Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in, Türkiye ziyareti sırasında Ankara Üniversitesi`nde yaptığı konuşma - 16 Mart 2001


Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ekselansları Değerli Dostum, Kardeşim Ahmet Necdet Sezer!

Sayın Ankara Üniversitesi Rektörü!

Sayın senatörler!

Sayın bayanlar ve baylar!

Sayın dostlar!

Ben Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, değerli dostum, kardeşim Ahmet Necdet Sezer`in daveti üzerine 12 Mart`ta resmi ziyaret için Türkiye`ye geldim. Bu, benim Türkiye`yi ilk ziyaretim değildir. 1992 yılından bu yana ben defalarca kez Türkiye`yi ziyaret ettim. Hem resmi ziyaretler hem çalışma gezilerim oldu. Öylesne görüşmek için geldiğim zamanlar da oldu. Bunların hepsi benim için değerlidir. Fakat hayat geliştiği gibi, insanların dünya görüşü de gelişiyor ve her atılan yeni adım, tabii ki, öncekinden daha büyük önem arzediyor. Onun için de ben bu ziyarete çok değer veriyorum. Zira birincisi, burada biz sayın cumhurbaşkanı, değerli dostum ile birlikte çok detaylı, geniş kapsamlı görüşmeler yaptık, müzakerelerde bulunduk. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin bugünkü durumu ve geleceğine dair düşüncelerimizi paylaştık ve ikimiz de Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin her geçen gün daha da geliştiği konusunda aynı görüşte olduğumuzu bir kez daha ifade ettik. Bunlar dostluk, kardeşlik ilişkileridir. Bunlar derin tarihi köklerimize, milli manevi değerlerimize dayanan ilişkilerdir. Aynı dili konuşmamız, aynı din, aynı kültür mensubu olmamızla ilgili ilişlkilerdir. Bir millet, iki devlet ilişkileridir. Uluslararası tabirle stratejik ortaklık ilişkileridir. Bu hem Türkiye hem Azerbaycan için çok önemlidir. Zira dünya zor bir dönemden geçiyor. Dünyada çok karmaşık süreçler yaşanıyor. Bu süreçlerin bir kısmı, belki, en acılısı, Türkiye de dahil olmak üzere bizim bölgemizde - Kafkasya`da yaşanıyor. Burada hem savaş hem ihtilaflar hem çözüm gerektiren pekçok sorun bulunuyor. Tüm bu süreçlerde Türkiye ve Azerbaycan, kuşkusuz ki, her zaman yan yana, omuz omuza oldu, aynı yolda yürüdü. Memnuniyetle belirtebilirim ki, bu yolumuzun ne kadar doğru, mantıklı bir yol olduğunu biz bugün birkez daha teyit ettik.

Tüm diğer görüşmeler de benim için önemli idi. Özellikle çok saygıdeğer Büyük Millet Meclisi`nde milletvekillerine, yani halkın temsilcilerine yaptığım konuşma ve orada düşüncelerimi açıklamış olmam benim için çok önemli idi.

Türkiye`de bulunduğum şu günler benim için de, Azerbaycan halkı için de değerlidir. Bizim buradaki görüşmelerimiz, temaslarımız hergün Azerbaycan`da teşevizyonda yayınlanıyor. Oradan bana hep bildiriyorlar ki, halkımız, ulusumuz bunları büyük heyecan, hayranlıkla, ilgiyle izliyorlar. Herkes bundan memnundur. Zira bizim devlet adamlarının yanı sıra halkımız da bu kardeşliğin ne kadar önemli olduğunu biliyor, anlıyor ve istiyor.

Buradaki görüşmelerimizin temel konularından biri Kafkasya`da barış, huzur, güvenliğin sağlanması üzerine oldu. Bu konuda hem Türkiye hem Azerbaycan'ın girişimi olmuştur. Bu, halklarımz için, Kafkasya için, belki tüm dünya için çok önemlidir. Fakat bizim için, yani Azerbaycan için daha büyük önem ifade etmektedir. Zira biliyorsunuz, 1988 yılında Ermenistan-Azerbaycan sorunu ortaya çıkmıştır. 1988 yılında Ermenistan, Azerbaycan`ın ezeli toprağı, kopmaz parçası olan Dağlık Karabağ`ı ilhak etme iddiasında bulunmuştur. O sırada hem Azerbaycan hem Ermenistan Sovyetler Birliği`nin sınırları içinde yer alıyorlardı. Fakat ne yazık ki, Sovyetler Birliği hükümeti, onun liderleri o sırada adil yol izlemiyorladı. Ermenistan`a daha fazla destek veriyorlardı, Azerbaycan` a ise destek yoktu.

