Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in, yeni yüzyıl ve üçüncü binyıl dolayısıyla Azerbaycan halkına seslenişi - Bakü, 29 Aralık 2000


Sayın yurttaşlar!

Değerli bacılar ve kardeşler!

Azerbaycan Cumhuriyeti`nin vatandaşları!

Yeni bir yılın, yeni yüzyılın, yeni binyılın eşiğinde sizleri - tüm Azerbaycan halkını, bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti`nin her vatandaşını, ülkemizin sınırları dışında ikamet eden tüm soydaşlarımızı bu önemli olay dolayısıyla içtenlikle kutlar, hepinize esenlikler, güzel günler ve mutluluklar dilerim.

Dünyanın her köşesinde yeni binyılın ve yeni yüzyılın başlaması nedeniyle pek çok konferans, forum ve çeşitli sempozyumlar düzenlenmektedir. Dünya kamuoyunun temsilcileri, farklı ülkelerin resmi ve özel kurumlarını temsil eden kişiler ve ünlü siyaset adamları geçmişe bakarak yeni binyılın eşiğinde insanlığın karşılaşabileceği sorunları düşünüyor ve gelecek yüzyılda kendi ülkelerini ve tüm dünyayı nasıl gördüklerine ilişkin görüşlerini açıklıyorlar.

Bugünlerde imzaladığım özel kararname ile yeni yılın, yeni yüzyılın, yeni binyılın kutlanması ile ilgili Azerbaycan`da düzenlenecek etkinlikler plânını onayladım. 21. yüzyılın, yeni binyılın başlangıcında ülkemizin önündeki politik ve sosyo-ekonomik sorunlar bu etkinlikler çerçevesinde, hiç kuşkusuz, geniş bir biçimde ele alınacaktır.

Azerbaycan halkı, tüm insanlarla birlikte 21. yüzyıla, üçüncü binyıla büyük umutla giriyor. Yüzyıl sona ermek üzeredir, bunun yanı sıra tarihin iki binyıllık dönemi sona eriyor. Yüzyılların ve binyılların kavuştuğu şu gün tarihin özel bir anıdır. Her insanoğlu gibi Azerbaycan vatandaşları da böyle bir tarihi olayın sadece kendi kaderine, kendi yaşamına tesadüf etmesinden dolayı hiç kuşkusuz, büyük onur ve gurur duymaktadır. İki yüzyıla tanık olma mutluluğu her insana nasip olmaz. Bu, bizim şansımız oldu. Bugün Azerbaycan`da 19. yüzyılda doğmuş pek çok insan yaşıyor. Demek ki, onlar bu tarihi anda üç yüzyılın tanıkları oluyorlar. Bizim genç kuşağın temsilcileri, elbette, özel duygular yaşıyorlar ve Azerbaycan`ın saygın vatandaşları olarak bu tarihi günleri 21. yüzyılda defalarca hatırlayacaklar. Orta kuşağın temsilcileri ise yeni yüzyıla, yeni binyıla 20. yüzyılın birçok gelişmelerinin doğrudan katılımcısı ve tanığı olarak giriyorlar. Böylece, zamanın ve tarihin bu ender anları, aslında, tüm kuşakları bizzat tarihin kendisiyle buluşturuyor.

Bitmek üzere olan yüzyıl, hızlı bilimsel ve teknik ilerlemeyle, dünya savaşlarında dökülmüş kanlarla, imparatorlukların çöküşü ve yeni egemen devletlerin ortaya çıkışıyla, soğuk savaşın yol açtığı gerginlikle, barış, istikrar ve huzur için yapılan ortak çabalarla insanlığın hafızasında kalacaktır.

Bugünkü aşamada dünyadaki gelişmenin ana doğrultuları kültürel uyum ve küreselleşmedir. İnsanlık, 20. yüzyılı bilimsel gelişimdeki başarıların uyandırdığı çok renkli umutlarla karşılamış olsa da, küreselleşme süreci çoğu zaman pek bir iyimserlik aşılamadı. Farklı şekillerde değerlendirilen bu karmaşık sürecin yansımaları hepimizi düşündürüyor. Küreselleşme, devletlerin istikrarlı gelişimine, bütünlüğüne ve yönetim sistemlerinde istikrarın sağlanmasına, ekonomik ilişkilerde ayrımcılığın bertaraf edilmesine, halkların refahının artmasına katkıda bulunmalıdır. Hiç kuşkusuz, uluslararası hukuk ilke ve kurallarının üstünlüğü, değişikliklerin evrimsel niteliği, karşılıklı güven ve insani değerlere bağlılıkla birlikte, her ülkenin kendine özgü milli özelliklerinin de göz önüne alınması bu sürecin belirleyici doğrultuları olmalıdır. Tabii ki, küreselleşmenin birçok ülkelerde yol açtığı sorunlar bizi de ilgilendiriyor.

Azerbaycan da bir taraftan küreselleşmeye katkı sağlıyor. Ülkemiz dünya ölçeğinde jeostratejik önem arz eden elverişli coğrafi konumundan, zengin doğal kaynaklarından ve büyük potansiyelinden yararlanarak, Doğu ve Batı arasında oynadığı köprü rolünü etkili şekilde yerine getirme gücüne sahiptir. Azerbaycan, Büyük İpek Yolunun canlandırılması, Avrupa-Kafkasya-Asya ulaştırma koridorunun inşası ve Hazar havzasının hidrokarbon kaynaklarının üretimi ve dünya pazarlarına nakli için çabalar gösteriyor. Dünyanın birçok devletinin çok yönlü gelişimi açısından bu projeler kritik önem taşıyor. Bunlar verimli uluslararası işbirliğine de hız kazandıracak ve küresel gelişmeyi olumlu yönde etkileyecektir. Öte yandan Azerbaycan, hâlâ çağdaş teknolojilerin benimsenmesi ve yaygın kullanımında birçok sıkıntıya katlanıyor. İnsanlığın içinde bulunduğu çağdaş gelişme aşamasında kendimize uygun yeri bulmak için zamana ayak uydurmamız, önümüzdeki birçok ciddi sorunları çözmemiz, büyük hedeflerimizle uyumlu programları gerçekleştirmemiz gerekir.

Azerbaycan Cumhuriyeti, artık dünya topluluğunun ayrılmaz bir parçasıdır. Devletimiz bağımsızlığını kazandıktan sonra kısa sürede Birleşmiş Milletler, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü, İslam Konferansı Örgütü, Bağımsız Devletler Topluluğu, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, Ekonomik İşbirliği Örgütü, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası, İslam Kalkınma Bankası, Asya Kalkınma Bankası`na üye olmuş, Parlamentolararası Birlik, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, Avrupa Parlamentosu, NATO ve diğer uluslararası kuruluşlarla karşılıklı yarara dayalı ilişkiler kurmuştur.

20. yüzyılda Azerbaycan halkının en büyük başarısı, hiç kuşkusuz bağımsız Azerbaycan devletinin kurulmasıdır. Kendi bağımsızlığına yeniden kavuşan Azerbaycan demokratik, laik hukuk devletinin sağlam temelini atmıştır. Bu süre içinde Azerbaycan halkı kendi bağımsız devletinin Anayasasını kabul etmiş, kanunlarını, güçler ayrılığı ilkelerini, hukuk kurallarını dünya standartları ile uyumlu hale getirerek diğer devletlerle her türlü işbirliğine hazır olduğunu göstermiştir. Bu yıllarda hayatımızın tüm alanlarını kapsayacak radikal dönüşümler ve köklü reformlar yapılmıştır. Azerbaycan kendi milli petrol stratejisi ve konseptini uygulamaya koymuş, yabancı devletlerin önde gelen petrol şirketleri ile anlaşmalar yaparak dünya ekonomisi ile bütünleşmeyi başarmıştır.

Bugün biz bağımsızlığın elde edilmesi, sürdürülmesi yolunda büyük hizmetleri bulunan şahsiyetlerin, istiklalimiz uğruna şehit olan Azerbaycan evlatlarının aziz hatırasını derin saygıyla anıyoruz. Bu önemli günde Azerbaycan Halk Cumhuriyeti kurucularının ruhu önünde, Bolşevik terörünün, baskıların, toplu sürgünlerin, soykırımların, Kanlı Ocak trajedisi kurbanlarının ve Azerbaycan`ın toprak bütünlüğü uğruna şehit düşmüş tüm vatandaşlarımızın anısı önünde eğiliyor, kendilerine Allah`tan rahmet diliyoruz.

Bitmek üzere olan 20. yüzyıl, Azerbaycan halkının kaderinde önemli rol oynayan bir dönem olmuştur. Bazı politikacılar 20. yüzyılı petrol yüzyılı olarak tanımlarlar. Gerçekten de, bu yüzyılda petrolün dünya politikasında ve ekonomisinde oynadığı benzersiz rol inkâr edilemez. Bilhassa Azerbaycan`ın dünyadaki petrol merkezlerinden birine dönüşmesi bize birçok halkların uzun yüzyıllar boyunca ulaştığı zirvelere kısa sürede erişme olanağını sunmuştur.

İnsanlığın hayatında paha biçilmez rol oynayan petrol, Odlar Ülkesi olarak bilinen Azerbaycan`ın eski dönemlerden beri en önemli zenginliklerinden biri oldu. Petrolün yaygın kullanımı dünyada bilimin, teknolojinin, ekonominin, özellikle sanayi üretimin hızla gelişmesine yoğun bir ivme vererek, insan yaşamında köklü değişimin ortaya çıkmasına neden oldu. Tarihe «Yakıt dönemi» olarak geçen 19. yüzyılın sonu - 20. yüzyılın başlarında petrolden elde edilen bu ürün ışık kaynağı oldu. Daha sonraları gaz ve elektrikle aydınlatma yöntemleri ortaya çıksa da, yakıt uzun yıllar başlıca aydınlatma ürünü olarak kullanıldı.

İçten yanmalı motorun icat edilmesi petrol kullanımında yeni bir dönem başlattı. 20. yüzyılın başlarından bu yana gelişen «mazot ve benzin çağı», petrolün gemi, lokomotif, otomobil ve benzeri taşıtlarda kullanılması bunun önemini bilhassa artırdı. Birinci dünya savaşı yıllarında ise petrol artık stratejik önem taşıyan bir ürün haline geldi.

20. yüzyıl, insanlık tarihinde birçok önemli olaylarla zengin olmasına rağmen şunu net olarak söyleyebiliriz, bu yüzyılı nitelendiren, manzarasını belirleyen başlıca unsur bilimsel ve teknik ilerlemenin görülmedik bir yaygınlık kazanmasıdır. 20. yüzyılda elde edilmiş bütün bilimsel ve teknik başarıların temelinde ise bilhassa petrol bulunmaktadır. Enerji kaynağı, yakıt ürünü olarak petrolün yerine geçecek çeşitli maddeler ve yöntemlerin geliştirilmesi için yapılan araştırmalarda birçok başarılar kazanılmış olsa da, doğanın insanlara verdiği bu son derece yararlı ham maddeye eşdeğerde bir madde henüz bulunabilmiş değildir.

Petrolün bilimsel ve teknik ilerlemede, dünya ekonomisinin gelişmesinde oynadığı büyük rol, 20. yüzyılda petrolü farklı ülkelerin iç ve dış politikasının, uluslararası politikanın etkili faktörlerinden birine, önemli jeopolitik ve jeostratejik etkene dönüştürdü. Petrol kaynakları, petrol pazarları için verilen büyük mücadele dünyada güçler dengesinin oluşmasına, uluslararası politikanın gidişine güçlü etkisini gösterdi. Tarihin şöyle bir üzücü gerçeği de vardır, petrol üreten bazı ülkeler uzun yıllar boyunca bu değerli serveti kendi halklarının refahı ve ilerlemesi için kullanma imkânından yoksun kalmış, büyük devletlerin güçlü baskısı sonucunda bağımsız politika yürütme imkânını yitirmişlerdi. Bu ülkelerin halkları kendi doğal kaynaklarının gerçek sahibi olmak için hep mücadele vermiş, bir ölçüde kendi amaçlarına ulaşmışlar.

Azerbaycan halkının da özgürlük ve bağımsızlık savaşında kendi doğal kaynaklarının sahibi olma isteği başlıca amaçlardan biriydi. Bugün Azerbaycan halkının uzun yıllar boyunca kalbinde saklı tuttuğu dileğine ulaştığını, petrol dâhil tüm doğal kaynaklarının sahibi olduğunu ve nasıl değerlendirileceğine kendisinin karar verdiğini gururla söyleyebiliriz.

20. yüzyılda Azerbaycan`ın, Hazar Denizi`nde petrol çıkarma çalışmaları dâhil petrol üretimi alanındaki başarıları takdire değerdir. Dünyada petrol üretimi alanında yapılmış olan çoğu çalışma Azerbaycan`dan başlangıç aldı. Pek çok sondaj yöntemi, petrol teknolojileri, denizde petrol çıkarmak için yapılmış olan ender Petrol Taşları şehri Azerbaycan uzmanlarına bu alanda dünyanın en önde yerlerini kazandırdı. Eski SSCB`de yeni oluşan petrol bölgelerinin İkinci Bakü, Üçüncü Bakü olarak isimlendirilmesi bunun açık örneğidir. Ülkemizde petrol üretiminin gelişimi bilimin kimya, petrokimya, jeoloji dallarının, sanayinin ise petrol makineleri yapımı, petrol rafinerisi, boru üretimi, kimya, petrokimya gibi alanlarının gelişmesine ivme kazandırdı. Azerbaycan`da petrolle ilgili alanlarda büyük bilim adamları ve uzmanlar ordusu oluştu.

Önceki kuşakların büyük başarılarını geliştirerek, bağımsız Azerbaycan`ın bugünü ve yarını açısından büyük tarihsel önem arzeden petrol stratejisinin hazırlanması ve uygulanması gelecek kuşaklar için güzel yaşamın temelini attı. 1994 yılında imzalanan ve «Asrın Anlaşması» ismini alan sözleşme ile Azerbaycan`ın 21.yüzyıldaki dinamik gelişme yolu belirlendi. Biz bağımsız Azerbaycan`ın petrol stratejisini kararlılıkla uygulayarak büyük başarılar kazandık. İleride bu başarılar daha da artacaktır. Bugün Azerbaycan, bölgenin jeopolitik merkezine dönüşmüştür. Azerbaycan`ın bölgede ve üke sınırlarının ötesinde etkinliği giderek artıyor. Tabii ki, petrol kendi başına bizim için amaç değildir. Petrol, Azerbaycan Cumhuriyeti`nin bağımsızlığının, ekonominin diğer dallarının geliştirilmesi, yeni alanların açılması, halkın refahının artırılması gibi büyük amaçlarımızın başarıyla gerçekleştirilmesi için etkin bir araçtır, elverişli bir kaynaktır. Bizim bu aracı verimli bir şekilde ve amaçlara uygun kullanarak, bu kaynağı gereğince değerlendirerek yakın gelecekte Azerbaycan`ı en yüksek yaşam kalitesine sahip ülkelerden birine dönüştürebileceğimizi kararlılıkla söylemek mümkündür. Aslında yüzyılın son günlerinde biz Asrın Anlaşması`nın, petrol stratejimizin başarılı olduğuna bir kez daha tanık olduk.

Elbette petrol alanında elde edilen başarılar öncelikle Azerbaycan`da mevcut bulunan güçlü insan potansiyeli ile ilgilidir. Azerbaycan halkının entelektüel ve sanatsal potansiyeli özellikle geçtiğimiz yüzyılda, sona ermek üzere olan binyılda dünya kültürüne birçok maddi ve manevi servetler katması için zemin oluşturdu.

Geçtiğimiz yola dönüp baktığımızda eşsiz bir mirasın mirasçısı olduğumuz anlaşılıyor. Her Azerbaycan vatandaşı bu mirasa layık olmaya çalışmalı, büyük tarihi geçmişi, zengin kültürü, yüksek ahlaki değerleri olan ülkemizin hem geçmişine, hem bugününe, hem geleceğine büyük bir sorumlulukla yaklaşmalıdır.

Azerbaycan`ın kaderi, jeopolitik konumu itibariyle her zaman uygarlıkların kavşağında yer almak oldu ve gerek Batı, gerekse Doğu`nun çok güçlü etkisini hissetti. Bilindiği üzere, Azerbaycan, insanın, insanlığın beşiği olan ender ülkelerden biridir. Burada çok eski çağlarda yaşam var olmuştur ve Azık mağarasında bulunan Azıkantrop, Azerbaycan`ın en eski yaşam yerlerinden biri olduğunu kanıtlamaktadır. Gobustan ve Gemikaya`daki kaya resimleri ve taş resimler, Kür-Araz ve Hocalı uygarlıklarına ait maddi kültür örnekleri, Kurgan kazıları milattan önceki binyıllarda bile Azerbaycan`da gelişmiş uygarlığın mevcut olduğunu kanıtlıyor.

Milattan önce ilk binyılın sonunda, milattan sonra ilk binyılın başlarında farklı kültürler ve dinler Azerbaycan`ı etkisi altına aldı. İşte bunun sonucunda çok eskiden ülkemizde dinlere karşı yüksek hoşgörü, tolerans ortamı oluştu. Greko-romen kültürünün, tüm antik çağ uygarlığının güçlü etkisi altında gelişen bilim, edebiyat ve sanatımız, çok erken dönemlerde kendine özgü biçim ve içerik kazanmaya başladı. Bunun yanı sıra, kuşkusuz bizim zengin kültürümüzün oluşmasında çeşitli dönemlerde hem Zerdüştilik, Yahudilik, Hıristiyanlık, hem de İslam kültürleri etkili oldu. Kervan yollarının güzergâhında bulunması sonucunda büyük İpek Yolunun önemli merkezlerinden biri olan Azerbaycan, farklı siyasi görüşlerin, ekonomik ilişkilerin, devlet biçimlerinin etkisine maruz kaldı.

İkinci binyıl tarihi, Azerbaycan halkının dünya kültüründe kendine özgün yapısıyla öne çıkan halklardan biri olduğunu açıkça gösteriyor. Evrensel uygarlığın kopmaz bir parçası olarak Azerbaycanlılar, geçen iki binyıl boyunca dünya kültür hazinesine çok önemli katkılarda bulundular. Bizim ecdatlarımız ilkel insanların kültür alanında elde ettiği başarılardan yararlanarak kendine özgü zengin kültürel-manevi miras yarattılar. Hem Azerbaycan topraklarında arkeolojik kazılar sonucunda bulunan anıtlar, hem de günümüze kadar ulaşan sözlü halk edebiyatı ve yazılı edebi mirasımız bunu doğruluyor.

2000 yılında 1300. yıldönümünü törenlerle kutladığımız Kitâb-ı Dede Korkut gibi muhteşem bir destana sahip olmamız, milattan önceki dönemde bile bu topraklarda büyük bir kültürün mevcut olduğunu gösteriyor.

Hayat sevgisi, özgürlük ve bağımsızlık duyguları halkımızın yüzyıllar boyunca yarattığı kültür ve edebiyat örneklerine nüfuz etmiştir. Destanlarımız gibi muhteşem sanat eserleri, dünya uygarlık tarihinde silinmez izler bırakmış Katran Tebrizî, Nizamî-i Gencevî, Efdaleddin Hâkâni, Hatîb Tebrizî, İmadeddin Nesîmi, Muhammed Fuzûli ve benzeri ünlü seçkin isimlerin çalışmaları beşeri düşüncelerin anlatımına, hakkın, adaletin, hümanizm düşüncelerinin yerleşmesine hizmet etmiştir. Safiyeddin Urmevî, Ecemi Nahçıvani, Sultan Muhammed Tebrizî`nin dünya kültür hazinesine sağladıkları katkılar sanatseverleri şimdi bile hayran bırakmaktadır.

Halkımızın dünya bilimine yaptığı katkılarla gurur duymaya hakkı vardır. Nasreddin Tûsi, Ebulhesen Behmenyar, Şihabeddin Sühreverdî ve diğer düşünürlerin isimleri bilim dünyasınca iyi bilinmektedir. Doğu`da, keza Azerbaycan`da yaşanan uyanış, dünya kültür tarihinin en parlak sayfalarından biridir. Bu uyanış, Azerbaycan halkının yaşamın değişik alanlarında kazandığı büyük başarıların mantıksal sonucuydu.

Cavanşir ve Babek gibi komutanların kahramanlıkları büyük yurtseverlik ekolünü oluşturarak Vatanın bütünlüğünün, halkın birlik ve beraberliğinin simgesi haline gelmiştir. Muhammet Cihan Pehlivan, Kızıl Arslan, Uzun Hasan, Şah İsmail Hatayî ve diğer devlet adamlarımızın hayatı ve çalışmaları halkımızın yurt sevgisi ve devlet geleneği duygularını daha da geliştirmiş, bunu hayatın en önemli, en yüce amacına dönüştürmüştür.

Tarihsel süreç içerisinde 1813 ve 1828 yıllarında imzalanmış olan Gülistan ve Türkmençay Antlaşmaları, Azerbaycan`ın tarihi topraklarını böldü, halkımızı ikiye ayırdı. Bugün bütün dünyaya dağılmış olan Azerbaycanlıların bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti`ni kendi vatanları olarak gördüklerini, millî devletin, millî ruhun, millî değerlerin, millî ahlâkın bir mabedi olarak ona çok değer verdiklerini büyük bir inanç ile söylemek mümkündür. Bu, 20.yüzyılda gelişmiş olan Azerbaycancılık düşüncelerinin yaygınlık kazanmasının mantıksal sonucudur.

Bağımsız devlet kurma azmi de dâhil 20.yüzyılda kazandığımız başarıların köklerini uzak ve yakın tarihimizde, özellikle 19.yüzyılda şekillenmiş ve gelişmiş ideolojik akımlarda aramak gerekir. Bu akımlar bir yandan bazı seçkin şahsiyetlerin, Abaskulu Ağa Bakıhanov ve Mirza Kazım Bey gibi ender kişilerin çok başarılı çalışmalarına yansımış, öte yandan doğrudan milli aydınlanma hareketi düşüncelerinin gerçekleşmesinde etkili olmuştur. Özellikle bu dönemde Azerbaycan`da demokratik basın, anadilinde okul, modern tiyatrolar kurulmuş ve bunlar milli bilincin oluşmasına önemli katkıda bulunmuşlardır.

