Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Siyasi İşler Komisyonu`nun Ermenistan-Azerbaycan sorunu raportörü Terry Davies`in başkanlığındaki heyeti kabul ederken yaptığı görüşmeden - Cumhurbaşkanlığı Sarayı, 15 Nisan 2003


scotch egg
scotch egg
temp-thumb
temp-thumb

Haydar Aliyev: Sizin Azerbaycan geziniz bizim için, yani ülkemiz için, halkımız için son derece önemli bir konu ile ilgilidir.

Biz Avrupa Konseyi ile işbirliği yapıyoruz. İki senedir Avrupa Konseyi üyesiyiz. Avrupa Konseyi'nden pekçok yetkili kişi farklı konularla ilgili olarak Azerbaycan'ı ziyaret ediyor. Bunların hepsi önemlidir. Ama sizin gezinizin konusu şimdiye kadar Avrupa Konseyi'nden Azerbaycan'a gelen kişilerin ilgilendiği konulardan çok daha önemlidir.

Ermenistan silahlı kuvvetleri 10 seneyi aşkın bir süredir Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sini işgal etmiş ve bu bölgelerde oturan tüm Azeriler sürülmüş, yahut savaş sonucunda bölgeyi terk etmek zorunda kalmışlar. Ne var ki bu 10 sene içinde biz uluslararası kuruluşlarda Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını işgal ettiğini ispatlayamıyoruz. Bu yüzden de biz sizin gezinizi takdir ediyoruz. Sizi uzun zamandır bekliyorduk ve biz umutlarımızı sizin gezinize bağlıyoruz.

Siz burada bir dizi görüşmelere katıldınız. Üstelik çok yoğun bir iş temposu içinde çalıştığınızı görüyorum. Dün çok sayıda görüşme yaptınız. Bana bununla ilgili bilgiler verdiler. Bugün de Azerbaycan'ın büyük bir bölümünü helikopterle havadan izlemişsiniz ve en son olarak mülteci kamplarından birini ziyaret etmişsiniz. Ben bunları duydum. Muhtemelen orada pekçok şeye tanık olmuşsunuz. Siz kendinizi çok yormuşsunuz. Azerbaycan'da ziyaret süresini daha uzun tutmanız gerekirdi, bu durumda bunları daha rahat izlerdiniz ve daha fazla zamanınız olurdu. Ancak galiba, bu, sizin çalışma tarzınızdır.

Sanırım tüm bu görüşmeler ve en son bugün mülteci kampını ziyaretiniz sizde bir takım izlenimler bırakmıştır. Şimdi ben düşünüyorum, bu konuyu anlatsam mı ki, yoksa siz bu konuda daha geniş bilgi edinmiş misiniz? Fakat buna rağmen, benim konuyla ilgili size bir takım düşüncelerimi anlatmam, bilgiler aktarmam gerekiyor diye düşünüyorum.

Herhalde siz Ermenilerin Azerbaycan topraklarına yerleştirilmesinin tarihçesini biliyorsunuz. Ben bu konuyu size anlatmak istemiyorum. Bir zamanlar Ermenileri Türkiye'den, İran'dan buraya özellikle tehcir ettirmişler ve Ermeniler Azerbaycan'da yaşamaya başlamışlar. Tamam, varsın yaşasınlar, burada pek sorun yok. Fakat ne yazık ki, onlar kendileri, ideologları tamamen farklı düşünceler içinde yaşamışlar. Bu topraklarla yetinmeyerek kendi arazilerini genişletmeye çalışmışlar ve hatta belli bir oranda başarılı olmuşlar.

1920 yılında, bizim bölgede Sovyet iktidarı kurulduğu dönemde Moskova Azerbaycan'ın, Gürcistan'ın, Ermenistan'ın sınırlarını kendi istediği gibi çizerdi. O dönemde onlar eski Azerbaycan topraklarının bir bölümünü Ermenistan'a verdiler. Burada komünist ideolojisi egemen olduğu dönemlerde bu uluslar arasında ihtilafların çıkmaması için çalıştılar.

