Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Silahlı Kuvvetler Başkomutanı Haydar Aliyev’in Azerbaycan Milli Ordusu’nun 80. Kuruluş Yıldönümü Töreni’nde yaptığı konuşma - 25 Haziran 1998


scotch egg
scotch egg
scotch egg
scotch egg
temp-thumb
temp-thumb
temp-thumb
temp-thumb

Değerli askerler, subaylar, erler!

Sayın bayanlar ve baylar!

Sizleri Azerbaycan Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetler günü, Azerbaycan Milli Ordusu’nun 80. kuruluş yılı, bayramı dolayısı ile içtenlikle kutluyorum.

Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nde kendi onurlu görevlerini yerine getiren, siperlerde nöbet tutan, askeri birliklerde görev yapan, savaş bölgesinde Ermenistan Silahlı Kuvvetleri ile burun buruna gelerek Azerbaycan topraklarını, vatanımızı savunan askerleri, erleri yürekten kutluyorum.

Biz 26 Haziran tarihini bayram olarak ilan ettik. Bu, çok doğru, amaçlara uygun yasal bir adımdır. Zira 80 yıl önce aynı tarihte Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin, ülkemizin bağımsızlığını ilan eden halk cumhuriyetinin, bağımsız Azerbaycan’ı kuran ve daha Gence’de faaliyet gösteren hükümetin ilk adımlarından biri Azerbaycan Milli Ordusu’nun kurulması kararı oldu. Bu karara, adıma duyduğumuz büyük saygının bir göstergesi olarak biz 26 Haziran tarihini Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri, Ordusu günü olarak ilan ettik.

Geçen 80 yıl zarfında Azerbaycan halkı, ordunun kurulması alanında zorlu, çelişkili ve bu arada onurlu bir yoldan geçti. Bu 80 yıllık sürenin farklı aşamaları, her aşamanın ise kendine özgü önemi bulunmaktadır. Bu, bizim 80 yıllık tarihi geçmişimizdir. Bugünkü ordumuz, Silahlı Kuvvetlerimiz, bağımsız Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri bu 80 yılı geride bırakarak şimdiki düzenli bir ordu haline gelmiştir.

Azerbaycan halkının eski, zengin bir devlet geleneği tarihi vardır. Azerbaycan’ın devlet geleneği tarihinde ordunun kurulmasına, devleti, ülkeyi savunmak için güçlü olmasına her zaman önem verildi. Azerbaycan halkı, yüzlerce yıllık tarihi boyunca pekçok savaş yaşadı, yabancı istilacıları geri püskürtmek, topraklarını savunarak komşu halkların, ülkelerin saldırısının önüne geçmek yahut kendi toprak bütünlüğünü yeniden sağlamak için çok mücadele verdi, savaşlar yaptı. Azerbaycan halkı, tarih boyunca olağanüstü kahramanlık örnekleri sergiledi.

Azerbaycan halkının cesur evlatlarının kahramanlıkları dillere destan oldu, kuşaktan kuşağa, ağızdan ağıza aktarıldı. Köroğlu, Babek gibi isimler bizim tarihi geçmişimizle alakadar kişiler olsalar da, bugün de halkımız için cesaret, kahramanlık örneğidirler, her Azerbaycan gencine örnek teşkil ediyorlar.

19-20. yüzyıllarda Azerbaycan kendi bağımsızlığını kaybettikten sonra, Çarlık Rusya’sının sınırları içinde bulunduğu dönemde Azerbaycan halkının seçkin temsilcileri aynı orduda hizmet ederek Azerbaycan evladının, askerinin askeri profesyonellik konusunda becerisini defalarca kez gözler önüne serdiler.

Doğru, cumhuriyetimiz Çarlık Rusya’sı yönetimi altında bulunduğu sırada Azerbaycanlıları, Müslümanları askere almazlardı, askerlikten muaf tutarlardı. Tarihi analiz ettiğimizde biz bunun ne kadar olumsuz sonuçlar verdiğini görüyoruz. Ulusumuz, halkımız askerlik mesleğini yapmaktan yoksun bırakılmıştı. Bununla birlikte o dönemde iktidar çevreleriyle bağlantısı bulunan hanedanlar evlatlarını askerlik hizmetine yolluyor, bunu büyük bir onur olarak görüyorlardı. Onlar yüksek harp okullarında eğitim görerek önemli rütbeler alıyorlardı. Onların hepsi Çar Rusyası ordusunda hizmet ettiler. Bazı önemli Azerbaycanlı kumandanlar, generaller 19. yüzyılda Rusya’nın yaptığı savaşlara katılmış ve kahramanlık örnekleri sergilemişler. Hatırladığım bu olguların, bunun bizim için önemi şudur ki, bunlar halkımızın, milletimizin nelere kadir olduğunu gösteriyor.

