Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in İtalya`nın "La Republica" gazetesi dış politika yazarı Marco Ansaldo`ya verdiği mülakat - 26 Eylül 1996, Roma


Gazeteci: İlk soruyu sormazdan önce şunu söyleyeyim, 1991 yılında ben Azerbaycan`a bir gezi yaptım ve bu gezi bende çok güzel izlenimler bıraktı. Sayın Cumhurbaşkanı, Kafkasya bölgesindeki petrol rezervlerinin Basra körfezinde bulunan rezervlerden daha fazla olduğunu söylemekte haklılar mı? Öyle mi dersiniz?

Haydar Aliyev: Ben bu tür kesin ifadeler kullanmak istemiyorum. Buna rağmen, ortak görüş şu yöndedir, Hazar havzasında son derece büyük petrol ve gaz rezervleri bulunmaktadır. Biliyorsunuz, Azerbaycan bilim adamları, jeologları, petrolcüleri onca yıllar Hazar Denizi`nde petrol ve gaz rezervlerini arama çalışmalarında bulunmuşlar. Şimdi Hazar Havzası tüm dünyanın büyük ilgisini çekiyor, bu konuda çok yazılar yazılıyor, çok tartışmalar yapılıyor. Dünya ekonomisine de, Dünya Topluluğuna da tüm bu zenginliklerin olması yönünde bilgiler bilhassa Azerbaycan tarafından duyurulmuştur.

Oysa üç yıl öncesinde Hazar Denizi`ne böylesine ilgi yoktu. Fakat son üç yılda Hazar Denizi`ne petrol ve gaz yönünden ilgi muazzam bir hızla artmaya başlamıştır, nitekim bundan "sorumlu" yine de Azerbaycan`dır. Üç sene önce biz büyük bir anlaşma imzaladık ve daha sonra onu "Yüzyılın anlaşması" olarak isimlendirdiler. O dönemler altı ülkenin 11 petrol şirketinden oluşan bir konsorsiyum kuruldu. Biz Hazar Denizi`nin Azerbaycan`a ait bölümündeki çok büyük ekonomik verilere sahip bulunan "Azeri", "Çırak", "Güneşli" yataklarının ortak kullanımına ilişkin ilk anlaşmayı imzaladık. Bunun ardından Hazar Denizi`ne de ilgi arttı. İlk önce, şu üç yılda biz kendimiz büyük bir hızla son derece büyük bir yol alarak, benzeri konuda dokuz anlaşma imzaladık ve dün onuncu anlaşmanın temelini oluşturduk. "Kürdaşı" denen ve büyük petrol-gaz yataklarından biri olan yatağın ortak işlenmesi konusunda Azerbaycan Petrol Şirketi ile "Eni-Agip" şirketi arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Önümüzdeki iki-üç ay içinde konsorsiyum oluşturulacağını düşünüyorum, zira buraya "Eni-Agip" dışında diğer petrol şirketleri de katılacak ve onlarca anlaşma imzalanacaktır.

Tüm bunlar bizim geçen üç yılda yaptığımız çalışmalardır. Fakat geçenlerde Türkmenistan Hazar Denizi`nin ona ait bölümündeki yatak için ihale açmıştır. Rusya Hazar`da kendine ait bölüm için ihale açtığını duyurmuştur. Kazakistan Hazar Denizi`nin ona ait bölümünde bulunan petrol yataklarının değerlendirilmesine başlamıştır.

Eylül 1994`te ilk anlaşma imzalandığı sırada Rusya Dışişleri Bakanlığı bu anlaşmayı kabul etmedikleri yönünde bir bildiri yayımlamıştır, oysa aynı anlaşmayı imzalamış olan konsorsiyuma Rusya`nın "LUKoil" şirketi de katılmaktadır. Sağ elin sol elin ne yaptığından haberi yok asıl burada demişler. O sıralarda bu anlaşmaya taraf olan bazı katılımcılarını endişe sardı ve aynı bildiriyle ilgili bana geldiler. Ben onlara söyledim: endişelenmeyin, siz kendi işinizi yaptınız, herhangi birinin anlaşmayı kabul etmemesi onun kendi bileceği iştir. Bunun bizle hiçbir ilgisi yok.