1872 yılında Çarlık hükümetinin kararı üzerine iltizam sistemi ortadan kalktıktan sonra petrol endüstrisinin gelişmesi için yollar açıldı. Bunun üzerine Bakü`ye yoğun yabancı sermaye akımı başlandı. 1883 yılında Kafkasötesi demiryolu hattı döşendikten sonra Rusya ve diğer Avrupa ülkeleri ile ticaret hacmi arttı. Bakü, yerli ve yabancı sermaye aracılığı ile büyük bir hızla kapitalistleştirildi. 1896 ve 1906 yılları arasında Bakü-Batum petrol boru hattının yapılması bilhassa anlamlı bir gelişme oldu. Bundan sonra Bakü petrolü deniz ve demir yolu aracılığıyla Rusya ve dünya pazarlarına ulaştırıldı. Bakü`nün bir yandan Kuzey Kafkasya ve Rusya ile öbür yandan Tiflis ve Karadeniz kıyılarına bağlanması onun dünya mal dolaşımına katılmasını hızlandırdı. Rusya, özellikle Bakü petrolü sayesinde petrol üretimi bakımından dünyada birinci sıraya yerleşti. 19. yüzyılın sonu ve 20.yüzyılın başları dünyada yeni ilişkilerin kurulduğu bir dönem olarak Azerbaycan halkının hayatının tüm alanlarında etkisini gösterdi.

Bu dönemin sosyal süreçleri büyük sanayi kentine dönüşmüş Bakü`yü, tüm Kafkasya`nın ekonomik merkezi yaptı. Ekonomik kalkınma nedeniyle bu dönemde eğitim, bilim, sanat ve edebiyat dallarında büyük bir canlılık başlandı. Bakü, Gence, Nahçıvan, Şuşa, Şeki, Salyan ve diğer şehirlerde yeni türden kent ve ilçe okulları açıldı. Gori Öğretmen Okulu`nun mezunlarından olan Celil Memedguluzade, Süleyman Sani Ahundov, Üzeyir Bey Hacıbeyov, Habip Bey Mahmutbeyov, Reşit Bey Efendiyev, Firudun Bey Köçerli gibi seçkin eğitimciler eğitimde yapılan reformlara büyük ivme kazandırdılar. Yeni eğitim biçiminin ilerici niteliğini anlayanlar Usul-i Cedid okullarını açmaya çalışıyorlardı. Şamahı`da Seyid Ezim Şirvani, Şuşa`da Mir Möhsün Nevvab, Lenkeran`da Mirze İsmayıl Gasir, İrevan`da Mirze Kazım Askerzade geleneksel eğitim ve öğretim biçiminden vazgeçerek, yeni tekniklerle ders yapıyorlardı. Bu okullarda geleneksel derslerin yanı sıra tarih, Rusça, coğrafya ve doğa bilimleri de okutuluyordu. 80`li yıllardan başlayarak Rus-Tatar Okulu ismi ile bilinen dört yıllık ilkokullar açıldı. Yeni tür okulların sayısı giderek artıyordu. 1896 yılında Bakü`de Hacı Zeynelabidin Tağıyev`in himayesinde kurulan Kızlar Okulu, Azerbaycan kadınlarının eğitiminde istisnai bir rol oynamıştır.

Aydınlatma Hareketinin yaygınlık kazanması Azerbaycan`dan yurtdışında eğitim almaya gidenlerin sayısının giderek artmasına yol açtı. Yurtdışında yüksek öğrenim gördükten sonra vatana dönen aydınlar Azerbaycan`da eğitim çalışmalarını destekleyen güçleri örgütlediler, milli basın ve milli tiyatronun kurulması için zemin hazırladılar.

Bakü`nün gelişmesi, nüfusun artması, aydınların yetişmesi, iletişim coğrafyasının genişlemesi milli basının oluşması gereksinimini ortaya çıkardı. Bunun ilk farkına varan seçkin eğitimci Hasan Bey Zerdabi bu yönde amaçlı bir çalışma yaptı. 22 Temmuz 1875 tarihinde Ekinci Gazetesi`nin ilk sayısı çıktı ve böylece Azerbaycan basınının temeli atıldı. Celil Memmedguluzade`nin girişimi üzerine ve önderliği altında yayına başlayan Molla Nesreddin Dergisi sadece Azerbaycan`ın değil, tüm Doğu`nun basın tarihinde kendine özgü bir ekolün temelini attı. Bu, Azerbaycan`da milli basının şekillenip doğal bir gelişme seyri izlediğinin habercisiydi.

Bu dönemde en büyük kültürel başarılardan biri de milli tiyatronun ortaya çıkışıdır. Bilindiği üzere, Mirze Feteli Ahundov`un komedileri daha 1850 yıllarında Petersburg ve Tiflis`te sahnelendi. 1873 yılında Hasan Bey Zerdabi ile Necef Bey Vezirov birlikte milli Azerbaycan tiyatrosunun temelini attılar. Bakü`de Azerbaycanlı öğrencilerden oluşan oyuncu topluluğunun yardımıyla Mirze Feteli Ahundov`un komedileri sahneye kondu. İlk oyun «Lenkeran Hanı`nın Veziri», diğeri «Hacı Gara» oldu. Bakü`de oyundan sonra 1870 yıllarının ikinci yarısında Guba ve Şeki`de Azerbaycan dilinde tiyatro oyunları sahnelendi. Tiyatro oyunlarının sunulmasında Gori Öğretmen Okulu mezunlarının aktif rol oynamaları dikkate değer bir unsurdur. 1879 yılında Şeki`de Raşit Bey Efendiyev, 1882 yılında Şuşa`da Yusuf Bey Melikhaknazarov, 1883 yılında Nahçıvan`da Muhammettağı Sıtkı amatör oyuncuların yardımıyla Ahundov`un komedilerini sahneye koymuşlardır.

19. yüzyılın sonları ve 20.yüzyılın başları, Azerbaycan Tiyatrosu`nun canlanma dönemi oldu. 1908 yılında büyük Azerbaycan bestecisi Üzeyir Hacibeyov`un «Leyli ila Mecnun» operasının ilk gösterimi yapıldı, böylece Azerbaycan`da ve tüm Doğu`da opera sanatının temeli atıldı. Müslüm Magomayev`in 1916 yılında yazdığı «Şah İsmayıl» operası da Azerbaycan sahnesindeki tarihi yerini aldı. Üzeyir Hacıbeyov, hem besteci hem tiyatro yazarı olarak 1909 ve 1913 yılları arasında yazdığı müzikal komedilerle Azerbaycan tiyatrosuna operet türünü getirdi.

O dönemde William Shakespeare, Friedrich Schiller, Nikolay Gogol ve Lev Tolstoy`un eserleri Azerbaycan dilinde sahneleniyordu, bu ise Azerbaycan dram sanatının gelişmesini etkiliyordu. Mirze Feteli Ahundov ile temeli atılan edebi ekol, Azerbaycan oyun yazarlarının eserlerinde yüzyılın en güçlü ve öncü edebi akımına dönüştü, edebiyatta demokratik düşünceler giderek yaygınlaşmaya başladı. Bu akım 20. yüzyıl edebiyat, kültür ve politika alanında dev isimlerin ortaya çıkması için zemin hazırladı.

Yeni dönem edebiyatının oluşmasında Necef Bey Vezirov, Abdürrahim Bey Hakverdiyev, Mirze Elekber Sabir, Süleyman Sani Ahundov, Üzeyir Bey Hacıbeyov, Neriman Nerimanov, Haşım Bey Vezirov, Celil Memmedguluzade, Abbas Sehhet, Muhammet Hadi, Abdulla Şaik, Elibey Hüseyinzade, Ahmet Ağaoğlu, Ahmet Cevat, Hüseyin Cavit ve diğerlerinin paha biçilmez hizmetleri oldu.

20. yüzyıla giren Azerbaycan kültür, eğitim ve milli basın dâhil olmak üzere birçok alanlarda son derece önemli başarılar kazandı. Öncelikle Azerbaycan`da çağdaş burjuva kesimi oluşmuş ülkenin sosyal yaşamında önemli rol oynamaya başlamıştı. Bu dönemde Azerbaycan aydınlarının farklı alanlarda yaptığı çalışmalar milli uyanış ve milli ruhun yerleşmesi süreçlerine hizmet ediyordu. Nitekim 19. yüzyıldan başlanan karmaşık sosyo-politik süreçlerin seyri Azerbaycan toplumunda köklü dönüşümlere neden oldu, yeni ortamda yetişen seçkin toplum ve politika adamlarımız yüzyılın çağırı ve taleplerine ayak uydurmayı başardılar. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti`nin kurulması için uygun zemin oluştu. Bu dönem 20.yüzyıl Azerbaycan Tarihinin Birinci Aşaması olarak tanımlanabilir.

Azerbaycan için İKİNCİ AŞAMA, Çarlık Rusyası`nın çökmesinin ardından ülkemizin ilk defa bağımsızlığını kazandığı dönemdir.

Aynı dönemde kurulmuş olan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti kısa sürede gerçekleştirdiği önemli dönüşümler sonucunda bir devletin tüm unsurlarına - parlamento, hükümet, ordu ve para birimine-sahip bulunan bağımsız, egemen bir devlete dönüştü. O, devlet yapısının tüm unsurları ve ilkeleri bakımından Doğuda ilk demokratik cumhuriyet oldu. Azerbaycan Milli Konseyi`nin kabul ettiği tarihi Bildiri yeni kurulan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti`nin iç ve dış politikasının başlıca ilkelerini tüm dünyaya duyurdu. Bildiride belirtilen ilkeler - Azerbaycan halkının kendi kaderini tayin etme, bireylerin eşitliğine saygı, tüm dış devletlerle ve komşu halklarla barış ve huzur içinde yaşama, birbirinin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi ilkeleri uluslararası alanda Azerbaycan Halk Cumhuriyeti`nin nüfuzunu artırdı. Ocak 1920`de Azerbaycan devletinin bağımsızlığı fiilen tanındı.

Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, güç ve karışık bir sosyo-politik ortamda toplam 23 ay faaliyet göstermesine rağmen, halkımızın tarihinin en parlak sayfalarından biri olarak sonraki kuşakların hafızasında hep kalacaktır. O, demokratik devletin kurulması, ekonomi, kültür, eğitim, sağlık, askeri yapılanma alanlarında attığı önemli adımları tamamlayamasa da, kısa süre zarfında yaptığı etkinlikler halkımızın tarihinde silinmez iz bırakmış, milli devlet geleneklerimizin yeniden canlandırılması çalışmasında büyük rol oynamıştır. En önemlisi Azerbaycan Halk Cumhuriyeti kısa bir süre yaşasa da, halkımızda özgürlük, bağımsızlık düşüncelerini daha da güçlendirmiş oldu. Bu cumhuriyetin kurulmasında olağanüstü hizmetleri bulunan Mehmet Emin Resulzade, Alimerdan Bey Topçubaşov, Feteli Han Hoyski, Hasan Bey Ağayev, Nesib Bey Usubbeyov, Mehti Bey Hacınski, Mehmet Yusif Caferov, Hudadat Bey Refibeyov, Ekber Ağa Şeyhülislamov, Teymur Bey Makinski, Samet Bey Mehmandarov, Ali Ağa Şıhlinski, Sultan Mecit Ganizade, Halil Bey Hasmemedov, Ahmet Bey Pepinov, Şefi Bey Rüstembeyov gibi önemli toplum adamlarının hatırasını kadirbilir Azerbaycan halkı bugün de büyük saygıyla anmaktadır.

Yüzyılın sonunda kendi bağımsızlığını yeniden kazanan Azerbaycan Cumhuriyeti, Halk Cumhuriyeti`nin mirasçısı olarak Üzeyir Hacıbeyov`un ve Ahmet Cevat`ın yaptıkları milli marşa, Halk Cumhuriyeti`nin üç renkli bayrağına ve armasına tekrar kavuştu. Bu devlet sembolleri bugün de her Azerbaycan vatandaşı için son derece değerlidir.

ÜÇÜNCÜ AŞAMA 1920 yılının Nisan ayında başlıyor. Azerbaycan, Sovyet iktidarı kurulduktan sonra da bağımsızlığını korudu, 30 Nisan`da Rusya ile Azerbaycan arasında askeri ve ekonomik anlaşma imzalandı. Azerbaycan`da Rusya Konsolosluğu dâhil çeşitli yabancı ülke temsilcilikleri faaliyet gösteriyordu. Azerbaycan`ın toprak bütünlüğünün korunması doğrultusunda yapılan çalışmalar, Moskova ve Kars Anlaşmaları, Cenova Konferansı Azerbaycan`ın bu dönemde izlediği başarılı politikanın unsurlarından biri olarak kabul edilebilir. 1920 yılında Bakü`de Doğu halklarının ilk kongresi yapıldı. Bolşevikler, yeni devrimci dönüşümler konusunda Doğu ülkelerinin pek hevesli olmadıklarını gördükten sonra, kendi siyasi çıkarları uğruna Azerbaycan`ın bağımsızlığının devamı düşüncesinden vazgeçtiler. 1921 yılında Kafkasötesi Federasyonu`nun kurulması bağımsızlığın kaybedilmesi yolunda atılan ilk adım oldu. 30 Aralık 1922 tarihinde SSCB`nin kurulması ile Azerbaycan`ın bağımsızlığı sona erdi. Bayrak, arma, marş ve anayasa dâhil bir dizi devlet sembollerini korumasına rağmen Azerbaycan, birçok konularda uluslararası hukuk süjesi olma ehliyetini kaybetti.

1922 - 1991 yılları, Azerbaycan`da Sovyet iktidarının kurulması ve 70 sene boyunca Azerbaycan`ın Sovyet iktidarı, Sovyet devleti bünyesinde yaşadığı dönemi kapsamaktadır. Bu yıllarda Azerbaycan`da çok zengin ekonomik ve entelektüel bir potansiyel oluştu. Bu potansiyeli nitelendirmek için bazı olguları inceleyelim.

20-30`lu yıllarda Azerbaycan halkının kahramanca çalışmaları sonucu petrol endüstrisinde büyük gelişme sağlandı, yeni sanayi dalları ortaya çıktı, elektrik santralleri inşa edildi, sulama kanalları yapıldı, tarım gelişti. Azerbaycan genelinde okuma yazma seferberliği başladı, orta öğretim okulları, hastane ve poliklinikler, üniversite ve meslek okulları, bilimsel araştırma, kültür ve eğitim kurumlarının sayısı önemli düzeyde arttı.

1937 yılında Azerbaycan SSC, Anayasasını kabul etti ve kültürel devrim bayrağı altında yaygın eğitim programlarını gerçekleştirildi. Eğitimde reformlar uygulandı. İkinci dünya savaşı öncesinde Azerbaycan`da dört binin üstünde ilköğretim okulu, 16 üniversite vardı. 1938 yılında SSCB Bilimler Akademisi`nin Azerbaycan şubesi açıldı, Azerbaycan`da tiyatro ağı oluştu. Artık 1940 yılında ülkede 18 tiyatro faaliyet gösteriyordu. 1937 yılında Üzeyir Hacıbeyov`un yazdığı «Köroğlu Operası» Azerbaycan kültüründe büyük bir olay oldu. Tüm bu başarıların yanı sıra, 1937-1938 yıllarındaki baskılar Azerbaycan bilimine ve kültürüne büyük zarar verdi. Baskı yıllarında 50 bini aşkın kişi kurşuna dizildi, 100 bini aşkın kişi Sibirya ve Kazakistan`a sürgüne gönderildi. Hüseyin Cavit, Mikayıl Müşfik, Tağı Şahbazi, Salman Mümtaz gibi seçkin kişiler katledildi.

İkinci Dünya Savaşı yılları, insanlığın 20. yüzyılda karşılaştığı en zor ve korkunç bir dönem oldu. İtalya ve Almanya`da ortaya çıkan faşizm hareketi sadece bu ülke halklarının değil, tüm insanlığın yaşamını büyük tehlikeye attı. Faşizm ideolojisi kısa süre zarfında birçok ülkelerin ekonomik olanaklarını kullanarak gerçek bir yıkıcı güce dönüştü, dünya, ölüm kalım ikilemi ile karşı karşıya kaldı. 20. yüzyılın en önemli derslerinden biri de şu oldu, dünya devletleri, aralarındaki siyasi, ideolojik, ekonomik farklılıklara rağmen, bu ortak tehlike karşısında birlikte çaba göstermenin gerekliliğinin bilincine varabildiler.

Böylece, dünya halklarının güçlü antifaşist birliği oluştu. Yalnız bunun sayesinde, antifaşist güçlerinin özverisi sonucunda insanlığı bu büyük tehlikeden, acı faciadan kurtarmak mümkün oldu. Biz dünyanın kaderini belirleyecek bu önemli sorununun çözümünde -faşizme karşı zaferde- Azerbaycan halkının da büyük bir katkısının olmasından gurur duyuyoruz.

Azerbaycan halkı, İkinci Dünya savaşında hem savaş alanlarında, hem cephe gerisinde gerçek bir kahramanlık ve cesaret sergilemiştir. Savaşın başlamasından kısa bir süre sonra cumhuriyette 87 avcı taburu, 1124 milis birliği oluşturuldu. 1941-1945 yıllarında cumhuriyette 600 bini aşkın genç erkek ve kız savaşa gitti. Azerbaycan tümenleri Kafkasya`dan Berlin`e kadar şanlı bir savaş yolu geçtiler. Azerbaycan`dan 130 kadar kişi Sovyetler Birliği Kahramanı Madalyası, 30 Azerbaycanlı savaşçı ise Şeref Nişanının üç derecesinden üçüne de layık görüldü. 170 binden fazla Azerbaycanlı asker ve subay SSCB`nin nişan ve madalyaları ile ödüllendirildi. İki kez Sovyetler Birliği Kahramanı Hezi Aslanov, Sovyetler Birliği Kahramanları İsrafil Memmedov, Aslan Vezirov, Adil Kuliyev, Ziya Bünyatov, Geray Esedov, Melik Muharremov, Mehti Hüseyinzade, generaller Mahmut Ebilov, Akim Abasov, Terlan Aliyarbeyov, Hacıbaba Zeynalov ve diğerleri kahramanlıkları ile halkımızın şanlı tarihine yeni sayfalar yazdılar.

Cumhuriyet ekonomisinin savaş şartlarına göre yeniden düzenlenmesi alanında büyük çalışmalar yapıldı. Hafif endüstri, dokuma ve gıda sanayisi tümüyle savaş sanayine yönelik malların üretimine geçti. Kısa süre içinde Bakü, savaşan ordunun önemli cephanelerinden biri oldu. 1942 yılında Bakü`de 130 çeşit silah, teçhizat üretiliyordu. Büyük zorluklara rağmen, petrolcüler özveriyle çalışıyor, cephenin ve ekonominin tüm alanlarının yakıt ihtiyacını karşılıyorlardı. Ordinaryüs Yusuf Memedaliyev`in önderliğinde uçak benzini üretiminin yeni teknolojisi geliştirildi, Azerbaycan`da yüksek oktanlı benzin üretilmeye başlandı. İşte 1941 yılında petrolcülerimizin özverili ve yoğun çabaları sonucunda Azerbaycan`ın tarihinde en büyük miktarda – 23,5 milyon ton petrol üretimi yapıldı ki, bu ise Birlik`te üretilen petrolün yüzde 71,4`ünü oluşturuyordu. Azerbaycan petrolcüleri savaş yıllarında ülkeye 75 milyon ton petrol, 22 milyon ton benzin ve diğer petrol ürünleri sağladılar. Abartısız söylenebilir ki, İkinci Dünya Savaşında Faşizme karşı zaferin elde edilmesinde Bakü petrolü önemli etkenlerden biri oldu. Savaşın yükünün önemli bir bölümünü üstlenmiş Sovyet ordusunun denizde, karada ve havada düşmana karşı zafer kazanmasında Bakü petrolü paha biçilmez bir rol oynamıştır. Sadece şu olguyu belirtmek yeterli olacaktır ki, o dönemde her beş uçak, tank ve otomobilden dördü Bakü petrol yataklarından çıkarılan ve Bakü petrol rafinerilerinde işlenerek elde edilen benzinle çalışıyordu.

İkinci Dünya savaşı şunu bir kez daha apaçık gösterdi ki, Azerbaycan halkı en zorlu sınavlardan yüzünün akıyla çıkmayı bilen, eşsiz cesaret ve kahramanlıklar sergileme gücüne sahip çok metanetli ve yiğit bir halktır.

Savaştan sonraki yıllarda cumhuriyetimiz ekonomi ve kültürde yeni bir gelişme aşamasına girdi. 1948 yılında cumhuriyet sanayisi artık savaştan önceki düzeyin üzerine çıktı, 1960 yılında ise 1940 yılındaki rakamın 2,8 katı üretim yapıldı. Tarım sektöründe toplam üretim hacmi bu yıllarda 2 kat, demiryolu yük taşımacılığı 2,9 kat, tüm finansal yatırımlar 3,8 katı arttı. Bu yıllarda petrol arıtma, kimya ve petrokimya, demir-çelik ve demirdışı metaller, cihaz yapımı ve elektrik makineleri gibi yeni ağır sanayi dalları ortaya çıkmıştı. Enerji endüstrisi ve su işletmelerinin inşası artmış, tarımın maddi ve teknik temeli sağlamlaştırılmıştı. Azerbaycan emekçileri Rusya Federasyonu ve SSCB üyesi diğer cumhuriyetlerin ekonomisinin yeniden yapılanması ve gelişmesine yönelik çalışmalara aktif şekilde katılıyorlardı. Cumhuriyetin bilimadamı ve uzmanları Güney Kafkasya, Tataristan ve Başkurdistan, Batı Sibirya`nın Tümen Bölgesi`nde yeni büyük petrol yataklarının keşfi ve işletilmesine çok değerli katkılarda bulunmuşlardı.

Savaş sonrası beş yıllık dönemlerde Sovyet Azerbaycanı`nın geçtiği tarihi yolun önemini küçümsemeden şunu da belirtmek gerekir ki, 1960`lı yıllarda cumhuriyet ekonomisinin gelişmesinde olumsuzluklar da ortaya çıkmaya başladı. Azerbaycan`ın milli gelirdeki artış hızı, sanayi ve tarım üretiminin hacmi, bilimsel ve teknik başarıların uygulanması bakımından, toplumun işgücü verimliliği bakımından Sovyetler Birliği rakamlarının gerisinde kalıyordu. Ekonomideki yetersizlikler sosyal alanda emekçilerin maddi refahının artırılmasına yönelik sorunların çözümünü olumsuz etkiliyordu.

Bir dizi objektif nedenlerden dolayı uzun süre Azerbaycan`ın sosyo-ekonomik bakımdan geri kaldığı gözlemleniyordu.

1940 yılına oranla 1965 yılında cumhuriyette gayri safi yurtiçi hâsıla sadece 3,6 kat, sanayi ürünlerinin üretimi 4 kat artmıştı, oysa birlik genelinde bu rakamlar sırasıyla 5,7 ve 7,9 kata ulaşıyordu. Azerbaycan Cumhuriyeti, milli gelir hacmi açısından ülke genelindeki düzeyin 2 kat, anapara kullanımının 1,6 kat, yatırım miktarının 1,7 kat gerisinde kalıyordu. Sanayide tüm üretimin en önemli verimlilik ve sonuç göstergesi olan emek verimliliği birlik genelindeki gelişme temposunun 1,5 kat gerisinde idi.

