Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliye`in, Kitab-ı Dede Korkut Destanı`nın doğuşunun 1300.yılı dolayısıyla kurulan devlet komisyonunun nihai toplantısında yaptığı açılış ve kapanış konuşması - 14 Nisan 2000


Sayın komisyon üyeleri!


Bayanlar ve Baylar!

Üç sene önce, Nisan ayında "Kitab-ı Dede Korkut"un  doğuşunun 1300. yıldönümünün kutlanması ile ilgili kararname imzalandı. Bu kararname  imzalandığı sırada bizim tarihçiler, edebiyatçılar, bilim adamları arasında farklı görüşler vardı. Tartışmalar yapıldı, tabiatıyla çeşitli görüşler ortaya kondu. Ancak bilim adamı, yazar ve  araştırmacılarımız hepsi bir öneride karar kılarak "Kitab-ı Dede Korkut"un doğuşunun 1300. yılının belgelendiğini  ve ayrıca bizim de bu 1300.yıldönümünü kutlamamız gerektiğini bildirdiler.

Üç yıl - bu, pek uzun bir süre değildir. Ne var ki bazen biz yıldönümü tarihlerinin 5-6 ay öncesinden bunun yapılması kararını alır ve yıldönümünü kutlarız. Bu yıldönümü, bir takım etkinliklerin düzenlenmesi yahut bazı yayınlarla son bulur.

Ancak bence, bu yıldönümü kutlaması, bugüne kadar tarihimiz, edebiyatımız, kültürümüz üzerine Azerbaycan’da yapılmış olan yıldönümü etkinlikleri arasında çok geniş kapsamlı olması, yani derin mevzulu önçalışmaların yapılması ve özellikle "Kitab-ı Dede Korkut" mirasının araştırılması, hakkında eserlerin yazılması itibariyle (ki burada en büyük başarı "Kitab-ı Dede Korkut" ansiklopedisinin hazırlanmasıdır) farklılık arzetmeketdir. Tüm bunlar, “Kitab-ı Dede Korkut "un doğuşunun 1300.yılı törenini şimdiye kadar dünyada yapılmış olan benzer etkinliklerden farklı kılmaktadır.

Yıldönümü etkinlikleri ve bunun uluslararası değer kazanması, bu etkinliklere birçok ülkeden korkutçuların, şarkiyatçıların, akademisyenlerin, toplum ve siyaset adamlarının katılması, yıldönümü töreninin Türk Dili Konuşan Devletler Birliği Cumhurbaşkanları düzeyinde kutlanması ve onlara eşlik eden heyetlerin katılması - bunların hepsi, doğal olarak öncelikle "Dede Korkut" yıldönümüne uluslararası bir nitelik kazandırdı. UNESCO Genel Müdürünün bu törene katılarak, vaktiyle UNESCO tarafından  “Dede Korkut" yıldönümü ile ilgili alınan kararın ve gerçekleştirilen etkinliklerin bir sonucu olduğunu teyit etmiş oldu. Ayrıca bu, tarihimizi, geçmişimizi, zengin kültürümüzü halkımıza bir kez daha  tanıttı.

Kısacası, bu üç yıl zarfında pek çok iş yapıldı. Bu işi sizler ve sizin yanı sıra kalabalık çalışma grupları yaptılar.

Ben bugün komisyonu iki nedenden dolayı topladım. Birincisi, yapılan çalışmalara son noktayı koymak, ikincisi gelecek etkinliklerle ilgili gerekli görüş alışverişi yapmak ve önlemler almaktır.

Bildiğim kadarıyla, hepimizin ortak görüşü şudur ki, biz önümüzde belirlediğimiz, devlet açısından çok büyük önem arz eden bu ulusal görevi layıkıyla yerine getirdik. Yineliyorum, bunun yerine getirilmesi için bütün Azerbaycan halkının seferber olduğunu gördük. Burada gördüğünüz ve bu üç yılda yayınlanan kitaplar, yahut diğer eserler en üst düzeyde olan çalışmalardır.

Nitekim bu üç yıl boyunca, hemen hemen her toplumda, her kentte, her ilde, her kasabada, her köyde Dede Korkut anıldı, tanıtıldı, Korkut’un tanıtımı için bir hayli çalışma yapıldı. Şimdi halkımızın kendi ecdadını - Dede Korkut’u tanıdığını söyleyebiliriz ve sanırım, bundan sonra asla unutmayacaktır.