Böylece, Hazar Denizi`nin statüsü ile ilgili tartışmalar başlandı. Statü nasıl olacaktı - Hazar sektörlere mi bölünmeli, kondominyum (red.ortak egemenlik) mu olmalı, yoksa başka bir şey mi. Biz ta başında söyledik ki, Hazar Denizi 1970 yılında sektörlere bölünmüştür ve bu sektörler Hazar`a kıyıdaş cumhuriyetlere aittir.

Biz düşünüyoruz ki, edinmiş olan deneyim kendini kanıtlamıştır ve herhangi yeni birşey aramaya gerek yok. Şimdi Hazar`a kıyıdaş bazı devletler sektörlere bölünmesini tasvip etmeseler de, kendi sektörlerinde bulunan petrol yatakları için ihale açıyorlar. Enteresan bir durum ortaya çıkıyor. O, bir yandan Hazar Denizi`nin sektörel paylaşımına karşı olduğunu söylüyor, öte yandan ise kendi sektöründe bulunan yatak için ihale açıyor. Tamam, bırakın yapsın, bu bizim işimize geliyor.

Soru: Sayın Cumhurbaşkanı, anlattıklarınızla ilgili olarak Azerbaycan`ı yeni Küveyt, Hazar Denizi`ni ise ileride yeni Basra Körfezi olarak isimlendirmek hiç de abartılı olmayacaktır?

Haydar Aliyev: Ben bu görüşü tasvip etmiyorum, Azerbaycan Azerbaycan`dır, Hazar Denizi ise Hazar Denizi`dir ve ben onlara başka isimlerin takılmasını uygun bulmuyorum. Doğru, böyle bir uygulama eski Sovyetler Birliği`nde söz konusu olmuştur. Rusya`da, örneğin, Tataristan`da, Başkırdistan`da, Orenburg`da, Tümen`de yeni petrol yataklarını arayıp bulduklarında onları ikinci, üçüncü, dördüncü Bakü olarak isimlendiriyorlardı. Fakat o sırada biz tek bir devlette bulunuyorduk. Bu yüzden de bu, bizim haysiyetimize dokunmuyordu, tam tersi, hatta yeni yataklar Bakü`nün ismini taşıyor diye seviniyorduk. Azerbaycan en eski bir petrol ülkesidir. Dünyada ilk kez petrol 1848 yılında bilhassa Azerbaycan`da fıskırmıştır. Bu nedenle de biz hiçbir şekilde Azerbaycan`ın "İkinci Küveyt" olarak isimlendirilmesine izin veremeyiz. Ne de olsa Küveyt petrol üretimine topu topuna 30 yıl önce başlamıştır.

Soru: Sovyetler Birliği`nin çökmesi Azerbaycan`ın ekonomik gelişmesini nasıl etkiledi?

Haydar Aliyev: Sovyetler Birliği`nin dağılması burada uygulanmış olan tek ekonomik sistemi çökertti. Tabi ki, bu, Sovyetler Birliği`ne üye olan ve onun çökmesinin ardından kendi bağımsızlıklarını kazanmış tüm cumhuriyetlerin ekonomisini negatif yönde etkiledi. Bu, Azebaycan konusunda da geçerlidir. Bilhassa Rusya`nın kendisi de hâlâ bunun acısını çekiyor, oysa Sovyetler Birliği`nin zenginliklerinin büyük bir bölümü onun kontrolünde bulunmaktadır. Bunlar doğaldır. İyi bir şey kazanmak için bir takım kayıpları da göze almak gerek. Evet, ekonomik ilişkiler kesintiye uğradı, zira Sovyetler Birliği ekonomisinin tek çatı altında birleşen planlı idari düzeni çökmüştü. Fakat şimdi Azerbaycan`da piyasa ekonomisi ilkelerine dayanan yeni bir ekonomik düzen kuruluyor. Tabi ki, bu geçişin kolay bir biçimde herhangi bir kayıp olmadan gerçekleşmesi mümkün değil.