Çarlık Rusya’sı ordusuna Azerbaycanlılar, Müslümanlar alınmasalar da, Azerbaycan evlatları Rus ordusunun yüksek askeri okullarından mezun olarak, savaşlarda büyük beceri, kahramanlık örnekleri göstermiş, general rütbesini almış, üstün madalyalarla ödüllendirilmişler ve bunlar Azerbaycan halkının, evlatlarının ne denli yetenekli olduğunu gösteriyor. Bunlar Sovyet döneminde tarihimizin unutulmuş sayfalardır, olgulardır. Bugün biz tarihimizi yeniden kaleme aldığımızda tüm bunları öğrenmeliyiz ve halkımız bunu bilmelidir.

Nahçıvan Hanları soyundan birkaç general çok başarılı hizmetlerde bulundular: General Ehsan Han, Genaral Kelbeli Han, Hüseyin Han, İsmayıl Han, Cemşit Han Nahçıvanskiler, Bakıhanovlar hanedanından bir çok general Azerbaycan’ın tarihinde, ordu tarihinde önemli yer edinmişler. Talışhanovlar soyunun birçok generali bizim tarihimizin sayfalarında hak ettikleri yerleri almışlar. General Ferec Bey Ağayev, General Ağalarov, General Arablinski ve diğerleri - tüm bunlar 19. yüzyılda ve 20.yüzyılın başlarında orduda hizmet etmiş üst düzey generaller, Azerbaycan evlatlarıdır.

Rus ordusunda büyük itibar sahibi Samet Bey Mehmandarov, Aliağa Şıhlinski tarihimizde demin bahsettiğim generallere oranla daha ünlüdürler. Onlar Rus-Japon savaşına katıldı, kahramanlık örnekleri sergiledi, ardından 1918 yılından itibaren Azerbaycan’da Silahlı Kuvvetlerin kurulmasında önemli hizmetleri oldu.

Evet, bugün memnuniyetle belirtebiliriz ki, 1918 yılında halk cumhuriyeti, Azerbaycan’ın ilk demokratik hükümeti çok karışık ve sıkıntılı bir dönemde devletin yapılanmasına yönelik çalışmayı yürüttüğü sırada Silahlı Kuvvetlerin kurulması ve gelişmesine son derece önem verdi, büyük özen gösterdi. Halk Cumhuriyeti’nin iki yıllık tarihine -ki iki yılını tam olarak doldurmadı-  bugün baktığımzda ordunun kurulması alanında pekçok değerli çalışmaların yapılmış olması gerçekten büyük saygı uyandırıyor.

Azerbaycan’ın ilk Harbiye Bakanı Başbakan Feteli Han Hoyski oldu. Fakat kısa süre sonra Samet Bey Mehmandarov Harbiye Bakanı, Aliağa Şıhlinski Askeri Bakan Yardımcısı olarak atandılar. Polonya kökenli Sulkeviç, Genelkurmay Başkanı oldu. Onlar çok işler yaptılar. O dönemde genç, bağımsız Azerbaycan, Ermenistan’ın saldırısına, Ermenistan’ın Azerbaycan’da düzenlediği sabotajlara karşı savaş veriyor ve başarılar kazanıyordu.

Halk Cumhuriyeti’nin çökmesinin ardından Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, varolduğu sürenin ilk iki yılında ordu kuruluşu alanında çalışmalar yaptı. O dönemde, 1920 yılında Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Bahriye Bakanlığı kuruldu. Azerbaycan, kendi Silahlı Kuvvetlerini kuruyor ve geliştiriyordu. Doğru, sonra bu ordu derhal 19. Kızıl Ordu’ya katıldı. Buna rağmen bu, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bizzat kendisinin kurduğu askeri birimlerdi. Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti hükümeti, aynı halk cumhuriyeti gibi Azerbaycan’ın mevcut harbiye uzmanlarından faydalandı.

Samet Bey Mehmandarov, Aliağa Sıhlinski uzun süre Çarlık Rusyası’nın ordusunda hizmet etti, Halk Cumhuriyeti döneminde bağımsız Azerbaycan ordusunun kurulması çalışmalarını yönetti, ardından Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde de ordu kurulması, geliştirilmesi, Azerbaycanlılara askeri eğitim verilmesine yönelik faaliyetlerde bulundular. Bu, çok ilginç, anlamlı, aynı şekilde doğal bir durumdur. Zira askerlik mesleği, öncelikle askeri eğitim, birikim, bilgi, savaş deneyimi gerektiriyor. Bunlar olmaksızın ordu kurmak, Silahlı Kuvvetler kurmak mümkün değildir. Eğer bunlar, profesyonler askerler varsa, onlardan ordunun kurulmasında yararlanmak mümkün olur. Samet Bey Mehmandarov, Aliağa Şıhlinski bunun net örneğidir.

Belirttiğim üzere, Cemşit Nahçıvanski, Nahçıvan Hanı soyundan gelen generallerden biridir. Kendisi Çarlık Rusya’sı ordusunda hizmet etti, halk cumhuriyeti döneminde Azerbaycan’da tümen komutanlığı yaptı ve Karabağ’da Ermeni kışkırtıcılara, saldırganlara karşı savaştı, ardından Sovyet Ordusu’nda hizmet etti. Bu insan öyle büyük birikim sahibiydi ki, Sovyetler Birliği’nde dönemin üst düzey askeri okulu olan ve Moskova’da bulunan Frunze Harp Akademisi’nde kürsü başkanı olarak görev yapmıştı.