İnşaat alanında önemli eksiklikler vardı. Sanayi işetmelerinin, konutların, kültürel kamusal tesislerin işletmeye açılması ile ilgili hedefler sürekli başarısızlığa uğruyordu. Genel olarak 60`lı yıllarda ana sermayeler 1 milyar ruble kadar açık vermişti, bu ise 1969 yılının başlarında cumhuriyetin tüm ana sermayelerinin yüzde 10`nu oluşturuyordu. Sanayi dallarının ve sosyal alanın potansiyelinin güçlendirilmesi çalışmasında kaçırılmış fırsatlar Cumhuriyetin 60`lı yıllarda sosyo-ekonomik bakımdan geride kalmasının başlıca nedenleri idi.

Petrol endüstrisi, enerji endüstrisi, demir çelik sanayii, kimya ve petrokimya sanayide çalışmalar aralıklarla yapılıyor, birçok alanların teknik-ekonomik göstergeleri kötüye gidiyordu.

Ulaştırma sektöründe vagonların standarttan fazla boş durmaları, gemilerin yükleme veya boşaltma işinde gecikmeler artmış, demiryolunun taşıma hızı azalmış, onların yük taşıma kapasitesi tam anlamıyla değerlendirilmemişti. Yolcu taşıma işinde de boşluklar artmıştı, bu ise, bilhassa Bakü`de haklı eleştirilere neden oluyordu.

Tarım sektöründe arazi ıslah çalışmalarında ve kıraç toprakların sulanması işinde eksiklikler vardı, tarımdaki makineleşme düşük düzeyde idi. Tarım tekniği kurallarının ihlali yüzünden buğday, pamuk, sebze, üzüm, yaprak çay ve diğer bitkilerin verimi düşüktü.

Üretim güçlerinin dağılımında büyük hatalar yapılmıştı. Büyük tesislerin ve işletmelerin çoğu genellikle Bakü, Sumgayıt kentlerinde inşa ediliyordu, bu ise küçük ve orta şehirlerde insan kaynaklarının verimli kullanım düzeyini azaltıyor, ülke nüfusunun başkente akın etmesine neden oluyor ve burada konutlar ve toplumsal tesislerle ilgili zaten var olan sıkıntıları biraz daha ağırlaştırıyordu.

60`lı yıllarda cumhuriyet ekonomisinin genel olarak derin ve uzun süreli bir krize girmiş olduğu açıkça ortada idi. Bu zorlu durumdan çıkış yolunun bulunması, ekonominin gelişmesi için ilkeler düzeyinde yeni kavramsal yaklaşımların geliştirilmesi, milli ekonomide köklü yapısal değişikliklerin gerçekleştirilmesi, işletmecilik ve ekonomik teşvik işinde yeni yöntemlerin uygulanması gerekirdi.

1969 yılı, Azerbaycan`ın çağdaş tarihinde köklü bir dönüm noktası oldu. Cumhuriyetin dinamik gelişmesi için kapsamlı programların geliştirilmesine yönelik olarak durmak bilmeden çalışmak, eşsiz girişkenlik ve muazzam enerji tüm 1970`li yılların net özellikleri oldu.

1970-1985 yılları, Azerbaycan`ın yapılanma tarihine en parlak sayfalar olarak geçti. Yaşanan dönüşümlerin boyutları, ekonomi ve sosyal alanlarda yapılan köklü yapısal reformların niteliği, halkın maddi refahının niteliksel olarak yeni aşamaya geçişi bakımından Dokuzuncu, Onuncu ve Onbirinci Beş Yıllık Plan dönemleri Azerbaycan`ın yeni tarihinde en önemli yerleri işgal etmektedir. SSCB Hükümeti, Azerbaycan ile ilgili cumhuriyette milli ekonominin her yönden büyümesi ve hızlı gelişmesini öngören beş özel karar kabul etti. Azerbaycan halkı için gerçekten tarihi önem arz eden bu mühim kararlar 1970-1980 yılları arasında ve daha sonraki dönemde ülkenin sosyo-ekonomik gelişmesinin temel doğrultularıyla ilgili geniş kapsamlı konuları tespit etti.

Kabul edilmiş programın uygulanması yolunda büyük çalışmalar yapmaya başlayan işçi ve kolhozcular, cumhuriyet aydınları ekonomi ve kültürün tüm dallarında halkın artan maddi ve manevi ihtiyaçlarının karşılanması işinde üstün başarılar elde ettiler. Savaş sonrası dönemde milli ekonominin Dokuzuncu ve Onuncu Beş Yıllık dönemleri için gelişme planları ilk defa zamanından önce tamamlandı.

Azerbaycan`ın egemenliği ve ekonomik bağımsızlığının, düzenli bir biçimde yaygınlaşan dış ekonomik ilişkilerinin ve dünya ekonomisiyle giderek daha fazla bütünleşmesinin henüz 1970-1985 yılları arasında temeli atılan milli ekonomik potansiyele dayandığını bugün net olarak söylemek mümkündür.

Sanayi ve tarım ürünlerinin hızla artan üretimi, taahhütlerin zamanından önce ve fazlasıyla yerine getirilmesi, ekonominin tüm alanlarında kalite göstergelerindeki artış 1970-1980 yılları arasında Azerbaycan`ın ne kadar dinamik bir biçimde geliştiğini gösteriyordu. Birlik genelindeki işbölümünde cumhuriyetin payı, bunun yanı sıra Sovyetler Birliği`nin dış ekonomik ilişkilerine katılımı önemli düzeyde artmıştı.

1970 yılına oranla 1985 yılında işgücü verimliliği sanayide 2,1 kat, tarımda 1,8 kat artış göstermişti. Birlik genelindeki rakamlar sırasıyla % 15 ve % 27 idi. Genel olarak milli ekonomide gelirler % 335 artmıştı. Oysa birlik genelindeki ortalama rakamlara göre, kişi başına gelir toplam olarak % 164 artmıştı.

Cumhuriyetin en kritik sorunlarından biri de çalışabilir nüfusun sosyal faaliyete katılımının sağlanması, insan kaynaklarının etkin bir şekilde değerlendirilmesi idi. Bu konuda da büyük dönüşümler yaşandı. Orta ve küçük şehirlerde, köylerde yeni işyerlerinin açılması sonucunda işçi, memur ve kolhozcuların yıllık ortalama sayısı 813 bin kişi veya 1,5 kat artmış ve 1985 yılında 2,36 milyon kişiye ulaşmıştı.

Sanayinin dinamik gelişimini sağlamak için ekonomide yapısal politikanın ilkesel yeni doğrultuları geliştirildi. Bu doğrultular sanayinin öncü ve en gelişmiş alanlarının, öncelikli olarak makine imalat kompleksinde, kimya ve petrokimya endüstrisinde, demirdışı madenler metalürjisinde teknik yenileşme ve yeniden yapılanma süreçlerinin yanı sıra petrol ve doğal gaz üreten, petrol işleme sanayisinin, enerji sektörünün, demir-çelik ve madencilik endüstrisinin genişlemesini kapsıyordu.

Azerbaycan`ın girişimiyle birlik genelinde kabul edilmiş kararlar sonucu bilimsel ve teknik gelişme temelinde cumhuriyetin sanayi sektörünün geliştirilmesi, sanayinin yapısının güçlendirilmesi, büyük ölçekli makine imalat, radyo teknik cihazlar, elektroteknik sanayisi, tezgâh sanayisi ve otomotiv sanayi tesislerinin inşası, faaliyet halindeki fabrikaların yeniden yapılandırılması ve genişletilmesi işinde yeni bir aşamaya geçildi. Sözü geçen kararlar, cumhuriyette sanayi tesisleri dağılımının köklü bir şekilde düzeltilmesinde büyük rol oynadı, şehir ve ilçelerin kapsamlı bir biçimde geliştirilmesi, insan kaynaklarının etkin değerlendirilmesi, halkın refahının artırılması işine katkıda bulundu.

Kabul edilmiş kararda öngörülen büyük ölçekli değişimlerin yapılması birçok tesisin çalışanlarının, bilimsel araştırma enstitülerinin, yapı proje ve inşaat montaj kuruluşlarının, ilgili bakanlıkların ve genel idarelerin büyük yaratıcı çabalarda bulunmasını gerektiriyordu. Bütçe kaynaklı yatırımların yapılması, yurt dışından teknolojik aygıtların alınması için döviz tahsis edilmesi, işletmelerin maddi teknik donatımı için onların birlik genelindeki önemli inşaatların listesine alınması, personel yetiştirilmesi ve oldukça önemli birçok diğer konu çözüm buluyordu.

Tüm bunlar, öngörülen etkinliklerin zamanında yaşama geçirilmesine yol açtı, 1970`li yıllarda, 1980`li yılların ortalarına kadar cumhuriyetin sanayi üretiminin yüksek hızla artmasını sağlamıştı. Tek bir örnek vermek yeterli olacaktır: Dokuzuncu ve Onuncu Beş Yıllık Plan dönemlerinde 1945-1970 yılları arasındaki döneme oranla daha fazla üretim yapıldı.

Onbirinci Beş Yıllık Plan döneminde sanayi ürünlerinin toplam değeri 58,5 milyar rubleye ulaştı, bu ise sekizinci ve dokuzuncu beş yıllık dönemlerin rakamlarının sırasıyla yaklaşık olarak 3,2 ve 2,1 kat üzerindeydi. 15 yıl içerisinde toplam sanayi üretimine bakıldığında bu, 1921`den 1970 yılına kadar geçen dönemde yapılan üretimin iki katıydı. 1970-1980`li yıllarda Cumhuriyet ekonomisinde kazanılan başarıların boyutlarını daha net algılamak için şunu belirtmemiz gerekir ki, bu rakamın her bir yüzdesi üretimin mutlak değerinin arttığını gösteriyor. Dokuzuncu Beş Yıllık Plan döneminde sanayi üretimindeki yüzde 1`lik artışın değeri 45 milyon rubleye tekabül ederken, Onbirinci Beş Yıllık Plan döneminde bu rakam yaklaşık 100 milyon ruble teşkil ediyordu. Bu ise Sekizinci Beş Yıllık Plan dönemine ilişkin rakamdan 3,3 kat fazlaydı. 15 yıl zarfında sanayideki ana sermayelerin yüzde 69`u yenilendi, bu da cumhuriyetin milli gelirinin çok önemli bir bölümünü oluşturuyordu. Sanayide verimli elemana fonların sağlanması 1980 yılında 1970 yılına oranla 10 yıl içerisinde 1,4 kat, on birinci beş yıllık dönemde ise daha 1,3 kat arttı.

Azerbaycan sanayisinin gelişmesinde belirleyici faktörlerden biri de bilimsel-teknik kalkınmanın kazanımlarının geniş bir biçimde uygulanması oldu. 1971-1985 yılları arasında 581 kalem yeni makine, ekipman, aygıt ve cihaz örnekleri ortaya çıktı; 1056 kalem önemli sanayi ürününün toplu imalatına geçildi; üretimin teknolojik süreçlerini kontrol etmek için 94 otomatik sistem çalışmaya başladı. 1985 yılında sanayide 2519 mekanik taşıma bandı, 310 otomatik taşıma bandı, 1300 tam mekanikleştirilmiş taşıma ünitesi ve otomatikleştirilmiş bölüm, atölye ve üretim alanı faaliyet gösteriyordu.

1982 yılının başlarında sanayide 264 büyük işletmenin oluşturduğu 73 bilimsel üretim ve üretim ünitesi kuruldu. Toplam reel üretim içindeki bunların payı 1969 yılındaki yüzde 0,29 seviyesinden yüzde 26`ya ulaştı. Öncelikle bilimsel-teknik kalkınmayı belirleyen dallarda sanayinin daha hızlı gelişmesi, sanayi sektörünün gayri safi hasıla içindeki payının 1970 yılındaki yüzde 22`den 1980 yılında yüzde 24`e, 1985 yılında ise yüzde 28`e yükselmesine neden oldu. Sanayi sektöründe teknolojik ilerlemenin sağlanması tesislerin faaliyetinin verimliliğini artırma, kaliteyi yükseltme, her ürün birimine düşen finansal ve işgücü harcamalarını azaltma olanağını sunuyordu. Nitekim 1985 yılında, 1970 yılına kıyasla genel olarak sanayide emek verimi 2,1 kat, gelir ise 3,2 kat arttı. Sanayi ürünlerinin toplam hacminde en yüksek kaliteli ürünün payı 1980 yılında yüzde 13, 1985 yılında yüzde 17,2 oranında artış kaydetti. (1970 yılındaki yüzde 1,3 oranına kıyasla); belgelendirilmiş ürünün toplam miktarında bu rakam 1980 yılında yüzde 30`a, 1985 yılında ise yüzde 46`ya ulaştı. Cumhuriyet işletmelerince üretilen 451 kalem ürüne kalite belgesi verildi.

1970 ve 1985 yılları arasında 213 yeni büyük sanayi tesisi işletmeye açıldı, bunların üçte ikisi çalışmaya dokuzuncu, onuncu beş yıllık dönemlerde ve on birinci beş yıllık plan döneminin ilk iki yılında başladı.

Bu yıllar içinde Azerbaycan başkentinin görünüşü tamamen değişti. Burada çağdaş mimari tarzında pek çok sayıda bina, kültür tesisi inşa edildi, İmadeddin Nesîmi`nin, Cafer Cabbarlı`nın anıtları dikildi. 14 yıl içinde konut yapımı fevkalade artış gösterdi, nitekim bu dönem içerisinde inşa edilmiş konutların sayısı Bakü kentindeki tüm konut sayısına eşit olabilirdi. Sanırsınız ki, cumhuriyette yeni bir Bakü inşa ediliyor.

Bu rakamların arkasında Azerbaycan halkının yoğun çalışması ve eşsiz çabaları bulunuyor. Azerbaycan bu kısa dönem zarfında ekonomisini hızla geliştirerek yüzlerce büyük fabrika, üretim tesisi kurdu. Azerbaycan bu yıllar içerisinde petrol ürünleri, petrol makineleri, çelik borular, demir dışı madenler, sentetik kauçuk, elektrik motorları, inşaat malzemeleri, ev klimaları, oto yedek parçaları, mineral gübreler, porselen ve çini eşyalar, halı ürünleri üretimi alanında SSCB`de öncü yerlerden birini tutuyordu. Ülkemizde üretilen 350 kalem ürün dünyanın 65 farklı ülkesine ihraç ediliyordu.

Bu senelerde milli gelir 2,5 kat arttı. Cumhuriyette sanayi üretimi, keza işgücü verimliliği iki katı, tüketim mallarının üretimi ise üç katı arttı. Bu 14 yıl zarfında üretilmiş olan sanayi ürünlerinin miktarı önceki 50 yıldakine eşitti. Tarımda toplam ürün hacmi de 2,7 kat arttı, bu alanda verimlilik, keza işgücü verimliliği iki kattan fazla artış gösterdi.

Aynı yıllar zarfında ekonominin gelişmesine 21,3 milyar ruble kaynak aktarıldı ki, bu da önceki elli yıla oranla 1,5 kat daha fazlaydı. 250`nin üzerinde büyük fabrika ve üretim tesisi inşa edildi. İki milyondan fazla kişi yaşam koşullarını düzeltmeyi başardı.

Fakat bu veriler, bu kuru rakamlar ne kadar cazip olsa da, Azerbaycan ekonomisinde yaşanan yapısal, niteliksel değişimler hakkında net bir izlenim oluşturamaz. Bu yıllarda Azerbaycan için yeni olan birkaç ekonomi dalının temeli atıldı. Aynı dönemde Azerbaycan`da günlük 41 bin ton petrol, 37 milyon metreküp doğalgaz üretiliyor, 2200 ton çelik, 69 bin metre boru, 4900 adet otomobil lastiği, 2700 ton mineral gübre, 968 adet ev kliması, 734 adet buzdolabı, 546 bin metre kumaş imal ediliyordu.

Elektronik cihaz yapımı, radyo endüstrisi, tekstil ve gıda sanayi için makine ve ekipmanları üretimi yapan yeni gelişmiş endüstri dalları işte bu yıllarda Azerbaycan`a «ayak bastı». Bakü ev klimaları fabrikasının faaliyete geçmesi ülkede elektroteknik gibi perspektifli bir alanın gelişmesine ivme kazandırdı, kısa süre zarfında ilerleme sağlandı, üretim hacmi bir buçuk kat artış gösterdi.

Azerbaycan`ın petrol arıtma sanayisi tarihinde ilk defa bu dönemde Bakü petrol arıtma tesisleri büyük ölçüde yenilendi, ikili arıtma için tesisat ve ekipmanlarla donatıldı.

Bu seneler içinde üstün nitelikli profesyonel elemanların eğitimine de ciddi önem veriliyordu. Cumhuriyetin yüksek öğretim okullarının sayısı önemli ölçüde arttı, onların yapısı ve maddi teknik temeli yıldırım hızıyla gelişen ekonominin ihtiyaçlarına uygun bir biçimde mükemmel duruma getirildi.

1970`li yıllarda Azerbaycan`ın elektrik enerjisi ihtiyacını sağlamak için çok çaba harcandı. Bu önemli alanda cumhuriyetimizin, hiçbir ülkeye bağlı kalmadan büyük elektrik enerji tesisleri sistemini kurduğunu bugün gururla söylemek mümkündür. Azerbaycan`da enerji alanında yapılan çalışmalar sonucunda beş bin megavat elektrik enerjisi üretim kapasitesine sahip olan elektrik santralleri ağı kuruldu. Biz o dönemde Birlik hükümetinden büyük kaynaklar alarak Mingeçevir`de her biri 300 megavat kurulu güce sahip 8 büyük ünite yaptık. Kür Hidroelektrik Santrali inşa edildi. 1979 yılında Yeniköy Hidroelektrik Santrali`nin inşasına karar verildi, fakat malum nedenler yüzünden daha sonraki yıllarda bu iş yarım kaldı. Azerbaycan bağımsızlığını kazandıktan sonra fırsat bulup, bu konuya tekrar döndük ve 1994 yılında Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası`ndan avantajlı krediler sağlayarak Yeniköy Hidroelektrik Santrali`nin yapımına devam ettik.

Yaşamımızın tüm alanlarında bu tür köklü bir dönüşüm yapmak için öncelikle yüksek vasıflı elemanlara ihtiyaç vardı. Bu ihtiyacı karşılamak için, Azerbaycan`da yetiştirilen yüksek öğrenim görmüş uzmanların yanı sıra, Moskova`nın, keza eski SSCB`nin diğer kentlerinin önde gelen 170 yüksek öğrenim ve bilim kurumuna 3500 Azerbaycanlı erkek ve bayan öğrenci gönderildi. Yüksek eğitim almak için her sene yurtdışına 800`ün üzerinde öğrencinin gönderilmesi artık iyi bir gelenek halini almıştı. Azerbaycanlı erkek çocuklarının yüksek askeri okulları tercih etmeleri işine özellikle özen gösteriliyordu. Tüm bunlar Azerbaycan`ın gelecekte kalkınması için güçlü kadroların yetişmesini önemli ölçüde etkiledi.

SSCB devleti çöktüğü sırada birçok uzman bağımsızlık ortamında hangi müttefik cumhuriyet ekonomisinin kendi ihtiyaçlarını karşılama gücünde olduğunu belirlemeye çalışıyordu. Yapılan incelemeler, eski SSCB`de sadece 2 cumhuriyetin tam bağımsız olarak kendi ekonomisini idare edebileceğini gösteriyordu. Bu cumhuriyetlerden biri Azerbaycan idi. Ne var ki bazı bilim adamlarımız, güya Azerbaycan`ın bir gün bile SSCB`siz varlığını sürdüremeyeceğini ispatlamaya çalışıyorlardı. Azerbaycan`ın Sovyetler döneminde kalkınmasının en dikkate değer sonucu, aynı dönem zarfında sağlanmış olan ekonomik, bilimsel-teknik ve kültürel potansiyelin cumhuriyetimizin tam bağımsız bir devlet olarak faaliyet göstermesi için sağlam bir zemin hazırlamasıdır.

1920-1991 yılları arasında Azerbaycan ekonomisi ile birlikte eğitim, bilim ve kültür alanı da büyük gelişme kaydetti. Tiyatro, modern okul ve demokratik basının temeli 19. yüzyılda atılmış olmakla birlikte, asıl bu 70 yılda ülkemizde cahillik bertaraf edildi, zorunlu eğitim uygulamasına geçildi, eğitim kurumlarının, keza yüksek öğretim okullarının gelişmiş sistemi oluşturuldu, Bilimler Akademisi kuruldu, kadın haklarının korunması ve onların sosyo-ekonomik hayata etkin katılımı sağlandı, onlarca tiyatro yapıldı, sinema sanatı gelişti, binlerce gazete ve dergi çıkmaya başladı.

Ne yazık ki, o dönemde sağlanmış olan büyük potansiyel kaos ve kargaşa yıllarında mahvoldu. Azerbaycan`ın yaşamış olduğu Dağlık Karabağ faciası durumu daha da ağırlaştırdı.

Azerbaycan Yüksek Sovyeti`nin 5 Şubat 1991tarihli oturumunda yaptığı konuşmada cumhuriyette o dönemde oluşmuş gergin durumu, mevcut bulunan derin siyasi krizi analiz ederek acil önlemlerin alınmasının yanı sıra Bakü`de olağanüstü durumun kaldırılmasına, Dağlık Karabağ sorununun giderek Dağlık Karabağ faciasına dönüşme tehlikesine, Azerbaycan Komünist Partisi`nin tasfiyesinin zorunluluğuna değindim. Tarihe bakarken, Azerbaycan halkının 1920 yılından şimdiye kadar bu kadar zorlu, sıkıntılı ve çaresiz bir durumda olmadığını kaydettim. Biz 1922 yılından SSCB içinde bulunduk. SSCB üyesi hiçbir cumhuriyet böyle bir acı yaşamadı. Hiçbir Birlik cumhuriyeti öteki Birlik cumhuriyetinin saldırısına uğramadı. Bu, küçümsenecek bir konu değil, bunu geniş bir biçimde ele almak gerekir, konuşmak gerekir, birilerine akıl danışmak gerekir, orta bir yol bulmak gerekir. Bu konuyu yarım yamalak görüşemeyiz. Ben sizin bu konuyu ölçüp biçip öyle karar vermenizi isterim. Bu nedenle düşünüyorum ki, bu sorunun Dağlık Karabağ`da durumun normale dönmesi şeklinde konulması, konunun dar kapsamda ele alınması anlamına gelir. Sorun başka açıdan ele alınmalıdır: Azerbaycan`ın toprak bütünlüğünün yeniden sağlanması. Biz buna bir çare, çıkar yolu bulmalıyız. Bu yüzden de şunu incelememiz gerekir: Nasıl oldu da Dağlık Karabağ elimizden gitti? Üç sene önce Dağlık Karabağ Azerbaycan`ın sınırları içinde bulunuyordu. İyi kötü Azerbaycan`ın sınırları içinde idi. Doğru, Dağlık Karabağ sorununun başlangıcı 1920 yılına dayanıyor. 1923 yılında Dağlık Karabağ Otonom İli kuruldu. Daha sonraki yıllarda bu konu Ermeni milliyetçileri tarafından defalarca gündeme getirildi. Fakat gelin tarihi doğru değerlendirelim. Gelin şunu itiraf edelim ki, o dönemlerde Ermeni milliyetçilerinin önüne geçilmişti.