Bilin, Azeriler yasaya saygılı bir halktır. Fakat Ermeniler hayır. Ermeniler o dönemde yine toprak iddiasında bulundular. Şimdi bütün dünya için bir sorun halini alan işte bu Karabağ sorunu 1920, 1922, 1923 yıllarından başlamıştır. Dağlık Karabağ Azerbaycan toprağıdır, bundan hiç kuşku yok ve Azerbaycan'ın neredeyse ortasında bulunuyor. Fakat bir zamanlar İran'dan göç ettirilmiş Ermeniler oraya yerleştirilmişler. 1921-1923 yıllarında bu sorun gündeme gelmiş ve Komünist Partisi onunla ilgilenmiştir. Anket yapılmış, Dağlık Karabağ nüfusu bu bölgenin Azerbaycan'ın sınırları içinde yer alması gerektiği yönünde iradesini ortaya koymuştur.

Böylece bu sorun kapanmış ve Dağlık Karabağ'a Azerbaycan'ın sınırları içinde özerk bölge statüsü verilmiştir. Fakat daha sonra Ermenistan'da bulunan milliyetçiler zaman zaman - Dağlık Karabağ nüfusu kendisi bu konuda çok sakin davranmıştır,- Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'dan koparılarak Ermenistan'a verilmesi konusunu ortaya atmışlar. Ne var ki Sovyetler Birliği'ndeki ciddi rejim her defasında bunun önüne geçmiştir. Yani herhangi bir ihtilaf çıkmamıştır.

Ben Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'ın sınırları içindeki tarihçesinin belli bir dönemine canlı tanık oldum. 1950 yılından itibaren, 53 yıl önce ben Bakü'de devlet güvenliği idaresinde görev yapıyordum. O sırada işimiz gereği biz sürekli bu sorunları araştırırdık. Ben hatırlıyorum, Dağlık Karabağ'da nüfus normal yaşıyordu. Fakat üç yılda, dört yılda bir Yerevan'dan bazı ünlü aydınlar Dağlık Karabağ'a gelir ve insanları bölgenin Ermenistan'a bağlanması gerektiği konusunda kışkırtırlardı. 1950-1960 yılları arasında bu sorun bir az daha geniş boyutlara ulaştı, fakat onun önüne geçildi.

Ben 1969 yılında Azerbaycan'ın yönetimini üstlendim - o dönemden bu yana ne kadar zaman geçtiğini biliyorsunuz - ve Dağlık Karabağ ile özel olarak ilgilendim. Yani onların bu konuda bir bahanesi olmasın diye Dağlık Karabağ'ın sosyo-ekonomik durumu ile ilgili sorunlarını, tüm problemlerini Azerbaycan'ın diğer bölgelerine oranla daha iyi bir biçimde çözmeye çalıştım. Ben bunları başardım.

Ben sık sık Dağlık Karabağ'ı ziyaret ederdim. Orada üniversite açtım, birkaç sanayi tesisi - İpek fabrikası, ayakkabı fabrikası, makina yapım fabrikası inşa ettik. Yani işsiz insanlara iş olanağı sunduk. Tarım sektörüne ek kaynaklar aktardık ve orada tarımın gelişmesini sağladık. Şimdi gidip Dağlık Karabağ'ın merkez kenti Hankendi'yi - Ermeniler ona Stepanakert diyorlar - gezerseniz orada bulunan yeni konutların, idari binaların çoğunun benim burada çalıştığım dönemde inşa edildiğini anlarsınız. Onlar benden memnundular, her oraya gittiğimde beni törenle karşılarlardı. Hatta yaşlı kadınlar sokaklara çıkar, bana sarılır, öperlerdi. Şimdi o resimlerin hepsi duruyor. İlişkiler çok iyi idi ve onlar bana da çok güvenirlerdi. Ben de onlara özel yardımlarda bulunurdum.