Doğru, bu tür kadrolardan bazıları, belki çoğudaha sonralar, maalesef,  Sovyet Yönetimi’nin baskılarının kurbanları oldular. Çoğu 30’lu yıllarda öldürüldü, mahvoldu, nitekim Cemşit Nahçıvanski de 1937 yılında baskı kurbanı oldu.

Bunları açıklayarak ordu kuruluşunun, Silahlı Kuvvetlerin kurulmasının büyük yetenek, deneyim, bilgi birikimi öngördüğünü belirtmek istiyorum. Bunu ilk Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin, hükümetinin ileri gelenleri çok iyi biliyorlardı. Onun için harbiye uzmanlarının, önceleri hizmet etmiş generallerin, subayların birikimi, çalışmaları verimli bir şekilde değerlendiriliyordu.

Tüm bunlar Azerbaycan’da ordunun tarihinden sayfalardır. 80. kuruluş yıldönümünü anlatırken biz hiçbirşeyi unutmamalıyız. Azerbaycan halkı, hem eski zamanlarda hem kendi ordusuna sahip olduğu dönemde güçlü ordu kurma yeteneğine sahipti. Azerbaycan halkı, hatta bağımsız olmadığı durumlarda, başka bir devletin sınırları içinde yahut başka bir düzende yaşadığı sırada bile askerlik mesleğini benimsemeye çalıştı ve bu konuda pekçok örnek mevcuttur.

İkinci Dünya savaşı, Büyük Vatan savaşı sırasında Azerbaycan’da çok büyük bir asker, subay ve general topluluğu oluşmuştu. 1941 yılında, Büyük Vatan savaşı başladığında, genel olarak savaş döneminde 700 bin Azerbaycan vatandaşı cepheye yollandı, onlardan 300 bini öldü, geri dönmedi. Onların çoğu Azerbaycanlılardı ve Azerbaycan evlatları Alman faşizmine karşı savaşlarda büyük kahramanlık örnekleri sergilediler.

Onların isimleri halkımızın tarihinde hep yaşayacaktır. İsrafil Memedov, Gafur Memedov, Hüseyinbala Aliyev, Mehdi Hüseyinzade gibi Sovyetler Birliği Kahramanları gerçekten büyük yararlılıklar gösterdiler. O yıllarda üst düzey Azerbaycanlı muhafız ve generaller de yetişti. Hezi Aslanov’un kahramanlığı tüm dünyaca bilinmektedir. General Hezi Aslanov, General Akim Abasov, General Mahmud Abilov ve birçok başka generaller, subaylar İkinci Dünya savaşı sırasında yetişmiş Azerbaycan general ve subaylarıdır.

O yıllarda Azerbaycan halkını temsilen birkaç özel Azerbaycan tümeni savaşa katıldı. 1941 yılından itibaren Azerbaycan’da 402, 369, 223, 416. tümenler oluşturuldu ve onların çoğu Azerbaycanlılardan ibaretti. Onlar Kafkasya’nın savunulması, daha sonra Alman Faşist ordu güçlerinin Sovyetler Birliği topraklarından püskürtülmesi, hatta Berlin’e kadar kovulmasında yer aldılar. Bu tümenler 1941-1944 yılları arasında teşkil edildi ve bu zaman Azerbaycan’da 1920’li yıllarda oluşmuş 77. Tümen temel alındı. 77.Tümen çok büyük savaş, kahramanlık yolundan geçmiştir. 416. Taganrog Tümeni Berlin’e kadar ilerledi. 223. Tümen, Belgrat taarruzuna, Romanya ve diğer ülkelerde Faşist ordularının bozguna uğratılmasına katıldı. Tüm bunlar Azerbaycan halkının askerlik mesleğine bağlılığını ve bu mesleği benimseme yeteneğini net ortaya koyuyor.

Azerbaycan’dan İkinci Dünya savaşına katılanların çoğu üstün başarı ve kahramanlık örnekleri göstererek nişan ve madalyalarla ödüllendirildiler. Ne yazık ki savaş sırasında oluşturulan milli tümenler savaşın bitmesiyle, 1940’lı yılların sonunda, 1950’li yıllarda tasfiye edildi. Böylece Azerbaycan ulusundan oluşan muhafız birliği giderek ortadan kalktı. 1960’lı yıllarda Sovyet ordusunda hizmet eden Azerbaycanlı üst düzey muhafız ve general sayısı azaldı ve yok oldu denebilir.

