Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in İstanbul`da yapılan “Barış ve hoşgörü” Uluslararası Din Konferansı temsilcilerine konuşması - 10 Şubat 1994

Bugün sizinle bir araya gelmekten çok memnunum. Hepinize en içten dileklerimle selamlar, saygı ve sevgilerimi sunarım.

Bildiğiniz üzere, ben Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel`in daveti üzerine buraya resmi ziyarette bulunuyorum. İki gün boyunca Ankara`da çok verimli, önemli görüşmelerimiz, temaslarımız oldu. Türkiye ile Azerbaycan arasında ikili işbirliğini sağlamak için anlaşmalar, aynı şekilde dostluk ve işbirliği anlaşması imzalandı. Dün akşam İstanbul`a geldim ve burada sizinle buluşma imkanı olduğunu söylediler. Böyle bir görüşme fırsatı beni çok memnun etti ve bu görüşmeye büyük bir memnuniyetle geldiğimi bir kez daha söylüyorum.

Henüz Bakü`de iken sizin konferansla ilgili bana bilgi verildi. Bu konferansın çalışmasına çok büyük önem vererek ve günümüzde tüm insanlara için faydasını göz önünde bulundurarak sizin konferansa özel bir mektup yolladım. Mektubum size ulaşmış ve siz onu okumuşsunuz, buna sevindim. Sizin vicdana çağrı, barış ve uzlaşma konularına dikkat çekmeniz, bence, konferansın başlıca önemini oluşturmaktadır. Bu, günümüzde tüm dünya için, tüm halklar için çok önemli bir konudur. Maalesef, son yıllarda, 20.yüzyılın son evresinde dünyanın çeşitli bölgelerinde barış bozuldu, insanlar arasında, devletler arasında, çeşitli gruplar arasında çatışma, ihtilaf, savaş çıkıyor ve tüm bunlar insanların huzur içinde yaşamasına engel oluyor. Yüzyılımızın sonunda dünyada yaşanan sosyo-politik süreçlerin doğal olduğunu algılayarak, bu süreçlerin savaş yoluyla, çatışmalar yoluyla, kan dökmek yoluyla giderilmesi hiçbir şekilde mazur görülmemelidir.

Yeryüzünde yaşayan insanlara Allah`ın en önemli tavsiyesi şu ki, onlar birbiriyle hoş bir ortamda, barış içinde, birbirine karşılıklı saygı, karşılıklı sevgi ortamında yaşasınlar. Bu nedenle din adamlarının vicdana çağrı, hoşgörü, barışın sağlanmasına ilişkin girişimleri hem Allah`ın gösterdiği yoldan yürümek, hem de yeryüzünde insanların barış içinde yaşamalarına büyük katkıda bulunmak anlamına gelir. Savaşın, farklı devletlerin birbiriyle çatışmasının, çeşitli siyasi, sosyal grupların birbiriyle savaşmasının en önemli nedenleri, şüphesiz, siyasi ve etnik nitelik taşımakla birlikte, birisinin diğerinin toprağını zorla elinden alma amacını güdmektedir. Kuşkusuz ki, bunlar, dini bir nitelik taşıyamaz.

Dinin insanların tüm manevi zenginliklerinden farkı şudur ki, din,  insanları mensup olduğu dine bakılmaksızın hep dostluğa, dayanışmaya, birliğe davet etmiştir. Nitekim biz şimdi buna tanık oluyoruz. Sizin bu konferansınız, çeşitli dinleri temsil eden insanların bir araya gelerek bir konuyu, tüm dünya halklarını kaygılandıran bir konuyu - vicdana çağrı, barış ve hoşgörü konularını ele alması bunun en çarpıcı kanıtıdır. Ben sizin bu girişiminizi ve özverili çalışmanızı takdir ediyor, yürekten beğeniyorum. Size gönderdiğim mektupta da bu konuya yönelik görüşlerimi ifade ettim ve şimdi sizinle yüz yüze görüşmede bu sözleri size bizzat aktarma olanağını bulduğum için çok memnunum. Sizin bir araya toplanmanız, birlik ve dayanışmanız, birbirinizle sıcak ilişkileriniz insanların din, ırk ayrımı yapmaksızın birlikte yaşama, birbirine yakın, dost olma ve kendi hayatlarını kurma becerisini gösteriyor.

Bizim Azerbaycan Cumhuriyeti için sizin çalışmalarınız özel bir önem arz etmektedir. Azerbaycan, çok uluslu bir devlettir. Cumhuriyetimizde birçok ulus yüzyıllardır birlikte yaşıyor. Bildiğiniz üzere, Azerbaycan`da İslam dininin yanı sıra Hıristiyanlık ve Musevilik dinleri de bulunuyor ve onlar çok sıcak bir ortamda varlıklarını sürdürüyorlar. Biz bunu hep söyledik. Ben Azerbaycan Cumhurbaşkanı olarak defalarca vurguladım ki, ülkemizin vatandaşları din, ırk köken, siyasi görüş ayrımı yapılmaksızın aynı haklara sahiptirler ve onların hakları Azerbaycan devleti tarafından güvence altına alınmaktadır. Bu prensiplerimize her zaman bağlı kalacağımıza ve Azerbaycan vatandaşlarının din, dil, köken ve siyasi görüş nedeniyle birbiriyle ihtilafa düşmesine gelecekte de izin vermeyeceğimizden şüpheniz olmasın.