Soru: Sayın Cumhurbaşkanı, daha önceler, Sovyetler Birliği döneminde Siz çok ünlü bir politikacıydınız. Siz Bakanlar Kurulu Başkanı Birinci Yardımcısı olarak çalıştınız, birçok seneler boyunca Siyasi Büro üyeliğini yaptınız. Bilhassa Gorbaçov tarafından belli bir aşamada Sizin kariyerinize son verildi, zira Siz onun çizgisini, yeniden yapılanma siyasetini tasvip etmediniz. Bu nedenle de o Sizi kilit rollerden uzaklaştırdı ve iş çevrelerinde bir süre Sizden herhangi bir haber alınamadı. Fakat bunun ardından Siz bağımsız Azerbaycan`ın cumhurbaşkanı olarak en önemli konumlara geldiniz ve şimdi sizin hakkınızda şaşırtıcı dönüşümler yapan bir politikacı, eski dönemlerin politikacısı - yeni ortamda yeni yaşam biçimini bulan bir politikacı diye yorumlar yapıyorlar. Size karşı olan bu tutumu ve uluslararası kamuoyunun Size verdiği bu değeri nasıl yorumlardınız?

Haydar Aliyev: Birincisi, uluslararası kamuoyu gerçeklerden yola çıkarak böyle bir değer veriyor. İkinicisi, Gorbaçov iktidarı sırasında istifa etmemin nedenine biraz açıklık ve netlik kazandırmam gerek. Biliyorsunuz, yeniden yapılanmayı kabul etmememin Gorbaçov`la hiçbir ilgisi yok, yeniden yapılanma ile görüşler o, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesinin genel sekreterliğini yapmazdan çok önce ortaya çıkmıştı. Konu şu ki, Sovyetler Birliği ekonomisinde ve sosyo-politik düzeninde reformlar yapma isteği ile başlamış olan yeniden yapılanmayı daha sonraları Gorbaçov tahrif etti.

Benim gitmem ise temel olarak ulusal politika konularında Gorbaçov`la aynı görüşü paylaşmamış olmamla ilgiliydi. O, kendisi kendi yanlışlarının kurbanı oldu, ulusal politika konusunda ciddi yanlışlar yaptı. Ben Siyasi Büro`nun üyeleri arasında milliyet olarak Rus olmayan tek kişiydim. Kuşkusuz, çok bilgi sahibi olduğumu söyleyemem, fakat her halde milli konuları diğer herhangi kimseye oranla daha iyi biliyordum diyebilirim. Ben ulusal cumhuriyetlerin çıkarlarının ihlal edilmesine, şövinizme izin verilmemeli diye düşünüyordum. Ne de olsa Sovyetler Birliği`nde federatif bir devlet yapısı söz konusuydu. O, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği idi. Gorbaçov ise cumhuriyetlerin haklarını ihlal etmeye, ulusal gururuna hakaret etmeye, bu konuyu küçümsemeye başladı, nitekim bu da ihtilafın çıkmasına neden oldu.

Onun son derece kaba bir hatası sonucunda Aralık 1986`da Kazakistan`da, Almatı`da kan döküldü. Siz şunu hatırlıyorsunuzdur, milliyet olarak Kazak olan, 20 sene boyunca

Kazakistan`ın başkanlığını yapmış olan Kunayev`i görevinden aldığı dönemde Gorbaşov kendi arkadaşını, hiçbir zaman orada yaşamayan ve çalışmayan, üstelik milliyet olarak Kazak olmayan, Rus olan birisini bu cumhuriyetin başkanlığını yürütmek için yolladı. Kazakistan gençleri buna karşı ayaklandılar, isyanı bastırmaya çalıştılar, meydanda kan döküldü.