Hiç kuşkusuz, o dönemde askeri uzmanlık alanında, halkımızın bu çalışmaya yaklaşımında bizim bir takım kayıplarımız oldu. Fakat biz bunu da gidermeye çalıştık. 1960-1970’li yılların başlarında Azerbaycan’dan her sene 60-70 bin genç Sovyet ordusuna alınır, onlar iki yıllık zorunlu askerlik yaparlardı. Ancak bunların arasında profesyonel askerler ya az olur ya hiç olmazdı. Azerbaycanlı gençlerin askeri okullarda eğitim görmeye ilgisi çok azalmıştı. Bu, bir anlamda doğaldır. Çünkü 19. yüzyılda Azerbaycan hanları kendi evlatlarını Çarlık ordusunda hizmet etmeye, üst düzey askeri okullara eğitim için yollayarak bundan büyük şeref duyuyorlardı ve bu durumun onlara getirdiği saygınlık kendiliğinden değil de, onların faaliyeti sonucunda oluşurdu.

İkinci Dünya savaşı sırasında genel seferberlik ilan edildi. Azerbaycan evlatları kahramanlık örnekleri gösterdiler, sanki savaş sırasında geliştiler, üst düzey subay, general rütbesi aldılar. Bir tek Azerbaycan tümenlerini değil, genel olarak milli tümenleri feshetmeselerdi, bizim uzman askeri kadrolarımız, hiç kuşkusuz, daha fazla olurdu.

Bu nedenle biz 1970’li yılların başlarında Azerbaycanlılardan ibaret uzman askeri personelin eğitimi konusunu halkımızın temel görevlerinden biri olarak kabul ettik. Niçin diye sorulabilir.

Birincisi, orduda Azerbaycanlı subay, generalin bulunmaması veya çok az olmasının bizim, halkımızın haysiyetine dokunduğunu bugün açıkça söylemeliyim. Öte yandan, askere alınan çoğu kişinin ikinci-üçüncü düzey birliklere, inşaat taburlarına gönderilmesi bize dokunuyordu. Nitekim onlar iki yıllık görev sırasında profesyonel askerlik konusunda bir deneyim kazanamıyorlardı. 19. yüzyılda ulusumuzun orduya alınmasına kısıtlamalar olmasına rağmen Azerbaycan hanları generallerin yetişmesine özel önem verdikleri halde peki biz neden 20. yüzyılın ikinci yarısında Azerbaycanlı general, üst düzey subaylar hazırlamıyoruz? Bu sebeple biz bu çalışmada çok titiz davrandık ve 1972 yılında Cemşit Nahçıvanski Askeri Ortaokulu kuruldu, şimdi onun ismi askeri lise olarak değiştirilmiştir. Lise, halkımızıa çok büyük hizmetlerde bulundu ve bugün de bulunmaktadır. Ancak biz bununla yetinmedik.

1939 yılında Azerbaycan’da Sovyet ordusunun iki harp okulu kurulmuştu. Onlardan biri Genel Askeri Kumandanlar Okulu, ikincisi Deniz Harp Okulu’dur. Bu okullar Azerbaycan’da 1939 yılında kuruldu, onlarca yıl cumhuriyetimizde faaliyette bulundu. 1970 yılında bu okulların faaliyeti hakkında bilgi edindiğimde, her okulda yıllık öğrenci kontenjanın 300 kişi olmasına rağmen, Genel Askeri Kumandanlar Okulu’nda yalnız 10-15 Azerbaycanlının, Deniz Harp Okulu’nda ise 1-2 Azerbaycanlının eğitim aldığını gördüm. Askeri okullar Azerbaycan’da, Bakü’de bulunuyordu, fakat orada eğitim görenlerin büyük bölümü Azerbaycanlı değildi. Bu, bir yandan o dönemde uygulanan Sovyet yönetiminin politikasıydı. Onlar o dönemde orduda üst düzey görevlerde başka milletlerden ve özellikle Azerbaycan milletinden insanları görmek istemiyorlardı. Öte yandan Azerbaycan’da da askerlik mesleğine karşı bir ilgisizlik söz konusuydu. Biz bunların gidermek için çalışmalar yapıyorduk. Biz Nahçıvanski Askeri Okulunu kurmakla birlikte, Azerbaycan’da bulunan iki yüksek askeri okula - onların doğrudan Moskova’ya, Sovyetler Birliği Savunma Bakanlığı’na bağlı olmasın rağmen - her sene Azerbaycanlıların alınmasını sağladık.

Mamafih 1970’li yıllardan itibaren bu çalışma giderek ilerledi. 1970’li yılların sonunda biz her sene Azerbaycan’dan toplam 800-900 genci, Sovyetler Birliği’nin farklı kenlerinde bulunan 45’in üzerinde askeri okula eğitim almaya gönderiyorduk. Tüm bunları yaparken biz halkımızı düşünüyorduk. Çarlık Rusyası döneminde: “Müslümanlar orduda görev yapmamalı.”demişlerdi. Oysa biz halkımızda askerlik mesleği unutulmasın, halkımız askeri meslekten yoksun kalmasın istiyorduk. Ben bunun ileride bize gerekli olacağını düşünüyordum.

