Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev´in Nahçıvan´da "Kâzım Karabekir Paşa Camii"nin açılış töreninde konuşması - 13 Ekim 1999


Sayın Bayanlar ve Baylar!

Değerli kardeşler, arkadaşlar!

Türkiye Cumhuriyeti'nden Azerbaycan'a, Nahçıvan'a gelen çok saygıdeğer misafirlerimiz, dostlarımız, kardeşlerimiz!

Şu günlerde biz Nahçıvan Otonom Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 75. yıldönümünü kutluyoruz. Bu, tüm Azerbaycan halkının bayramıdır. Zira Azerbaycan'ın güzel bir bölgesi olarak bilinen, bunun yanı sıra Azerbaycan düşmanı bazı güçler tarafından 20'li yıllarda Ermenistan arazileri yüzünden Azerbaycan topraklarından uzak kalan Nahçıvan'ın özerklik kazanması ve 75 sene boyunca özerk cumhuriyet olarak varlığını sürdürmüş olması büyük bir olaydır. Bu nedenle bu bayram tüm Azeri halkının bayramıdır.

Bu bayram bizim dostlarımızın, kardeşlerimizin de bayramıdır. Bunun yanı sıra bizim dost, kardeş Türkiye Cumhuriyeti'nin, Türk halkının bayramıdır. Bu törenlere Türkiye Cumhuriyeti'nin üst düzey yetkililerinden oluşan heyetin katılmış olması bir rastlantı değildir. Onlar bizimle beraberler, bu bayramı bizimle birlikte kutluyorlar.

Bu bayram dolayısıyla Türkiye'den üst düzey bir heyetin gelmesinin yanı sıra, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Azeri halkının değerli dostu, benim kardeşim Süleyman Demirel yolladığı çok sıcak bir mesajla bu bayramı kutladı. Dün bayram töreninin yapıldığı salonda onun tebrik mesajı okunduğunda bu, halkta, insanlarda büyük bir sevinç ve sevgi yarattı.

Dün bizim kutlama töreni yapıldığı sırada aziz dostumuz, kardeşimiz, ekselansları Süleyman Demirel Nahçıvan'a telefon etti, bizi bu bayram vesilesiyle birkez daha kutladı, benimle telefon görüşmesi yaptı, Nahçıvan Yüksek Meclisi'nin Başkanı Vasif Talıbov ile telefonda konuştu ve bayram tebriklerini bir kez daha bu halka iletmemizi rica etti.

Ben bunu dün söyledim ve bugün birkez daha belirtmek isterim ki, birkaç ay önce Sayın Süleyman Demirel ile bu bayramla ilgili kutlamaları konuştuğumuzda biz bu bayrama beraber katılacağımız ve onun Nahçıvan'ı birkez daha ziyaret edeceği konusunda anlaştk. Nahçıvanlılar da, ben de bu umutlarla yaşıyorduk. Fakat Türkiye'de meydana gelen deprem ve onun sonucunda yaşanan facia, büyük insan kayıpları şimdi Türkiye Devleti'nin, Türkiye Hükümeti'nin dikkatini tümüyle bu olayın üzerine çekmiştir. Türkiye Cumhurbaşkanı tüm yurt dışı gezilerini iptal etti. Bu nedenle buraya gelemedi.

Bugün bu fırsattan yararlanarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin, Türkiye halkının karşılaştığı acı felaket, deprem, facia ile ilgili Azeri halkının keder, üzüntü ve başsağlığı dileklerini birkez daha iletiyorum. Dün biz törende Sayın Süleyman Demirel'in mektubunda yazmış olduğu büyük Atatürk'ün sözlerini büyük saygıyla karşıladık. O kelimeler hep bizim aklımızda. Büyük Atatürk şöyle söylemiştir: "Azerbaycan'ın kederi bizim kederimizdir". Biz de, Azerbaycan Cumhurbaşkanı olarak ben de Azerbaycan Devleti'nin bağımsızlığını kazanmasının ardından şunu söyledim: "Türkiye'nin acısı, derdi, kederi bizim derdimiz, bizim kederimizdir, Türkiye'nin sevinci bizim sevincimizdir".