Hatta şimdi biraz daha ilerisine giderek şunu söylemek isterim ki, SSCB çöktüğü sırada burada çeşitli insanlar ortaya çıktı. Onlar beni Dağlık Karabağ'a güya özel davranmakta, Ermenilere yardım etmekte suçluyorlar. Ben gerçekten yardım ettim, bunu inkar etmiyorum. Fakat bunun için beni, şöyle demek uygunsa, suçlayamazsın, bir nedeniniz yok.

Biliyorsunuz, ben daha sonra,1982 yılında Moskova'ya gittim. Orada Politbüro üyesi seçildim, Bakanlar Kurulu Başkanı birinci yardımcısı olarak çalıştım. Burada benim yerime atanan kişilere Dağlık Karabağ konusunda daha özenli davranmalarını özellikle söyledim. Tabii, onlar çalıştılar, fakat benim gibi değil. Aynı dönemde Yerevan'daki Ermeniler, milliyetçiler benim buradan gitmemi fırsat bildiler, Dağlık Karabağ'a daha fazla müdahale etmeye başladılar. Orada durumu gerginleştirdiler. Ne yazık ki burada Azerbaycan yönetimi de bu konularda gerekli etkinliği sergilememiş ve merkez, Moskova da bu konularda hep Ermenistan'dan yana çıkmıştır.

Sonra 1988 Şubat ayında orada ihtilaf başlamıştır. Önce onlar Ermenistan'a bağlanmak istediklerini söylemişler. Ardından silahlı çatışmalar çıkmış ve bu, giderek silahlı anlaşmazlığa yol açmıştır.

1988 yılı SSCB'nin güçlü olduğu bir dönemdi. Herhalde biliyorsunuz, ben 1987 yılında Moskova'da tüm görevlerden istifa ettim, artık çalışmıyordum ve bu konulara müdahale etme olanağım yoktu. Fakat dışarıdan izliyordum. Ben Politbüro'nun, SSCB hükümetinin kudretini biliyordum. Eğer onlar isteselerdi, o dönemde bunun önüne geçebilirlerdi. Fakat bunu yapmadılar ve bu işte, belki de, özel rolü Mihail Gorbaçov oynadı. Sonra onun Ermeni yanlısı olduğu anlaşıldı.

Bu silahlı ihtilaf SSCB'nin henüz mevcut olduğu dönemde 4 yıl sürdü. Şimdi bir düşünün. Sovyet hükümeti gibi güçlü bir hükümet bu anlaşmazlığı gidermek isteseydi, onun dört sene boyunca giderek yaygınlaşmasına izin verir miydi? Tam tersi, bizde Moskova'nın o dönemde Ermenileri kışkırttığı ve bu sorunu Ermenilerin lehine çözmek istediğine ilişkin pekçok bilgi var. Sovyetler Birliği henüz çökmeden Ermenistan ile Azerbaycan arasında Dağlık Karabağ nedeniyle savaş çıktı ve Ermeniler Azerbaycan'ın birkaç bölgesini işte o dönemde işgal ettiler.

Sonra Sovyetler Birliği çöktü. Ermenistan bağımsızlığını ilan etti. Azerbaycan bağımsızlığını kazandı. Tabii ki, bağımsız devleti kurmak için yapılacak daha çok iş vardı. Azerbaycan savaşı sürdürme olanağına sahip değildi, askeri kadroları yoktu. Bu açıdan Ermenistan daha fazla olanaklara sahipti. Ermenistan'da konuşlanan Rusya askeri birlikleri bu savaşta Ermeniler tarafından kullanılmıştır.

Aynı dönemde Azerbaycan yönetiminde iktidar kavgası yaşanıyordu. 1988 yılında burada çalışan kişi kaçıp gitmişti. 1991 yılında cumhurbaşkanı seçilmiş Mütallibov da buradan kaçıp gitti ve şu ana kadar Moskova'da yaşıyor.

Daha sonra burada Halk Cephesi iktidara geldi, onlar şu anda muhalefette yer alan kişilerdir,- tabii ki onlar da hükûmeti yönetme olanağından yoksunlardı. Onlar sokaktaki sıradan insanlardı. Bu nedenle bir sene içinde halkın gözünde tüm itibarlarını kaybettiler ve kendileri kaçıp gittiler. Bunu fırsat bilen Ermenistan silahlı kuvvetleri art arda Azerbaycan topraklarını işgal ettiler.