Bu olay bir değildi. Gorbaçov çok yanlışlar yapıyordu, gerçi bunlar bir anlaşmazlık yaşanmadan geçiştiriliyordu, fakat ben anlaşmazlığa neden olacağını biliyordum. Ben onu uyardım, bu konuyu onunla konuştum, bu nedenle de istenmeyen bir kişi konumuna düştüm. Benim yaptığım görevlerden uzaklaştırılmam gerekiyordu, zira Karabağ ihtilafı başlayacaktı. Şubat 1988`de Karabağ anlaşmazlığı Gorbaçov`un yüzünden çıkmıştır. Veyahut, Ocak 1990`da, Ermensitan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ anlaşmazlığı ile ilgili halk Azerbaycan`da komünist düzenine, Moskova`nın haksızlığına, Gorbaçov`un politikasına karşı ayaklandığında Gorbaçov Bakü`ye askeri birlikler yolladı. Kentin sokaklarında tanklar yürürken bir gecede pekçok kişi katledildi. Ben o sırada da Gorbaçov`a karşı geldim. Doğru, ben daha Siyasi Büro üyesi değildim, sıradan bir vatandaştım, fakat Moskova`da yaşıyordum ve Gorbaçov`un Azerbaycan halkına yönelik uyguladığı bu askeri saldırıya itirazda bulundum. Bundan az sonra bir dilekçe verip Komünist Partisi üyeliğinden istifa ettim ve bunun gerekçesini açıkladım. Dağlık Karabağ anlaşmazlığının ortaya çıkmasında da, Ocak 1990 yılında Azerbaycan halkına karşı yapılan saldırılarda da ve birçok başka şeylerde de Sovyetler Birliği`nin komünist yöneticileri suçludurlar. İşte bu nedenden dolayı da ben Gorbaçov`la birlikte çalışamadım.

Tarih kimin daha haklı olduğunu gösterdi. Geçen yıl Rusya`da başkanlık seçimlerinde Gorbaçov yüzde bir oy bile alamadı. Beni ise Azerbaycan halkı kendisi 1993 yılında iç savaş çıktığında Bakü`ye davet etti ve bağımsız Azerbaycan`ın cumhurbaşkanı seçti. Benim özgeçmişimdeki politik dönüşüm süreci işte böyledir.

Soru: Konuyu değiştirelim. Sayın Cumhurbaşkanı, Siz İtalya gezinizden memnun musunuz?

Haydar Aliyev: Evet. Bu, bağımsız Azerbaycan Cumhurbaşkanı`nın İtalya`ya ilk resmi gezisidir ve kendiliğinden önemli bir gelişmedir. Ben Cumhurbaşkanı Scalfaro, Başbakan Prodi ile çok verimli, sıcak, iyi görüşmeler yaptım, biz İtalya ile Azerbaycan arasında ilk çok önemli belgelere, aynı zamanda iki deklarasyona imza attık. Onlardan biri politik konular, diğeri ise ekonomik konularla ilgilidir. Bu deklarasyonları ben ve Sayın Prodi imzaladık. Başka anlaşma ve sözleşmeler de imzalanmıştır, nitekim onlar ülkelerimiz arasındaki dostluğun ve işbirliğinin daha da geliştirilmesi açısından, zannediyorum, normlara dayanan iyi bir hukuksal zemin oluşturmaktadır. Bunun dışında, söylediğim gibi, biz Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi ile "Eni-Agip" Şirketi arasında büyük bir perspektife sahip bulunan bir anlaşma daha imzaladık.