Bu nedenle o trajik günlerde biz hep bir arada olduk, onları birlikte atlattık. O günlerde Türk ve Azeri halklarının birlik ve beraberliği bir kez daha gözler önüne serildi. Biz hemen yardım elimizi uzattık ve depremin yol açtığı zararları ortadan kaldırmak için olanaklarımız çerçevesinde yardımlarda bulunduk. Bunların hepsi, bunun yanı sıra bugün burada Türkiye'nin Diyanet İşleri Bakanlığı tarafından yaptırılan ve Nahçıvan'a, Azerbaycan'a hediye edilen güzel caminin açılışı da Türkiye-Azerbaycan dostluğunun, kardeşliğinin güzel bir örneğidir.

Evet, biz hep söylüyoruz: "Biz bir millet, iki devletiz". Bu, bizim dostluğumuzun, kardeşliğimizin manası, içeriğidir. Bu dostluk, kardeşlik Türk halkı, Anadolu Türkleri ile Azerbaycan halkı, Azerbaycan Türkleri arasında yüzyıllardan beri süregelen dostluk, kardeşliktir.

Azerbaycan'da sovyet iktidarı kurulduktan sonra biz 70 sene birbirimizden ayrı kaldık. Fakat bu 70 sene kalbimizde bizi birbirimizden ayıramadı. Azerbaycan kendi bağımsızlığını kazanır kazanmaz, bağımsız devlet olarak varlığını dünyaya duyurur duyurmaz, sınırlar açılır açılmaz Türkiye ve Azerbaycan yeniden ve sonsuza kadar birbirine kavuştular.

Azerbaycan halkı zorlu günlerde Türkiye'nin ve Türk halkının yardımlarını gördü ve bunun için hep minnettar oldu. Özellikle 1918-1919'lu yıllarda Türkiye, Türk halkı büyük Atatürk'ün komutasında ve öncülüğünde İstiklal Savaşı yapıldığı dönemde, kendi topraklarını ermenilerden ve diğer düşmanlardan temizlediği dönemlerde Azerbaycan'a, Nahçıvan'a da kendi yardımını gösterdi.

Evet Türk ordusu - Enver Paşa'nın, Nuri Paşa'nın komutasındaki Türk ordusu Azerbaycan'a geldi - Gence'ye, Nahçıvan'a, Bakü'ye geldi ve Azerbaycan'ı o dönemki felaketlerden kurtarmak için yardım etti, şehitler verdi. En büyük gerginlik burada yaşandı. Zira Ermeni Taşnakları saldırılar yaparak burayı işgal ediyorlardı. Yine de Türk kardeşlerimiz, Türk ordusu, Mustafa Kemal Atatürk'ün ordusu burayı Ermeni Taşnaklarından, bizim düşmanlarımızdan kurtardı.

Gençlik dönemlerimde, 13-16 yaşlarımda iken, okulu bitirdiğim yıllarda benim öğretmenliğimi yapan Ana dili, Türkçe, Azerice öğretmenim Latif Hüseynzade burada bulunuyor. Dün törende ben kendi öğretmenlerimi andım. 60 sene, belki 65 sene önce bana eğitim veren öğretmenler arasında birinci olarak değerli öğretmenim Latif Hüseynzade'yi andım. O, dünkü törende yoktu. Fakat ismini televizyondan duymuş ve bugün buraya gelmiştir. Ben burada onunla görüştüm. Şimdiye dek yaşadığı için, kendi faaliyetini sürdürdüğü için ve büyük işler yaptığı için çok mutluyum, çok sevinçliyim.

Hatırlıyorum, ben Moskova'da Sovyetler Birliği gibi süper devletin başkanlarından birisi olduğum sırada istifa ettim ve beni Moskova'da takip ettiler. Orada beni çok üzdüler, hatta büyük tehlikelerle karşı karşıya kaldım. Türk halkı şunu da bilmelidir ki, Rus İmparatorluğu tarihinde, Sovyet İmparatorluğu tarihinde, Sovyet süper devletinin tarihinde Kremlin'de, bu devletin başında bulunanlar arasında ilk Azeri, ilk Türk, ilk müslüman ben oldum.