1993 yılında Azerbaycan'da, neredeyse, sosyopolitik bir kriz ortaya çıkmıştı. Burada iktidar kavgası sonucu Halk Cephesi ülkeyi yönetemedi ve bu zaman beni,- ki o sırada ben Nahçıvan'da yaşıyordum,- buraya davet ettiler. Beni meclis başkanı seçtiler. Cumhurbaşkanı Halk Cephesi'nin Başkanı Ebulfez Elçibey idi. Ben onunla konuştum ve bu durumdan bir çıkış yolu olduğunu söyledim. Fakat ne yazık ki, o, iki gün sonra geceleyin gizlice Bakü'yü terketi, gidip dağ başındaki köyünde yaşamaya başladı. Ben burada yalnız kaldım.

Ben bu konuyu konuşmak istemiyorum. Herhalde, 1993 yılında ben belli bir normal düzeni sağlamayı başardım. Bu süre içinde ben savaşla, cephe ile pek ilgelenemiyordum. Zira kiminle ne yapacağımı bilmiyordum. Fakat ben bizim askeri birlikleri seferber ettim, savaş gücümüzü biraz artırdık, bazı toprakları kurtardık. Fakat 1994 yılı mayıs ayında Ermenistan da, biz de ateşkesin sağlanması gerektiği yönünde bir görüşe vardık.

Biz 12 Mayıs'ta ateşkes antlaşması imzaladık. Bu sene mayıs ayında 9 sene dolacak. Ateşkesten sonra bizim aramızda silahlı çatışmalar yok. Fakat Ermeniler pekçok Azeriyi katlettiler, yaktılar, esir aldılar, fakat iade etmediler, onları da orada öldürdüler. Biz çok sayıda asker ve sivil vatandaşımızı kaybettik.

O dönemde, 1992 ve 1993 yıllarında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bu sorunu dört kez masaya yatırdı ve Ermeni silahlı kuvvetlerinin Azerbaycan'ın işgal altındaki topraklarını kayıtsız şartsız boşaltmalarını önerdi. Fakat Ermenistan bunu uygulamıyor ve hiçkimse Ermenistan'a bir şey söylemiyor.

1992 yılında AGİT çerçevesinde Minsk Grubu oluşturuldu. Ben 1993 yılından bu yana hep Minsk Grubu ile işbirliği yapıyorum. Önce İtalya, sonra İsviçre, Finlanda Minsk Grubunun başkanlığını yaptı. Fakat Rusya hep bu konunun içinde yer aldı.

1997 yılında AGİT sorunun barış yoluyla çözüme bağlanması için iki öneri sundu. Yani önce bir öneri sundu. Biz onu kabul ettik, Ermenistan kabul etmedi. Birkaç ay sonra ikinci öneriyi sundu. Biz yine onu kabul ettik, onlar kabul etmediler. Nitekim bunlardan bir sonuç sağlanamadı.

1996 yılında AGİT'in Lizbon Zirvesi yapılıyordu. Orada ben konuyu keskin bir biçimde ortaya koydum, Ermenistan'ın Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü tanıması talebinde bulundum. Ermenistan şimdiye kadar Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü tanımıyor. Orada sonuç bildirisinde Ermenistan-Azerbaycan ihtilafı ile ilgili bir madde düzenlenmişti. Ermenistan bunu kabul etmedi. Biliyorsunuz, orada kararlar oy birliği ile kabul edilmektedir.

Ben çok düşündüm taşındım, AGİT'in sonuç bildirisini tümüyle onaylamadım. Böyle bir gergin durum ortaya çıktı. Birçok devlet başkanları bana: Siz AGİT'in zirve toplantısının sonuç bildirisini çiğniyorsunuz." dediler. Hatırlıyorum, Albert Gore bana herşeyi bozduğumu söyledi. Ben, peki ya Ermenistan, o da bozuyor, kabul etmiyor dedim. O, bunun onun hakkı olduğunu söyledi. Ben de, bu da benim hakkım dedim. Konu böylece kapandı.

