Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in AGİT üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının İstanbul`da yapılan zirve toplantısına hareketinden önce Bine havalimanında yerel ve yabancı gazetecilere verdiği demeç - 17 Kasım 1999


Soru: Sayın Cumhurbaşkanı, kardeş Türkiye Cumhuriyeti`ne gezinizle ilgili olarak neler söyleyebilirsiniz?

Cevap: Ben kardeş Türkiye Cumhuriyeti`ne her zaman çok büyük istek ve sevgiyle gidiyorum. Zira bu, bize dost bir ülkedir. Ben, 20. yüzyılın sonunda AGİT Zirve Toplantısı`nın bilhassa Türkiye`de, - İstanbul`da düzenleniyor olmasından dolayı çok memnunum. Bu, Türk dünyası için ve Türkiye Cumhuriyeti için, keza bizim için çok büyük, önemli bir gelişmedir. Halkımız, Türk halkı bununla gurur duyabilir.

Bizim amacımız bellidir - zirve toplantısına katılmak. Biliyorsunuz, AGİT Zirvesi dünyadaki uluslararası örgütlerin en saygın toplantılarından biri olarak görülüyor. Zira genel olarak, AGİT 25 yıl önce kurulmasından bu yana gerçekten dünyada hem barışın, hem güvenliğin, hem insan haklarının korunması, demokrasinin gelişmesi için çok büyük çabalar harcıyor ve bu ilkelerin gerçekleştirilmesi için son derece etkin faaliyetlerde bulunuyor.

Bu nedenle Azerbaycan`ın bağımsız bir devlet olarak gelişmesi, genel olarak, bu örgüte üye olması ve zirve toplantısına katılması - dünyanın AGİT`e üye ülkelerinin devlet ve hükümet başkanları, heyetleri ile birlikte katılması, tabii ki, bizim ulusumuz açısından, Azerbaycan halkı açısından çok önemlidir. Biz bununla gurur duyabiliriz. Biz, ülkemizin, ulusumuzun, devletimizin bağımsız olmasından ve bizim bağımsız bir devlet olarak dünyanın büyük devletleri ile eşit haklarla böyle bir örgütte yer almaktan ve onlara eşit haklarla bu örgütün zirve toplantısına katılıyor olacağımızdan gurur duyabiliriz. Amaç işte budur.

Orada görüşülecek konular bellidir. Ben geçenlerde bir grup yazar ve şairle yaptığım görüşmede de bunu anlattım. Her halde bu, benim Azerbaycan`ı temsil ettiğim AGİT`in üçüncü toplantısıdır. Birinci zirve toplantısı 1994 yılının Aralık ayında Budapeşte`de, ikincisi 1996 yılının Aralık ayında Lizbon`da - Portekiz`de yapılmıştır. Nihayet, şimdiki toplantı İstanbul`da düzenlenmektedir. Azerbaycan`ın temsil edileceğinden dolayı çok memnunum. Ben Azerbaycan Cumhurbaşkanı olarak Azerbaycan`ı temsil edeceğim ve kuşkusuz, önceki zirve toplantılarında olduğu gibi, Azerbaycan`ın ulusal çıkarlarıyla ilgili konuların yaşama geçirilmesini sağlayacak ve bunu yapmaya çalışacağım. Azerbaycan`ın ulusal çıkarları tam olarak savunulacaktır.

Soru: Sayın Cumhurbaşkanı, Azerbaycan bu görüşmeden ne bekliyor?

Cevap: Halihazırda tüm Avrupa ne bekliyorsa, Azerbaycan`da onu bekliyor. Çok şeyler bekliyor. Şart - Avrupa bölgesinde barışın ve güvenliğin pekiştirilmesi, demokrasinin, Helsinki Anlaşması`nın diğer ilkelerinin gelişmesi için birçok önemli maddeleri kapsayan siyasal deklarasyon kabul edilecektir. Yani, pek çok şey bekleniyor.

Soru: Sayın Cumhurbaşkanı, Bakü-Ceyhan boru hattı ile ilgili anlaşma imzlanacak mıdır?

