Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in Bulgaristan Cumhurbaşkanı Jelyu Jelevlə ortak basın toplantısında konuşması - Sofya, 29 Haziran 1995


Sayın Cumhurbaşkanı, sayın bayanlar ve baylar!

Sayın basın mensupları!

Maalesef, şuanda bizim yeterince bilgili, profesyonel bir tercümanımız bulunmadığı için ben size konuşmamı Azerbaycan’ın devlet dilinde yapamayacağım. Doğru, aramızda, bizim heyette bir şair var. Kendisi uzun yıllardan beri Bulgar şairlerinin şiirlerini Azerbaycan diline çeviriyor ve Bulgar edebiyatçıları ile başarılı işbirliği yapıyor. O, şimdi de tercümanlık yapabilirdi. Fakat ben parlamentodaki konuşmam sırasında kendisinin zorlandığını anladım, bu yüzden de görüşlerimi daha net ve açık bir şekilde aktarmak için Rusça konuşacağım. Üstelik sizin iyi bir tercümanınız da vardır. Bu bayan Rusçadan Bulgarcaya, Bulgarcadan Rusçaya çeviri yapıyor.

Sizin beni anlayışla karşılayacağınızı umuyorum, nitekim Azerbaycan, bağımsızlığını üç buçuk sene önce kazandı. Başka ülkelerin temsilcileri ile iletişim esnasında biz genellikle Rusçayı kullanıyorduk. Fakat şimdi bağımsız cumhuriyetimiz kendi ana dilini, devlet dili olan Azerbaycan dilini kullanıyor. Biz tüm dillerde yeterli çevirmeni henüz yetiştirmiş değiliz. Tabii ki İngilizce, Fransızca, Almanca bilen pekçok tercümanımız vardır. Bir dahaki sefere Bulgarca-ve Azerice metinler için iyi bir tercümanımızın olacağına inanıyorum.

Öncelikle Bulgaristan Cumhurbaşkanı Sayın Jelyu Jelev’e daveti için ve Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nın sona erecek Bulgaristan resmi gezisi için teşekkür etmek istiyorum. Ben bugünümüzden, ortak çalışmamızdan, görüşme ve isitşarelerimizden, en önemlisi, Sayın Cumhurbaşkanı Jelyu Jelev ile görüşmemizden, Bulgaristan Parlamentosu’nda bana konuşma olanağının sağlanmasından memnun kaldım. Ben ayrıca Bulgaristan Başbakanı ile bir araya geldim. Daha da önemlisi, Sayın Jelev’in anlattığı üzere, bugün biz çok önemli bir belge imzaladık. Öncelikli olarak, biz, iki cumhurbaşkanı Bulgaristan ve Azerbaycan arasında dostluk ve işbirliği belgelerini imzaladık. Bu, ana belgedir ve gelecek işbirliğimiz için iyi bir temel teşkil etmektedir. Ben Sayın Cumhurbaşkanı Jelev’e şu konuda tamamen katılıyorum: Bulgaristan tarafından Azerbaycan’a doğru ilk adım 1992 yılında, yani Bulgaristan, Azerbaycan'ın bağımsızlığını ve Azerbaycan Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğünü tanıdığı sırada atıldı. Biliyorsunuz, eski Sovyetler Birliği Cumhuriyetleri gibi Azerbaycan da bağımsızlığını Sovyetler Birliği'nin çöküşü sonucunda elde etti. Gerçi 1918 yılında Azerbaycan bağımsızlığını kazanmıştı, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti, Doğu'da ilk demokratik cumhuriyet oldu ve onun ömrü 23 ay sürdü. Ne var ki sonra ülkemizde, Azerbaycan'da Sovyet iktidarının kurulması nedeniyle bu cumhuriyet çöktü. Ve işte budur, 77 sene sonra biz bağımsızlığımızı yeniden kazandık ve tabiatıyla, diğer ülkeler tarafından tanınmaya ihtiyacımız vardı. Bulgaristan, Azerbaycan'ın bağımsızlığını tanıyan ilk devletler arasında yer aldı ve  bu bilhassa önem arzetmektedir. Biz bağımsızlığımızı elde ettiğimiz dönemde, ne yazık ki, Ermenistan Cumhuriyeti ile savaş halinde bulunuyorduk ve bugün de savaş halindeyiz. Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü ihlal edilmiştir. Nitekim böyle karmaşık bir dönemde Bulgaristan’ın Azerbaycan Cumhuriyeti'nin ulusal özgürlüğünü, bağımsızlığını, egemenliğini, toprak bütünlüğünü tanıması,  kuşkusuz, cumhuriyetimiz için büyük yardımdı.