Peki, nasıl oldu da cumhuriyetimiz bu denli büyüdü, yükseldi, itibar kazandı, ülkede, dünyada tanındı da, fakat 1988 yılında Azerbaycan toprağının bir bölümü elinden gitti? Bu sorunları gündeme getirerek ben Yüksek Sovyet`i, tüm güçleri, tüm Azerbaycan vatandaşlarını çok yönlü ve yapıcı bir politika oluşturmaya çağırıyordum. O dönemde 1988 yılından başlayarak olayların Azerbaycan halkının iradesi dışında, Ermeni bölücüleri tarafından yönetildiği apaçıktı. Olaylar geliştikten sonra önlemleri düşünmeye başlayan daima kaybeder. Ermeni bölücüleri tek vücut olarak, milli bir program çerçevesinde düşünülmüş adımlar atarak, Dağlık Karabağ`ı Azerbaycan`dan koparma yolunda her gün yeni başarılar kazanıyorlardı. Bunun karşılığında, ne yazık ki, o dönemde, Azerbaycan`da hiçbir güç uygun ve yapıcı adımlar atacak güçte değildi. Trajedinin köklerini işte burada aramak gerekir.

O dönemdeki Azerbaycan yönetimi basit bir gerçeği hesaba katmamıştı, dünyanın siyasi manzarası büyük hızla değişmekteydi. Yeni jeopolitik durum yeni stratejilerin oluşturulmasını gerekli kılıyordu ve ne yazık ki, Azerbaycan, günün bu koşullarına ayak uyduramadı. Yeniden yapılanmayı destekleyen bir güç olarak resmi kayıtlara geçen Azerbaycan Halk Cephesi Hareketi, kısa bir sürede Azerbaycan düşünürlerinin başlıca kitlesinden bağlantısını kopararak, derin bilimsel analiz ve siyasi tahminler temelinde milli bir program oluşturmak yerine, popülist konuşmalar yapmaya ve gösteriler düzenlemeye öncelik verdi. Nihayetinde Komünist Partisi ve Halk Cephesi arasında oluşmuş çatışma, iktidar mücadelesine dönüştü. Dağlık Karabağ`da ince hesaplarla yapılmış olan sinsi planların gerçekleştiği bir dönemde kendilerini politikacı olarak gören bu kişiler cahil davranışları ile vatandaşlarımızı bu oyunun kurbanları yaptılar. Maalesef, halk adına konuşan bu kişiler kendi kişisel menfaatlerini, kendi kişisel amaçlarını, iktidar hırsını ortak milli çıkarlardan üstün tuttular.

Aslında bu yüzden biz bu akılsız politikanın sonuçlarını bugün bile ortadan kaldıramıyoruz. Dağlık Karabağ trajedisinin bir kutbunda Ermeni bölücülüğü, Ermeni terörü, Azerbaycan`a karşı toprak istekleri bulunurken, diğer kutbunda -ki ne kadar acı olsa da, bunu itiraf etmek zorundayız,- bizim bazı politikacılarımızın deneyimsizliği, iktidar tutkusu, sınırsız kişisel hırsları bulunuyor. Asıl onlar bugün tarihi tahrif ederek, Dağlık Karabağ ihtilafını, Moskova`nın Dağlık Karabağ konusunda benimsediği adaletsiz tutuma karşı Azerbaycan halkının keskin protestolarını kendi kişisel başarıları olarak göstermeye çalışıyorlar. Bugün aynı kişiler o dönemdeki hatalarını haklı göstermeye çalışarak çeşitli bahaneler getiriyorlar.

Fakat yakın ve uzak tarih, Azerbaycan halkının tüm bu saldırılara, tüm bu takiplere uygun cevabı verme gücünde olduğunu gösteriyor. Eğer tüm Azerbaycan halkının haklı öfkesi, insanları tek yıkılmaz bir güç olarak Azatlık meydanına toplayan milli gurur, milli uyanış, milli yeniden doğuş duyguları yapıcı bir biçimde değerlendirilmiş olsaydı, biz bugün Dağlık Karabağ sorunuyla uğraşmazdık. Çok geçmeden halk, kendisinin en yüce, en kutsal, en temiz duygularının siyasi spekülasyonlara, siyasi rekabete, birilerinin ucuz siyasi hırslarının gerçekleşmesine hizmet ettiğini anladı. Pek çok vatandaşımız bu derin manevi sarsıntının, bu acı gerçeğin yol açtığı psikolojik şoktan sonra bugün bile kendine gelemiyor.

Cumhuriyetin Yüksek Sovyeti`nde yaptığım sonraki konuşmalarımda da: «Gelin bir kez daha sosyo-politik durumu inceleyelim» diye birkaç öneride bulundum. Bana: «Dağlık Karabağ asla şimdiki kadar bizim olmamıştır» yanıtını verdiler. Oysa gerçek şuydu, ben bir zamanlar Sovyetler Birliği yöneticilerinden birisi olduğum için, kendi siyasi birikimlerime dayanarak, halkımı uçuruma, felakete sürüklediklerini iyi anlıyordum.

Azerbaycan halkı, 1987 yılından başlayarak ortaya atılan sözde Dağlık Karabağ sorununu daha ilk gününden cumhuriyetin toprak bütünlüğüne, vatandaşların anayasal haklarının ihlaline yönelik bir girişim olarak değerlendirdi. Ne var ki sınırlarımızın dokunulmazlığı farklı devlet makamları tarafından defalarca kez resmen onaylansa da, Dağlık Karabağ Özerk İli`nin Azerbaycan`dan zorla koparılması amacını güden politika aşama aşama gerçekleştirildi.

Daha 1988 yılının mart ayında SSCB yönetimi, Dağlık Karabağ Özerk İli`nin sosyo-ekonomik yönden gelişmesinin hızlandırılmasına ilişkin özel bir karar alarak, aslında Dağlık Karabağ`ın Azerbaycan SSC`den koparılmasının temelini attı. Hiçbir objektif dayanağı bulunmayan, uyduruk sebeplerle alınmış bu kararla Dağlık Karabağ`a istisnai haklar tanındı, büyük miktarda paralar ayrıldı, ilin birçok sorunlarının çözümü ile doğrudan birlik, bakanlık ve kurumlarının ilgileneceği bildirildi. Azerbaycan SSC Yüksek Sovyeti`nin 17 Haziran 1988 tarihli kararında ise merkezin aynı kararı gereği uygulanan önlemlerin «Özerk ilin üretici güçlerinin gelişmesinin hızlandırılması, gerek Ermeni ve Azerbaycanlı nüfusun, gerekse diğer ulusların ekonomik ve manevi ihtiyacının karşılanması için uygun ortamı…» sağladığı belirtiliyordu.

Merkezin, Dağlık Karabağ Özerk İli`ni Azerbaycan`ın kontrolünden çıkarma yolunda attığı sonraki adım, SSCB Yüksek Sovyeti Prezidyumu`nun özerk ilde özel yönetim biçiminin geliştirilmesine ilişkin 12 Ocak 1989 tarihinde yayınladığı bir kararname oldu. Dağlık Karabağ`ın yönetimi, merkezin temsilcisi A. İ. Volski`nin başkanlığında kurulmuş özel yönetim komitesine bırakıldı. Bu, aslında Dağlık Karabağ`ın Azerbaycan SSC`den koparılması anlamına geliyordu.

SSCB yönetimi kabul ettiği resmi belgelerde, bölgede oluşmuş durumun normale dönmesi için attığı adımlarda hem Azerbaycan`a, hem Ermenistan`a eşit davranıyormuş gibi bir izlenimi yaratmaya çalışıyordu. Oysa merkezin Azerbaycan`a, Azerbaycanlılara karşı ön yargılı tutumu açıkça görülmekteydi. Azerbaycanlılar, 1988 yılından önce de SSCB`nin önde gelen medya kuruluşlarında ve Ermenistan`ın farklı basın organlarında amaçlı olarak ideolojik saldırıya uğruyorlardı. Bu kampanyanın amacı «olumsuz bir Azerbaycanlı imajını» oluşturmaktı. Bu, 1988 yılında Ermenistan SSC`de, onun yanı sıra Dağlık Karabağ Otonom İlinde başlanmış toplu etnik temizlik operasyonunun hazırlık aşaması olarak değerlendirilebilir. Ermenistan`da ikamet eden Azerbaycanlıların eşi görülmemiş bir barbarlıkla kendi yerlerinden göçe zorlandıkları sırada yaşlılar, kadınlar ve çocuklar dahil pekçok yurttaşımız öldürüldü. SSCB`nin resmi makamları, emniyet organları ve basın kuruluşları Dağlık Karabağ sorununa son derece büyük önem vermelerine karşın, Azerbaycan halkının büyük trajedisi karşısında tamamen sessiz kaldılar. Azerbaycan yönetiminin bu konudaki kayıtsız tavrı ise kendi halkına karşı gerçek bir suçtu.

Ermenistan SSC Yüksek Sovyeti, Azerbaycan yönetiminin bu tutumundan cesaretlenerek 1 Aralık 1989`da Dağlık Karabağ`ın Ermenistan SSC`ye bağlanması kararını aldı. 20 Ocak olaylarına birkaç gün kala, yani 15 Ocak 1990`da SSCB Yüksek Sovyeti Yönetim Kurulu «Dağlık Karabağ Özerk İlinde ve bazı diğer bölgelerde olağanüstü hal ilan edilmesi» hakkında kararname yayınlayarak, böylece Azerbaycanlıların Dağlık Karabağ`daki evlerine dönme umutlarına da son vermiş oldu. Kararın başlığından görüldüğü üzere, özerk ilin ve «bazı diğer bölgelerin» kime bağlı olması konusu da askıda kalıyordu.

Merkezin Azerbaycan`a karşı önyargılı bir politika izlemesi, cumhuriyet yönetiminin halkın kaderine açıktan açığa ilgisiz kalması geniş halk yığınlarının kızgınlık ve itirazlarına neden oluyordu. Onlar, cumhuriyetin, halkın kaderi ile ilgili yaşanan oyunların önüne geçilmesinde Azerbaycan yönetiminin güçsüzlük ve kararsızlık sergilediğini, belki de koltuğunu korumak için merkezle gizli anlaşmaya vararak halka karşı hain planlar yaptığını daha net anlıyorlardı. Halkın tüm sorumluluğu üstlenmekten, bu hain planların gerçekleşmesini önlemek için ayaklanmaktan başka bir çıkar yolu yoktu.

SSCB yönetimi de cumhuriyette adaletin sağlanması için sesini yükselten halka karşı açıkça kaba kuvvet kullanma yolunu seçti. Sovyet ordusunun, özel harekât timleri ve iç güvenlik birimlerinden oluşan kalabalık bir askeri birliğinin 20 Ocak 1990 yılında olağanüstü hal ilan edilmeden Bakü`yü işgali sırasında büyük bir acımasızlık ve eşi görülmemiş bir barbarlık yaşandı.

Ayaklanan halkın güven ve iradesini kırmak, milli benliğini küçük düşürmek ve Sovyet savaş makinesinin gücünü gözler önüne sermek amacıyla yapılmış olan 20 Ocak trajedisi, totaliter komünist düzeninin Azerbaycan halkına yönelik silahlı saldırısı ve cinayetiydi.

İşlenen suç ve onun sonuçlarının ortada olmasına rağmen, cumhuriyet yönetimi yaşanmış trajedinin mahiyetini her ne olursa olsun titizlikle örtbas etmeye çalıştı. Halkın talebi ve bir grup milletvekilinin talebi üzerine, 22 Ocak 1990 tarihinde Azerbaycan SSC Yüksek Sovyeti`nin Ocak trajedisi ile ilgili düzenlenen oturumuna ülkenin birçok siyaset ve devlet adamının katılmaması ise onların halkın kaderine kayıtsız kaldıklarını, yapılmış cinayette şu veya bu şekilde yer aldıklarını bir kez daha gösterdi. Cumhuriyet yöneticileri hatta şehitlerin cenaze törenine bile katılmayı gerek görmediler.

20 Ocak olayları ile ilgili siyasi değerlendirilme yapılması talebini defalarca kez öne süren Azerbaycan Halk Cephesi de iktidarda bulunduğu dönem içerisinde trajedinin siyasi yönden değerlendirilmesi için kendi olanaklarını kullanmadı. Böylece, olayların üzerinden uzun bir süre geçmesine rağmen, eski SSCB ve Azerbaycan yönetiminin halka yönelik işlemiş olduğu ağır cinayet aydınlanmadı.

Azerbaycan`da daha Sovyet döneminde geniş halk kitleleri tarafından toplanarak devlet araştırma komisyonuna sunulmuş olan 20 Ocak trajedisi ile ilgili somut delil ve kanıtlar Azerbaycan`dan kasıtlı olarak çıkarıldı. O dönemde Azerbaycan`ın savcılık ve emniyet makamları gerekli araştırmaları yapmadı, tam tersi, 20 Ocak trajedisi ile ilgili bir dizi gizli belgelerin, keza önemli arşiv belgelerinin tamamı veya bir kısmı yok edildi.

SSCB`nin diğer bölgelerinde, keza Tiflis`te ve Baltık ülkelerinde yaşanmış olaylar Sovyet yönetimi düzeyinde, milletvekilleri kongresinde ele alınsa da, 20 Ocak trajedisi sırasında meydana gelen olaylar bilinçli olarak çarpıtılarak yanlış yorumlandı ve unutturulmak istendi.

Yalnız 1994 yılında, 20 Ocak olaylarının gerekli bir biçimde değerlendirilmesi yolunda ciddi adımlar atıldı. Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı`nın 5 Ocak 1994 tarihli kararında Milli Meclis`e 20 Ocak olaylarına eksiksiz olarak siyasi ve hukuki değer vermesi tavsiye edildi. Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi bu konuyla ilgili özel dönem toplantısı düzenleyerek, birkaç gün süren oturumlarında Ocak olaylarının gerçek nedenlerini açıkladı, gerçek suçlularını ortaya çıkardı. Milli Meclis`in 29 Mart 1994 tarihli kararıyla 20 Ocak 1990`da yapılmış trajik olaylara siyasi, hukuki değer verildi.

20. yüzyılda totalitarizmin yaptığı en kanlı terör eylemlerinden biri olan 20 Ocak trajedisinde Azerbaycan halkına karşı işlenen suç aslında insanlığa, hümanizme karşı yapılmış korkunç bir eylemdir. Bu suçu işleyenler şimdiye kadar cezalarını almamışlardır. Halkımız suçluların tarih, insanlık, keza Azerbaycan halkına hesap vereceklerinden emindir.

Azerbaycan halkı, 20 Ocakta askeri, siyasi, manevi saldırıya uğramış olsa da, kendi eski kahramanlık geleneklerine bağlı kaldığını, vatanının özgürlüğü ve bağımsızlığı için en zorlu sınavlara dayanma, hatta şehit verme kararlılığını tüm dünyaya sergiledi. 1990 yılının kanlı Ocak ayında Azerbaycan`ın özgürlüğü ve bağımsızlığı uğruna şehitlik düzeyine ermiş vatan evlatları kendi özverileri, şehitliği ile halkımızın kahramanlık tarihine parlak sayfa yazdılar. Bugün de Azerbaycan halkı, onun milli onurunu korumak için canlarını feda etmeye hazır olan evlatları ile gurur duyuyor.

SSCB`nin çökmesinden birkaç yıl önce başlayan ve tarihe «egemenlikler geçidi» adıyla geçen bu sürecin temelini 1988 yılının Kasım ayında Estonya attı. Egemenlik Bildirisi, cumhuriyette Estonya yasalarının birlik yasalarının üstünde olduğunu duyurdu.

1990 yılının Mart ayında Litvanya Yüksek Sovyeti, Litvanya devletinin bağımsızlığını yeniden eline aldığını duyurdu. 12 Haziran 1990`da Rusya Federasyonu Milletvekilleri Birinci Kongresi, Rusya`nın Devlet Egemenliği Bildirisi`ni onayladıktan sonra, Temmuz ayında Moskova Yüksek Sovyeti, Egemenliğin İlkeleri Hakkında Bildiri kabul etti. Beyaz Rusya Yüksek Sovyeti, 1990 yılının Temmuz ayında Devlet Egemenliği Hakkında Bildiriyi ilan etti. Aynı yıl Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan da kendi egemenliklerini ilan ettiler.

Böylece 1990 yılı boyunca birkaç cumhuriyet kendi egemenlik bildirisini kabul etse de, Azerbaycan`da hâlâ olağanüstü hal uygulanıyordu, Bakü sokaklarında ise eli silahlı Sovyet askerleri eylemleri ile insan haklarının ihlalini sıradan bir olay haline getirmeye devam ediyorlardı.

SSCB`nin çökmesi üzerine kendi çaresizliğinin farkına varan Sovyet yönetimi 17 Mart 1991`de Birlik genelinde referandum düzenledi. Resmi sonuçlara göre, referanduma nüfusun yüzde 80`i katıldı ve güya onların yüzde 76`sı birliğin korunması yönünde oy kullandı. Azerbaycan`da da bu referandum sonuçlarına hile karıştırıldı.

Azerbaycan Komünist Partisi Merkez Komitesi`nin, yerli örgütlerinin zorla yaptıkları bu referanduma o sırada sadece Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti katılmadı. Bu da özerk cumhuriyetin yöneticilerine pahalıya mal oldu. Yüksek Sovyetin Dönem Başkanı görevden alındı, onun yerine ise yasadışı olarak Bölge Parti Komitesi`nin yeni seçilmiş sekreteri atandı.

Hatırlarsanız, tüm bunlar yaşandığı sırada artık kimse SSCB`nin çökeceğinden kuşku duymuyordu ve birlik cumhuriyetlerinin çoğu bağımsızlığına kavuşmuştu. SSCB`de 19-21 Ağustos 1991 tarihlerindeki darbeyi aceleyle savunan, başta Ayaz Muttalibov olmak üzere, Azerbaycan Komünist Partisi yönetimi halkın yoğunlaşan baskısını durdurmak, bunun yanı sıra kendi iktidarını korumak için 30 Ağustos 1992`de Yüksek Sovyet`in oturumunda «Azerbaycan Cumhuriyeti`nin bağımsızlığının yeniden sağlanması hakkında» bildiriyi kabul etmek zorunda kaldı. Bu bildirinin onaylanması ve aynı gün Bakü`de olağanüstü halin kaldırılması Azerbaycan`da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılmasına yönelikti. Bu toplantıda birkaç milletvekilinin ısrarına rağmen o dönemki yönetim referandum yoluyla halkın bağımsızlık konusundaki görüşünü sormaya gerek duymadı. Ayrıca, Bağımsızlık Bildirisi iki hafta içerisinde Azerbaycan`ın Bağımsızlığı Hakkında Anayasal Kararın kabulünü öngörse de, bilinmeyen nedenlerden dolayı bu iş tam 48 gün, yani 18 Ekime kadar, onun yayınlanması ise daha 20 gün gecikti. Anayasa maddesinin kabulü ile birlikte Yüksek Sovyet`in, bu konuda referanduma gidilmesiyle ilgili kararı onaylaması gerekiyordu. Bu da bilinmeyen nedenlerden dolayı 15 Kasıma kadar ertelendi.

SSCB`nin korunması yönündeki diğer girişimler, Gorbaçov ve dokuz cumhuriyet liderinin «9+1» bildirisini kabul etmesi ve Novo-Ogaryovo görüşmeler sürecinin başlanması oldu. Sovyetler Birliği`nin yerine Bağımsız Devletler Topluluğu`nun kurulması girişiminde bulunuldu ve 20 Ağustos 1991 yılında Birlik Anlaşmasının imzalanması öngörüldü. Bunun ardından Moskova`da bilinen Ağustos darbesi yaşandı ve Azerbaycan yönetimi olağanüstü hal uygulamasını destekledi. İlginç olay şu ki, Moskova gazetecileri Gorbaçov`un Foros`tan dönüşünü ve Yanayev-Kryuçkov kliğinin engellenmesiyle ilgili görüntüleri yorumlarken Azerbaycan spikerleri hâlâ «GKÇP» (red.Olağanüstü Hal Devlet Komitesi) kararlarını okumayı sürdürüyorlardı. Birlik anlaşmasının imzalanması ertelendi, muammalı Ağustos darbesi ise aslında totaliter düzenin çökmesinde son noktayı koydu. Rusya Devlet Başkanının kararnamesi üzerine Rusya topraklarında Komünist Partinin faaliyeti durduruldu ve Merkez Komite feshedildi.

14 Eylül 1991 tarihinde Azerbaycan Komünist Partisinin 23. Olağanüstü Kongresinde Azerbaycan Komünist Partisi feshedildi.

9 Nisan 1991 tarihinde Gürcistan Yüksek Sovyeti referandumun sonuçlarını göz önüne alarak, bağımsızlığın sağlanması ile ilgili maddeyi kabul etti, Ağustos darbesinin ardından pek çok Sovyet cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etti. Azerbaycan, maalesef, onların arasında bulunmuyordu.

1 Aralık 1991`de Ukrayna`da yapılan referandumun sonuçları değerlendirildiği sırada bu cumhuriyetin birlik anlaşmasına katılmayacağı ortaya çıktı. Birkaç gün sonra ise Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya`nın liderleri Belovejsk sözleşmelerine dayanarak, Sovyetler Birliği`nin dağıldığını ve artık uluslararası hukukun bir süjesi konumunda olmadığını açıkladılar. Aslında 8 Aralık 1991`de SSCB tarihinin son gününü yaşadı.

80`li yılların sonu - 90`lı yılların başlarında SSCB`nin çökmesi ve merkezkaç eğilimleri birlik cumhuriyetlerinin her birinde farklı şekilde tezahür ediyordu. Baltık ülkelerinde, Ukrayna, Beyaz Rusya, Gürcistan, Ermenistan, Moldova ve diğer cumhuriyetlerde yerel yönetimle halk kitlelerinin amaç ve eylem birliği söz konusu olduğu için bu süreç daha sancısız ve kayıpsız geçti.