Cevap: Bakü-Ceyahn boru hattıyla ilgili anlaşmanın üzerinde bir senedir çalışıyoruz. Biliyorsunuz, beş senedir - Eylül 1994`ten beri Azerbaycan Bakü-Ceyhan boru hattı projesinin kabulünde önemli rol oynamış, öncülük etmiş ve bunu başarmıştır. Bir sene önce Ankara Deklarasyonu`nun imzalanmasının ardından biz çok iş yaptık. Bizim delegasyon bu sene hemen hemen kısa aralıklarla iki-üç ay boyunca Ankara`da, İstanbul`da Türkiye ile, Gürcistan`la, özellikle Türkiye ile birlikte bu anlaşmanın hazırlanması için çalışmıştır. Bu çalışma bitmiştir ve anlaşma orada imzalanacaktr.

Soru: Trans-Hazar doğal gaz boru hattı ile ilgili herhangi bir çerçeve anlaşmasının imzalanması bekleniyor mu?

Cevap: O da imzalanacktır.

Soru: Sayın Cumhurbaşkanı, siz orada Azerbaycan`ın konvansiyonel silah kotasının artırılması konusunu gündeme getirecek misiniz?

Cevap: Sen beni dinledin. Dört senedir biz hep bu konuyu gündeme getiriyoruz. Fakat bunu yapamıyoruz, zira hiçbir ülkenin kotası artırılmıyor. Ben o dönemde ilk defa açıkladım ve birkez daha söylüyorum ki, Azerbaycan`da oluşmuş kargaşa, erksizlik, hiçbir dayanağı olmayan iktidar savaşı da Azerbaycan`ı böyle bir trajedinin içine sürüklemiştir.

Evet, 1992 yılı Mayıs ayında, Varşova Paktı`nın çökmesinin ardından NATO ile Rusya arasında görüşmelerin yapıldığı esnada, Rusya da dahil olmak üzere Varşova Paktı`nda bulunan silahlardan her ülkenin, her cumhuriyetin ne miktarda silah bulunduracağını belirlemek için Rusya önderlik yaparak BDT devletlerini Taşkent`te bir araya getirdi.

Şunu da söylemek gerekiyor ki, Azerbaycan`ın bilir kişileri orada çok verimli çalışmalarda bulunmuş ve iyi öneriler hazırlamışlardı. Fakat o dönemlerde hiçkimse Azerbaycan`ın devlet düzenini düşünmüyordu. Mutalibov suç işledi, iktidardan gitti. Yandaşları onu tekrar iktidara getirmek için bir-iki ay çalıştılar. Bir araya gelen Halk Cephesi, Musavat, diğerleri o sırada halkın Azerbaycan`a yönelik haksızlığa, Sovyet iktidarına, komünist partisine karşı ayaklanığı bir dönemde bunu fırsat bilip iktidarı ele geçirmeye çalıştılar. Bu iktidar savaşında da kim kazandı, kim yenildi? Yine de Azerbaycan yenildi! Birincisi, Azerbaycan`da toplumsal siyasal durum bozuldu, çöktü, Azerbaycan çok sıkıntılı bir duruma düştü. İkincisi de, böyle bir konu çözümlendiği sırada Azerbaycan`dan Taşkent`e iyi bir heyet, iyice düşünülmüş önerilerle donatılmış bir heyet gitmedi.

Biliyorsunuz, 7 Mayıs`ta Ermeniler Şuşa`yı işgal ettiler, hatırlıyorsunuzdur. Azerbaycan`da bunalım başladı, zira anarşi söz konusuydu. 14 Mayıs`ta Mutalibov`un yandaşları onu birkez daha iktidara getirdiler. Evet, 15 Mayıs`ta insanlar, halk kenetlendi, onu iktidardan uzaklaştırdı ve doğrusunu yaptı. Fakat o dönemlerde halkın düşüncesi, amacı adı altında iktidar savaşı yapan ve bugün bile o düşüncelerinden henüz vazgeçmeyen insanların her birisi kendisini düşünüyordu. Milleti, ülkemizi, devleti düşünen yoktu.