Yapılan eserler ise tabiatıyla, ileride "Dede Korkut"un Azerbaycan'da, Türkçe konuşan diğer ülkelerde, başka devletlerde tanıtımı açısından çok değerli çalışmalardır. Ayrıca bunlar halkımızın eğitimi, öğretimi ve gelişmesinde "Dede Korkut"tan yararlanılması bakımından çok önemlidir.

Tüm bu çalışmaları yürüten komisyon üyelerine, bilim adamlarımıza, araştırmacılarımıza, yazarlarımıza, şairlerimize, bestecilerimize, ressamlarımıza - tüm kültür çalışanlarına ve tüm bilim adamlarına, tüm aydınlarımıza teşekkür ediyorum. Bu çalışmada kim ne yaptıysa, halkına hizmet etmiş oldu. Tabii ki, herkes kendi görevi kapsamında, ya da olanakları çerçevesinde bu işi yaptı. Ama gerçekten pekçok kişinin bunda emeği var. Büyük veya küçük, emeği geçen herkese ben teşekkür ediyorum.

Size söyledim, bir diğer amacım bundan sonrası için yol haritasını belirlemektir. Önceleri bu tür etkinliklerin yapıldığı ve yıldönümü töreninin ardından bunun unutulduğu veya sonuçların fiilen kullanılmadığı bazı durumlar oldu. Ancak - bunu defalarca söyledik ve bugün de tekrarlayabiliriz - biz bu yıldönümü etkinliklerini halkımızın kendi tarihini idrak etmesi, kendi geçmişini, zengin kültürünü idrak etmesi,  aynı şekilde tüm dünyanın bizim ne kadar zengin tarihe, kültüre sahip olduğumuzu bilmesi için yaptık. Ayrıca, bunun gelecek çalışmalarımızda kullanılmasını istedik. Önceki dönemlere, Sovyet iktidarı dönemine bakarsak, biz farklı, bize yabancı olan unsurlara dayanarak bunların doğrultusunda eğitim, öğretim, ahlak çalışmalarını yapardık. Oysa şimdi yalnız "Dede Korkut"u değil, sahibi olduğumuz benzer pekçok büyük, dahiyane tarihi anıtları, tarihi eserleri, tarihi mirası kullanmalı ve ileride halkımızın bunların ruhunu özümseyerek yaşaması, bu destanlarda, bu eserlerde yansıtılan milli-manevi değerlerle yaşamasını sağlamalıyız.

Bu nedenle biz somut çalışmalar yapmalıyız. Her hangi kurumun istediği şekilde davranmasını önlemek için bunu boş bırakmamalıyız. Tabii ki, her hangi kurum veya kişinin sunmuş olduğu öneri çok iyi değerlendirilmelidir. Mamafih bu işi organize etmek lazım. İşte bizim komisyonun bugünkü toplantısının ikinci amacı da işte budur.

Komisyonun başkan yardımcılarından konuşmak isteyen olursa konuşsun. Ardından söz almak isteyen diğer kişilere de konuşma fırsatı vereceğim. Ancak fazla zaman almayalım, kısa sürede bu işi bitirelim.

Bence, burada uzun uzadı konuşabiliriz. Ancak ana fikirler söylendi. O yüzden  ben birkaç şey söyleyeceğim, böylece bitiririz. Şimdi konuşmak değil, çok iş yapmak zamanı.

Ancak önce bir şeyi size danışmak istiyorum, - burada pek çok dil bilimci ve edebiyat uzmanını görüyorum. Dün ben burada bizim çok önem verdiğimiz bir sektör olan havaalanında kusurlar, eksiklikler ve bizi çok kaygılandıran durumlar üzerine bir toplantı yapıyordum. Muhtemelen, bunu televizyondan izleyebilirsiniz.

Bu, her insanı ilgilendirmektedir, aynı şekilde bu konu beni üzüyor. Bu yüzden dünkü toplantıda sert konuştum ve bizim bakanları çok ciddi bir şekilde eleştirdim. Bazılarına kınama cezası verdim.