Ben aynı zamanda Vatikan`ı ziyaret ettim, bugün Roma Papası ile bir görüşme yaptım. Çok iyi bir görüşme oldu. Biz Vatikan ile Azerbaycan arasında devletler arası ilişkilerin daha da geliştirilmesi yönünde bir anlaşmaya vardık. Bütün bunlar ziyaretin başarılı olduğunu gösteriyor. Benim geziden memnun kalmam için tamamen haklı bir gerekçem vardır. Şimdi basın mensupları ile konuşuyorum ve bunu hem sizin açınızdan, hem de kendi açımdan yararlı buluyorum.

Soru: Teşekkür ederim. Siz yarım yıl önce Bakü`de İtalyan Büyükelçiliği`nin açılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Haydar Aliyev: Ben bunu büyük şükran duygusuyla karşılıyorum. Biz bunu istiyoruz, İtalya ile ilişkilerimizin ivme kazanmasına çok öncesinden ihtiyaç duyuyoruz. Bu açıdan Azerbaycan`da İtalyan büyükelçiliğinin açılması çok önemli bir araçtır. Biz de İtalya`da kendi büyükelçiliğimizi açmak istiyoruz. Açıkçası, mali olanaklarımız pek yeterli değil. Fakat biz bunu yapacağız diye düşünüyorum. Ülkelerimiz arasındaki gerek politik, gerek ekonomik, gerek kültürel, gerekse de insani konularda işbirliğinin büyük olanakları olduğunu düşünüyorum.

Soru: Minsk Grubu başkanlığını yapmış olan İtalya, Dağlık Karabağ anlaşmazlığına barışçıl yoldan bir çözümün bulunması için büyük çabalar göstermiştir. Ermenistan`la Azerbaycan arasındaki bu anlaşmazlıkta şimdiki durum nasıldır?

Haydar Aliyev: Evet, AGİT Minsk Grubunun başkanı olarak İtalya`nın, özellikle Sayın Raffaelli`nin çabalarını hatırlıyorum. O, bizim bölgeye sık sık gelir, Azerbaycan`a ziyarette bulunurdu. 1993 yılında ben Azerbaycan Cumhurbaşkanı seçildikten sonra onunla pekçok görüşmeler yaptım. Şimdi Minsk Grubunun üç eşbaşkanı bulunmaktadır. Bunlar Rusya, ABD ve Fransa`dır. 1994 yılı Mayıs ayında biz ateşkesle ilgili anlaşma yaptık, şimdi askeri operasyonlar yok, savaş yok, fakat bunun yanı sıra, Azerbaycan topraklarının yüzde 20`si işgal edilmiştir, ülkemizin bir milyondan fazla insanı bu topraklardan kovulmuş zorla göç ettirilmiştir, onlar zorlu koşullar altında, çadırlarda yaşıyorlar.

Geçen yıl Aralık ayında AGİT Lizbon Zirve Toplantısında Dağlık Karabağ anlaşmazlığının barışçıl yoldan çözümlenmesine ilişkin ilkeler onaylanmıştır ve şimdi Minsk Grubunun eşbaşkanları bu ilkeleri uygulamaya çalışıyorlar, bu umut vadeden bir unsurdur. Konu Azerbaycan`ın toprak bütünlüğünün tanınması, Azerbaycan`ın işgal altındaki tüm topraklarından Ermeni silahlı birliklerinin çıkarılması, işgal edilmiş bu bölgelerin insanlarının kendi yaşam yerlerine geri dönmesi, Azerbaycan Cumhuriyeti`nin sınırları içinde Dağlık Karabağ`a en geniş özerklik statüsünün tanınması ile ilgilidir. Minsk Grubu eşbaşkanları bu konuyu iki aşamada çözmeyi önerdiler: birinci aşamada size verdiğim haritada yeşile boyanmış altı bölge, ikinci aşamada-sarıya boyanmış Laçın ve Şuşa bölgeleri işgal birliklerinden kurtarılmalı ve bununla birlikte kırmızıya boyanmış Dağlık Karabağ`ın statüsü belirlenmelidir.