Eğer bunları yapmasaydık, bağımsızlık kazandığımızda ordumuzda hangi subaylardan yararlanacaktık? Aynı şekilde o yıllarda biz Sovyet Ordusunda Azerbaycanlıların terfisi konusuyla da ilgileniyorduk. Bu bağlamda her çalışmayı Azerbaycan halkı için önemli bir gelişme olarak değerlendiriyorduk.

Örneğin, 1940’lı yıllarda Bakü’de büyük bir askeri birlik, hava savunma dairesi bulunuyordu. Onun görevi sadece Bakü’nün güvenliğini sağlamakla sınırlı değildi. O, tüm Kafkasya’nın, hatta Rostov’a, Volgograd’a kadar uzanan geniş bir bölgenin güvenliğini temin eden büyük askeri tesisti.

Fakat orada Azerbaycanlılar hizmet etmiyorlardı. Sonunda birkaç Azerbaycanlının orada görev yapması mümkün oldu. Orada uçaksavar birliklerinin komutanlığına ilk defa bir Azerbaycanlı - Hüseyin Resulbeyov atandı. O, korgeneral rütbesine yükseldi. Halkımız bunu büyük bir gelişme olarak değerlendirdi.

O sırada ben Azerbaycanlıların Sovyet Ordusunda nerelerde hizmet ettiğini araştırarak, onlara yardım etmek, terfi ettirmek, onların gelişmelerine katkıda bulunmak istiyordum. General Berşatlı da onlardan biridir. O dönemde ben kendisini Sovyet Ordusunun Almanya’daki askeri birliğinde buldum. O sırada kendisi ordu komutan yardımcılığı yapıyordu. Ben onu Azerbaycan’a davet ettim ve Bakü’de bulunan Askeri Komutanlar Okuluna Müdür olarak atadım. Bu okulun müdürlüğünü her zaman bir Rus yapardı, müdür yardımcığılığını ise benim çalıştığım dönemde birkaç Ermeni yürütüyordu. Oysa bu okul Azerbaycan’da bulunuyordu. General Bersatlı’yı bu okula müdür olarak atamak kolay değildi. Fakat ben zorla kendisini oraya atadım, zira onun aracılığıyla çok sayıda Azerbaycanlının bu okula alınmasını, askerlik mesleğini benimsemelerini ve bu mesleği, subaylık mesleğini öğrenmelerini ve faaliyette bulunmalarını istiyordum.

Bakü’de Hazar Askeri Deniz Filosu, 1920 yılında kuruldu, yani Çarlık Rusyası döneminde bile vardı. Orada Azerbaycanlılar kesinlikle yoktu. Biz Amiral Kasımbeyov’u Kronştat’tan bulup getirdik. İlk defa Hazar Askeri Deniz Filosu komutanlığına Amiral Kasımbeyov’u atadım.

Hatırlıyorum, Tuğgeneral Ağahüseyinov 1970’li yılların başlarında burada alay komutanıydı. Ben kendisinin terfi etmesi için çok uğraştım, çok özen gösterdim. Nitekim terfi etti. Volgograd’da tümen komutanı, Rostov’da kolordu komutanı oldu ve en son Bakü Hava Savunma Dairesi komutan yardımcısı, tuğgerenal rutbesine yükseldi. O zamana kadar Azerbaycanlılardan kimse Sovyet Ordusunda tuğgeneral rutbesine yükselmemişti. Azerbaycanlı olarak bu beni tedirgin ediyordu ve biz bunu da başardık. O zamanlar ben üst düzey subay, general rütbeli birçok personelin terfi etmesi için, Azerbaycan’ın bugünkü askeri uzmanlarının, personellerinin yetişmesinin temelini atmak için uğraşıyordum.

Tanrıya şükürler olsun, yapılan bu çalışmalar sonuç verdi. Savunma Bakanı Safar Abiyev bugün iki harp okulunun faaliyette bulunması ve Donanma Okulu binalarında Harp Akademisi kurulmasına ilişkin bir rapor sundu. Bunlar çok sevinç verici durumladır. Zira ileride bizim ordumuzun gelişmesi askeri personellerin hazırlanması ve profesyonelliğinin giderek artmasına bağlıdır.

Ben bu tarihi anları bugün vurgulamakla birlikte, maalesef Azerbaycan’ın Ermenistan’ın saldırısına uğradığı dönemde, özellikle Azerbaycan kendi bağımsızlığını kazandığı sırada bu askeri personellerden pek faydalanamadığını belirtmek isterim ve bu da bizim yenilgimizin nedenlerinden biri olsa gerek.

Yani biz iki yüzyılı, 19. ve 20. yüzyılları incelersek, Azerbaycan halkının bu asker mesleğini benimsemiş bir halk olduğunu görürüz. Azerbaycan halkı, çeşitli dönemlerde seçkin askeri uzmanlar, subaylar, generaller çıkarmıştır. Şu durumda 1990’lı yılların başlarında Azerbaycan, Ermenistan tarafından saldırıya uğradığı bir dönemde bu personellerin hepsini bir araya toplayarak onlardan yararlanmak gerekiyordu. Fakat maalesef bunlar olmadı. O zamanlar çok büyük kayıplarımız oldu. Savunma Bakanı Safar Abiyev bu konuyu anlattı, onun için bunu tekrarlamaya gerek yoktur.

Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanmasından şimdiye kadar devam eden dönem, ülkemizin ordu kuruluşunun son aşamasıdır. Bu aşama çok zor, meşakketli oldu. Nitekim genel anlamda Azerbaycan’ın bağımsızlık kazandığı dönem baştan sona sıkıntılı, zorlu bir dönem oldu. Azerbaycan, kendi topraklarını Ermenistan’ın saldırısından savunduğu sırada bağımsızlığını kazandı. Bununla birlikte Azerbaycan içinde sosyo-politik durum istikrarsız, çok gergin oldu. Tüm bunlar da Azerbaycan’da normal bir ordu kurmak için uygun ortamı sağlamadı, bazıları bunu yapmak istemediler. Oysa son beş yılda yapılan çalışmalar Azerbaycan’da şimdi düzenli ordunun kurulduğunu gösteriyor.

Azerbaycan’ın artık çağdaş şartlara uygun düzenli ordusunun olduğunu ben bugün büyük memnuniyetle belirtmek istiyorum. Orduda gerekli düzen sağlanmıştır ve Azerbaycan’ın bugünkü ordusu, Silahlı Kuvvetleri Azerbaycan topraklarını güvenle savunma kudretindedir.

Biz zorlu yollardan geçerek bunu başardık. Fakat kazandığımız başarılarla yetinmemeliyiz. Azerbaycan’da ordunun gelişmesi, güçlenmesi devletimizin ve halkımızın en başlıca görevidir. Biz her zaman aynı konumu paylaşarak Azerbaycan’ın bağımsızlığının ebedi ve sarsılmaz olduğunu beyan ettik. Bu kelimelerin sürekli gerçekleşmesi, bu düşüncelerin icraata dönüşmesi için biz orduya özel ilgi göstermeliyiz, onu güçlendirmeli ve geliştirmeliyiz.

Azerbaycan, barışçı bir devlettir. Biz asla savaş istemiyoruz. Çünkü Azerbaycan, bağımsız devlet olarak önündeki sorunları çözmelidir. Hatta onları çözdükten sonra bile Azerbaycan’ın birileriyle savaşmasına gerek yoktur. Bizim politikamız bellidir: Tüm komşularımızla barış, sevgi ve tam bir anlayış içinde yaşamak, yaşadığımız bölgede barış ve huzur sağlamak istiyoruz. Asıl bu yüzden Ermenistan-Azerbaycan sorununu, Dağlık Karabağ sorununu barışçı yoldan çözmek istiyoruz. Bu sebepten Mayıs 1994’te ateşkes anlaşmasını imzaladık ve ateşkes düzenini hala sürdürüyoruz.

Ateşkesin devamlı olması, öncelikle, Azerbaycan’ın izlediği ilkesel barış politikasının sonucudur. İkincisi, bu politika Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin, ordumuzun hizmetleri sonucunda uygulanmaktadır.

Birbiriyle savaş halinde olan Ermenistan ve Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri yakın bir mesafede karşı karşıya bulunmalarına rağmen, herhangi ayırıcı, yabancı gücün müdahalesi olmaksızın biz dört senedir ateşkes düzenini uyguluyoruz ve bu, dünyada neredeyse eşi benzeri olmayan bir durumdur. Böylece, biz barışsever ve ateşkese bağlı olduğumuzu gösteriyoruz. Bu çalışmada Ermenistan tarafının gayretlerini de es geçmemek lazım, bu da bir gerçek. Bu süre zarfında onlar da ateşkesi korumaya çalıştılar. Böyle olmasaydı, tek bir taraf ateşkesi sağlayamazdı. Fakat buradaki fark, silahlı saldırı sonucunda Azerbaycan topraklarının bir bölümünün işgal altında olmasıdır. Bu topraklardan bir milyonu aşkın vatandaşımız zorla göç ettirilmiştir. İşgal altındaki topraklarda tüm servetimiz yağmalanmış, yerle bir edilmiş, yerleşim alanlarımız viran olmuştur. Bizim büyük kayıplarımız oldu. Tüm bunlara rağmen biz barışçı bir politika izliyoruz, ateşkese uyduk ve uyuyoruz.

Bugün Ermenistan-Azerbaycan sorununun barışçı yoldan çözüme bağlanması alanında birtakım zorluklar ortaya çıkmıştır. Barış görüşmeleri biraz sekteye uğramıştır. Bu, bizim suçumuz değil. Biz bu sürecin hızlanmasını istiyoruz. Bu konuya yönelik düşüncelerimizi Minsk Grubu temsilcilerine defalarca söyledik. Geçtiğimiz Eylül ayında Minsk Grubu eşbaşkanları Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa temsilcilerinin AGİT Lizbon Zirvesi ilkeleri gereğince sundukları önerilere dayanarak soruna barışçı çözüm bulunmasından yana olduğumuzu ve aynı tutumumuzu bugün de sürdürdüğümüzü beyan ediyorum. Sorunun bu yollardan çözümünü hzılandırmak istiyoruz. Minsk Grubu eşbaşkanlarının bu alana yönelik çabalarını artıracağını ve görüşmeler süreci hızlanacağını düşünüyorum. Bunlara rağmen ben Azerbaycan’ın ateşkes anlaşmasına sadık olduğunu, sorun barış yoluyla çözülünceye dek bu düzeni sürdüreceğini bugün birkez daha beyan ediyorum.