Ancak orada bir şey aklıma takıldı. Aslında ben daha önceler de bundan bahsetmiştim. Hatırlarsanız, birisi konuşma yaparken  “Askerov cenabları, Rasizade cenabları” (red. Bayları) şeklinde sözler sarfetti. Doğru, bir edebiyatçı olarak Vilayet Kuliyev, benim bu konudaki düşüncemin doğru olduğunu teyit etti. Fakat yine söylemek istiyorum: bu "cenabları" kelimesi de nereden çıktı? Neden biz "cenabları" kelimesini kullanıyoruz, çoğul olarak sesleniyoruz - cenabları? Bir zamanlar biz birbirimize "yoldaş" diye hitap ederdik. Sonra bazıları dedi ki, gelin birbirimize "bey" diyelim. Eskiden bizde "cenab", "ağa" vardı, öyle değil mi? "Bey" kelimesi de kullanılırdı. Çağdaş dönemde "cenab" dünyanın her yerinde kullanılan bir kelimedir. Örneğin Ruslar "qospodin" söylüyorlar,  İngilizce konuşanlar "mister" söylüyorlar. Yahut Ukraynalılar, Polonyalılar "pan", Gürcüler "batono" söylüyorlar. Bunların hepsi tekil olarak kullanılan kelimelerdir. Bizde de "cenab" kelimesi var. (red.Sayın) Örneğin, Cenab Vahabzade, Cenab Anar,  Cenab Feramez Maksudov. Ama "Askerov cenabları", "filanca cenabları" dendiğinde bu, birkaç yıldır benim kulağımı tırmalıyor. İşte televizyonda izliyorum, sürekli "cenabları", "cenabları" diye konuşuyorlar. Düşünüyorum, ya bu, bir kişiyse neden buna "cenabları" diyorlar? Burada, birkaç kişi yok ki!

Vilayet Kuliyev dün bilgi vererek eskiden şahlara, krallara çoğul olarak hitap ettiklerini söyledi. Bu, bir gerçektir. Günümüzde de var. Ama bu, bir hitap şekli değildir. Resmi görüşmelerde bir cumhurbaşkanı diğer cumhurbaşkanına hitap ettiğinde, örneğin, bizim dilimizde "zatialileri" kelimesi var, Rusçada "vaşe prevosxoditelstvo"  ifadesi var, bu kelimeyi kullanırlar. Ama bu, galiba, Batı dillerinde hiç yoktur. (Yer yer konuşmalar: "Ekselans kelimesi var”). "Ekselans"ı da çok kullanıyorlar, Türk kardeşlerimiz de çok kullanıyorlar.

Bu, resmi durumlardır. Ama biz birbirimize, “Cenab Anar, Cenab Bahtiyar Hoca” diye hitap ediyoruz, - belki "Cenab" kelimesini kullanırken "hoca" kelimesini kullanmamak lazım: “Cenab Elçin, Cenab Ramiz.” Bu, yeterli değil mi? "Cenabları" kelimesinden biz kurtulamaz mıyız? Yoksa ben dün hata mı ettm? Yani sizler edebiyatçı ve dil bilimcileri olarak dün benim söylediklerimi tasvip ediyor musunuz? (Yerden sesler - evet). O zaman lütfen, gelin bu "cenabları" kelimesini kaldıralım.

Ben dün söyledim, bana "cenabları" diye hitap etmesinler. Öylece "Cenab Prezident" (red.Sayın Cumhurbaşkanı ) söyleyin – oldu bitti, "Sayın Haydar Aliyev" söyleyin – tamam. İstemiyorum, bana ne "yoldaş", ne "Haydar Əliyeviç" desinler. Bazıları hala geçmişteki gibi söylüyorlar. Doğru, ben buna engel olmaya çalışıyorum.

Bahtiyar Vahabzade:  Ancak  mümkün olmuyor, yine "Haydar Aliyeviç" diyorlar.

Haydar Aliyev: Sen şahitsin, ben hemen ağzını tıkıyorum. Biliyorsunuz, bu, bir alışkanlıktır, böyle alışmışlar.

Böylece, ben bu konuyu da sizinle konuştum ve görüşümün doğru olduğuna kanaat getirdim.

                                                               Kapanış konuşması

- Sayın arkadaşlar!

Bayanlar ve Baylar!

Biz bugün "Kitab-ı Dede Korkut" destanının doğuşunun1300. yıldönümü nedeniyle  üç sene önce başlatmış olduğumuz çalışmaya son noktayı koyarken şu konuda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum: Birincisi, biz bu yıldönümünün kutlanması ile ilgili gerçekten doğru bir karar aldık. İkincisi, bu üç yılda çok iş yaptık. Üçüncüsü, bu yıldönümü etkinliklerinin son aşaması hem bilimsel, hem toplumsal, hem siyasi, hem de estetik yönden gerçekten en üst düzeyde oldu.