Ve işte şimdi biz bunu temel alarak çalışmayı sürdürüyoruz ve imzaladığımız anlaşma, bence, gelecekteki işbirliği için sağlam bir zemin oluşturmaktadır. İmzalanmış diğer belgeleri Sayın Jelev anlattı ve ben onun söylediklerini tekrarlayarak vaktinizi almayacağım. Sadece bu belgelerin çok büyük öneme sahip olduğunu, işbirliğimizin somut yönlerini belirlediğini söylemek isterim. Bu yüzden bunların fiilen yaşama geçirilmesi ülkelerimiz ve halklarımız arasında işbirliğinin geliştirilmesi ve dostluğun pekiştirilmesi için kesin sonuçlar sağlayacaktır.

İşbirliği hakkında anlaşmanın sağlandığı veya sağlanmak üzere olduğu bazı alanlar konusunda Sayın Jelev’in sözlerine katılıyorum. Gerçekten, bu alanlar oldukça önemlidir, onlar gerek Bulgaristan gerekse Azerbaycan için büyük ekonomik öneme sahiptir. Sayın Jelev’in belirttiği somut konularda fiili işbirliğinin sağlanması için biz her şeyi yapacağız.

Azerbaycan, demokratik hukuk devletini kuruyor, ekonomi alanında reformlar gerçekleştiriyor, piyasa ekonomisini uyguluyor. Bu yıl 12 Kasım'da biz bağımsız cumhuriyetin parlamentosuna tam demokratik ilk seçimleri yapacağız. Biz halk oylaması ile bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti'nin ilk anayasasını kabul edeceğiz. Cari yıl, bizim için çok önemli bir yıldır ve kuşkusuz ki, cumhuriyetimizin demokratik ilkelerinin daha da pekişmesi ve gelişmesi ile önem kazanacaktır.

Cumhuriyetimizde çoğulcu siyaset ortamı hakimdir. Biz insan haklarının korunmasına ilişkin konulara büyük önem veriyoruz. Cumhuriyetimiz çok uluslu bir cumhuriyettir. Ulus, dil, dini inanç, siyasi görüşlerine bakılmaksızın tüm Azerbaycan vatandaşları eşit haklara sahiptir, ülkemizin kamusal ve sosyal hayatında aktif yer alıyorlar.

Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki ihtilaf durumu bizim için çok zorlu bir sorundur. Bu ihtlaf - Ermenistan Cumhuriyeti'nin, Azerbaycan topraklarının bir parçası olan Dağlık Karabağ'ı ilhak etmek amacıyla Azerbaycan'a karşı saldırısı 1988 yılında başlandı. Yedi yıldır, savaş devam ediyor, kan dökülüyor, topraklarımızın yaklaşık yüzde 20'si Ermenistan silahlı kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir. Bu işgal altındaki topraklardan bir milyonu aşkın Azerbaycan vatandaşı göç ettirilmiştirr. Onlar oldukça zoar şartlar altında çadır kamplarında barınıyorlar. Tabii ki, tüm bunlar Azerbaycan'da sosyo-ekonomik ve politik durumu zorlaştırıyor.