Biz genel anlamda bunu tasvip ediyoruz. Ermenistan ise hâlâ yapıcı olmayan bir tavır izlemektedir. Lizbon`da onaylanmış olan ilkeleri kabul etmemiştir. Lizbon`da AGİT üyesi 54 devletten 53`ü bu ilkelerin kabulü yönünde oy kullanmış, sadece Ermenistan bunlara karşı çıkmıştır. O, şimdiye kadar Dağlık Karabağ için bağımsızlık statüsünü sağlamaya çalışıyor. Kuşku yok ki, bunu hiçbir şekilde kabul edemeyiz. Hiçbir devlet bunu kabul edemez, zira bu, BM Tüzüğü`nü, AGİT`in temel ilkelerini ve uluslararası hukuk ilkelerini ihlal etmektedir. bu arada, Lizbon`da İtalya`nın ilkelerin kabulü yönünde oy kullandığını söylemem gerekir. İtalya Cumhurbaşkanı ve Başbakan dün de açıkladılar ki, onlar ısrarla bu ilkelerin uygulanmasından yanadırlar.

İşte anlaşmazlıkla ilgili durum böyledir.

Soru: Azerbaycan Avrupa Birliği`ne üye olmak doğrultusunda ne gibi adımlar atıyor ve Azerbaycan ile Türkiye arasında karşılıklı ilişkiler ne durumdadır?

Haydar Aliyev: Biz Avrupa`nın bir parçasıyız ve Avrupa`nın tüm kuruluşlarında yer almak istiyoruz. Biz Avrupa Konseyi`ne davet almış konuk ülke olarak kabul edildik, tam üye olmak istiyoruz. Nisan 1996`da Lüksemburg`da Avrupa Birliği ile işbirliğine ilişkin sözleşme imzaladık ve onun tüm kuruluşlarına katılmak istiyoruz. Bu tür bir hakkı kazanmak için tüm önlemleri alıyoruz. Biz hem dış, hem iç politikamızın aracılığıyla, hem demokratikleşme sürecinin yaşama geçirilmesi yoluyla, hem piyasa ekonomisi ilkelerini gerçekleştirme yoluyla Avrupa`da tanınma fırsatını yakalamak istiyoruz.

Türkiye ile bulunan ilişkilerimize gelince Türkiye bizim için dost bir ülkedir. Onunla tüm alanlarda - hem ekonomik, hem politik, hem de kültürel alanlarda ilişkileri geliştiriyor ve pekiştiriyoruz. Bu konuda bizim tutumumuz kesindir.

Gazeteci: Sayın Cumhurbaşkanı, teşekkür ederim. Sizinle görüşmekten çok memnun oldum. Pek yakında Bakü`yü ziyaret etme ve Sizinle tekrar bir araya gelme onurunu bana yaşatacağınızı umuyorum.

Haydar Aliyev: Ben sizi davet ediyorum Zira sizin Bakü`de bulunduğunuz 1992 yılı ile kıyaslandığında çok büyük değişimler yaşanmıştır. Birincisi, 1992 yılında Azerbaycan`da bulunan kaosa tanık olmayacaksınız. Şimdi cumhuriyette istikrarlı, çok düzenli sosyo-politik bir durum söz konusudur. Ekonominin liberalleştirilmesi, özellikle iş alanlarının gelişmesi, özelleştirme Azerbaycan`ın toplumsal ekonomik yaşamında tamamen farklı bir ortamın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sizi davet ediyorum, gelin görün.

Gazeteci: Davet için teşkkür ederim. Umarım kısa sürede Azerbaycan`a gezide bulunurum. Bakü`nün daha güzel olacağından eminim. İyi günler.

"Haydar Aliyev: Bağımsızlığımız sonsuza kadardır" (konuşmalar, nutuklar, bildiriler, demeçler, mektuplar, çağrılar, kararnameler) - Azerneşr, Bakü-2004, 12. Cilt, sayfa 220.

Bilgi notu

DEMEÇLER