Daha sonra Azerbaycan içinde istikrarın olmaması, halkın birlik ve beraberlik iradesinin yeteri düzeyde olmaması, ülke böylesine zor durumda iken bazı kişilerin iktidar mücadelesi vermesi ve bu amaçla silahlı grupları kullanması, doğal olarak, o sırada bizim halkımızı bir anlamda bölmüştür. Bunu fırsat bilen Ermeniler, bilakis, ülke içindeki tüm çelişkileri, anlaşmazlıkları bir kenara bırakarak kenetlenmiş, Dağlık Karabağ'ı işgal etmek için çabalamışlar. İşte bu nedenler yüzünden Azerbaycan topraklarının yüzde 20'si Ermenistan tarafından işgal edilmiş, bu topraklardan bir milyonun üzerinde Azerbaycanlı - sizin kardeşleriniz yerinden, yurdundan zorla göç ettirilmiş, kovulmuştur ve artık 7-8 seneyi aşkın süredir çadırlarda yaşıyor.

Biz 1994 yılında savaşı durdurduk, ateşkes anlaşmasını imzaladık. Sorunu barışçıl yoldan çözmeye çalıştık. Bunun kendi başına büyük bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Zira savaş sonucunda hem kan dökülmüş, hem şehitler verilmiş, hem de, üzülerek söylüyorum, Azerbaycan, topraklarını kaybetmişti.

Artık 1994 yılından itibaren barış görüşmeleri yapılmaktadır. Bu görüşmeleri de AGİT'in kurduğu Minsk Grubu yürütüyor. Minsk Grubu 12 devletten oluşuyor. Onlardan da biri Türkiye'dir. Minsk Grubunun eşbaşkanları vardır. Bunlar Rusya, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa'dır. Onların arabuluculuğu ve Türkiye'nin bu işte çok etkin yer alması sayesinde biz insanların kendi yerlerine geri dönmelerini, uluslararası hukuk temelinde Azerbaycan'ın egemenliğinin, sınırlarının dokunulmazlığının sağlanmasını istiyoruz. Temel amacımız bundan ibarettir.

Ermeniler ise hep toprak isteği ile yaşıyorlar, siz bunu biliyorsunuz. Son dönemlerde bazı ülkelerde Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ermenilere sozde soykırımı yapılmasının tanınmasına ilişkin kabul edilen tasarılar tamamen asılsız, yalan-yanlış şeylerdir. Ben bunu Büyük Millet Meclisi'nde de söyledim, bugün de söylüyorum - böyle birşey olmadı, bunu sadece uydurmuşlar.

Eğer o döneme, yahut daha sonraki döneme bakarsak, aksine, Ermeniler Azerilere, Türklere soykırımı yaptılar. Dağlık Karabağ savaşında Ermenistan Silahlı Kuvvetleri, Rusya'nın 366. alayının katılımıyla,- ki bu alay Dağlık Karabağ'da bulunuyordu, - Hocalı Kenti'nin insanlarını bir gecede katlettiler. İşte soykırımı budur. Eğer onlar 85 yıl önceki "soykırımı" konuşuyorlarsa, bu, şimdi, 20.yüzyılın sonunda Ermeniler tarafından Azerilere, Türklere karşı yapılan soykırımıdır. Onun için de onların soykırımila ilgili konuşmaya hakları yoktır. Soykırım hakkında konuşmaya bizim hakkımız var.

Bununla söylemek istediğim şudur ki, ne yazık ki, Ermeniler Amerika Birleşik Devletleri, Fransa ve Avrupa'nın diğer ülkelerindeki diyasporalarından yararlanarak, işte bu tür kararların alınmasını sağlıyorlar. Onlar bizim barış görüşmelerimizde de adil bir tutum izlemiyorlar. Topraklarımızı işgal ettikleri için bizim açımızdan uygun olmayan şartlar öne sürüyorlar. Tabii ki, biz bu şartları kabul edemeyiz. Bu nedenle barış görüşmeleri uzuyor.