Hatırlıyorum, 1982 yılında , - ki o dönemde ben Azerbaycan'ı yönetiyordum, - beni Moskova'ya davet ettiler, Polit Büro üyeliğine ve Başbakan Birinci Yardımcısı görevine atandım, o sırada Türkiye gazeteleri büyük sevinçle benim fotoğraflarımı yayımladı ve bir Türk oğlunun Kremlin Sarayı'nın başkanlığına yükseldiğini yazdı. Evet, bu, bizi - Azerileri, Türkleri, Müslümanları çok sevindirdi. Fakat düşmanlarımızı üzdü. Ben beş sene orada çalıştıktan sonra istifa etmek zorunda kaldım. Ermeni düşmanlarımız dahil bir takım kişiler tarafından bana karşı çeşitli sabotajlar, provakasyonlar yapıldı, yalanlar söylendi, iftiralar atıldı. Moskova'da üç sene zorlu koşullar atında yaşadıktan sonra kendi öz memleketime, Azerbaycan'a dönme kararı aldım. Bakü'ye gedlim. Ne yazık ki, orada da alçak, hain kişiler bana yaşamımı sürdürmeme izin vermediler. Buraya, Nahçıvan'a geldim. Burada bana kucak açtılar, yakınlık gösterdiler, yaşamımı sürdürmem için tüm koşulları sağladılar.

Bu hikayeyi şu nedenden dolayı anlatıyorum, ben o zorlu dönemlerde Nahçıvan'a geldim. Burada kızkardeşim oturuyordu, onun küçük evine yerleştim. Bana saygı duyan kişiler gelip beni ziyaret ediyorlardı, küçük bir bahçede neredeyse sabahtan akşama kadar bana ziyaretçiler geliyordu. Öğretmenim Latif Hüseynzade de beni ziyarete geldi. O kadar sevindim ki! Zira ondan 1939 senesinde ayrıldıydık, şimdi ise 1990 senesiydi. Oturduk, uzun uzun konuştuk. Ben onun o sırada söylediği kelimeleri size aktarmak istiyorum. O, şunu söyledi: Sevgili Haydar, sen burada Ermeni düşmanlarımızın önüne geçmeye çalış. Nahçıvan'a saldırmalarına izin verme. Zira 1918 yılında onlar Nahçıvan'a saldırdıklarında eğer Türk ordusu buraya gelmeseydi, Kazım Karabekir Paşa'nın ordusu Nahçıvana gelmeseydi hepimizi öldüreceklerdi. Bu, benim gözlerimin önünde yaşanan bir olaydır.

Yani 1990 yılında Latif Öğretmen, Latif Hüseynzade 1918 yılını hatırladı ve o yılların tanığı olarak bir aksakal, bir hoca gibi bana tavsiyelerini verdi. Ben ona şunları söyledim: Değerli öğretmenim, ben büyük hayat yolundan geçtim. Bugün Nahçıvan'a zorunlu olarak geldim, fakat aynı zamanda sizinle bir arada olmak, beraber olmak, kendi yurttaşlarımın yanında olmak ve vatanımı savunmak için geldim. Eğer savunabilirsem- savunacağım, savunamazsam - hepimiz birlikte şehit olacağız.

Türk ordusunun, özellikle Kazım Karabekir Paşa'nın ismi Azerbaycan'da, bilhassa bu bölgede çok meşhurdur ve her zaman bu tür sevgi ve saygıyla anılmaktadır. 1921 yılında Nahçıvan çevresinde tekrar savaş çıktı. Ermeniler burayı kendi kontrolleri altına almak istiyorlardı. Fakat Nahçıvan halkı kendi iradesini otaya koydu. 1921 yılında Kars'ta Azerbaycan halkı açısından büyük önem arzeden Kars Anlaşması, sözleşmesi imzalandı. Onu Türkiye imzaladı, Rusya imzaladı, Azerbaycan imzaladı, Ermenistan imzaladı. Bu imzalar sonucunda Nahçıvan'ın Azerbaycan'ın sınırları içinde yer alması onaylanmış oldu. Burada da başlıca rolü Türkiye oynadı. Aynı Kars Anlaşması'nın altında bizim Sayın Paşamız Kazım Karabekir'in de imzası vardır.

1988 yılından, Ermenistan'ın Azerbaycan'a yönelik saldırılara başladığı dönemden beri - ki o sıralarda Azerbaycan henüz Sovyetler Birliği'nin sınırları içinde bulunuyordu, - Türkiye Azerbaycan'ın yanında oldu, Azerbaycan'a dayak oldu, Ermeni saldırganlarını kınadı. Türkiye hâlâ Ermenistan'ı bir devlet olarak tanımıyor, Ermenistan ile sınırlarını açmıyor ve Azerbaycan ile birlik içindedir.

