1998 tarihli AZERBAYCAN Gazetesinden yapılmıştır.