Nihayet, 29 Aralık 1991`de Azerbaycan Cumhuriyeti`nde de halk oylaması yapıldı. Bu referandum oy pusulasında yalnız bir soru vardı. Bu soru Bağımsızlık Hakkında Anayasal Karara yönelik tutumun belirlenmesi amacını taşıyordu ve nüfusun yüzde 95`i bu oylamaya katılarak bağımsızlık, egemenlik yolunu seçti. Böylece, Azerbaycan`ın bağımsızlığı yalnız SSCB`nin çökmesinin ardından tam olarak tescil edildi, Bağımsızlık Hakkında Anayasal Karar yürürlüğe girdi.

Tüm bunlar şunu gösteriyor, o dönemdeki cumhuriyet yönetimi var gücüyle Azerbaycan`ın bağımsızlığına direniyor ve onun artık çökmüş SSCB`den kopmasına elden geldiğince engel oluyordu.

Hatta Bağımsızlık Hakkında Anayasal Karar kabul edildikten sonra Azerbaycan yönetimi, cumhuriyetin tekelinde bulunan bir dizi konuları eski birliğin Devlet Konseyi`nin katılımıyla çözmeye çalıştı, ülkenin silahlı kuvvetlerinin tek bir birlik yönetiminin emrinde bulunmasını kabul ettiğini bildirdi. Üstelik SSCB Yüksek Sovyeti`nin çalışmalarına katılmaları için Azerbaycan`dan 27 milletvekilinin oraya gönderilmesi girişiminde bulundu, yalnız milletvekillerinin ciddi direnişi sonucunda bunu başaramadı.

Azerbaycan Cumhuriyeti`nin bağımsızlığını kazanması 1980`li yılların ilk yarısından başlayarak, eski Sovyetler Birliği`ne ve tüm dünyada gelişen sosyo-politik süreçlerin kaçınılmaz bir sonucuydu. Bu tarihi ve objektif süreçler, sonuçta SSCB`nin çökmesine, Komünist Partisinin tarih sahnesinden çekilmesine ve birliğe dâhil cumhuriyetlerin her birinin bağımsız bir devlete dönüşmesine neden oldu. Bunun ardından yaşanan olaylar - yeni bağımsız devletlerin, keza Azerbaycan Cumhuriyeti`nin dünya ülkeleri, çeşitli uluslararası kuruluşlar, Birleşmiş Milletler tarafından tanınması doğal bir durum ve uluslararası hukuk normlarının gereği idi. Bu nedenle Azerbaycan`ın bağımsızlık kazanması, hiçbir şekilde bir takım sosyo-politik güçlerin, kuruluşların, farklı kişilerin müstesna hizmetleri olarak değerlendirilmemeli. Bu, tarihi objektif süreçlerin doğal sonucu, kaderin Azerbaycan halkına ve tüm eski SSCB cumhuriyetleri halklarına paha biçilmez hediyesiydi.

21. yüzyılın ilk yılında - 2001 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti bağımsızlığının onuncu yılını dolduruyor. Kuşkusuz ki, yüzyılın, binyılın ilk yılında kutlanacak olan bu yıldönümü bizim tarihimizin en önemli aşamalarından biri haline gelecektir. Bağımsızlığa giden yollar hiç de kolay ve düz olmadı. Ne yazık ki, bugün bile en yakın tarihimizin çarpıtılması, farklı siyasi güçlerin «yararına» tahrif edilmesi eğilimleri görülüyor. Bu, katlanılmayacak bir durumdur.

Kat ettiğimiz tarihi yola dönüp baktığımızda Azerbaycan`ın bağımsızlığının tüm Azerbaycan halkının milli zenginliği olduğu ve bu zenginliğin farklı kuruluşların, kişilerin tekeline geçmesinin tamamen kabul edilemez olduğu anlaşılmaktadır.

Böylece, 18 Ekim 1991`te Bağımsızlık Hakkında Anayasal Kararın onaylanmasıyla 20. yüzyıl Azerbaycan tarihinin DÖRDÜNCÜ AŞAMASI başlandı. Biz o dönemden bu yana hür, özgür yaşıyoruz, bağımsız bir devletiz. Halkımız kendi kaderini kendisi belirliyor, topraklarının, ülkesinin efendisidir.

Bağımsızlığı korumak, onu kazanmaktan çok daha zor oldu. Bağımsız bir devlet, kaderin halkımıza verdiği bir hediyesi ve halkımızın paha biçilmez milli serveti olmakla birlikte, yöneticisinden tutun da her vatandaşına büyük sorumluluk yüklüyordu. Yeni tarihi gelişme aşamasında Azerbaycan Cumhuriyeti`nin önünde bağımsızlığın pekiştirilmesi, demokratik, laik, hukuk devletinin kurulması, cumhuriyetin toprak bütünlüğünün yeniden sağlanması, Dağlık Karabağ sorununun milli çıkarlar doğrultusunda çözümü, ülke nüfusunun güvenliğinin ve refahının sağlanması gibi önemli tarihi görevler bulunuyordu. Tüm bunlar düzenli, amaçlı, hesaplı iç ve dış politikanın izlenmesini ve bu amaçla ülkenin entelektüel ve sosyo-ekonomik potansiyelinin, sosyo-politik güçlerinin verimli kullanımını gerektiriyordu.

Fakat Azerbaycan`ın bağımsızlık tarihinin ilk yıllarına bakarsak, bağımsız devletin önünde duran görevlerin her zaman pek ısrar ve kararlılıkla gerçekleştirilmediğine tanık oluruz. 1991 yılında ve 1992 yılının ilk yarısında cumhuriyeti yöneten kişiler dünyada ve SSCB`de yaşanan siyasi süreçlere, dünyadaki olayların gelişme eğilimlerine tamamen aykırı bir politika uygulayarak, halkın bağımsızlık iradesine ters şekilde davranarak, mümkün olan bütün araçlarla SSCB`yi korumaya çalışanlarla aynı tutumu sergiliyor ve ne pahasına olursa olsun, Azerbaycan`ın bu devletten ayrılmasına izin vermemek için girişimlerde bulunuyorlardı.

Bağımsızlık yoluna girmiş her ülke gibi, Azerbaycan için de güncel ve en önemli görev, acil olarak kendi iç ve dış politika konseptini hazırlayarak onun uygulanmasına başlamaktı. Ne yazık ki, 1991 ve 1992 yıllarında bu yönde hiçbir iş yapılmadı. Ermenistan`ın saldırısının yanı sıra, Azerbaycan`da yurtiçi toplumsal istikrar bozuldu, çeşitli yasadışı silahlı çeteler kuruldu ve ülke içinde kıyasıya bir iktidar mücadelesi yaşandı. Çeşitli güçlerin kendilerine ait silahlı çeteleri kullanarak yaptığı bu iktidar mücadelesi, doğal olarak, Azerbaycan`a büyük zarar verdi.

Azerbaycan`da siyasi süreçlerin bu şekilde tehlikeli ve çelişkili seyri, cumhuriyet yönetiminin Azerbaycan`ın bağımsızlığı hakkında 18 Ekim 1991 tarihli Anayasal Kararın kabulünden sonra bile bağımsız bir çizgi izlemediğini, ikiyüzlü, kararsız bir politika uyguladığını gösteriyordu. İşte o dönemdeki yönetimin cumhuriyetin gerçek bağımsızlığı için fiili adımlar atmaması, halk yığınlarının giderek artan hoşnutsuzluğuna ve itiraz sesine aldırmaması ve tüm bu itirazları bastırmaya çalışması hem Azerbaycan`da bağımsız bir devlet kurulmasına ilişkin gelecek çalışmaları zorlaştırmış, tehlikeli bir yöne çekmiş, hem de Dağlık Karabağ sorununu çıkmaza sokarak bugünkü kuşak için ciddi sorunlar çıkarmıştır.

SSCB`nin çökmesinin ve Azerbaycan`ın bağımsız bir devlet statüsü kazanmasının ardından Mutallibov hükümeti, dış ve iç politikasında bağımsız Azerbaycan Devleti`nin değil de, daha ziyade kendi iktidar çıkarlarını savunuyor ve bu amaçla yabancı devletlerle ilişkilerinde tek taraflı politika izliyordu. Tüm bunlar Azerbaycan`ın ekonomik, siyasi menfaatleri, onun güvenliği, toprak bütünlüğü, egemenlik haklarının kullanımı ile bağdaşmıyordu.

1992 yılının Mart-Mayıs arası döneminde de Azerbaycan`ın bağımsız devlet çıkarlarından doğan tutarlı, hesaplı bir politika uygulanmadığını üzülerek belirtmek gerekir. Bu dönemde Azerbaycan`da iktidarı elde etmek için başlanan silahlı mücadele, yönetimin değişmesi ve çok başlı yönetimin hâkim olması bağımsız devlet düzenine ve ileride onun yaşamına çok büyük zarar verdi. Azerbaycan`ın bugün bile çözemediği küresel sorunlar bu çok başlı yönetim ve daha sonraki iktidar kavgaları döneminde ortaya çıkmıştır. Genel olarak aynı dönemi Azerbaycan`ın bağımsızlık tarihinin en çelişkili, zararlı ve tehlikeli bir dönemi olarak değerlendirmek mümkün. Şu birkaç ayda bağımsız Azerbaycan devletine öyle zararlar verildi ki, hem şimdiki kuşak onun etkisini hissediyor, hem gelecek kuşaklar uzun süre onlardan kurtulamayacaklar. 1991-1992 yılları zarfında Dağlık Karabağ`da durum gün geçtikçe gerginleşiyordu. Hocalı Trajedisi yaşandı. 6 Mart 1992`de Mutallibov istifa etmek zorunda kaldı. Gerçek kaos dönemi başlandı. Aynı dönemde Şuşa`nın ihanet sonucu bırakılması, 15 Mayıs 1992`de dönemin Savunma Bakanı Rahim Gazıyev`in, Silahlı Kuvvetlerin kontenjanı ile ilgili Taşkent`te imzaladığı ihanet anlaşması, tüm Azerbaycan halkının ve silahlı kuvvetlerinin bugününe ve geleceğine büyük bir darbe vurdu. O dönemde buna benzer yüzlerce olay yaşandı.

14 Mayıs`ta Mutallibov tekrar iktidara geldi, 15 Mayıs`ta Halk Cephesi, parlamento binasına baskın düzenledi. 18 Mayıs`ta parlamento 4 gün önce aldığı kararın meşru olmadığını duyurdu ve böylece, Mutallibov`un iktidara gelme girişimleri bir kez daha boşa çıktı.

Mayıs-Haziran 1992`de Halk Cephesi-Müsavat koalisyonu iktidara geldi. Aslında bu, Azerbaycan`da neo-bolşevik bir atmosferin yerleşmesine neden oldu. Ekonomide başlanan kaos sürdü. Cumhuriyetin maddi kaynakları acımasızca sömürülüyor, malların yurtdışına satışı sonucunda sağlanan kaynak yabancı bankalarda birilerinin özel hesabında birikiyordu. Nüfusun büyük bir bölümü yoksulluk sınırında yaşıyordu. Azerbaycan`dan yurtdışına büyük oranda entelektüel akım başlandı ve birçok ünlü bilim adamı, yazar, şair, sanat adamı Türkiye, İran, Rusya ve diğer ülkelere gidiyordu. Azerbaycan dilinin ismi değiştirildi ve böylece anadili ile ilgili Anayasa maddesi kabaca ihlal edildi.

Mutallibov`un iktidarı döneminde çelişkili iç ve dış politika uygulanırken, devlet Moskova`nın diktesi ile yönetilirken ve her şey SSCB`nin tekrar kurulması ile ilişkilendirilirken, şimdi uluslararası politikanın objektif gerçeklerine, Azerbaycan vatandaşlarının istek ve dileklerine aykırı, objektif gerçekleri hesaba katmayan, amaç ve isteği açık olmayan, devlet için olağanüstü tehlike arz eden politika izleniyordu.

Bölge devletleri ve komşularla sebepsiz bir gerginliğin çıkması, Azerbaycan içerisinde güvensizlik ortamının oluşturulması ve diğer olgular giderek son derece zararlı sonuçlara yol açıyordu.

Bu dönemde hükümetin iç ve dış politikasını nitelendiren başlıca unsur tutarlı, ilkeli bir çizginin izlenmemiş olmasıydı. Devlet yönetimi tek bir görüş ve düzeni değil, sorumluluk sahibi bazı kimselerin grup çıkarlarını yansıtan rastgele açıklamaları, çoğu durumlarda birbirini yalanlayan, çelişkili ve heyecanlı konuşmaları temel alıyordu.

Ülkeyi yöneten siyasi güçler tarafından sık sık yapılan sorumsuzca açıklamalar, uluslararası alanda bağımsız Azerbaycan devletinin yüce amaçları ve hedefleri, ilkeleri ve çizgileri konusunda yanlış düşünceye yol açıyor, onun uygar dünya devletlerinden izole edilmesine neden oluyordu.

Ülkedeki iç durum her geçen gün kötüye gidiyor, cumhuriyette siyasi, ekonomik, sosyal reformları uygulamak, demokratik hukuk devletini kurmak şöyle dursun, tam tersi, bu iktidarın attığı tüm adımlar toplumu sonu görünmeyen bir uçuruma sürüklüyordu. Onların ülkede çıkardığı sosyo-politik kargaşa, anarşi, «devlet şantajı», zorbalık gelenekleri sonuç olarak ulus ve vatandaş çatışmasına ve hükümetin tam bir bunalıma girmesine yol açıyordu. Bu tür iyi düşünülmemiş ve bilgisizce yapılan siyaset yurtiçinde AHC-Müsavat koalisyonunun kısa sürede itibarını tamamen yitirmesine, ülkemizin bölgede ve uluslararası alanda dışlanmasına, cumhuriyet çevresinde fiilen Azerbaycan karşıtı bir koalisyonun oluşmasına yol açtı. Tüm bunlar - Azerbaycan`da devletin yapılanması alanında yaşanan kaos, keyfi eylemler, çeşitli devletler ve siyasi çevrelerce desteklenen siyasi güçlerin iktidar için silahlı mücadelesi, ekonominin çökmesi, milli zenginliklerin çalınması, Sovyet döneminde elde edilmiş tüm başarılardan körü körüne vazgeçilmesi ve benzeri durumları beraberinde getirdi. Sonuçta, 1993 yılının Ocak ayında Azerbaycan devleti kriz ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı, ülke iç savaşın ve bölünmenin eşiğine getirildi.

Halk cephesi içinde eski silah arkadaşları arasında yaşanan çatışmalar Gence isyanı ile sonuçlandı. Ülkenin içinde bulunduğu derin siyasi, ekonomik ve sosyal kriz hükümeti felç etti. Başbakan, Milli Meclis Başkanı, tüm kuvvet bakanlıklarının yöneticileri istifa etti. Ülke hiçbir kuruluş veya şahıs tarafından yönetilmiyordu. Nitekim Haziran 1993`te Azerbaycan`da derin siyasi ve sosyal kriz yaşanıyordu.

Durum öyle tehlikeli bir hal aldı ki, 1991 yılında tarihin elverişli koşullarının ve kaderin halkımıza sunduğu fırsat sayesinde kurulmuş bağımsız devletimiz kasıtlı olarak veyahut acemilik nedeniyle oluşan iradesizlik sonucunda gerçek bir yitirilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Böylece, 1991-1993 yılları Azerbaycan`ın bağımsızlık tarihine kaybolmuş yıllar olarak geçmekle kalmadı, üstelik bu yıllarda Azerbaycan, ölüm kalım ikilemi arasında kaldı.

Azerbaycan`ın, Ermenistan ile yaptığı savaşta askeri yenilgiye uğramasının birkaç dış ve iç nedeni vardır. Bunların arasında Rusya`nın ve dış ülkelerdeki Ermeni diasporasının Ermenistan`a siyasi desteği ve yardımını özellikle belirtmek gerekir. Azerbaycan`ın aksine, Ermenistan daha ihtilaf başlamadan çok önce onun başarıyla tamamlanması için büyük ön çalışmalar yapmıştı. Dağlık Karabağ sorununda «mazlum Ermeni halkının haklarının çiğnenmesi» hakkında düşünceler, her Ermeninin bilincine kazınarak onun milli görüşünün başlıca unsuruna dönüşmüş, bu konuda uluslararası kamuoyunu kandırarak onun sempatisini kazanmak amacıyla geniş çaplı bir propaganda çalışması yapılmıştı. İhtilaf başladığı sırada Ermenistan Cumhuriyeti yönetimi Dağlık Karabağ`ın Azerbaycan`dan koparılmasının gerekliliği konusunda hem yurtiçinde hem yurtdışında istisnasız olarak tüm Ermenilerin görüş birliğine, dayanışmasına güveniyordu. Öte yandan uzun zamandı Ermenistan`da ordunun kurulması, Dağlık Karabağ bölgesinde askeri operasyonlar yapma gücüne sahip silahlı ekiplerin oluşturulması yönünde çalışmalar yapılıyordu.

Azerbaycan`da ise durum tamamen farklıydı. O dönemki Azerbaycan yönetimi Ermenistan`da yaşanan süreçleri görse de, Dağlık Karabağ ile ilgili gerçekleri, gerçek durumu dünya kamuoyuna aktarmak bir yana, hatta kendi halkına bile anlatmak niyetinde değildi. Gorbaçov`un dillere destan «yeniden yapılanma» döneminde yönetime getirilen Abdurrahman Vezirov halka, onun milli çıkarlarına aykırı politika izleyerek, Ermenilerin Dağlık Karabağ konusundaki hain isteklerini gerçekleştirmesine yol açtı. Azerbaycan halkının savaş azmini kırmak amacıyla yapılmış olan Kanlı Ocak olaylarının ardından Abdurrahman Vezirov halkın gazabından kurtulmak için Moskova`ya kaçmak zorunda kaldı. Daha sonra iktidara gelen Ayaz Mutallibov`un da kaderi aynı oldu. Moskova`nın talimatlarını «sadakatle» yerine getirme konusunda kendi selefinden bir farkı olmayan Ayaz Mutallibov, halkın ordunun kurulması yönünde isteklerine aldırmadı, sadece kendi güvenliği için silahlı gruplar oluşturdu. Evet o, kendi iktidarını yurtiçindeki bazı güçlerden korumayı Azerbaycan topraklarını Ermeni saldırısından savunmaya tercih etti. Yönetime yeni güçler - Halk Cephesi geldi. Az geçmeden Ebulfez Elçibey hükümeti de tecrübesizliği, orada temsil olunan güçlerin büyük kişisel amaçları yüzünden ülkeyi uçurumun eşiğine getirdi. Kaosun sardığı Azerbaycan iç savaşın eşiğine geldi. Durumun çözülmesi konusunda çaresiz kalan Ebulfez Elçibey de gizlice Keleki`ye kaçtı. Bu konuyu bir düşünün. Üç başkan ve üç kaçış...

Haziran 1993`te halkın ısrarlı talebi üzerine ülkede hükümet değişimi oldu ve bağımsızlık tarihinin ikinci dönemi başlandı. Ülkeyi, kendisini bekleyen felaketlerden, Azerbaycan karşıtı iç ve dış güçlerin saldırılarından, iç savaştan, topraklarımızın arka arkaya işgalinden ve nihayet bağımsız devletin yok olmasından, Azerbaycan`ın bölünmesinden kurtarmak gerekiyordu.

1993 yılının Haziran ayından başlayarak, öncelikli olarak otorite boşluğu giderildi, cumhuriyetin çeşitli bölgelerinde ayaklanan bölücü güçler ve parçalama eğilimleri sağduyulu vatandaşların, halkın büyük çoğunluğunun aktif yardımıyla etkisiz hale getirildi, iç savaş tehlikesinin önüne geçildi. Bazı kişilere ve siyasi güçlere hizmet eden silahlı grupların bertaraf edilmesine başlandı, Azerbaycan devletine, egemenliğine, toprak bütünlüğüne karşı baskılar uygulayan suç örgütlenmeleri toplumdan izole edildi ve cezasını buldu. Devlet makamları ile halk arasında birlik ve beraberlik sağlandı, etnik köken ve din ayrımı yapılmaksızın tüm vatandaşlara devlete ve Vatana bağlılık duyguları telkin edilmeye başlandı.

Tabii ki, Azerbaycan`da kalıcı bir istikrarın sağlanması ve cumhuriyetimizin bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmesi için Ermenistan-Azerbaycan savaşında kesin önlemlerin alınması gerekiyordu. Zira, Azerbaycan`da mevcut bulunan iç kargaşalar, iktidar kavgası, çeşitli güçlerin provokasyonları, Milli Ordunun olmaması, Ermenistan silahlı güçlerinin Azerbaycan topraklarını işgal etmesin yol açtı. Onlar Azerbaycan`ın durumunu fırsat bilip bunu çok ustaca kullanarak topraklarımızı art arda işgal ediyorlardı.

Bu amaçla Kasım 1993`ten başlayarak, bir yandan Milli Ordunun oluşturulması, Azerbaycan`ın düzenli silahlı kuvvetlerinin kurulması, topraklarımızın korunması ile ilgili acil önlemler uygulandı, öte yandan, ateşkesin sağlanması için tüm siyasi ve diplomatik araçlar etkin hale getirildi. Bunun sonucunda Mayıs 1994`te Ermenistan-Azerbaycan savaşında ülkemiz için hayati önem taşıyan ateşkes sağlandı.

Savaşın durdurulması, ülke içindeki durumun normale dönmesi, sosyo-politik istikrarın pekiştirilmesi ve bölgede Azerbaycan ile komşu devletler arasında oluşmuş gerginliğin giderilmesi Azerbaycan`ın bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmesini ve ileriye yönelik gelişmesini sağladı.

Yapılan yoğun ve detaylı çalışmalar sonucunda 1994 yılındaki AGİT Budapeşte Zirvesinde Dağlık Karabağ sorununun uluslararası hukuk ilkelerine uygun çözümüne ilişkin karar alındı.

Azerbaycan, 1994 yılının Eylül ayında yurtta sağlanmış göreli istikrar ve uluslararası alanda ülkemize artan güven ve ilgiden yararlanarak «Asrın Anlaşması» olarak tanımlanan ilk petrol anlaşmasını imzalamıştır.

Azerbaycan`da başlanmış bu çalışmalar halkta ve bizi seven yabancı devletlerde güven ve sevinç uyandırmakla birlikte ülkemizin gelişmesini istemeyen iç ve dış güçlerde kıskançlığa neden oldu. Azerbaycan`ın devlet yapısına karşı çıkan iç ve dış güçler, farklı beklentilerin peşinde olan siyasi ve askeri gruplar kendi konumlarını yitirme kaygısıyla devlette ve ülkede disiplin ve düzenin sağlanmasını kabullenmek istemiyorlardı. Onlar çeşitli yabancı devletlerin baskısı ve yardımıyla Azerbaycan Cumhuriyeti`nin yasal hükümetini devirmeye, ülkede anarşi ortamının, iç savaşın çıkmasına yönelik pek çok girişimlerde bulunuyor, çeşitli devlet ve hükümet yöneticilerine suikastlar düzenliyorlardı.