1990-1993 yıllarında, ben burada yaşadığım dönemlerde, Ermenistan ile Azerbaycan arasında savaş yapıldığı sırada, Nahçıvan'ın zorlu abluka altında bulunduğu dönemde Nahçıvan'ın Başkanı olarak ben yine de elimi Türkiye'ye uzattım. Değerli Dostum Süleyman Demirel'e başvurdum, ona telefon ettim. O, hemen yardıma geldi. Biz hep birlikte bir köprü yaptırdık- "Umut Köprüsü"nü, "Hasret Köprüsü"nü inşa ettik. Bu köprü Türkiye ile Azerbaycan'ı birleştiridi. Şimdi bu köprü Türkiye ile Azerbaycan'ı birleştiriyor. Şimdi siz, değerli konuklarımız, bu köprünün üzerinden geçerek buraya gelmişsiniz, biz onu kullanarak Türkiye'ye gidip-geliyoruz. 28 Mayıs 1992 tarihinde biz - başta Süleyman Demirel olmak üzere Türkiye Hükümeti ve Nahçıvan Hükümeti, ben - hep birlikte bu köprünün törenli açılışını yaptık.

Değerli Dostum Süleyman Demirel ile benim çok konuşmalarım oldu. Özellikle bu bölge üzerine, Kazım Karabekir hakkında. Bir keresinde o, bana bir kitap var- "Suyu Arayan Adam",- onu sana yollayacağım, okursun dedi. Benim bu konuda biligilerim vardı, fakat o daha fazla bilgi edinmemi istiyordu. Aldım, okudum, çok güzel bir kitaptı, çok güzel! Buradaki olaylar, keza Kazım Karabekir Paşa'nın faaliyeti, o dönemin kendisi çok güzel bir dille anlatılmıştır. Yani Sayın Süleyman Demirel ile benim aramda bulunan dostluk ilişkileri çerçevesinde biz bu tarihi hep birlikte araştırdık, birlikte değerlendirdik.

Şimdi ne mutlu bize bu günlere gelip ulaştık. Tükiye-Azerbaycan dostluğu, kardeşliği güçlenmiştir, kopmazdır ve sonsuz kadar sürecektir!

Sayın Diyanet İşleri Bakanı bu, Haydar Aliyev'in çalışmasıdır dedi. Ben bundan son derece memnun oldum. Fakat bu bir gerçektir ki, ben burada çalıştığım dönemde köprüyü açtık, yollar açıldı, gidip-gelmeye başladık. Türkiye buraya her türlü yardımı yapıyor, fakat burada bir cami de yapılsın diye bir istekte bulundum. Zira halkımız 70 sene dinden ayrı kalmıştır. Yani kalbinde dini saklamıştır, fakat din yasaklanmıştır. Nahçıvan'da Allah evinin sayısı az, bunu yaptırmak gerekir. Benim bu ricam da kabul gördü. Diyanet İşleri Bakanlığı'nın kararı üzerine bu caminin inşası için uygun bir yer aradılar. Biz birlikte bu yeri bulduk. Ardından caminin projesini getirdiler, onu inceledik ve caminin temeli atıldı.

Daha sonra ben Bakü'ye gittim, Azerbaycan'ı yönetmeye başladım. Fakat ben buradaki inşaat çalışmalarının nasıl yürüdüğü, ne zaman biteceği ile hep ilgilendim. Zira gelip bu camii görmek ve onun açılışını yapmak için acele ediyordum. Allah bunu bana nasip etti. Bu nedenle ben büyük onurla bu törenli, saygın etkinliğe katılıyorum ve bu gelişme vesilesiyle sizin hepinizi yürekten kutluyorum.

Türkiye'den gelen misafirlerimizin hepsi bizim için değerlidir. Fakat buraya gelinceye dek ve Türkiye Büyükelçisi bana bilgi verinceye kadar herkes için çok değerli bir kişinin- Kazım Karabekir Paşa'nın kızının da burada olduğunu bilmiyordum. Aziz bacım, siz bizim için çok değerlisiniz, Azerbaycan halkı için çok değerlisiniz, nahçıvanlılar için çok değerlisniz. Zira sizin kahraman babanız Azerbaycan halkı için, Nahçıvan için büyük hizmetlerde bulunmuş ve geride büyük bir miras bırakmıştır. Bu nedenle de buraya geldiğiniz için size teşekkür ediyorum. Sizi özel olarak selamlıyorum ve kendi şükranlarımı sunuyorum.

Değerli dostlar, sizi bir kez daha kutluyorum. Sanırım, artık biz kurdelayı kesmeliyiz. Teşekkür ediyorum.

"AZERBAYCAN" Gazetesi, 16 Ekim 1999 yılı.

Bilgi notu

İÇ POLİTİKA