Biliyorsunuz, ocak ayında ben Paris'i ziyaret ettiğim sırada Ermenistan Cumhurbaşkanı Koçaryan ile iki kere bir araya geldim. Ardından Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın aracılığıyla, onun katılımıyla üçlü görüşme yaptık. Fakat bu görüşmeler de pek bir sonuç vermedi. Şimdi - ki bence siz bunu televizyondan biliyorsunuz,- Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Azerbaycan Cumhurbaşkanı'nı ve Ermenistan Cumhurbaşkanı'nı ABD'ye davet etmiştir. 3 Nisan'da Florida'da bizim görüşmelerimiz yapılacaktır. Colin Powell buna önayak olmuştur. Fakat Başkan Bush da bu işle ilgileniyor. Onlardan aldığımız bilgilere göre, bu görüşme değil yalnız ABD, hem de Minsk Grubu eşbaşkanları olan Rusya, Fransa temsilcilerinin katımı ile yapılacaktır. Şimdi ben oraya gideceğim. Dilerim, biz orada ileriye yönelik herhangi adım atarız. Ermenistan ile Azerbaycan arasında barışı sağlarız. En önemlisi işgal altındaki topraklarımız boşaltılır.

Bunları ben size, sadece, bilginiz olsun diye söylüyorum. Fakat aynı zamanda söylemek istedğim şudur ki, bu konu sayın cumhurbaşkanı ile bizim görüşmelerimizin temel bölümünü oluşturdu. Zira Türkiye hep bizim yanımızda oldu. Şimdi bu sorunun çözüme bağlanmasının şu aşamasında tekrar Türkiye'ye danışmak, cumhurbaşkanı ile, hükümet başkanları ile görüş alışverişi yapmak bizim için çok önemlidir.

Ben tüm ziyareti anlatmak sitemiyorum. Fakat bizim bu görüşmelerimizin, Türkiye'ye benim resmi ziyaretimin Azerbaycan için ne kadar büyük önem taşıdığını anlamanız için bu konuyu size anlatıyorum.

Başka konuları da konuştuk. Örneğin, Bakü-Ceyhan boru hattı, - biliyorum, bu, Türkiye'de herkesin ilgisini çeken bir konudur,- bu konuda herşeyin hazır olduğunu tespit ettik. Takvim hazırlanmıştır. Bu takvim uyarınca çalışmalar yapılıyor. Bakü-Ceyhan boru hattı inşa edilecek, bitecek, Azerbaycan petrolü Türkiye'ye taşınacak ve buradan Akdeniz'e ulaştırılacaktır.

Biliyorsunuz, Azerbaycan'da büyük miktarda doğalgaz rezervleri bulunuyor. Son dönemlerde biz onu Türkiye'ye satmak için görüşmeler yapıyoruz. Bu görüşmeler, temaslar sonucunda Azerbaycan doğal gazının Türkiye'ye satılmasına dair anlaşmalar imzalandı. Çok önemli başka konular da oldu. Onun için de ben bu ziyaretimden çok memnunum.

Bu ziyaretimin daha bir, üstelik çok önemli ayağı benim Ankara Üniversitesi'ni ziyaretim, bu üniversitenin bana büyük saygı göstermesi, beni üniversitenin fahri doktorası unvanına layık görmesidir. Ben bundan gurur duyuyorum. Çok gururlandım ve Ankara Üniversitesi senatörlerine, rektörüne, bu kararı alanların hepsine içten teşekkürlerimi sunuyorum. Çok teşekkür ederim.

Ankara Üniversitesi Türkiye'nin en saygılı, en büyük üniversitelerinden biridir. Ben önceden biliyordum, fakat bana fahri doktora unvanının verilmesi haberini aldığımda, doğal olarak, Ankara Üniversitesi'nin tarihi hakkında birkez daha bilgiler edindim. Ben buna çok sevindim. Zira tüm diğer başarılarının yanı sıra, Ankara Üniversitesi'nin en büyük gurur kaynağı onun büyük Mustafa Kemal Atatürk'ün aldığı karar üzerine Türkiye'de kurulan ilk üniversitelerden biri olmasıdır.