Ordumuzu daha da geliştirip güçlendirerek amacımızın kesinlikle savaş yapmak olmadığını birkez daha vurgulamak isterim.

Savaş istemiyoruz, sadece bağımsız bir devlet olarak ülke topraklarımızın güvenliğinin sağlanması için uygun düzeyde Silahlı Kuvvetlere sahip olmak istiyoruz. Bu bağlamda ordumuza, Silahlı Kuvvetlerimize, bizim hepimize çok büyük görevler düşüyor. Biz orduya, Silahlı Kuvvetlere ilgiyi artırmalıyız. Onun her sorunu devlet ve hükümetin kontrolü altında bulunmalı, tam zamanında masaya yatırılmalı ve çözülmelidir.

Ben bir Cumhurbaşkanı ve Baş Komutan olarak beyan ederim ki, bundan sonra da bu görevi yerine getirmeye çalışacağım.

Halkımıza, topluma önemli görevler düşüyor. Halkın kopmaz bir parçası olarak görülen ordumuzu halk ve vatandaşlar önemsemelidir. Halk, orduyu hep sevmeli, yardım etmelidir. Halk özgür, hür yaşamak istiyorsa, ülkesinin, topraklarının dokunulmazlığını diliyorsa, her şeyden önce orduya ilgi ve ihtimam göstermesi gerekir. Ordunun itibarını artırmak gerekir. Askerlik mesleği Azerbaycan’da en saygın mesleklerden biri olmalıdır. Her vatandaş Azerbaycan askerine, subayına saygı, sevgi ve ilgi göstermelidir. Halkımızın vatanseverlik duygusunun yoğun olduğunu düşünüyorum. Vatanseverlik duygusu yoğun olunca orduya ilgi ve saygı da her geçen gün artacaktır.

Her Azerbaycan vatandaşı, her genç askerlik hizmetini şerefli görevi olarak görmelidir. Bu, bir vatandaşlık borcudur. Sovyetler Birliği sınırları içinde bulunduğunda Azerbaycan’dan her yıl 60, hatta 70 bin gencin Sovyet ordusuna alınması aklıma geldi. Şimdi ordumuzun yılda bu kadar gence ihtiyacı yoktur. Herşey ölçüsünde olmalı. Her Azerbaycan genci bilmelidir ki, orduda görev yapmayan kişi toplumda itibar kazanamaz. Tam tersi, orduda görev yaptıkları için bu insanlara toplumda güzel davranılmalı, özel saygı gösterilmelidir. Bu kişilerin askerlik hizmetini yapmayanlardan bir ayrıcalığı olmalıdır. Ben buradan Azerbaycan gençlerine, vatandaşlık borçlarını şerefle yerine getirmeleri gerektiğini söylüyorum. Gençler bu şerefe nail oldukları sürece toplumumuzda saygı görecekler.

Ben ayrıca gençlerin anne ve babalarına sesleniyorum. Anne-babalar kendi evlatlarını askere göndermek istemiyorlar, boşuna endişeleniyorlar. Siz böyle yaparak kendi evladınıza yardım etmiyorsunuz. Çünkü orduda görev yapan her genç metanetli ve güçlü olur. Askerlik hizmeti gibi zorlu bir yoldan geçenler gelecek hayatlarında her türlü sıkıntının üstesinden gelebiliyorlar. Sayın anne ve babalar, bu yüzden de çocuklarınızın hayatta başarılı olmalarını, başarı kazanmalarını istiyorsanız, öncelikli olarak onları askere yollayın. Bırakın gitsinler, asker olsunlar. Asker ismi Azerbaycan’da en şerefli isim olmalı. Askerliğini yapmış insan saygıdeğer birisi olarak kabul edimelidir. Oysa askere gitmeyen kendisi bunun hesabını vermelidir. Kısacası, halkın, vatandaşların, toplumun orduya ilgisi çeşitli yollarla gerçekleştirilmelidir. Bunların bazılarından ben bahsettim.

Son olarak ordunun görevi hakkında söz söyleyeceğim. Ordu, Savunma Bakanlığı, Silahlı Kuvvetler Komutanları, tüm Silahlı Kuvvetler devletin, hükümetin, halkın onlara gösterdikleri ilgiye layık hizmet etmelidirler. Biz orduda hizmet edenlerin maddi durumunun sürekli iyileşmesi, değişik kurumların da orduya yardımlarını artırması için çalışıyoruz ve bundan sonra da çalışacağız.