1994 yılının Ekim ayında dönemin Başbakanı Suret Hüseyinov ile Özel Polis Birliği Komutanı Ruşen Cevadov ve onun kardeşi Mahir Cevadov`un başını çektiği gruplar tarafından ve ülkedeki birçok muhalefet partilerinin onları kollaması sonucunda darbe girişimi yaşandı, yasal devlet kurumlarına yönelik eylemler yapıldı. Azerbaycan devletinin kararlılığı ve etkin, iyi düşünülmüş önlemleri sonucunda, halkın tam desteği ile darbe girişimi önlendi. Geceleyin ayaklanan halk Cumhurbaşkanlığı Sarayı önünde toplanarak kendi devletini, kendi haklarını, kendi istikbalini savunarak, isyancılara hak ettikleri cevabı verdi.

1995 yılının Mart ayında İçişleri Bakanlığı Özel Polis Birlikleri komutanlığını yapan Ruşen Cevadov ve kardeşi Mahir Cevadov tarafından kanuni devlet organlarına yönelik darbe yapma, siyasi iktidarı zorla değiştirme yönünde yeni bir girişim daha yapıldı. Üstelik bu defa çoğu muhalefet partileri kendi amaçlarını devletin çıkarının üstünde tutarak doğrudan veya dolaylı olarak darbe girişimcilerini savundular. Yaşanan olayları doğru değerlendirmek, devletin yanında yer almak yerine onlar insanları yanıltmaya, darbe girişimcilerini teşvik etmeye yönelik çelişkili açıklamalar yaptılar. Daha sonralar bir dizi partinin ve onların başında bulunan, büyük işlerin peşinde koşan politikacıların isyancılarla doğrudan temas kurdukları, hükümeti devirme ve ileride oluşturmak istedikleri hükümette görev dağılımı konusunda uzlaşmaya vardıkları da ortaya çıktı. Fakat yine de halkına güvenen, Azerbaycan devletinin ve halkının çıkarları için kararlı çalışmalar yapan Azerbaycan siyasi yönetiminin yıkılmaz iradesi onların önüne geçti. Yasadışı silahlı çeteler, suç örgütleri, içeriden ve dışarıdan yönlendirilen güçler, silah kullanarak Azerbaycan devletine karşı darbe girişiminde bulunan isyancılar yasal devlet kurumlarının yardımıyla tam hezimete uğradılar ve hak ettikleri cezayı aldılar. Onların açık ve gizli hamileri ise halkın önünde teşhir edildi.

Bağımsız Azerbaycan devletinin kudreti, gücü bu tehlikeyi de önledi. Tüm bunlar halkımızın kendi bağımsız devletine olan güvenini, bağımsızlık yolunda mücadele isteğini ve kararlılığını bir az daha pekiştirdi. Azerbaycan devleti, kendi gücünü, güvenilirliğini, yasaları ve vatandaşların güvenliğini her şeyin üstünde tuttuğunu tüm dünyaya gösterdi.

1995 yılının ortalarında Azerbaycan devleti artık tüm yasadışı silahlı çetelerden kurtuldu, güç kazanarak nitelikçe yeni bir aşamaya girdi, devlet kuruluşunda, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamda büyük çalışmalara başlamak için kalıcı sosyo-politik istikrar ve yasal ortamın sağlandığı bir devlete dönüşmüştü. Bu dönemde çeşitli siyasi ve silahlı birlikleri teşvik eden ve katılan kişiler, sorumsuz, büyük işler peşinde koşan siyasi parti liderleri kendi planlarından ve isteklerinden vazgeçmek zorunda kaldılar. Azerbaycan`da iktidara gelmek için silahlı grupları kullanma geleneği son buldu. Daha sonraki dönemlerde yurt dışındaki ve yurt içindeki yıkıcı güçler Azerbaycan Cumhuriyeti`nde sosyo-politik istikrarı bozma, ekonomik reformların uygulanmasına ve yabancı yatırımın ülkeye girişine engel olma amacıyla diğer kışkırtıcı eylemlere, hatta ülke başkanına yönelik terör saldırılarına başvurdular. Yapılan amaçlı ve kesin önlemler sonucunda tüm bu girişimlerin önüne geçildi. Cumhuriyetimiz barış ve istikrar ortamında kendi bağımsız devletini kurma ve geliştirme olanağını elde etti. Bağımsız devlet kurmanın üçüncü aşaması başlandı.

12 Kasım 1995`ten, yani bağımsız cumhuriyetimizin anayasasının kabulünden, parlamento seçimlerinin yapılmasından sonra başlanan bu dönem, hiç kuşkusuz, devletin kurulması bakımından bizim tarihimizin en verimli dönemidir.

Asıl sosyo-politik istikrarın sağlanması ve Azerbaycan`ın dâhilinde bulunan tüm yasadışı silahlı çetelerin etkisiz hale getirilmesi, cinayetlerin önüne geçilmesi - bunların hepsi Azerbaycan`da devletin yapılanma sürecinin başarıyla uygulanmasına ortam hazırladı. Azerbaycan bağımsızlığını ilan ettiğinde kendisinin demokrasi yolunu izleyeceğini, ülkemizde demokratik, laik hukuk devletinin kurulması sürecini uygulayacağını bildirdi. Tüm bunlar beyan edildi, fakat ne yazık ki Azerbaycan`da durum, söylediğim üzere, çok gergin olduğundan bunlar lafta kalıyor, gerekli icraatlar yapılmıyordu. Azerbaycan`da bağımsız devlet kurumlarının ortaya çıkması ve devletin yapılanma süreci 1995 yılında büyük boyutlar kazandı. Bunun temelini ise Azerbaycan`ın kabul ettiği ilk anayasası oluşturuyordu. Daha sonraki dönemde Azerbaycan`da devlet geleneği pekişti, demokrasi ilkeleri sağlandı. Demokratik laik hukuk devletinin kurulması süreci başarıyla, hızla uygulandı. Azerbaycan`ın ekonomisini piyasa ekonomisi yolunda geliştirmesi için olanaklar sağlandı ve birçok başarılar elde edildi. Azerbaycan devlet olarak güçlendi, Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri, ordusu kuruldu, güçlendi, gelişti ve bugün o, bağımsız Azerbaycan`ın milli çıkarlarını, topraklarını, sınırlarını koruma gücüne sahip bir ordudur.

Anayasa kabul edildikten sonra geçen beş yıl içinde bizim yasama organımız-Milli Meclis tarafından 900`un üzerinde yasa onaylanmıştır. Bu anayasa temelinde, kabul edilmiş yasalar temelinde Azerbaycan`da siyasi, ekonomik, hukuki, demokratik reformlar uygulanmaktadır. Bu reformlar tüm alanlarda gerçekleştiriliyor. Onların düzenli bir şekilde uygulanması Azerbaycan`ın tüm alanlarda gelişmesini sağlıyor.

Azerbaycan kendi iç ve dış politikasını belirlemiştir. Arz ettiğim gibi, iç politika, Azerbaycan`da demokratik hukuk devletinin kurulması, piyasa ekonomisinin yerleştirilmesi ve ekonomik reformlarının yapılması, Azerbaycan`ın her vatandaşına özgür, hür yaşam, kendi haklarını koruma ve kendi refahını iyileştirme olanaklarının sağlanması üzerine kuruludur.

Azerbaycan`ın dış politikası ise dünyanın tüm devletleri ile eşit haklı karşılıklı yarara dayalı ilişkiler kurmak, geliştirmek, hem Azerbaycan Cumhuriyeti`nin uluslararası alandaki konumlarını güçlendirmek, hem de ülke ekonomisini, bilimi, kültürü geliştirmek için bu ilişkilerin verimli biçimde değerlendirmesi amacını taşıyor. Azerbaycan`ın barışçı dış politikası öncelikli olarak bağımsızlığının pekiştirilmesine hizmet ediyor. Uluslararası hukuk normları ile düzenlenen devletlerarası ilişkilere saygı göstermek, tüm tartışmalı sorunları barış ve görüşmeler yoluyla çözmek, karşılıklı yarara dayanan faydalı ekonomik, bilimsel ve kültürel işbirliği kurmak, devletlerarası ilişkilere engel olan her türlü kısıtlamaları bertaraf etmek Azerbaycan devletinin dış politikasının temel ilkelerini oluşturuyor. Azerbaycan demokratik hukuk devletini kurma yolunu izlediği için onun dış politikası da dünya birikiminin tüm başarılı unsurlarını, uluslararası kabul görmüş medeni normları yansıtıyor.

1991-1992 yıllarında dış politika alanında ülkenin uluslararası camiada konumunun pekiştirilmesine yönelik düzenli bir çizginin uygulanmaması, bazı devlet başkanlarının uluslararası, bölgesel ve devletlerarası ilişkilerle ilgili sorumsuzca açıklamaları Azerbaycan`ın uluslararası nüfuzunu son derece olumsuz etkiliyordu. Bu, bilhassa kendini bazı komşu devletlerle ilişkilerde gösteriyordu. Ermenistan ile savaş sırasında yakın komşularımızdan olan Rusya, İran, Orta Asya cumhuriyetleri ile ilişkiler eski iktidarın sorumsuz açıklamaları yüzünden gerginleşmişti. İlk önce en yakın ülkelerde ilişkilerin düzene sokulması, ilişkilerin yeniden kurulması gerekiyordu. Azerbaycan`ın Bağımsız Devletler Topluluğu`na üye olması bu doğrultuda atılmış ilk adımlardan biriydi. Bu kuruluşa üye olan eski Sovyet cumhuriyetleri ile doğrudan ikili ilişkilerin pekiştirilmesi yönünde de düzenli bir çalışma yapılıyordu. 1993 yılı sonuna kadar Azerbaycan ile gergin ilişkileri bulunan Orta Asya cumhuriyetleri ile ilişkilerin radikal biçimde yeniden düzenlenmesi için yeni yöntem ve araçlar geliştirildi. Bağımsız Devletler Topluluğu üyesi ülkelerle ekonomik işbirliği konularına bilhassa özen gösterildi. Gürcistan, Özbekistan, Ukrayna ve Moldova ile ikili işbirliğinin sağlanması olumlu sonuçlar verdi.

1993 yılının yazından başlayarak, Türkiye ile ilişkiler konusunda izlenen dış politika çizgisinde önemli değişiklikler yapıldı ve Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinde nitelikçe yeni bir dönem başlandı. Bugün Türkiye Azerbaycan`ın en güvenilir siyasi müttefiki, eşit haklara sahip ekonomik ortağıdır. Son yedi yılda iki kardeş devletin cumhurbaşkanlarının karşılıklı ziyaretleri sırasında işbirliğimizin tüm alanlarını kapsayan bir dizi önemli belgeler imzalanmıştır. Azerbaycan-Türkiye ilişkileri iki kardeş halkın çıkarlarına hizmet etmekle birlikte, dünyada ve bölgede barışın ve huzurun sağlanması çalışmalarına da katkıda bulunmaktadır.

Azerbaycan, komşu İran devleti ile de halklarımızın çıkarları doğrultusunda karşılıklı yarara dayanan işbirliği, iyi komşuluk ilkeleri temelinde ikili normal siyasi, ekonomik, kültürel ilişkiler kurmayı başarmıştır. Batılı devletlerin oluşturduğu ikinci petrol konsorsiyumuna İran da katılmış, Şahdeniz yatağının işlenmesi ile ilgili anlaşmadan pay almıştır. Ülkelerimiz arasında ikili ilişkilerin tüm alanlarını kapsayan belgeler imzalanmıştır.

Son yıllarda Azerbaycan, İslam Konferansı Örgütü üyesi olan diğer ülkelerle siyasi, ekonomik, ticari ve kültürel ilişkilerini bir hayli geliştirmiştir. Bu ülkelerle İslam Konferansı Örgütü ve başka uluslararası örgütler bünyesinde ilişkilerimiz, onun yanı sıra ikili işbirliğimiz verimli ve yararlı olmuştur.

Amerika Birleşik Devletleri, Büyük Britanya, Çin, Japonya, Fransa, Almanya, İtalya ve benzeri büyük devletlerle ilişkiler Azerbaycan`ın dış politikasının temel taşını oluşturuyor. Azerbaycan ile bu ülkeler arasında mütekabiliyet ilkelerine dayanan karşılıklı ilişkiler kurulmuştur. Bu, ülkemiz için stratejik önem taşıyan ve yeryüzünün küresel sorunlarının çözümünde etkin güce sahip olan nüfuzlu devletlerin ilgisini Azerbaycan`a çekmek için 1993 yılının sonundan başlayarak yapılmış düzenli çalışmanın olumlu bir sonucu olarak değerlendirilebilir.

Amerikan petrol şirketlerinin Hazar Denizi`nin enerji kaynaklarının değerlendirilmesi, petrol ve doğal gaz rezervlerinin üretimi ve nakli alanında Uluslararası Petrol Konsorsiyumu`na etkin katılımı Azerbaycan-Amerika Birleşik Devletleri ilişkilerinin gelişmesine ivme kazandırmıştır. Amerika-Azerbaycan ilişkileri ile ilgili iki ülke başkanları arasında imzalanmış ortak bildiri, savunma bakanlıkları arasında savunma ve askeri ilişkiler alanında işbirliği, yatırımların teşviki ve korunması, ticaret ve sermaye yatırımı, bankalar arasında ve diğer alanlarda işbirliğini öngören hükümetlerarası belgeler Azerbaycan`ın bağımsızlığının pekiştirilmesini, milli güvenliğinin sağlanmasını ve sosyo-ekonomik kalkınmayı temin etmektedir. Azerbaycan Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri arasında ortaklık ilişkilerinin genişletilmesi konusunda imzalanmış özel belge Amerikan işadamlarının ülkemizde faaliyette bulunmaları için uygun ortamın sağlanmasının hukuki temelini oluşturuyor.

Azerbaycan diplomasisinde Avrupa alanı önemli yerlerden birini işgal etmektedir. Son yıllar içinde ülkemizin Büyük Britanya ile ilişkileri dinamik bir biçimde gelişmiştir. Bugün uluslararası alanda Büyük Britanya, Azerbaycan`ın aktif bir ortağı olarak çalışmalar yapmaktadır. Ermenistan-Azerbaycan sorunun adil çözümü için Azerbaycan`ın gösterdiği çabaları destekliyor.

Avrupa`nın nüfuzlu ülkeleri - Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda, Yunanistan, Polonya, Romanya, Bulgaristan ve İskandinav ülkeleri ile de cumhuriyetimiz arasında çok istikrarlı ve eşit haklı işbirliği kurulmuştur. Bu ülkelerle imzalanmış 90`nın üzerinde önemli belge söz konusu ilişkilerin hukuki temelini teşkil etmektedir.

Avrupa ülkeleri ile ilişkilerin gelişmesinde tarihi İpek Yolunun yeniden canlandırılmasını öngören TRACECA programının uygulanmasına başlanması önemli yer tutuyor. Bu dev ulaştırma koridorunun tam ortasında, Doğu ile Batı`nın kavşağında bulunan bir ülke olarak Azerbaycan, önemli rol oynuyor. Dünyanın en büyük devletlerinden biri ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyesi olan Çin Halk Cumhuriyeti, bunun yanı sıra büyük entelektüel potansiyele sahip olan Japonya bu yıllar zarfında Azerbaycan`ın politik ve ekonomik ortağına dönüşmüştür ki, bu da dış politikamızın tartışılmaz başarılarıdır. Azerbaycan ile İsrail devleti arasında siyasi, ekonomik ilişkiler yaygınlık kazanmıştır.

Geçtiğimiz dönemde Azerbaycan`ın uluslararası ve bölgesel kuruluşlarla da ilişkileri genişlemiş ve pekişmiştir. Azerbaycan`ın Avrupa Konseyi`ne tam üyeliği için yapılan çalışma olumlu sonuçlar vermektedir.

Halihazırda Azerbaycan 137 ülke ile diplomatik ilişki kurmuştur. Viyana Sözleşmesine taraf olan tüm ülkelerle cumhuriyetimiz arasında konsolosluk ilişkileri sağlanmıştır. Azerbaycan`da 63 yabancı ülkenin büyükelçiliği bulunuyor. Bunların 24`ü doğrudan Bakü`de, 39`u ise aynı devletlerin Ankara, Moskova, Tahran ve Tiflis kentlerindeki büyükelçiliklerinde akredite olmuştur. Bu arada Azerbaycan`ın 21 yabancı ülkede büyükelçiliği, başkonsolosluğu ve daimi temsilcilikleri faaliyet gösteriyor. Azerbaycan nüfuzlu uluslararası kuruluşlarda da temsil edilmektedir.

Bugün Dağlık Karabağ nedeniyle ortaya çıkan Ermenistan-Azerbaycan sorununun çözümü ile ilgili Azerbaycan`ın meşru istekleri tüm dünya ülkeleri, uluslararası ve bölgesel örgütlerce destekleniyor. Bu, Azerbaycan`ın dış politika alanında yürüttüğü yoğun ve amaçlı çalışmanın çarpıcı bir sonucudur.

Son yıllarda devletimizin bağımsızlığı, güvenliği ve toprak bütünlüğünün sağlanması, tüm ülkelerde çok yönlü, eşit, karşılıklı yarara dayalı ilişkilerin kurulması alanında Azerbaycan diplomasisinin kazandığı büyük başarılar, Azerbaycan`ın dış politika çizgisinin doğru olduğunu, milli menfaatlerini dünyada gelişen süreçlerle faydalı bir şekilde uzlaştırma gücüne sahip olduğunu teyit etmektedir.

Dış politika alanında önceki hükümetten miras alınan en karmaşık ve acılı sorun, Dağlık Karabağ nedeniyle çıkan Ermenistan-Azerbaycan sorunudur. Azerbaycan`da çıkan iç çatışmalar, iktidar mücadelesi, çeşitli güçlerin yaptığı kışkırtıcı eylemler, Ermenistan silahlı kuvvetlerine dışarıdan yapılan özel yardım Ermenistan silahlı kuvvetlerinin Azerbaycan topraklarını işgal etmesine olanak sağladı. Bu işgal önce Dağlık Karabağ`ı, ardından onun çevresinde bulunan birkaç bölgeyi kapsadı. Şimdi Azerbaycan topraklarının yüzde 20`si Ermenistan silahlı kuvvetlerinin işgali altında bulunuyor. Bu topraklardan zorla kovulmuş bir milyon yurttaşımız çadırlarda zorlu koşullarda yaşıyor.

1994 yılının Mayıs ayında Ermenistan-Azerbaycan savaşında ateşkes anlaşması imzalandı. Henüz kalıcı bir barış elde edilmemişse de, Azerbaycan`da altı buçuk seneyi aşkın bir senedir savaşsız, huzurlu bir ortam sağlanmıştır, şehit verilmiyor, kan dökülmüyor. Azerbaycan devleti bu süre içinde dünyanın tüm uluslararası kuruluşlarının, nüfuz sahibi büyük devletlerin olanaklarını değerlendirmeye çalışmış ve bu çalışmada hatırı sayılır başarılar kazanmıştır. Bu süre zarfında birkaç defa sorunun çözümü konusunda gerçek fırsatlar oluşmuştur. Fakat Ermenistan`ın sürekli yapıcı olmayan bir tavır izlemesi, Azerbaycan topraklarını işgal ettiği için kendisini daha avantajlı konumda hissediyor olması, uluslararası kuruluşların, Minsk Grubunun, onun eşbaşkanları olan Rusya`nın, Amerika Birleşik Devletleri`nin ve Fransa`nın Ermenistan`a gerekli baskıyı yapamaması şimdiye kadar bu sorunun çözümünü olanaksız kılmıştır. Azerbaycan ve Ermenistan cumhurbaşkanlarının doğrudan görüşmeleri de henüz somut bir sonuç vermemiştir.

Tüm bunlara rağmen Azerbaycan Cumhuriyeti sorunun barışçı yoldan çözümünün mümkün olduğunu düşünüyor ve ileride de bu doğrultudaki çabalarını sürdürme kararlılığı içindedir. Azerbaycan devleti, Minsk Grubunun faaliyetinin güçlendirilmesi, verimliliğin artırılması için elinden geleni yapmakla birlikte, Ermenistan ve Azerbaycan cumhurbaşkanlarının doğrudan görüşmelerinin de sürdürülmesinin gerekli olduğu kanısındadır. Her iki yönde gösterilen şu çabalar sonucunda bir takım ödünçler yoluyla Ermenistan-Azerbaycan sorunu çözüme bağlanır ve barış sağlanabilir.

Her ülkenin, halkın hem yaşaması, hem devletinin varlığını sürdürmesi için temel kriter ekonomidir. Planlı ekonomi sisteminin sıkı bir biçimde uygulandığı eski SSCB bünyesinde 70 seneyi aşkın bir süre faaliyet göstermiş Azerbaycan Cumhuriyeti, 9 senedir yeni ekonomik düzene girmiştir. Azerbaycan Cumhuriyeti bağımsızlığını tekrar sağladıktan sonra geçen dönem zarfında ekonomi alanında egemenlik haklarını kullanmaya ve bağımsız ekonomi politikası uygulamaya başlamıştır. Değişik mülkiyet biçimlerine dayanan ekonomi sisteminin şekillenmesi, pazar ekonomisine geçiş ve dünya ekonomisiyle bütünleşme bu politikanın ana doğrultularını oluşturmuştur.

Ermenistan silahlı kuvvetlerinin Azerbaycan`a silahlı saldırısı, zaman zaman sosyo-politik istikrarın bozulması, ülkede yönetimin sık sık değişmesi 90`lı yılların başlarından itibaren ekonominin pek çok alanında üretimin gerilemesine ve bu sürecin derinleşerek müzminleşmesine neden olmuştur. 1991-1994 yılları arasında ülkede üretim işletmelerinin büyük bir bölümü faaliyetini durdurmuş veya yüzde 15-20 kapasiteyle çalışmıştır. Aynı senelerde yıllık düşüş sanayide yüzde 20-24`e, tarımda yüzde 15-20`ye, yatırımlarda yüzde 40`a ulaşmıştır. Yıllık bazda tüketim mallarının fiyatları 14-18 katı artarak ekonomi ve sosyal alanlarda yıkıcı rol oynamıştır. Cumhuriyet ekonomisi, neredeyse tamamen çökmüş, halkın refahı son derece azalmıştı. Fakat Azerbaycan`ın avantajlı jeopolitik konumu, doğal kaynakları, uzun seneler boyunca sağlanmış maddi fonları, genel olarak büyük sosyo-ekonomik, bilimsel teknik potansiyeli ülkeyi bu zorlu krizden çıkarmayı mümkün kılıyordu. Öte yandan ise ekonomi reformları uygulanarak piyasa ekonomisine geçiş yönünde amaçlı bir çalışma yapılması gerekiyordu.