Tabii ki, bu, halkımıza gurur veriyor. Halkımızın, milletimizin kendi tarihini, kökenini, tarihi geçmişini, kültürel zenginliğini dünyaya bir kez daha tanıtmış olmasından şahsen ben büyük gurur duyuyorum. Halkımız kendini tanıttı, idrak etme yoluna koyuldu, nereden geldiğini, kim olduğunu, hangi kökenli olduğunu tam anlamış oldu. Ancak önce söylediğim gibi, bu, işin başlangıcıdır. Biz bu işe devam etmeliyiz.

Burada bir çok öneri öne sürüldü. Ben çoğu önerinin kabul edilebilir olduğunu ve çoğunu gerçekleştirebileceğimizi düşünüyorum. Bu yüzden de Komisyon Başkan Yardımcıları Elçin Efendiyev,  Anar, Feramez Maksudov ve Fatma Abdullazade’ye talimat verdim: “Başkalarını pek eziyete sokmayın, - tüm bu önerileri siz analiz edin, neyi ne zaman yapacağımızı değerlendirin ve bana gelin, istişare edelim.”dedim. Tabii ki, her komisyon üyesi de burada kendi görüşünü açıklayabilir. Bazıları kendi görüşlerini bildirdiler, izlediğim kadarıyla, birçok kişi ise konuşmak istedi, fakat zaman kısıtlı olduğu için bu, mümkün olmadı. Ancak herkes kendi görüşünü bildirsin. Şu durumda bizim bu çalışmalarımız daha kapsamlı ve istediğimiz şekilde olur.

Bu  çalışmalar, tabii ki, 1,2,3 yıl için değil, uzun bir süre için öngörülmelidir. Tüm bu çalışmalar değerlidir. Ben bizim okullarda, çocuklara, gençlere okutulacak eğitim, ders kitaplarımızda, hatta çocuk yuvaları için hazırlanan kitaplarda "Dede Korkut" konusundan bol bol yararlanılması gerektiğini düşünüyorum.

Bizim bütün üniversitelerde tarihimizin, edebiyatımızın belli bölümlerinde "Dede Korkut"un tarihçesi, Dede Korkut hakkında bilgiler, görüşler mutlaka yer almalıdır. Bu nedenle bizim Eğitim Bakanlığı, Eylül ayına kadar ders kitaplarına belki bir takım ilavelerin yapılması olasılığını düşünüp taşınmalıdır. Düşünüp taşının, ne mümkünse bunu şimdi yapın, geri kalanını daha sonra yaparsınız. Ama bunlar mutlaka olmalıdır. Yani bundan böyle biz milletimize şunları çocukken öğretmeliyiz: Senin kökenin nedir, senin milletin hangi kökenden gelmektedir, senin ecdadın kimdir, bu millet nereden geldi, hangi zorluklarla katlandı ve bugün kimlerden oluşmakatdır. İşte bu ulusal bilinç konusuna biz özel önem vermeliyiz.

Biz çeşitli, farklı aşamalardan geçtik. Bugün hepimiz bir anlamda kendimizi idrak edebiliyoruz. Bazıları bugüne kadar bile Azerbaycanlı olduklarını idrak edememişler. Muhtemelen, bunun için de zamana ihtiyaç var, idrak edecekler. Ama bizim gelecek kuşak, yani çocuklar bunu çocuk yaşlarda idrak etmelidir. O yüzden de bu, önemli konulardan biridir.

Ben başka konulara değinmek istemiyorum. Ancak Bahtiyar Hoca alfabe konusunu gündeme getirdi. Gerçekten, bizim burada somut bir programımızın bulunması gerekir. Bizim halkımız tamamen Latin alfabesine geçecektir. Kimin canı ne zaman ve nasıl isterse diyerek bu işi oluruna bırakırsak, biraz zor olacaktır. Nitekim burada bir takım sıkıntılar vardır.

Doğru söylüyorsunuz, şimdi gazete okuyanların çoğu Kiril alfabesini okuyor, Latin alfabesini okumuyor. Ama biz Kiril alfabesini kullandığımız sürece Latin alfabesini öğrenemeyeceğiz. Öyleyse Latin alfabesi ile eğitim alan kişilerin 10 sene sonra gelip bunu okumalarını bekleyelim. Şu durumda biz daha 10 yıl Kiril alfabesini okumalıyız.