Bu yüzden de Taşkent`e kim gitmiş, kim gitmemiş, - hiç kimse bunu bilmiyor. Bundan iki-üç sene önce biz bu konuyu araştırdığımızda oraya kimin gittiğini ve anlaşmayı kimin imza attığını bulamıyorduk. İmzaya bakıyoruz, hiçkimse tanıyamıyor. Birisi diyor ki, Rahim Gazıyev`in imzasıdır. Abas Abasov - ki bu insanlar içinde o şimdi bizim yanımızda yer alan kişilerden biridir,- oraya gittiğini itiraf etti. Peki imza kimin? Benimki değil diyor. Peki kimindir? Rahim Gazıyev`in mi acaba? Rehim Gazıyev`in imzası ile karşılaştırdılar, hayır, onun imzası değil dediler. Sonunda buldular, o dönemlerde Bakanlar Kurulu başkan yardımcılığı yapmış Azizbeyov- herkesin unuttuğu bir kişidir, muhtemelen burada geçici olarak görev almış birisidir- o imza atmıştır.

Son derece büyük önem arz eden, devlet açısından önemli bir konu bu şekilde çözülür mü? Böyle bir heyetle çözülür mü? Bilir kişiler şimdi de sağ salim yaşıyorlar, onlar anlatıyorlar ki, o dönemlerde söyle bir öneri hazılamışlarmış: Azerbaycan`ın toprakları da, nüfusu da Güney Kafkasya`nın öteki cumhuriyetlerine kıyasla daha büyük olduğu için bizim kotanın daha fazla olması gerekiyor: 400, 415, 420. Bu, kabul de görmüşmüş. Fakat Rahim Gazıyev gidip Graçov`la, daha bilmem kimlerle konuşuyormuş ki, onlar bunu iktidara getirsinler.Mutalibov Moskova özel hizmet organlarının yardımıyla yeniden iktidara gelebildi. Halk Cephesi, Musavat ve başka benzeri kuruluşlar da bir araya gelip iktidarı ele geçirmek istiyorlardı. Her biri kendi çıkarlarını sağlamak için ulusun çıkarını kurban ettiler.

O gün bugündür biz bu tuzağa düşmüşüz. Ben demin söyledim, bir daha tekrarlıyorum ki, bizimle bu konuda dört senedir görüşmeler yapıyorlar. Hem de Amerika Birleşik Devletleri üst düzey heyetleri görüşmelerde bulunuyorlar. Üç sene önce, Lizbon Zirve Toplantısı öncesinde geldiler, burada görüşmeler yaptık. Nihayet, Lizbon`da bana geldiler. Biz bunu tasvip etmedik. Fakat daha sonra kotayı artırmanın mümkün olmadığını anladık. Ama konvansiyonel silahlarla ilgili anlaşmanın da imzalanması gerekiyor, zira imzalanmazsa, bu bizim bölge için daha büyük tehlike oluşturabilir.

Siz biliyorsunuz, şimdi Rusya, Kafkasya`da durum ciddi olduğu için ona yeni anlaşma gereğince Kafkasya`da daha fazla silah bulundurmasına olanak tanınması yönünde bir iddiada bulunuyor. Demek ki, bu anlaşma imzalanmadığı takdirde, Rusya nerede ve ne kadar istiyorsa, orada o kadar silah konuşlandıracaktır. Anlıyor musunuz? Durum işte böyledir. Bu yüzden de biz onaylamak zorunda kaldık. Hiç kimse bizm kotayı artırmayacaktır.

Soru: Sayın Cumhurbaşkanı, İstanbul`da GUÖAM çerçevesinde bir görüşme yapılacak mıdır?

Cevap: Olabilir. Soracağınız başka birşey var mı? Bunca kişi toplanmışsınız bir tane doğru düzgün soru bile soramıyorsunuz. Siz orada her hangi birşeyin imzalanıp imzalanmayacağını merak etmiyor musunuz? Görüyorum, hepiniz sessiz duruyorsunuz. Peki neden sessizsiniz?

Gazeteci: Yazarlarla görüşmede herşeyi anlattınız.

Haydar Aliyev: Yazarlarla görüşmede. Ben eğer yazarlarla görüşmeseydim?.. Biliyorsunuz, büyük çoğunluğunuz muhalefetin yaygarasına kapılıyorsunuz. Musavat da onların başkanlardından biridir. Evet, herşeye kanıyorsunuz. Onun için de bu gürültünün etkisi altına giriyorsunuz.