Sadece 1994-1995 yılları arasında ülkede siyasi durum normale döndükten ve sosyo-politik istikrar sağlandıktan sonra pek çok sosyo-ekonomik sorunun çözümü doğrultusunda tutarlı bir çalışma yapmak mümkün oldu. 1995 yılının başlarında ülkede piyasa ekonomisine geçiş amacıyla reformlar çizgisi belirlendi ve düzenli olarak amaçlı reformlar programı uygulanmaya başlandı. Geçtiğim dönem zarfında Azerbaycan, en köklü ekonomik reformlar yapma gücünde olduğunu kanıtladı.

Geçen dönem zarfında ülkede demokratik devletin kurulması ve yeni ekonomik sistemin şekillenmesi için uygun bir hukuki temelin sağlanması yolunda büyük çalışma yapıldı, 900 kadar yasa kabul edildi. Onların arasında toprak reformu, özelleştirme, girişimciliğin gelişmesi, vergi, finans ve banka sisteminin yeniden düzenlenmesi, ticaretin liberalleşmesi, tekelleşmenin kaldırılması ve rekabetin gelişmesi, nüfusun sosyal güvenliğini sağlayan yasalar özel yere sahiptir.

Piyasa ekonomisine geçiş doğrultusunda uygulanan amaçlı önlemler sonucunda üretimde yaşanan gerilemelerin önüne geçilmiş, ülkede makroekonomik istikrar sağlanmıştır. Gayri safi milli hasılada 1996 yılında yüzde 1,3, 1997 yılında yüzde 5,8, 1998 yılında yüzde 10, 1999 yılında yüzde 7,4 artış gerçekleşti. Bu ise Bağımsız Devletler Topluluğu coğrafyasında en yüksek rakamdır.

Alınan önlemler sonucunda sanayi üretimi de artış eğilimi göstermektedir. 1997 yılında toplam sanayi üretiminde yüzde 0,3 artış sağlanmışken 1998 yılında bu rakam yüzde 2,2, 1996 yılında yüzde 3,6, 2000 yılında ise yüzde 6,9 olmuştur.

Şimdi sanayinin hemen hemen tüm dallarında, keza petrol ve doğal gaz, petrokimya, metalürji, makine yapımı, inşaat malzemeleri, hafif ve gıda sanayisi dallarında, özel sektörde ciddi bir ilerleme vardır ve bu dallarda üretim önceki yılın aynı dönemine oranla bir hayli artmıştır.

Ülkenin ekonomik ve sosyal gelişmesini nitelendiren makroekonomik veriler 2000 yılının başından bu yana oldukça iyidir. Gayri Safi Milli Hasıla, önceki yılla kıyaslandığında yüzd 11,3 veya 21 trilyon manat daha fazla olmuştur. Gayri Safi Milli Hasılanın bileşiminde reel üretim sektörünün payı 1999 yılına oranla yüzde 46,3`ten 48,7`ye yükselmiş, hizmet sektörünün payı ise yüzde 47,5`ten 44,6`ya inmiştir. Kişi başına 2,5 milyon manat (562,3 dolar) veyahut önceki yıla oranla yüzde 10,4 daha fazla üretim yapılmıştır.

Gayri Safi Milli Hasıla içerisindeki sanayi ürünü üretiminin payı yüzde 25,6 olmuştur. Üretim hacmi yakıt sanayisinde yüzde 5,3, enerji endüstrisinde yüzde 3,2, gıda sektöründe yüzde 2,1, kimya ve petrokimya tesislerinde yüzde 34,4, metalürji endüstrisinde 2,5 kat, makine yapımı işletmelerinde yüzde 78,2, orman, ağaç işleme ve selüloz-kağıt sanayisinde yüzde 10,5, inşaat malzemeleri sanayi sektöründe yüzde 21,3, hafif sanayide yüzde 47,7, un fabrikalarında yüzde 52,5 artmıştır. Geçen yıla oranla kamu sektöründe sanayi üretimi yüzde 2,5, özel sektörde ise yüzde 12,5 artmış, toplam üretimde özgül ağırlığı yüzde 43,9`a ulaşmıştır.

Bilindiği üzere köylülerin refahı, köyün sosyo-ekonomik kalkınması, tarım reformlarının seyrine bağlıdır. Ülkede toprak reformunun uygulanması, toprağın özel mülkiyete geçmesi, kolhoz ve sovhozların mallarının özelleştirilmesi tarım sektöründe diğer alanlarla kıyaslandığında reformların daha hızla gerçekleşmesine olanak sağlamıştır. 1995 yılı itibariyle 1300`ün üzerinde kolhoz ve sovhoz feshedilmiş ve onların temeli üzerinde 35 bin kadar tarım işletmesi (çiftlik) kurulmuştur. Tarım reformlarının birinci aşaması neredeyse tamamlanmıştır. Bunun sonucunda tarımsal üretimde artış 1998 yılında yüzde 4 iken, 1999 yılında yüzde 7,1 olmuştur. Özellikle 2000 yılı tarım üretimi açısından çok başarılı geçmiştir.

Tarımda bitkisel ürünlerin hasadı neredeyse sona ermiştir. 1 Aralığa kadar tarlalardan mısırın yanı sıra 1.538,8 bin ton tahıl, 75,6 bin ton üzüm, 468,6 bin ton patates, 764,0 bin ton sebze, 407,9 bin ton meyve ve 260,0 bin ton bostan ürünleri 13,8 bin ton tütün ve 625 ton yaş çay yaprağı toplanmıştır. Önceki yıla kıyasla tahıl üretimi 445,5 bin ton veya yüzde 40,7, patates 77,3 bin ton, sebze 131,5 bin ton, meyve 13,5 bin ton, bostan ürünleri 57,1 bin ton, tütün üretimi 5,8 bin ton veya yüzde 72,7 artmıştır. Bu sene 90,5 bin ton kadar pamuk toplanmış ve işleme tesislerine gönderilmiştir. Pamuk, üzüm ve yaş çay rekoltesinin azalmasına rağmen toplam bitkisel ürün üretimi geçen yıla oranla yüzde 18,6 artmıştır.

Cari yılda 195 bin ton canlı hayvan, 1070 bin ton süt, 550 milyon adetten fazla yumurta, 12 bin ton kadar yün ve 70 tonun üzerinde koza üretimi yapılmış, hayvansal üretimde 1999 yılına oranla yüzde 3,7 artış sağlanmıştır.

Bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretiminde elde edilmiş başarılar, tarımsal üretimin önceki yıla kıyasla ortalama yüzde 12 artmasını mümkün kılmıştır.

Tarımda yapılan reformları desteklemek, bu alanda çalışan kişilere yardım etmek ve sorunları çözmek amacıyla 1999 yılının ilkbaharında özel yasa ve kararlar kabul edilmiştir. Tarımsal ürün üreticilerinin, arazi vergisi dışında diğer vergilerden 5 yıl süreyle muaf tutulması, bunun yanı sıra bütçeye olan vergi borçlarının silinmesi, onlara yakıtın (petrol ürünlerinin) indirimli satışı ve diğer önlemler devletin bu alana gösterdiği ilginin bir belirtisidir. Bu tedbirlerin uygulanması tarımsal üretimi önemli oranda etkilemiştir. Bu önlemlerin ileride de uygulanması öngörülüyor. Bu alanda yürütülen çalışmaların amaçlı ve düzenli bir şekilde yapılması için tarım reformlarının derinleştirilmesi ve tarımsal girişimciliğin geliştirilmesine katkıda bulunmasına yönelik devlet programı onaylanmıştır.

2000 yılında tüm finansman kaynaklarından temin edilen 4,2 trilyon manat değerinde yatırım, ekonominin ve sosyal alanların gelişmesi için kullanılmış, 2,0 trilyon manat değerinde imar ve inşaat çalışmaları yapılmıştır. Önceki yılla kıyaslandığında yapılmış yatırımın değeri yüzde 2,3, imar ve inşaat çalışmalarının hacmi yüzde 2,4 artmıştır. Temel kaynağın yüzde 51`ni veya 2,1 trilyon manatlık bölümünü yabancı yatırımlar oluşturmuş, 3,4 trilyon manatı, veyahut yüzde 81,3`ü üretim amaçlı tesislerin inşasının sürdürülmesine harcanmıştır. Sene başından bu yana Yeniköy Hidroelektrik Santrali, 1. Bakü termik santralinde 55 bin kilovatlık yeni gaz türbinli elektrik santrali, Kurtuluş sondaj kulesi, Azerneftyağ Üretim Birliği`nde bitüm tesisi, 52,9 km uzunluğunda Mil-Muğan ana kanalının ikinci bölümü, Nahcivan Devlet Üniversitesi`nin eğitim binası, Bakü`de Merkezi Klinik Hastane, toplam inşaat alanı yaklaşık 302,5 bin metrekare olan konutlar, 1906 kişilik okullar, 40 yataklı hastane, bir vardiyada 70 kişiye hizmet verebilecek ilk yardım polikliniği vs. işletmeye alınmıştır. Bu sene Kuzey DRES`in yeniden yapılmasına ve Elet-Gazımemmed karayolunun inşasına başlanmıştır.

Nakliyat işletmeleri ve otomotiv sektöründe faaliyet gösteren gerçek kişiler tarafından yıl zarfında 80 milyon ton yük ve 880 milyon yolcu taşınmış, önceki yıla oranla yük taşımacılığında yüzde 17,3, yolcu taşımacılığında yüzde 2,1 artış sağlanmıştır. Yük taşımacılığının yüzde 54,6, yolcu taşımacılığının yüzde 83,5`i özel sektör tarafından yapılmıştır.

Yılbaşından bu yana haberleşme kuruluşları tarafından halka, işletme ve kuruluşlara 700 milyar manatın üzerinde, yahut geçen yıla oranla yüzde 33,6 daha fazla haberleşme hizmeti sunulmuştur. Hizmet gelirlerinin yüzde 61,3`ü özel sektörün payına düşmektedir.

Yılbaşından bu yana insanlara 12,8 trilyon manat değerinde tüketim malları satılmış ve paralı hizmetler sunulmuştur. Ticaret hacmi yüzde 9,8 artarak 10 trilyon manatın üzerinde olmuştur, paralı hizmet hacmi ise yüzde 5,7 oranında artarak 2,5 trilyon manata ulaşmıştır.

Bu sene dış ülkelerle 2,796 milyar dolar değerinde, yahut önceki yıla oranla yüzde 88,1 daha fazla ticari işlem yapılmıştır. Ticaret hacminin yüzde 63,3`ünü ülkeden ihraç edilen mallar, yüzde 36,7`si ise ithal ürünleri oluşturmuş, 680 milyon dolar pozitif bakiye vermiştir. Mal mübadelesinin yüzde 80,7`si uzak dış ülkelerle, yüzde 19,3`ü BDT devletleri ile yapılmış, ticari ilişkiler uzak dış ülkelerle 2,2 misli, BDT devletleri ile yüzde 18 artmıştır.

Bu yıl zarfında tüketim malları fiyatları ve hizmet tarifeleri önceki yıla oranla yüzde 1,8 artmıştır. Bununla birlikte ortalama aylık ücretler yüzde 15,0 oranında artış göstererek 204,2 bin manat, kişi başına düşen parasal gelir ise yüzde 11,0 artarak 185,4 bin manat olmuştur.

Son yıllarda ekonomik kalkınmanın en önemli koşulu olan yatırımlar artmaya devam ediyor. Nitekim 1996 yılında yatırım hacmi yüzde 65, 1997 yılında yüzde 67, 1998 yılında ise yüzde 45 oranında artmıştır. Yatırımların artmasında ülkemize yabancı yatırım akını kritik rol oynamaktadır. 1996-2000 yılları arasında ülke ekonomisine 5 milyar ABD doları değerinde yatırım yapılmıştır. Şimdi Azerbaycan`da sadece petrol sektörüne değil, ekonominin diğer alanlarına (haberleşme, makine yapımı, gıda, hizmet vs.) yabancı yatırım bir hayli artmıştır. Sonuçta yabancı yatırımların toplam hacminde petrol dışı sektörün payı 1996 yılında yüzde 33, 1997 yılında yüzde 40 iken bu rakam 1999 yılında yüzde 50`ye ulaşmıştır. Halihazırda Azerbaycan`da kişi başına düşen yatırım yaklaşık 150 ABD dolarıdır ki, bu da BDT coğrafyasında en yüksek rakam sayılır.

Azerbaycan`ın yabancı şirketlerle yaptığı petrol anlaşmaları kapsamında petrol sanayisine 60 milyar ABD doları değerinde yatırım yapılması öngörülüyor. Petrol satışından elde edilen gelirin ülkemizin sosyo-ekonomik kalkınması için verimli bir şekilde değerlendirilmesi amacıyla özel Petrol Fonu oluşturulmuştur.

Genel olarak Azerbaycan`ın petrol stratejisi ve bu alanda uygulanan bilinçli önlemler yalnız sosyo-ekonomik değil, büyük siyasi önem de taşımaktadır. Bu da Azerbaycan devletinin uluslararası alanda nüfuzunun artmasının ve bağımsızlığının pekişmesinin kesin kanıtıdır.

Ülkede reformların derinleşmesinde özelleştirme süreci önemli yer tutmaktadır. Son yıllarda bu alanda bir hayli çalışma yapılmıştır, artık küçük çaplı özelleştirmeler tamamlanmıştır. Ülkede ticaret, sosyal hizmet ve bütün hizmet tesislerinin hemen hemen hepsi işadamlarının elindedir. Orta ve büyük ölçekli sanayi tesislerinin özelleştirilmesine başlanmıştır.

Halihazırda özelleştirme ile ilgili yeni aşama başlanmaktadır. Kamu binalarının özelleştirilmesi yasasının ve 2. devlet özelleştirme programının kabulü bu sürece yeni hız kazandıracak, daha verimli bir şekilde yapılmasını sağlayacaktır. Ülke ekonomisi açısından büyük önem taşıyan stratejik tesislerin (metalürji, makine yapımı, yakıt, petrokimya, altyapı alanları vs.) özelleştirilmesiyle ilgili ön çalışmalar yapılmaktadır. Bu ise her işletmeye bireysel yaklaşımı gerektirmektedir. Bu yüzdendir ki, her tesisin ülke ekonomisindeki yeri ve önemi dikkate alınmak kaydıyla özelleştirilme planı işlenip hazırlanacaktır.

Azerbaycan devletinin ekonomi politikasının önemli doğrultularından biri de girişimciliğin geliştirilmesidir. Bu amaçla ülkede girişimciliğin gelişmesi için ilgili hukuki altyapı oluşturulmuştur. Özelleştirme tedbirlerinin uygulanması ve girişimciliğin gelişmesi için uygun ortamın sağlanması sonucu halihazırda özel sektörün payı Gayri Safi Milli Hasılada yüzde 62`ye, bunun yanı sıra sanayide yüzde 43`e, tarım ve ticarette yüzde 98`e, inşaatta yüzde 77`ye, yük taşımacılığında yüzde 45`e, yolcu taşımacılığında yüzde 80`e ulaşmıştır.

Bugün ülkede girişimcilerin haklarının korunması özel önem taşımaktadır. Bununla ilgili olarak girişimcilerin haklarını koruyan, onların faaliyetine yersiz müdahale ve asılsız denetlemeleri engelleyen iki karar (17 Haziran 1996 tarihli ve 7 Ocak 1999 tarihli) kabul edilmiştir.

Ülkede girişimcilik için elverişli bir ortamın sağlanması amacıyla bundan böyle de gereken önlemlerin uygulanmasına devam edilecektir.

Yapılan reformların sosyal yönü ve nüfusun sosyal güvenlik tedbirlerinin devletin ekonomi politikasında önemli bir yer işgal ettiğini ve bu alanda düzenli olarak amaçlı bir çalışma yapıldığını belirtmek gerekir. Son yıllarda ücretlerin artırılması ile ilgili düzenlemelerin gerçekleştirilmesi sonucunda çalışanların aylık ortalama nominal ücreti bir hayli artmıştır. Son 5 yılda (1994-1999 yılları arasında) aylık ortalama nominal ücret 12 katı artarak 184,4 bin manata yükselmiştir. 2000 yılının ilk yedi ayında bu rakam artmaya devam etmiş ve halihazırda bir işçinin aylık ortalama ücreti 204,2 bin manattır. Burada şu önemli noktayı da dikkate almak gerekir, ücretlerdeki artışlar enflasyon oranının çok düşük olduğu (son iki yılda ise deflasyon- tüketici fiyatlarının indiği) bir ortamda kaydedilmiştir. 90`lı yılların ilk yarısında enflasyondaki artış nüfusun parasal gelirlerinin artış hızının üç katı üzerinde iken, son beş yılda ise tersine, nüfusun parasal gelirlerinin artış hızı enflasyon oranının 2,5 katı önünde seyretmiştir. Bir diğer deyimle, halkın satın alma gücü 2,5 kat artmıştır.

Son yıllarda bütçe kapsamındaki kuruluşlarda çalışanların ücretleri birkaç misli artmış, bir grup edebiyat, güzel sanat ve bilim adamı, bunun yanı sıra genç yetenekler için özel burslar tahsis edilmiştir. Örneğin, 1 Ağustos 1999 tarihinden geçerli olmak üzere devlet bütçesi kapsamındaki bir dizi tesis ve kuruluşlarda çalışan işçi ve memurların ücretleri 1,8 kat, 2000 yılı 1 Ocak`tan itibaren eğitim çalışanlarının, 1 Nisan`dan itibaren bilim, kültür ve sosyal güvenlik alanlarında çalışanların ücretleri yüzde 25 artırılmıştır.

1 Ocak 2000 tarihinden geçerli olmak üzere ücretlerin vergilendirilmeyen minimum düzeyi 60 bin manattan 100 bin manata çıkartılmıştır ki, bu da ülke vatandaşlarının reel gelirinin artması açısından önemli fırsatlar sunmaktadır. Ülkede vatandaşların emeklilik güvencesi koşullarının iyileştirilmesine yönelik önlemlerin uygulanması sonucunda ortalama emekli aylığı 2 katı artmıştır.

2000 yılı zarfında çalışmayan nüfusa ödenecek emekli maaşları ve ödenekler tam zamanında ödenmiştir. Halihazırda bu alanda fiilen bir borç kalmamıştır ve yakında Aralık ayı emekli maaşları ve ödeneklerin tamamı ödenecektir. 1999 yılında insanlara verilen emekli ücretlerinin toplam miktarı 635 milyar manat iken cari yılda bu rakam 810 milyar manata ulaşmış veya yüzde 16,5 artış kaydetmiştir. Maaşlar ise geçen yıla oranla yüzde 12,7 artmıştır.

Son dönemlerde bir grup Karabağ savaşı ve 20 Ocak malül gazisine devlet tarafından otomobil ve konutlar sağlanmıştır. Gazileri etkin ekonomik yaşama kazandırmak için gazilerin rehabilitasyon merkezi faaliyete başlamıştır.

Zorunlu göçmenlerin sosyal güvencesini artırmak amacıyla gıda masrafları için onlara verilen aylık ödenek 1 Ocak 2000 tarihinden 3,5 kat artırılmıştır. Ülkede sığınmacıların ve zoraki mültecilerin sorunlarını sistemli bir şekilde çözmek ve onların sosyal güvencesini pekiştirmek amacıyla devlet programı kabul edilmiştir (17 Eylül 1998). Bu devlet programında öngörülmüş tedbirlerin uygulanmasını sağlamak, zorunlu göçmenlerin barınma ve günlük yaşam koşullarını iyileştirmek, ilgili sosyal altyapıyı oluşturmak, işyerleri açmak amacıyla Aralık 1999`da zorunlu göçmenlerin sosyal kalkınma fonu kurulmuştur.

Halkın sosyal güvencesinin iyileştirilmesi konusu her zaman devletin ilgi odağı olmuştur. Ülkenin sosyo-ekonomik durumu iyileştikçe ve bütçe gelirleri arttıkça buna bağlı olarak ilgili önlemler de gerçekleştirilecektir.

Bugün Azerbaycan`ın sosyo-ekonomik kalkınmasında yeni aşamanın sağlam temeli atılmış ve yüksek ekonomik büyüme için sağlam bir zemin hazırlanmıştır. Yeni binyılın başlangıcı, ekonomik reformların derinleşmesinde dönüm aşaması olacak ve ekonominin yapısının yeniden düzenlenmesi ve yeni ortama uygun kurumsal değişikliklerin gerçekleştirilmesi onun temel doğrultularını oluşturacaktır.

Bununla birlikte Sovyet sonrası coğrafyanın diğer ülkeleri gibi cumhuriyetimizin de bir geçiş dönemi yaşadığını belirtmek gerekir. Ülke ekonomisinde bu dönemden kaynaklanan bir dizi objektif zorluklar, sorunlar vardır. Topraklarımızın yüzde 20`sinin Ermeni saldırganları tarafından işgal edilmesi, bir milyonun üzerinde vatandaşımızın mülteci ve göçmen durumuna düşerek güç koşullarda yaşamaya zorlanması olgusu mevcut durumu daha karmaşık bir hale sokmuştur. Esas itibariyle objektif nitelikte olan bu sorunlar, vatandaşlarımızın büyük bir kısmını zorlu sosyo-ekonomik koşullarda yaşamak zorunda bırakıyor. Nüfusun bir kısmının finansal sıkıntılar içinde, ağır durumda yaşaması hepimizi endişelendiriyor, üzüyor. Tüm bu sorun, sıkıntı ve zorlukların geçici bir nitelik taşıdığını bilmeliyiz. Halk, ülke yönetiminin bu alanda oluşmuş durumun zorluğunun bilincinde olduğundan ve bunun giderilmesi için tüm mevcut olanakları gereğince değerlendirdiğinden, bundan sonra da değerlendireceğinden emin olmalıdır. Son yıllarda ülke hayatının çeşitli alanlarında sağlanmış başarılarımıza dayanarak şunu kararlılıkla söyleyebiliriz: Bizi kaygılandıran sorunların çözümü konusunda önümüzdeki yıllarda önemli adımlar atılacak, halkımızın karşılaştığı birçok sosyo-ekonomik sıkıntı aşılacak, vatandaşlarımızın refahı yükselecek ve onlar hak ettikleri huzura kavuşacaklar.