Bizim bölgede, yani Zakafkasya`da - Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan`da etnik nedenlerden dolayı, etnik zeminde çok büyük gerginlik, çatışmalar yaşandığını, hatta savaşın çıktığını, kan döküldüğünü çok üzülerek söylüyorum. Tüm bunlar bizi son derece kaygılandırıyor. Bölgemizde  etnik zeminde yaşanan çatışmaların son bulması için Azerbaycan devleti ve Cumhurbaşkanı olarak bizzat benim uğraştığımıza ve bu çalışmalarımızı sürüdüreceğimize emin olabilirsiniz.

Bizi - Azerbaycan Cumhuriyeti`ni çok zor duruma düşüren olgu, hiç kuşkusuz, Ermeni silahlı kuvvetlerinin Azerbaycan Cumhuriyeti`ne yönelik silahlı saldırısıdır. Azerbaycan ile Ermenistan arasında altı yıl önce "Karabağ sorunu" nedeniyle çıkmış ihtilafın artık şimdi büyük bir savaşa dönüştüğünü biliyor olmalısınız. Sanırım, bizim halklarımız - hem Azerbaycan halkı, hem Ermeni halkı bu tür bir sorunu istemiyor. Maalesef, bazı bölücü, milliyetçi, maceracı gruplar,  kişisel amaçlarına ulaşmak  için çabalayan gruplar halklarımızı bu anlaşmazlığa sürüklediler ve demin bahsettiğim gibi, bu ihtilaf büyük bir savaşa dönüştü.

Bu savaş sonucunda Ermeni silahlı kuvvetleri Azerbaycan`a karşı saldırıda bulunarak topraklarımızın yüzde 20`sini işgal etmiştir. İşgal altındaki Azerbaycan topraklarında bir milyondan fazla vatandaşımız evini, barkını, yerini, yurdunu terkederek mülteci durumuna düşmüşler ve şimdi çok zorlu koşullarda yaşıyorlar. Biz savaş istemiyoruz, bunun son bulması için çalışıyoruz, Ermenistan ve Azerbaycan arasında barış sağlamak istiyoruz. Çünkü Ermeni halkı ve Azerbaycan halkı yüzyıllar boyunca komşu halklar olarak yaşamışlar ve gelecekte de yan yana yaşayacaklar. Başka yolu yoktur.  Bu savaşın geleceği yoktur, bunun sonucu ancak barış olmalıdır. Ne var ki barış tek şartla sağlanabilir: iki devletin, iki cumhuriyetin toprak bütünlüğü, sınırlarının dokunulmazlığı sağlansın, yani Azerbaycan`ın toprak bütünlüğü sağlansın, Ermeni işgalcileri Azerbaycan topraklarından şekilsinler ve Azeriler kendi topraklarında yaşayabilsinler. Hiçkimse Ermenistan`ın toprak bütünlüğüne zarar vermek istemiyor, onun da sınırlarının dokunulmazlığı sağlansın. Bu, basit bir formül, basit bir prensiptir. Ancak bunu gerçekleştirmek için büyük engeller vardır ve bunlardan biri de, demin söylediğim gibi, yaklaşık altı yıldır süren savaştır.

Biz Ermenistan`a karşı toprak iddiasında bulunmuyoruz. Ancak kendi topraklarımızı da, hiç kuşkusuz, Ermenistan`a veremeyiz.