Sonra AGİT'in İsviçreli dönem başkanı geldi, benimle çok konuştu ve sonunda zirve toplantısı adına iyi bir bildiri düzenledi. Bu bildiride Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü hakkında, başka konular hakkında herşey yazıldı. Bu, çok önemli bir belgeydi. Bu yüzden ben vetomu geri çektim, belge kabul edildi. Fakat Ermenistan Lizbon Zirvesi'nin bu bildirisini kabul etmedi ve uygulamadı.

Böylece, durum giderek gerginleşti. Üç-dört sene önce Rusya tuhaf bir öneri - "ortak devlet" formülünü - ileri sürdü. Bu şu anlama geliyordu ki, Dağlık Karabağ ve Azerbaycan ortak devlet olacaklar. Böylece, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü sağlanmış olacak, fakat Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ'ı yönetmeye, onun işine karışmaya hakkı olmayacaktı. Bu, beni hiç tatmin etmedi. O dönemde Primakov Rusya Dışişleri Bakanıydı. Ben hatta ona telefon ettim, onunla çok ciddi bir konuşma yaparak neden böyle bir öneri ortaya attığını sordum. Bu, bizi kandırmak demekti. Biz şimdi kanacak kadar enayi değiliz. Fakat Ermenistan bunu hemen kabul etti. Ve şimdi kimi zaman gelin bu formül üzerinde çalışalım diyor. Demek ki, diğer devletler, özellikle Rusya, herşeyi Ermenistan'ın çıkarlarına uygun yapıyorlar.

Örneğin, AGİT Minsk Grubu eşbaşkanları Rusya, Amerika ve Fransa'dır. Rusya'yı söyledim. Fakat Amerika da ilkesel bir tutum sergilemiyor. Fransa da ilkesel bir tutum izlemiyor. O dönemden şimdiye kadar herhangi yeni öneri sunulmamıştır. AGİT eşbaşkanları Ermenistan'da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapıldığını, bu sorunun ertelenmesi gerektiğini söylediler. Onlarda Mayıs ayında da genel seçimler yapılacaktır. Ekim ayında Azerbaycan'da cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacaktır. Böylece bu sene bitmiş olacak. Fakat insanlar gördüğünüz şu koşullar içinde yaşamlarını sürdürüyorlar, işgal edilmiş topraklarda bulunan tüm malları çoktan yerle bir edilmiştir. Şimdi arazileri de çok kötü duruma düşürmüşler. Bazen diyorlar ki, dışarıdan Ermenileri getirip bu bölgelerde yerleştiriyorlar.

Acayip bir durum söz konusudur - hiçbir uluslararası örgütün temsilcileri bizim işgal edilmiş topraklara gitmek istemiyorlar. AGİT Gözlem Grubu bulunuyor. Onun başkanı Kasprshik, doğal olarak, bu bölgeleri ziyaret ediyor, oraya gidiyor. Ben iki kere AGİT eşbaşkanlarından çok rica ettim: hiç olmazsa orada bir bölgeye gidin, orada ne olup bittiğini bir görün. Gittiler, gelip bana herşeyin tahrip edildiğini söylediler. Bizim İran sınırımızdaki 130 kilometrelik şerit Ermenilerin kontrolü altındadır. Bizde oradan uyuşturucu nakli, silah ticareti yapıldığı ve birçok suçlar işlendiği yönünde bilgiler bulunuyor. Bu topraklar tamamen kontrol dışındadır.

Avrupa Konseyi Sizi bu sorunu araştırmanız ve kendi görüşlerinizi aktarmanız için görevlendirmiştir. Zannedersem, ilk defadır ki, bu konuyla özel olarak ilgileniyorlar ve bunu yapan Avrupa Konseyidir. Umarım, siz bu sorunun çözümü ile ilgileneceksiniz ve biz size çok büyük umutlar besliyoruz. Teşekkür ederim, ben biraz çok konuştum, fakat size herşeyi anlatmak istedim.