İkincisi şudur ki, Ankara Üniversitesi, büyük Atatürk'ün vasiyetlerini yerine getiriyor. Nitekim ben orada okuyorum..."Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir." Mustafa Kemal Atatürk'ün bu sözleri Türkiye'deki tüm üniversiteler, bilim adamları, keza Ankara Üniversitesi için bir vasiyettir. Yani bu, izlenmesi gereken bir yoldur. Ankara Üniversitesi de bu yolu izliyor.

Ankara Üniversitesi ile Azerbaycan arasındaki ilişkiler de beni çok sevindiriyor. Zira rektör söyledi ki, burada Azerbaycan'dan 150 öğrenci eğitim alıyor, 7 öğretmen çalışıyor. Bu da çok önemlidir.

Ankara Üniversitesi, Azerbaycan'ın üniversiteleri ile bilim ve eğitim dalında ilişkiler kurmuştur. Bakü Devlet Üniversitesi, - bu üniversite 81 yaşındadır,- 1919 yılında kurulmuştur ve çok büyük eğitim kurumudur. Daha sonra söylediniz ki, Nahçıvan Üniversitesi ve Lenkeran Üniversitesi, Bilimler Akademisi ile ilişkiler kurmuştur.

Azerbaycan Bilimler Akademisi, çok büyük bir bilim merkezidir. Biliyor musunuz, bu, bir zamanlar Sovyetler Birliği'nin kurduğu bir kurumdur. Yani Türkiye gibi devletlerde eskiden, günümüze kadar benzer bir merkez - bilim merkezi, Bilimler Akademisi yoktu. Bu, Rus İmparatorluğu'ndan kalan eski bir gelenektir. Ancak Sovyetler Birliği'nde Bilimler Akademisi en üst düzeyde bilim kurumu idi. Sovyetler Birliği'nin tüm olumlu ve olumsuz yönlerin biz biliyoruz, olumsuz yönü olumlu yönünden daha fazladır. Fakat bilim alanında çok iş yaptı. Örneğin, önceleri mevcut olan Bilimler Akdemisi'nin daha sonralar da geliştirilmesi, Sovyetler Birliği üyesi 15 müttefik cumhuriyetin her birinde - ki onlardan biri de Azerbaycan idi- akademinin kurulması. Azerbaycan Bilimler Akademisi, 1945 yılında kurulmuştur ve o çok işler yapmıştır. Doğru, şimdi, geçiş döneminde onun bazı sorunları vardır. Fakat biz bu sorunların hepsini çözeceğiz. Ben Ankara Üniversitesi ile Azerbaycan Bilimler Akademisi arasında ilişkilerin kurulmasından çok memnunum. Nitekim Azerbaycan'da Bilimler Akademisi eğitimle pek uğraşmaz. Onlar bilimsel araştırmalar yapıyorlar. Onun için bu ilişkiler çok önemlidir.

Azerbaycan'da bilim adamları, bilim kurumları, üniversiteler Türkiye ile, Türk dünyası ile ilgili birçok konularda araştırmalar, incelemeler yapıyorlar. Bunlar tamam. Benim girişimim üzerine Azerbaycan'da büyük Atatürk'ün mirasının öğrenilmesi, araştırılması merkezi kurulmuştur. Bu merkez bağımsız bir kuruluş olacaktır. Hem Bilimler Akademisi'nin, hem ülkemizin tüm üniversitelerinin bu alanda en uzman insanları buraya toplanacaklar. Ben de - Azerbaycan Cumhurbaşkanı da, bu merkezin onursal başkanıyım. Sanırım, bu merkez Azerbaycan ile Türkiye arasında tarihi ilişkilerin ne kadar yoğun olduğunu bilimsel açıdan birkez daha araştıracak ve ortaya çıkaracaktır. Bu, geniş işbirliğinin kurulması için yeni olanaklar sağlayacaktır.

Ben sizin bu üniveristenin Azerbaycan Bilimler Akademsisi ile doğrudan bağlantısının olmasından çok memnunum. Bu yüzden de dilerim ki, Ankara Üniversitesi, benim başkanlığını yaptığım merkez ile Atatürk mirasının öğrenilmesi, Türk halklarının tarihinin ve tarihi birliğinin araştırılması alanında da çalışmalar yapar.