Geçen yıl Mayıs ayında Ermenistan ile Azerbaycan arasında ateşkes anlaşması yapıldı ki, bu da çok önemlidir. Bütün bunlar AGİT çerçevesinde, AGİT Minsk Grubu çerçevesinde, dünyanın büyük devletlerinin aracılığıyla gerçekleşiyor. Bu görüşmeler sonucunda geçen yıl 12 Mayıs'ta biz ateşkes anlaşmasını imzaladık. Biz on üç aydır ateşkesi uyguluyoruz ve bu düzeninin bozulmaması için bundan sonra da kendi adımıza her şeyi yapacağız. Biz bu süre zarfında Ermenistan ile Azerbaycan arasında sağlam, kalıcı barışa ulaşmaya çalışmalı ve bundan hareket etmeliyız. Biz tüm komşularımızla, özellikle de komşu Ermenistan ile barış içinde yaşamak istiyoruz. Komşularımıza yönelik hiçbir iddia ve talebimiz bulunmamaktadır, herhangi komşu cumhuriyetin topraklarının bir bölümünü  işgal etmek gibi bir amacımız olmadı. Bununla birlikte, biz topraklarımızın bir bölümünün ilhak edilmesini, hiç kuşkusuz, kabullenemeyiz.

Bu yüzden de biz AGİT Minsk Grubunun yardımıyla barışı, nitekim adil bir barışı sağlamaya çalışıyoruz. Öyle bir barış ki, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü, cumhuriyetimizin sınırlarının dokunulmazlığı tam anlamıyla sağlanmış olsun. Tabii ki, biz  Azerbaycan sınırları içinde Dağlık Karabağ'ın Ermeni nüfusunun güvenliğinin tam şekilde sağlanması, özerklik ve uygun statülerin tanınması koşullarını da esas alıyoruz. Ayrıca bu statü söz konusu bölgeye daha önce tanınan statüden, kuşkusuz, daha  geniş olacaktır. Fakat tüm bunlar Azerbaycan Cumhuriyeti'nin sınırları içinde olmalıdır. Bu, hem adil bir durumdur, hem de uluslararası hukuk normlarına uygundur. Bölücülük  hiç bir şekilde meşru kılınamaz. Biz bölücülüğe karşıyız ve her zaman savaşlara ve tecavüze karşı çıkacağız.

Biz barışçı ülkeyiz ve komşularımızla barış içinde yaşamak istiyoruz, bizim Kafkasya bölgesinde barış olmasını istiyoruz, Balkanlar'da barışın sağamasını istiyoruz, şuan dünyada  askeri çatışmaların yaşandığı her yerde barış olmasını istiyoruz. Bu konuyla ilgili Sayın Jelev, AGİT üyesi olan Bulgaristan’ın bölgemizde barışın sağlanması ve korunması ve doğal olarak, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğünün sağlanması için barış güçlerinin oluşturulması konusunun görüşülmesinde aktif yer alacağını söyledi. Bundan dolayı kendisine teşekkür ediyorum. Bu, bizim için çok önemlidir ve bu yüzden tüm dünya birliğine, tüm iyi niyetli insanlara çağrıda bulunarak bu durumdan kurtulmamız için bize yardımcı olmalarını ve bizi desteklemelerini istiyoruz.

Tekrar ediyorum, biz askeri operasyonların sürmesini istemiyoruz, biz bu soruna barışçıl çözüm bulunmasını istiyoruz. AGİT aktif üyesi olan Bulgaristan’ın bu konularda bizi desteklemesi beni memnun ediyor.

Sabahtan beri gün boyunca yaptığımız ortak çalışmalardan ve özellikle imzalanan belgelerden, görüş alışverişinden, elde edilmiş anlaşmalardan son derece memnun kaldım ve işbirliğimizin gelişmesi için bizim, Azerbaycan tarafının her şey yapacağına emin olmanızı isterim. Ben somut konulara girmek istemiyorum, çünkü Sayın Jelev konuları net olarak anlattı. Bütün bu somut konuları ben de onaylıyorum, zira kendisi bizim ortak tutumumuzu ifade etmiştir.

İlginize teşekkür ederim.

Şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.

Soru: Birincisi - siz 77 sene boyunca Sovyet Rusyası egemenliği altında yaşadınız. Ülkenizle ilgili bu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz ve “şer imparatorluğunda” yaşadığınıza ilişkin yorumları kabul edyor musunuz? İkincisi - tüm eski Sovyet ülkelerinin demokratikleşmesinin garantörü olarak NATO’nun kurumlarına yönelik yaklaşımınız nedir?

Haydar Aliyev: Evet, biz 77 sene Sovyetler Birliği'nin sınırları içinde yaşadık, sizin söyediğiniz gibi Rusya'nın egemenliğinde değil, çünkü Sovyetler Birliği vardı ve bu Sovyetler Birliği, eşit haklara sahip 15 cumhuriyetten oluşuyordu. Tabii ki, Rusya bu birlikte üstün bir rola sahipti. Bunu herkes biliyor. Fakat biz sırf Sovyetler Birliği'nin sınırları içinde yaşadık, evet, yaşadık. Ne yapalım, biz halkımızın tarihini, hayatımızın bu aşamasını bir kalemde silip atamayız. Aynı yıllarda halkımız ekonominin, bilimin, kültürün gelişmesinde büyük başarılar kazandı, bir çok konuda ilerleme kaydetti. Fakat bununla birlikte, biz temel hak – bağımsız olma hakkına sahip değildik, ulusal özgürlüğümüz yoktu. Tabiatıyla, bu, potansiyel olanaklarımızın kullanımını kısıtlıyordu. Azerbaycan'ın sahip olduğu iç potansiyeli tam anlamıyla ortaya koymaya, doğal kaynaklarını, entelektüel potansiyelini ve tüm diğer olanaklarını kullanmaya engel oluyordu.

Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve bağımsız devletlerin ortaya çıkması bizi son derece memnun etti. 91 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasını destekleyen insanlardan birisi ben oldum. O sırada Sovyetler Birliği’ni hala ayakta tutmaya gayret ediyorlardı ve Sovyetler Birliği'nin varlığını sürdürmesi için ülkede referandum yapıldı. Ne var ki bu referandumda Sovyetler Birliği'nin varlığını sürdürmesinin mümkünlüğü yönünde karar çıksa da, toplumsal ve tarihsel gelişmeler Sovyetler Birliği’nin tüm olanaklarını tükettiğini kanıtladı. Bu yüzden de o, çöktü.

Ben bunun zaten böyle olacağını düşünüyordum ve bu, Azerbaycan halkına ulusal özgürlük ve bağımsızlığını elde etme fırsatını sundu. Bağımsızlığın kazanılması Azerbaycan için, Azerbaycan halkı için çok önemli bir tarihi başarıdır. Ben eminim, biz bağımsızlığın yitirilmesine bir daha asla izin vermeyeceğiz. Her halde 20 yılında ilk demokratik bağımsız devletimizin başına gelenleri bu Azerbaycan bir daha yaşamayacaktır. Ne var ki bağımsızlığın korunması pek kolay değildir, özellikle Azerbaycan için. Demin bahsettiğim üzere, Azerbaycan yedi yıldır Ermenistan tarafından saldırıya uğramaktadır. Bir çok diğer zorluklar da söz konusudur. Fakat biz  bağımsızlığımızın kıymetini biliyoruz ve onu gözümüz gibi sakınacağız.

NATO konusuna gelince, Azerbaycan,  eski Sovyetler Birliği cumhuriyetleri - şimdiki bağımsız devletler arasında Barış İçin Ortaklık programını ilk imzalayan ülkelerden biri oldu. Ben bu sebeple Brüksel'e özel ziyarette bulundum, NATO karargahını ziyaret ettim ve Azerbaycan Cumhuriyeti adına bu programı imzaladım. Biz Avrupa'da istikrar için, tüm dünyada güvenlik için bunu önemli bir etken olarak değerlendiriyoruz.