Bizim barış girişimlerimiz, maalesef, bir sonuç vermedi. Uluslararası kuruluşların - Birleşmiş Milletler`in, bu konuyla ilgili oluşturulmuş AGİK`in özel Minsk Grubunun faaliyeti de bir sonuç vermedi. Hatta din adamları - Şeyhulislam Hacı Allahşükür Paşazade ve Ermeni kilisesi lideri birkaç kez bir araya geldiler. Maalesef, bu görüşmelerden de  bir sonuç alınamadı. Fakat biz yine barışçı politikayı sürdürüyoruz, bu sorunun barış yoluyla çözülmesine çalışacağız. Bununla birlikte Azerbaycan`ın güçsüz olmadığını belirtmek isterim. Eğer barış girişimlerimiz sonuç vermezse, biz güç kullanarak kendi topraklarımızı kurtarmaya, Ermeni işgalcilerini topraklarımızdan çıkarmaya mecburuz. Kuşkusuz, biz barış yoluna öncelik veriyoruz ve bu yolu izleyeceğiz. Ancak birileri savaşı sürdürmek istiyorsa, biz bunu da yaparız. Başka yolumuz yok. Bir konuyu da size aktarmak istiyorum. Bu çatışma sadece toprakla ilgili, yani Ermeni silahlı kuvvetleri Azerbaycan topraklarının bir bölümünü işgal etti, biz onları oradan çıkarmak istiyoruz. Ermenistan`ın etkin propagandası sonucunda bazı uluslararası çevrelerde Azerbaycan devletinin, Azerbaycan hükümetinin güya Dağlık Karabağ`da yaşayan Ermenileri öldürmek, o araziden kovmak istediği yönünde bir düşünce oluşmuştur. Bunların hepsi yalandır. Bu tür iddiaların hiçbir aslı, dayanağı yoktur. Ben sizin huzurunuzda bir gerçeği tüm sorumluluğumla beyan ediyorum: Azerbaycan hükümetinin, Azerbaycan halkının cumhuriyette yaşayan Ermenilere karşı her hangi şiddet kullanma niyeti veya onları zorla buradan çıkarma gibi bir amacı yoktur. Onlar kendi yerlerinde huzur içinde yaşayabilirler ve Azerbaycan devleti, cumhurbaşkanı olarak bizzat ben onların tamamen güvenli bir ortamda hür yaşaması, kendi ulusal geleneklerini, kültürlerini, dinini, dilini özgürce kullanarak kendi hayatlarını kurması konusunda güvence veriyoruz.

Eskiden de böyle olmuştur. Dağlık Karabağ`da ihtilaf başlamadan önce nüfusun yüzde 70`ini Ermeniler, yüzde 30`unu Azeriler oluşturuyordu. Ancak bu anlaşmazlık, ardından çıkan bu büyük savaş sonucunda orada ikamet eden 50 bin Azerbaycanlı kendi ülkesinde, kendi devletinde mülteci durumuna düştü ve Dağlık Karabağ`a geri dönme şansları yoktur. Bu nedenle eğer biz insan haklarının korunmasını konuşuyorsak, bu durumda, kuşkusuz, hem Ermenilerin hem Azerilerin hakları korunmalıdır. Çünkü bu bölgede hem Ermeniler, hem Azeriler yaşamışlar. Orada Ermenilerin ve Azerbaycanlıların yan yana, dostça yaşamaları için gerekli ortamı sağlama olanağımız vardır. Bu koşullar yıllarca devam etti ve bundan sonra da edecektir.

Son dönemlerde bazı basın organlarında Ermenistan-Azerbaycan sorunu, savaşı ile ilgili tehlikeli söylentiler yer aldı. Ne var ki bazı kişiler kasıtlı olarak  bu savaşın güya Hıristiyan-Müslüman savaşına dönüşebileceği ile ilgili fikirler yaymaya çalışıyorlar. Bunlar asılsızdır, önceden düşünülmüş, ara bozucu bir propagandadır. Ben bu görüşlere itiraz ediyor ve onları reddediyorum. Bizim girişimlerimizin sadece Azerbaycan Cumhuriyeti`nin ,uluslararası kuruluşlarca tanınmış ve kabul görmüş toprak bütünlüğünün, sınırlarının dokunulmazlığının sağlanmasına yönelik olduğuna emin olmanızı istiyorum.

Tarih boyunca Azerbaycan`da pekçok millet yaşadı. Burada Azerbaycanlıların yanı sıra Ruslar, Ermeniler, Yahudiler, Gürcüler, Ukraynalılar ve diğerleri yaşdı ve gelecekte de yaşayacaklar. Azerbaycan Cumhuriyeti`nin çok uluslu bir devlet olmasının ülkemiz için büyük bir avantaj olduğunu düşünüyoruz.

Bu görüşlerimi size anlatırken Azerbaycan`ın bugünkü durumu hakkında daha geniş bilgi edinmenizi istedim. Aynı zamanda sizin ortak çalışmalarınıza bir nebze katkıda bulunmak istiyorum. Bir kez daha vurguluyorum, siz çok iyi, değerli iş yapıyorsunuz. Bu çalışmalarınızda size büyük başarılar diliyorum. Hepinizi Azerbaycan`a davet ediyorum. Hepinizi Azerbaycan`da ağırlamaktan çok memnun olurum. Hep  birlikte gelemezseniz bile her birinizi ayrı ayrı ağırlamaya hazırım. Umarım sizinle işbirliğimiz devam edecektir. İnsanlar için, insanlık adına, dünya için yaptığınız bu hayırlı çalışmanızda size başarılar diliyorum.

Türkiye Cumhuriyeti`nin size sağladığı bu ortamdan da anlaşıldığı üzere, bizim için dost ve kardeş bir ülke olan Türkiye, gerçekten tüm ulusların barışçı bir çizgi izlemesine çalışıyor. Sanırım, Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Bakanı da bu inisiyatifinden dolayı büyük saygıyı hakkediyor.

Ben sizinle bir araya gelmekten memnun olduğumu bir kez daha vurguluyorum. İlginize teşekkür ederim.

Çeviri 11 Şubat 1994 tarihli AZERBAYCAN Gazetesinden yapılmıştır.