Biz mevcut olanaklarımızla orduya ilgi gösteriyoruz. Ordumuz, askeri birliklerimiz, Silahlı Kuvvetlerimiz, askerler ve subaylar bu ilginin karşılığında, birincisi, sadakatla hizmet etmeliler. İkinicisi onlar askeri birliklerde yüksek vatanseverlik, sadakat, ahlak dolu bir ortam sağlamalılar, bu özellikleri benimsemeliler. Evet, ordu politikaya müdahale etmemelidir. Orduyu politikaya karıştırmak isteyen kişi Azerbaycan Anayasasını ihlal ediyor ve biz buna izin vermeyeceğiz, benzer durumların önüne geçeceğiz. Orduda görev yapan asker, subay, general bağımsız Azerbaycan devletine, devlet düzenine hizmet ettiğini bilmelidir. Azerbaycan devletinin, devlet düzeninin, topraklarımızın güvenliğinin sağlanması, ülkemizin anayasal düzeninin korunması her askerin, subayın, savaşçının borcudur. Subayların profesyonelliğini artırması, yüksek askeri okullarda eğitim sisteminin iyileştirilmesi, askeri birliklerde manevi yönden sağlıklı bir ortamın sağlanması ve tüm yabancı eğilimlerin bertaraf edilmesi komutanlarımızın, subaylarımızın, Silahlı Kuvvetlerin yöneticilerinin kutsal görevidir. Bu görevleri hepimiz yerine getirmeliyiz.

Ben Azerbaycan Ordusu’nun kuruluşunun 80 yıllık tarihini biraz anlattım. Azerbaycan’da İkinci Dünya savaşına katılanların bir kısmı bugün hala hayattadır. Muhtemelen şu salonda davetliler arasında onlardan da var. Biz saygı ve sevginin yanı sıra onlara her zaman önem vermeliyiz. Onlar toplumumuzun saygıdeğer insanlarıdır. Üstün ahlaka sahip olan her Azerbaycanlı, İkinci Dünya savaşı gazilerine saygı ve sevgi göstermelidir. Bununla birlikte onların birikiminden faydalanmak, askeri birliklerin onlarla ilişkilerini genişletmek gerekir. Onlar büyük savaşlardan çıkmış, zengin bir hayat birikimi edinmiş kişilerdir.

Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırısının başlanmasından şimdiye kadar halkımız kayıplar, şehitler verdi. O yıllarda askeri birliklerimizde çeşitli negatif olayların yanı sıra Azerbaycan evlatlarının büyük bölümü kahramanlıkla savaşmış, kan dökmüş, şehit düşmüş, gazi olmuşlar. Şehit düşmüş Rasim’in babası bugün burada heyecanlı bir konuşma yaptı. Onun sözlerini dinlerken duygulanmamak mümkün değil, tek evladını kaybetmiştir, genç binbaşı oğlunu. Şehit düşmüş bu tür gençler, Rasim gibileri Azerbaycan halkının gurur kaynağıdırlar. Biz onların hatırasını her zaman kalbimizde yaşatmalı, kahramanlık örneklerini gençlerin yetişmesinde, askerlik mesleğine eğilim duyulmasında kullanmalıyız.

Azerbaycan topraklarını korumak uğruna hayatını feda etmiş, şehit düşmüş Azerbaycan evlatlarının hatırası bizim için değerlidir. Bu bayram gününde onların anısına bir dakikalık saygı duruşunda bulunmanızı rica ediyorum.

Allah rahmet eylesin.

Ben bugün şehitlerin anısı önünde eğilerek, devlet geleneğimizin, toprak bütünlüğümüzün korunması, topraklarımızın kurtarılması için Azerbaycan ordusunun bundan sonra da özveriyle çalışacağını ve toprak bütünlüğümüzü sağlayacağımızı beyan ediyorum. Uyguladığımız iç ve dış politika ülkemizin kudretini her geçen gün artırıyor. Barışsever politikamız Ermenistan-Azerbaycan sorununun barışçı yoldan çözümünü güvence altına alıyor. Ülkemizin Silahlı Kuvvetleri, ordumuz Azerbaycan’ın güvenle korunmasının teminatıdır.

Ben Silahlı Kuvvetlerimize, Azerbaycan askerine önündeki tüm görevlerin gerçekleşmesinde yeni başarılar diliyorum.

Bugün biz ilk defadır Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri gününü en yüksek düzeyde kutluyoruz. Böylece yeni bir gelenek oluşuyor. Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri günü bir bayram olarak halkımızın hayatına girecek, halkla ordunun dayanışmasını, devletimizin ve halkımzın orduya verdiği önemi gözler önüne serecektir. Ben tüm Azerbaycan halkına barış, huzur diliyorum. Bizim kahraman askerlerimiz huzurumuzun ve barışın bekçisidirler.

Şan olsun Azerbaycan Askerine!

Çeviri 26 Haziran 1998 tarihli AZERBAYCAN Gazetesinden yapılmıştır.