Soru: Sayın Cumhurbaşkanı, bir konu ilgimi çekti, Bulgaristan komünistlerinin Bulgaristan'ı 16. cumhuriyet yapma arzusunu nasıl yorumlardınız? Bu, çok ilginçtir.

Haydar Aliyev: Ben olayı şimdi çözdüm, sadece muhabirlerden değil, cumhurbaşkanı arkadaşımdan da sorular gelebilir. Ben çok sevindim.

Sovyetler Birliği’nde taşkınlıklar çok oldu. Benim özgeçmişimden, muhtemelen, biliyorsunuzdur, ben eski Sovyetler Birliği'nin yöneticilerinden biri oldum. Bununla birlikte 87 yılında, daha doğrusu, yılın sonlarında benim istifa ettiğimi ve ardından pekçok takip, hatta baskı ve diğer benzer eylemlere maruz kaldığımı da muhtemelen biliyorsunuz. Ama 93 yılında Azerbaycan halkı uzun süren sürgünden sonra benim yeniden Azerbaycan'a dönmemi talep etti. Böylece, ben 1993 yılı Ekim ayından bu yana Azerbaycan Cumhuriyeti'nin halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı oldum. Sovyetler Birliği'nin politikasında, özellikle o dönemlerde sosyalizm kampı ülkeleri olarak tanımladığımız sosyalist kampına ilişkin politikasında taşkınlıklar, çarpıtmalar çok oldu. Bunları sıralamak çok zaman alırdı. Sağlık olsun, bir gün fırsat olur da anılarımı yazarsam, o zaman çok şeyler yazacağım. Çünkü milli konular, uluslararası ilişkiler, Sovyetler Birliği’nde yönetici çevrelerin politikası konusunda, belki ben başkalarına oranla daha duyarlıydım. Bu yüzdendir ki, Sovyetler Birliği’nin yönetici çevrelerinde bu konuda belki başkalarına oranla daha hassas davranıyordum. Fakat ben, elbette, Bulgar halkının veya Bulgaristan'ın herhangi yöneticilerinin iradesine karşı koyamazdım. Ama Bulgaristan'ın bazı eski yöneticileri Sovyetler Birliği'nin 16.Cumhuriyeti olma isteklerini defalarca dile getirdiklerinde, ben kendilerine açıkça bir şey söylemiyordum, sadece kulaklarına fısıldayarak, bunu yapmamalarını, en iyisi bağımsız, özgür olmaktır derdim. Bulgaristan'dan olan kişilere ancak bu şekilde yardım ettim. Fakat iyi ki onların istediği gibi olmadı. Belki, bunlar menfaat  üzerine söylenen sloganlardı. Ben bunu bilemem. Fakat her halde böyle açıklamalar defalarca yapıldı.

Ben halkların, cumhuriyetlerin bağımsız olmasını isteyen ve bu sürecin içinde yer alan birisi olarak, elbette, bunun yanlış olduğunu ve Bulgar halkına pahalıya mal olabileceğini açıkça söyleyebilirdim. İyi ki, Bulgaristan Sovyetler Birliği'nin 16. cumhuriyeti olmadı, iyi ki, sadece Sovyetler Birliği değil, Varşova Paktı da dağıldı ve böylece, Doğu Avrupa ülkeleri özgürlüğüne kavuştular. Zira diğer Doğu Avrupa ülkeleri gibi Bulgaristan da bağımsız bir devlet idi, onlar Sovyet Birliği üyesi olmasalar bile, sosyalist kampı, Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi, Varşova Paktı’na üyelerdi. Biliyorum ki, bu, söz konusu ülkeleri bağımsızlıktan yoksun bırakıyor,  elini kolunu bağlıyordu. Yani şimdi siz de belli bir düzeyde bağımsızlığınızı sağlamış oldunuz. Ben sizi de tebrik ediyorum.