Fakat yaygara yapan kişiler hiçbir zaman Azerbaycan`ın ulusal çıkarlarını savunan kişiler olmamışlar, Azerbaycan`ın ulusal çıkarlarını düşünen kişiler olmamışlar. Ben hepsi hakkında söylüyorum. 1988, 1989 yıllarında Azerbaycan`da halk kendi hakkını savunmak için ayaklandığında onların her biri, sadece olarak, uyanık davranmışlar, kendilerini ortaya koymuşlar. Gerçek amaçları ise iktidarı ele geçirmekmiş.

Bugünlerde bile Elçibey bir gazetede yazmıştı ki, Primakov`la konuşurken Primakov ona ne istiyorsun diye sormuş. O da söylemiş: seçimler yapılsın,- zira biliyorlardı ki, eğer o dönemlerde seçimler yapılırsa, büyük çoğunluğun oyunu alacaklar. Demek ki, iktidar için mücadele veriyorlardı. Yani o sırada herkes bir araya gelip Dağlık Karabağ sorununun, Azerbaycan`a karşı yapılan saldırının önüne geçmek yerine, böylesine gergin bir ortamda iktidar için savaş veriyordu. Bunu kendileri itiraf ediyorlar.

Bunlar işte böyledir ve on senedir ara sıra bu tür şeyler ortaya atıyor, yaygara yapıyorlar. Siz de bu gürültüden etkileniyorsunuz. Ben size kendi aklınızla çalışmanızı tavsiye ediyorum. İşte bu kişiler - ki şimdi yaygara yapıyorlar - onlar hep birbirine düşman olmuşlar, birbiriyle rekabet içinde bulunmuşlar. Biri ötekisine diyor ki, senin elin kana bulanmış, öbürü karşılık olarak söylüyor ki, senin elin kana bulanmıştır. Biri öbürüne diyor ki, sen suçlüsün, öbürü diyor...

Şimdi herkes bir araya gelmiştir, ne imiş efendim, yine de kendilerini biraz göstermeleri için bir fırsat ortaya çıkmıştır. Bu tür kişilerden kimisi şimdi Türkiye`ye gitmek, orada gösteri yapmak istiyor. Kimisi burada yaygara yapıyor. Ben hatırlıyorum, eskiden Azerbaycan`da şöyle bir deyim vardı: falanca kişiyi Bileceri`nin ötesinde kimse tanımaz. Bu kelimeleri hatırlıyor musunuz? Şimdi de kullanıyorlar- Bileceri`nin ötesinde kimse tanımaz.

Ben de söylüyorum ki, birincisi, bu kişilerin birbirine sevgisi gerçek sevgi değildir. Bu bir nevi arkadaşlıktır, işte bugün bunlar arkadaştırlar, yarın düşmandırlar. Bazılarının sevgisi da işte o insanların sevgisine benziyor, bugün bu kişiyle beraberdir, öbür gün başka birisine gönül veriyor, dördüncü gün başka birine bağlanıyor. O insanlar bu çeşit insanlardır.

Şimdi bu çeşit insanlar gidip İstanbul`da gösteri yapmak istiyorlar. Sen kim oluyorsun, seni kim tanıyor? Yahut öbürlerinin sesi nereden geliyor? Altı senedir, biz dünyanın en saygın kürsülerinden bu konularla ilgili görüşler aktarıyoruz. Azerbaycan`ın çıkarlarını savunuyoruz, somut önerileri sunuyoruz, gerekli kararların kabulünü sağlıyoruz. Bunları ise ne Bileceri`nin ötesinde tanıyanlar var, ne de bunlarda bir dayanışma var. Sevgi dayanışması da yok, dostluk dayanışması da yok. Şimdi bu kişiler ortaya atılmışlar. Onların etkisi altına girmenizi tavsiye etmiyorum. Teşekkür ederim.

"21. yüzyıla barış köprüsü" (Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü`nün İstanbul Zirvesi ile ilgili Türkiye gezisi - 17-20 Kasım 1999 yılı) - "Nurol"basım evi, Bakü-2000, sayfa 9-15.

Bilgi notu

DEMEÇLER