Biz bu geçiş dönemini boş bırakamayız, bunu bir düzene sokmamız gerekir. Bunun düzene konulması için ben hem Elçin Efendiyev, hem Fatma Abdullazade’ye talimat vererek, birlikte oturup, düşünüp tartmalarını ve neler yapmamız gerektiği konusunda öneride bulunmalarını istiyorum.

Siz şimdi anlattıkça ben düşünüyordum. Örneğin, muhalefet yanlısı gazete nasıl yayın yapacağını kendisi bilir. Devletin  2-3 resmi yayın organı bulunuyor, belki onların tirajının bir bölümünü, örneğin yarısını  Kiril, yarısnı Latin alfabesinde, yahut yüzde 30'unu Latin alfabesinde, yüzde 70'ini Kiril alfabesinde yayınlayalım? Kim Latin alfabesinde okumayı biliyorsa, öyle okusun. Böylece insanları alıştıralım. Başka yöntemler de kullanılabilir. Her halde, bunu yapmak gerekir.

Demin Bahtiyar, Türkiye'de bir senede geçtiklerini söyledi. Bu, belki biraz abartılı olabilir. İkincisi, siz hepiniz biliyorsunuz, Azerbaycan, Latin alfabesine Türkiye'den önce geçti. Ben bunu orada kendilerine defalarca söyledim. Arap alfabesini kullanan halklar arasında Latin alfabesine geçen ilk ülke Azerbaycan oldu. Türkiye, Orta Asya ülkeleri bizden sonra geçtiler. Latin alfabesine ilk Azerbaycan geçti. O dönemdeki insanlarımızın bu çalışmasını takdir etmek gerekir.

Bu arada ben 1939 yılında Latin alfabesinden Kiril alfabesine geçişi hatırlıyorum. Size doğrusunu söyleyeyim, bu da büyük bir sıkıntı yarattı. Ama şimdi, bu, örneğin benim için zor değil. Neden, biliyor musunuz? Çünkü ben hem Latin alfabesini biliyordum, hem Rusçayı biliyordum. Rusçayıi bildiğimden ben Kiril alfabesinde okuyup yazmayı hemen kaptım. Ne var ki böyleleri azdı. Günümüzde de azdır.

Onun için bu konuyu öyle boş bırakmaya gelmez. Siz bir takım öneriler hazırlayın, biz bunu da çözelim.

Ben yapılan çalışmalardan dolayı hepinize bir kez daha teşekkür eder ve başarılar dilerim.

Ama bir şeyi unuttum. Yayınlanan bu kitaplar için teşekkür ederim. Ancak bunlar da öyle sadece sergi için olmasın. Örneğin, ben ansiklopedinin tirajı ne kadar diye sordum. 2 bin söylediler. 2 bin kime yetecek? Ancak kütüphaneleri görür. Biz bu ansiklopediyi, tabii ki, böyle enfes bir şekilde büyük tirajla basamayız. Ne var ki biz bunu daha sade  bir tasarımda daha fazla tirajla basabiliriz.

Fatma Abdullazade: 10 bin hazırlanıyor.

Haydar Aliyev:
10 bin hazırlanıyor, çok güzel. Tüm halkımıza yetebilecek şekilde hazırlayın. Yok öyle şey, işte bunu fuarda sergiledik, kütüphaneye koyduk bitti.  Biz bunun öylesine bir kitap gibi sadece kütüphanede bulunmasını istemiyoruz. İnsanlar, halkımız bundan yararlansın istiyoruz. Onun için bunların tirajı artırılmalı ve sade bir şekilde basılmalıdır ki, herkes alıp okusun.

Ayrıca burada nefis bir şekilde basılmış olan başka değerli kitaplar da bulunuyor. Bunların sadece bazı gruplara, akademisyenlere değil, gerçekten tüm kitleye ulaşması için tirajını artırmak gerekir. Burada amacımız şu ki, biz "Kitab-ı Dede Korkut"un bir takım kişiler tarafından değil, pekçok kişi tarafından bilinmesini, herkesin onu tanımasını istiyoruz.

Sizin hepinize teşekkür eder, başarılarınızın devamını dilerim. Teşekkürler.

Çeviri 15 Nisan 2000 tarihli AZERBAYCAN Gazetesinden yapılmıştır.

Kısa inceleme yazısı

KÜLTÜR

Genel tarihi bilgiler

KÜLTÜR

Bilgi notu

KÜLTÜR