Soru: Sayın Cumhurbaşkanı Jelyu Jelev, siz Bulgaristan’ın bölgeye gözlemciler yollamaya hazır olduğunu bildirdiniz. Bu arada Budapeşte zirve toplantısında AGİT barış güçlerinin oluşturulması kararı alındı. Öyleyse Bulgaristan bölgeye gözlemciler değil, askeri birlik gönderir mi? İkinci soru: Halkların kendi kaderlerini tayin etme ilkesi ile devletin toprak bütünlüğü ilkesi, sizce, nasıl bağdaştırılır?

Jelyu Jelev: Bulgaristan, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı üyesi olarak, kendi olanakları çerçevesinde Dağlık Karabağ'da barışın tesisi sürecine katılmaya hazır olduğunu bildirdi. Biz bunu beyan ettik ve bu arada konu, aynı kurum adına sivil gözlemcilerin gönderilmesiyle alakalıyıdı. Fakat biz sorunun adil çözümüne katkıda bulunmak için başka çerçevelerde de bu ve benzeri girişimlerde yer almaya hazırız. Elbette, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı bünyesinde.

Devletin, halkın kendi kaderini tayin etmesi ile bağımsızlık nasıl bağdaştırılır? Bizzat ben bu kavramlar arasında bir çelişki görmüyorum.

Soru: Halkların kendi kaderlerini tayini hakkı ve toprak bütünlüğü ilkesi ... Ermeni tarafı, hep halkların kendi kaderlerini tayin etmesi ilkesinden hareket edtiklerini söylüyor. Hangisi esastır, bu yüce prensip mi, yoksa toprak bütünlüğü ilkesi mi?

Jelyu Jelev: Bu, post-komünizm döneminde karşılaştığımız en karmaşık konulardan biridir. Sorunuzun birinci bölümü ile ikinci bölümü arasındaki çelişkiyi biz bir anlamda eski Yugoslavya'da izledik. Elbette, halkın kendi kaderini tayin etmesi ilkesi her zaman yüce bir prensip oldu. Fakat mesele şu ki, Yugoslavya gibi bir federasyonda halk tek bir bölge yapısı içinde yaşamamaktadır. Ne var ki sınırların belirlenmesi konusu gündeme geldiğinde halkın kendi kaderini tayin etmesi ile devletin toprak bütünlüğü ilkeleri arasında net çelişkiler ortaya çıktı. Prensip itibariyle bir devlette tek bir milletin yaşadığı hiçbir zaman görülmemektedir. Örneğin, ben Balkan bölgesini kastediyorum. Tüm Balkan ülkelerinde çeşitli milletler, diğer halkların temsilcileri yaşıyorlar. Ben bunu normal bir durum olarak değerlendiriyorum. Bu yüzden de insan haklarına saygı, bu haklara uyulması meselesi ortaya çıkmıştır. Ve bu, Avrupa Konseyi'nin uğraştığı en zor sorunlardan biridir.

Halkın, devletin kendi sorunlarını çözerken bu konuda şiddet kullanarak etnik temizlik için azınlıkları kovması, katliam yapması gerektiği düşüncesine şahsen ben de katılmıyorum. Örneğin, Bosna'da biz işte bunları gördük. Oysa Bosna'da nüfus yapısı karışıktır, şehirlerde evliliklerin yaklaşık yüzde 60'ı karışık evliliklerdir. Üstelik burada sorun sadece o ülkenin toprakları ile ilgili değildir, bu mesele ailelerden gelen bir sorundur. İşte bu yüzden de bu, çok zor bir meseledir. Bu nedenle sorunun demokratik çözüm yollarını bulmak gerekir. Bu konuda alanacak kararlarda bu ülkede yaşayan azınlıkların haklarına saygı gösterilmesi, insan haklarına saygı mutlaka dikkate alınmalıdır.

Çeviri 30 Haziran 1995 tarihli Azerbaycan Gazetesinden yapılmıştır

Kısa inceleme yazısı

DIŞ POLİTİKA

Genel tarihi bilgiler

Azerbaycan - Avrupa

Bilgi notu

Azerbaycan - Avrupa