Terry Davies: Sayın Cumhurbaşkanı, Sizin de söylediğiniz üzere, Azerbaycan bağımsızlık kazandığı günden bu yana Avrupa Konseyi'nin birçok heyetleri burayı ziyaret etmiştir. Muhtemelen, Avrupa Konseyi'nden buraya gelip de Sizi Avrupa Konseyi'ne üye olduğunuz için kutlayan ilk kişi ben değilim. Ben bunu Gürcü arkadaşlarıma da söyledim. Bazen insanı Avrupa Konseyi'nin tam üyesi olduğu için de kutlamak isterler.

Sayın Cumhurbaşkanı, benim buraya hangi amaçla geldiğimi biliyorsunuz. Bugün bana verdiğiniz bilgiler için Size teşekkür ederim. Bugün ve dün yaptığım görüşmelerde bakanların, bu konuda yetkili kıldığınız kişilerin verdikleri bilgilerden dolayı da Size teşekkür etmek isterim.

Şunu da söyleyeyim ki, buraya gelmeden önce Sizin parlamento heyetiniz bana bu konuda yeteri kadar bilgi vermişti. Parlamento heyetiniz bu konuda, keza tüm diğer konularda Avrupa Konseyi'nde çok etkin bir çalışma yapmaktadır.

Elbette, Dağlık Karabağ'da ve onun çevresinde yaşanan olayların tarihçesi büyük önem taşımaktadır. Sanırım, bu bakımdan Birleşik Krallık ve Güney Kafkasya arasında genel bir benzerlik söz konusudur. Yani biz tarihe çok büyük önem veririz. Benim sunacağım raporda tarihi unsurlara daha fazla ağırlık vereceğimi düşünüyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı, siz söylediniz ki, uluslararası kuruluşlar Dağlık Karabağ'a ve çevresindeki illere gitmiyorlar. Bildiğiniz üzere, ben çevre bölgeleri ziyaret ettim ve insanların orada hangi koşullarda yaşadığını gördüm. Zira şöyle düşündüm, gerçekten oraya gitmek, onların yaşadığı duruma tanık olmak çok önemlidir. Dağlık Karabağ'ı ziyaretimin benim bu bölge ile bir takım ilişkilerimin olduğu anlamına gelmesini ve Azerbaycan'da, Azerbaycan nüfusunda böyle bir düşüncenin oluşmasını istemezdim. Bugün Sizinle görüşmemden orayı ziyaretimin iyi bir düşünce olduğu kanısına vardım.

Haydar Aliyev: Evet, gitmek gerekir.

Terry Davies: Tabii, ben gideceğim ve bu dikkate alınacaktır.

Bana zaman ayırdığınız için Size çok minnettarım. Azerbaycan'ın en meşgul kişisinin zamanını alıyorum. Sayın Cumhurbaşkanı, bana yeteri kadar bilgi vermişler. Sizin yetkililere söylediğimin fazlasını söyleyebileceğimi sanmıyorum. Ben burada ek bir açıklamada bulunmayacağım ve Azerbaycan'ın ardından Gürcistan'a, arkadaşlarımı görmeye gideceğim, daha sonra Ermenistan'ı ziyaret edeceğim. Bu gezim sırasında Dağlık Karabağ'a gitmeyeceğim, fakat raporumu bitirmeden önce Dağlık Karabağ'ı mutlaka ziyaret edeceğim. Ben artık söz verdim, mesele çözülsün diye elimden geleni yapacağım. Zaman ayırdığınız için bir daha çok teşekkür ederim.

Haydar Aliyev: Size teşekkür ederim. İşte ben de bunu istiyorum. Siz söz verdiğinizi ve sorunun çözümü için elinizden geleni yapacağınızı söylediniz. Bana bu da yeter, başka söze gerek yok. Çok sağolun.

AZERBAYCAN Gazetesi, 16 Nisan 2003