Biliyor musunuz, değerli arkadaşlar, ben hayatımda çok ödül aldım. Burada hayatım hakkında kısa bilgi verildi. Ne var ki hayatım boyunca çok işler yaptım, çok sorunlarla karşılaştım. Mamafih çok ödüller aldım, Hem Sovyetler Birliği'nin, hem pekçok ülkenin ödülüne layık görüldüm. Bu ödüller arasında benim için en değerli ödül 1999 senesinde Türkiye tarafından verilmiş olan Atatürk Uluslararası Barış Ödülü'dür. Ben bunu almaktan büyük onur duyuyorum ve ömrümün sonuna kadar bu adı büyük gururla taşıyacağım.

Pekçok üniversite de bana fahri unvanlar vermiştir. Örneğin, 250 yıllık tarihi geçmişi olan Moskova Devlet Üniversitesi üç ay önce, - ki benim bundan haberim bile yoktu, - beni o kurumun fahri doktora unvanını vermiştir. Gidip almam için beni Moskova'ya davet ettiler. Gidemezsem, kendileri Azerbaycan'a gelecekler.

Ben bir zamanlar Moskova'da SSCB Bakanlar Kurulu Birinci Başkan Yardımcısı olarak çalıştığım sırada, tüm Sovyetler Birliği'nin bilim ve eğitim alanı ile ilgili işlerini yürütüyordum. O sırada Sovyetler Birliği'nde 800'ün üzerinde üniversite, Bilimler Akademisi vs. vardı. Benim onlarla çok sık temaslarım olurdu. Ancak onlar bu adı o zaman vermediler. Zira Sovyetler Birliği'nde bu tür şeyler yasaktı. Ben oradan ayrılalı kaç yıl oldu, - şimdi ben Azerbaycan gibi bağımsız bir devletin başkanıyım,- fakat 250 yıllık geçmişi olan Moskova Devlet Üniveristesi bana fahrı doktora unvanını vermiştir.

Ben Türkiye'de de bazı üniversitelerde bu adı aldım. Ancak Ankara Üniversitesi'nin, büyük Atatürk'ün kararı ile kurulmuş bir üniversitenin ve bu denli gelişmiş bir eğitim kurumunun, pekçok kadro yetiştirmiş bir üniversitenin fahri doktora unvanı benim için çok değerlidir. Üstelik Türkiye'nin pekçok devlet adamı sizin okuldan mezun olmuştur, milletvekilleri, bakanlar. Türkiye'nin bugünkü 10.cumhurbaşkanı, benim dostum, kardeşim, Ahmet Necdet Sezer de sizin üniversitede eğitim almıştır. Buradan hayata atılmıştır ve siz kendisine öylesine güzel bilgiler vermiş ve burada kendisi öylesine güzel bir eğtim almıştır ki, şimdi bugün Türkiye Cumhurbaşkanı olarak görev yapmaktadır.

Onun için de ben bugün Sayın Cumhurbaşkanı ile birlikte burada bulunmaktan çok memnunum. Değerli dostum, ben sizi de kutluyorum, sizin eğitim aldığınız bir üniversite şimdi böylesine yüksek bir düzeye ulaşmıştır. Bir cumhurbaşkanı olarak eğitim aldığınız bu üniversiteye daha fazla yardım edeceğinizi düşünüyorum.

Değerli dostlar, ben size birkez daha teşekkür ediyorum. Emin olabilirsiniz, Ankara Üniversitesi'nin fahri doktora unvanını onurla taşıyacağım. Bu, bana önemli görevler yüklüyor. O da şudur ki, Türkiye ve Azerbaycan arasında bilim, eğitim alanında ilişkilerin gelişmesi için daha fazla işler yapmalıyım. Emin olabilirsiniz, ben bunu yapacağım. Sizin herbirinizi Azerbaycan'da görmekten memnun olacağım.

Size teşekkür ediyorum. Üniversiteye, hepinize - üniversitenin hem hocalarına hem öğrencilerine esenlikler, mutluluk ve başarılarının devamını dilerim. İyi günler.

Çeviri 27 mart 2001 tarihli AZERBAYCAN Gazetesinden yapılmıştır.

Kısa inceleme yazısı

DIŞ POLİTİKA

Genel tarihi bilgiler

Azerbaycan-Türkiye ilişkileri

Bilgi notu

Azerbaycan - Türk Dünyası