Biz Azerbaycan`da bugün gerçek vatandaş toplumunu kuruyoruz. Çok sayıdaki sosyal kuruluşlar, partiler, çeşitli fonlar ve vakıflar, vatandaş toplumunun altyapısını oluşturarak, Azerbaycan`ın birçok önemli sorunlarının çözümünde devletle başarılı işbirliği yapıyorlar. Biz Azerbaycan`da demokrasinin gerçek anlamda gelişmesini sağlamak için çok çaba gösteriyoruz.

Azerbaycan Cumhuriyeti, demokratik gelişme yolunda güvenle ilerliyor. Ülkemizde demokratik gelişme için gerekli olan kurumlar ve hukuksal temel artık şekillenmiştir. Cumhuriyette farklı görüşlü siyasi partilerin, sosyal kuruluşların özgür faaliyeti, yüzlerce basın organının sansürsüz özgür yayın yapması, özel televizyon ve radyo kanallarının hiçbir engel olmadan kendi programlarını yayınlamaları ve benzeri durumlar Azerbaycan`da siyasal çoğulculuk, düşünce özgürlüğü, demokrasi ortamının egemen olduğunun en bariz sonuçlarıdır. İşte bazı kötü niyetli kişilerin «Azerbaycan`da demokrasi yoktur,»- diyerek konuşmalar yapması ve bu yüzden hiçbir baskıya ve takibe uğramaması kendi başına ülkemizde demokrasinin mevcut olmasının tutarlı bir kanıtıdır. Biz tüm bunlara yalnız 9 yıl zarfında ulaştığımızı da unutmamalıyız. Bu yılların bazısı Azerbaycan`da siyasi ihtilafların, kaosun, keyfi durumların yaşandığı döneme denk gelmiştir. Komşu Ermenistan ile savaşa sürüklenerek hâlâ bu koşullarda yaşamak zorunda kalan Azerbaycan`da demokratik gelişme yolunda bunca kısa sürede elde edilmiş başarılar, gerçekten de, son derece büyük başarılardır. Bunu bir biz değil, yüzyıllar boyunca demokraside yol almış birçok yabancı ülkenin temsilcileri de teyit ediyorlar.

2000 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi`ne yapılan seçimler de bunu bir kez daha gözler önüne serdi. Seçimlerde milletvekilli adayları için tam ve eşit koşulların sağlanması, siyasi partilerin seçimlere katılması yolunda her türlü engelin bertaraf edilmesi, seçimlerin özgür, demokratik, tarafsız şekilde yapılması için gerekli önlemlerin alınması cumhuriyetimizin kısa süre zarfında demokrasi yolunda artık büyük bir deneyim edindiğini apaçık gösteriyor.

Demokrasi, bazılarının sandığı gibi, kaos, kargaşa ve keyfilik değildir. Demokrasi, sosyo-politik istikrarın, hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir ortamda gelişebilir. Demokrasinin sınırları geniştir. Nitekim o, her halkın zihniyetine, her toplumun, her dönemin ihtiyaçlarına uygun olarak gelişir. Bu yüzden de ne burada, ne Azerbaycan`ın sınırları dışında kimse endişelenmesin: Azerbaycan demokrasi yolunda ilerliyor ve ilerleyecektir. Bu, bizim stratejik çizgimizin özünü oluşturuyor ve biz asla bu yoldan sapmayacağız.

Bağımsızlığa ulaşmak ve yaşamın birçok alanlarında radikal dönüşümler yapmak çok zorlu ve sorumluluk gerektiren bir süreçtir. Bağımsızlığın ilanı, korunması ve pekiştirilmesi doğrultusunda devletin önlemler uygulaması ne kadar önemli olsa da, gerçek bağımsızlığı sağlamak için bu pek yeterli değildir. Her insanın ve bilhassa genç kuşağın bağımsızlığın ne kadar değerli olduğunu tüm benliğinde idrak etmesi, onu korumak ve pekiştirmek için her türlü fedakârlığı yapmaya hazır olması gerekir. Bunun için ise gençlik, öncelikli olarak, üstün bir ahlaka sahip olmalı, halkımızın milli ve manevi değerleri onun benliğini oluşturmalıdır. Azerbaycancılığı, mensubu olduğu Azerbaycan halkının kültürünü, edebiyatını, sanatını, bilimini gençliğin derinden bilmesi gerekir. Bu, çok önemli bir konudur. Bugün bizim eğitimimiz de, kültürümüz de, sanatımız da Azerbaycan`ın bağımsızlığına hizmet ederek, gerçek vatandaşın yetiştirilmesi sürecine katkıda bulunmaktadır. Azerbaycan`ın bağımsızlığının sarsılmaz ve ebedi olmasının başlıca kaynağı ve garantörü işte Azerbaycan gençliğidir.

Biz, aslında bağımsızlık yıllarında milli - kültürel mirasımızı, tarihimizi, milli sanatımızı bir kez daha araştırarak onu ideolojik zincirlerden ve yasaklardan kurtarıyoruz. Bunun yanı sıra, biz başka halkların temsilcilerine Azerbaycan kültürünün dünya kültür hazinesine yaptığı katkılar hakkında bilgi veriyoruz. Bağımsızlık döneminde, biz Fuzulî`nin 500. doğum yıldönümünü kutladık. Asıl şiir bayramı, milli kültür bayramına dönüşen bu törenler, öte yandan Azerbaycan devlet geleneğinin, Azerbaycan bağımsızlığının bayramıydı. Çeşitli ülkelerden, UNESCO`dan bu yıldönümü törenine katılan kişiler Fuzulî şiiri aracılığıyla Azerbaycan`ı tanıyor, onun gerçeklerini dünyaya aktarıyorlardı.

Yüzyılların ve binyılların kavuştuğu bu 2000 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti Türkçe konuşan ülke başkanlarının, dünya Korkut uzmanlarının katılımıyla muhteşem Kitab-ı Dede Korkut destanının 1300. yılını kutladı. Baskılara uğrayan bu destan sonunda bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti`nde hak ettiği değeri buldu. Kitab-ı Dede Korkut, kahramanlık destanıdır, üstelik yalnız bir kahraman, bir yiğit hakkında değildir, o, bütün bir halkın kahramanlığını yansıtan bir destandır. Onun en önemli ana fikri başkumandanın, küçüklü büyüklü tüm kahramanların doğup büyüdükleri toprağı savunmak için canını vermeye her zaman hazır olduklarını göstermektir. Destanın özünü kahramanlık ideolojisi oluşturuyor. Ülkemizin bulunduğu bu aşamada halkımızın karşılaştığı en önemli sorunların çözümü, bunun yanı sıra cumhuriyetin egemenliğinin ve bağımsızlığının pekiştirilmesi, toprak bütünlüğünün korunması bakımından çağdaş Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşlarının bu kahramanlık ideolojisinden yararlanmasının ne kadar önemli olduğu çok açıktır.

Bağımsız devletimiz için çok önemli konuların yaşama geçirilmesi tarihimizin birçok karanlık sayfalarını aydınlatmak suretiyle benliğimizi tam olarak bulmayı, milli kökenlerine bağlı, yeni düşünce ve yaklaşımları benimseyen genç kuşağın yetiştirilmesini gerekli kılmaktadır. Geçiş döneminin sıkıntılarına, zorlu süreçlerine rağmen, biz kısa süre zarfında kendi tarihi geçmişimizin çok değerli sayfalarını aydınlatmayı ve halka göstermeyi başardık. Halkımızın her evladı tarihi geçmişini, kendisine bırakılan kültür mirasını derinliğine öğrenerek böylesine zengin bir tarihe sahip olmaktan sonsuz gurur duymaya başlıyor, haklı olarak bundan gururlanıyor.

Bağımsızlığı korumak için, çeşitli dış baskılardan, provokasyonlardan kurtulmak için Azerbaycan`da ulaştığımız sosyo-politik istikrarı korumamız, sağlamlaştırmamız gerekir. Bunun için Azerbaycan`da vatandaşların birlik ve beraberliği sağlanmalıdır. Siyasi görüşlerine ve toplumdaki konumuna bakılmaksızın her vatandaşın çeşitli yerlerde Azerbaycan`a yönelik bazı hain planların ve kötü yaklaşımların olduğunu unutmaması gerekir. Bunların önüne geçmek için Azerbaycan dâhilinde birlik ve beraberlik sağlanmalıdır. Ben bunun için halkımıza defalarca çağrıda bulundum, tüm vatandaşlarımızı buna davet ettim. Bugün ben tüm siyasi partileri, kurumları, kuruluşları - hepsini, işte bu yola davet ediyorum. Kişisel hırsları bir tarafa bırakmak gerekir. 1991 yılının sonunda Azerbaycan`ın kazandığı bağımsızlık tarihi bir başarıdır ve biz bunu savunmalıyız, sürdürmeliyiz. Bunu gelecek kuşaklara daha güçlü bir Azerbaycan devleti olarak aktarmalıyız. Bu yüzden de temel ilkelerde, temel konularda halkın birlik ve beraberliği başlıca koşuldur,- diğer konularda farklı görüşler olabilir, fakat bağımsızlık konusunda değil - ve ben vatandaşlarımızı buna davet ediyorum.

Azerbaycan devleti, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan böyle de Azerbaycan`ın devlet geleneğini, bağımsızlığını, Azerbaycan halkının milli özgürlüğünü hep savunacak ve bu bağımsızlığı cesaretle koruyacaktır. 21.yüzyılda bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti`nin yaşamın tüm alanlarında yoğun gelişme gösteren bayındır bir ülke olarak büyük başarılar kazanacağına inanıyorum.

Yaşadığımız dünyada çok sayıda önemli günler ve aynı günlerle ilgili sayısız kutlama mesajları olur: insanlar insanları, halklar halkları, devletler devletleri kutlar. Bu güzel tebriklerin, içten dileklerin nedenleri, hiç kuşkusuz, türlü türlüdür. Fakat bugün Yeryüzünde yaşayan insanların, halkların ve devletlerin büyük bir bölümünün sevinmesinin, birbirlerini kutlamasının nedeni hemen hemen aynı! Çok yakında dünya yeni yıla giriyor! Biz yeni yılın-2001 yılının, yeni yüzyılın, yeni binyılın günlerini yaşamaya başlamak üzereyiz. Yeni yüzyılın, yeni binyılın gelmesi bizim için bir de şu nedenden dolayı önem arz etmektedir, zira yeryüzünde yaşayan tüm Azerbaycanlılar 31 Aralık`ta birlik, kardeşlik, dayanışma günü kutluyorlar.

Ömrümüzden giden her gün tarihe aittir. Tabii ki, iki yüzyılın kavşağında binyılların tarihi gerçeklerini, gelişim kronolojisini araştırmak, bu konuyu tartışmak haftalarca, aylarca sürebilirdi. Kısaca yalnız şunu söyleyebilirim: Azerbaycan halkının milattan sonra iki binyıl boyunca aldığı mesafe yenilmez, zengin, cesur bir kahramanlık tarihidir!

Geçen yüzyılın tarihi gerçekleri, evrensel değerlerini konuşmak hem kolay, hem zordur! Kolay, çünkü geçtiğimiz yüzyıl zaman itibariyle diğer yüzyıllardan bize daha yakındır. Bu yüzyılın hemen hemen her yılı, her ayı, her haftası, her günü tarihçiler, bilim adamları tarafından kaleme alınmakla kalmamış, aynı zamanda onun birçok önemli olayları bizim kuşakların gözü önünde yaşanmıştır. Kuşkusuz ki, bu yüzyılın katkıları daha kapsamlı, daha büyüktür.

20.yüzyıl Azerbaycan halkının da yaşamında silinmez izler bırakmıştır. Aslında bu yüzyıllar, binyıllar sonucu tabii ki, yeni bir Azerbaycan ortaya çıkmıştır. Elde edilmiş başarılar ortadadır, bunu herkes onaylayabilir.

Halkımızın tarihi kaderi öyle bir fırsat sunmuştur ki, son yüzyılda Azerbaycan eski dünyadan hızla kopmuş, bilim, kültür, sağlık, eğitim, nihayetinde, sosyo-politik kalkınma yolunu izlemiştir.

Bizim atalarımız, dedelerimiz çok kısa süre zarfında kitlesel eğitimsizliğe son verdiler, vatanımız tüm insanları okuma yazma bilen bir memlekete dönüştü ve bugün her Azerbaycanlı haklı olarak bunlardan gurur duyar. Halkımız elbirliğiyle eğitim programını başarıyla uygulamıştır. Aydın ordusunun üstün gayretleri sonucu Doğuda ilk tiyatro, ilk opera, ilk sinema vs. Azerbaycan`da kuruldu. Kent ve köylerin mimari çehresi hızla değişerek eski gelenekleri korumakla yenileşmiştir. Kitlelerin okumaya, bilime, kültüre, heves etmesi Azerbaycan halkının iç dünyasını da, yaşam biçimini de, dış görünüşünü de değiştirdi, onu gelişen dünyaya kavuşturdu.

İşte, yüzyıl sona ermek üzeredir ve bu noktada biz kendimizi muhasebe ederken ne kadar değiştiğimizi, geliştiğimizi tüm içtenliğimizle itiraf etmeliyiz. Geçen yüzyılda Azerbaycan halkı kelimenin tam anlamıyla ışıklı, nurlu bir dünyaya kavuştu. Bugün Azerbaycan`ın eğitimi, kültürü, genel olarak ekonomik, sosyal, kültürel, manevi ve siyasi yaşamının tüm alanları dünya uygarlığına tam uygundur.

Demokratik, bağımsız Azerbaycan devletinin kurulması halkımızın hem ekonomik, hem siyasi, hem de manevi zaferidir. Halkımızın yüksek ahlakından doğan bitmez tükenmez sabrı, sarsılmaz iradesi ve derin bilgileri tüm Kafkasya`nın barış, huzur bölgesine dönüşmesi için en sağlam güvencedir.

Sayın yurttaşlarım!

Değerli kardeşlerim!

Sevgili evlatlarım!

Azerbaycan`ın çok zengin entelektüel potansiyeli ve paha biçilmez hammadde kaynakları, Avrupa`dan Asya`ya uzanan yolda eşsiz coğrafi konumu onun dünya birliğinde saygın bir yer edinmesini sağlamıştır. TRACECA programı çerçevesinde öngörülen Avrupa ile Asya arasındaki köprü, büyük İpek Yolunun restorasyonu ülkemizin önünde hızlı gelişmenin ufuklarını açmaktadır. Asıl coğrafi konumumuzdan dolayı biz tüm haberleşme araçlarını geliştirmek ve küresel bilgi sisteminin oluşturulmasında ilerleme sağlamak için paha biçilmez olanaklara sahip bulunuyoruz.

Uluslararası hukuk bakımından biz genç bir devletiz. Bugün artık tüm insanlık, tüm halklar ve uluslar insanların en büyük manevi değerleri olarak kültürün, bilimin ve eğitimin istikrarlı gelişmeyi temin eden önemli etkenlerden olduğunu biliyorlar. Küresel dönüşümlerin yaşandığı şu dönemde biz tüm çabalarımızı bu büyük zenginliğin korunmasına harcamalıyız. Yalnız yüksek entelektüel potansiyeli olan bir ülkede güçlü sivil toplum gelişebilir.

Azerbaycan halkının hayatının son yüz yılı petrolle bağlantılıdır. Gerçekten de petrol ile birlikte ülkemizin diğer kıymetli zenginlikleri halkımızın yaşamında önemli rol oynamıştır. Bu, inkar edilemez. Fakat Azerbaycan`ın en büyük zenginliği onun yurtsever insanları, bilge halkıdır. Bizim halkımızın 21. yüzyılda rahat, huzurlu yaşamaya, kendi devletinin, kendi toprağının, kendi zenginliklerinin mutlak sahibi olmaya hakkı vardır!

Kaybolmuş devlet geleneklerini 20. yüzyılın sonlarında yeniden canlandırma fırsatı bizim kuşağa nasip olduğu için gurur duyuyoruz. Azerbaycan Cumhuriyeti`nde devlet geleneklerinin zenginleştirilmesi, bağımsızlığımızın daha da pekiştirilmesi, onun sonsuza kadar sürmesi için her birimiz bütün gücümüzü kullanmalıyız. İnanıyorum ki, tarihin çeşitli sınavlarını başarıyla atlatmış olan halkım bu yüce amaç için tüm olanaklardan sonuna kadar yararlanacak, bağımsız Azerbaycan devletinin bugününü ve yarınını güvence altına alacaktır. Azerbaycan`ın 20.yüzyılda sağladığı güçlü ekonomik potansiyel, büyük bir uzman kitlesi halkımızın en yüce amaçlarının gerçeğe dönüşmesi için sağlam bir yapı, elverişli bir zemin rolünü oynadığı gururla söylenebilir.

Her halkın özgünlüğünü belirleyen temel unsurlardan biri onun dilidir. 20. yüzyılda halkımızın bu alanda kazandığı başarılar çok takdire değerdir. Biz bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti`nin resmi dili olan Azerbaycan dilinin son yüzyıl içinde büyük bir gelişme kaydederek kelime hacminin zenginleşmesi, gramer yapısını işlenip mükemmel hale getirilmesi ve dünya dilleri arasında hak ettiği yeri bulmasından gurur duyuyoruz.

20.yüzyılın ayırıcı özelliği Azerbaycan`da bilim, edebiyat ve sanattaki gelişmelerin yoğun olmasıdır. Bu yüzyılda halkımız söz konusu alanlardaki gelenekleri sürdürerek bir hayli zenginleştirmiş, yeni akımlar, biçimler ve türler oluşmuş gelişmiştir. Bugün her Azerbaycanlı ikinci binyılın en seçkin insanları ile - Mirze Alekper Sabir, Celil Memmedguluzade, Necef Bey Vezirov, Muhammed Hadi, Abdulla Şaik, Alibey Hüseyinzade, Hüseyin Cavit, Ahmet Cevat, Cafer Cabbarlı, Aliağa Vahid, Samet Vurgun, Mehmet Hüseyin Şehriyar, Süleyman Rüstem, Resul Rıza, Mirze İbrahimov, Mehti Hüseyin, Süleyman Rehimov ve benzeri şair ve yazarlar, Üzeyir Hacibeyov, Müslüm Magomayev, Kara Karayev, Fikret Emirov, Niyazi, Tofik Kuliyev, Cahangir Cahangirov, Süleyman Aleskerov ve benzeri besteciler, Cabbar Karyağdıoğlu, Bülbül, Şövket Memmedova, Han Şuşinski, Seyit Şuşinski, Zülfi Adıgüzelov, Reşit Behbudov, Şövket Alekperova ve benzeri şarkıcılar, Abbas Mirze Şefizade, Mirzağa Aliyev, Ülvi Recep, Merziye Davudova, Sıtkı Ruhulla, Alesker Alekperov, Muhsin Senani, Mustafa Merdanov, Höküme Kurbanova, Leyli Bedirbeyli ve benzeri usta sanatçılar, Azim Azimzade, Behruz Kengerli, Settar Behlulzade, Gazenfer Halıkov, Fuat Abdurrahmanov, Elmira Şahtahtinskaya gibi fırça ve kalem ustaları ile haklı olarak gurur duyuyor. Seçkin bilim adamlarımız Miresedulla Mirkasımov, Yusuf Mehmetaliyev, Haydar Hüseyinov, Hasan Aliyev, Mustafa Topçubaşov, Aziz Şerif, Murtuza Nagiyev, Zahit Halilov; Hasan Abdullayev, Abdulla Karayev, Cafer Handan, Abdülezel Demirçizade, Mehmetcafer Caferov, Ziya Bünyatov, Feramez Maksudov ve diğerleri Azerbaycan`da bilimin gelişmesine büyük katkılarda bulunarak ona dünya çapında bir şöhret kazandırdılar. Azerbaycan`da sanatın yeni dalları - opera, bale, heykelcilik, sinemacılık gibi dallar ortaya çıkarak gelişmiştir. Bu, hepimize büyük kıvanç ve gurur veriyor.

20.yüzyıl, Azerbaycan kadınının yaşamında çok önemli bir dönem oldu. Yüzyılın başlarında Azerbaycan`da yaşanan sosyo-politik süreçler, petrol endüstrisinin hızlı gelişimi kadınların eğitimini ve sosyal yaşamda yer almasını teşvik etti. Yüzyılın 20`li yıllarından başlayarak uygulanan önlemler sonucunda bayanların her açıdan gelişmesi için geniş ufuklar açıldı. Kısa süre zarfında kadınlar arasında okuma yazma bilmeme sorunu giderildi, onların eğitim seviyesi keskin şekilde arttı. Kadınlar öğretmen, doktor, mühendis ve başka meslekler edindiler, eğitim, bilim ve kültür dallarında erkeklerle eşit olarak kendilerine yakışır biçimde temsil edildiler. Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti`nin 1995 yılında kabul edilen ilk Anayasası, kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olduğunu tespit etti ve onların demokratik devletin kurulması sürecine etkin katılımının hukuki temelini sağladı. Biz bugün ülkemizin önündeki sorunların çözümüne etkin olarak katılan Azerbaycan kadınının, demokratik toplumun eşit haklı aktif bir üyesi olmasından gurur duyuyoruz.

Beden eğitimi ve spor 20. yüzyılda ülkemizde halkımızın hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelmiş alanlardandır. İnsana sağlıklı yaşam, mücadele azmi, vatanseverlik telkin etmek, onun entelektüel ve fiziksel potansiyelini ortaya çıkarıp geliştirme bakımından sporun ve beden eğitiminin rolü inkâr edilemez. Biz sporun çeşitli dallarında büyük beceri sergileyerek Azerbaycan`ın ismini zirvelere taşıyan gençlerimiz olduğu için gurur duyuyoruz.

Tarihin bu önemli anında şu unutulmaz bayramlar vesilesiyle Azerbaycan halkının tüm evlatlarını sonsuz bir gurur içinde kutlar, hepinize sağlık, sonsuz mutluluklar dilerim!

Ben bu yeni yüzyılın, yeni binyılın arifesinde dünyanın hangi köşesinde yaşarsa yaşasın, Azerbaycan`ın mutlu geleceği için çalışmalar yapan tüm soydaşlarımızı kutlarım.

Bugün biz özgür, demokratik bir toplumda yaşıyor, kutsal toprağımızın bekçiliğini yapıyor, barış ve huzur için uğraş veriyoruz. Düzenli ordumuzun subay ve askerlerinin bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün sağlanmasında gösterdikleri metanet, cesaret inkâr edilemez. Şu bayram gününde ben onların Vatana hizmette gösterdikleri yararlıkları takdir ediyor, her birine «Bayramınız kutlu olsun» diyorum!

Yeni binyılda dünya halklarının en büyük isteği barış ve huzurdur. İnsanlar yıkıcı savaşlara, mülteci ve göçmen sorununa yol açan ihtilaflara HAYIR diyor, huzur içinde yaşamak istiyorlar. Kaderin oyunu sonucunda bugün Azerbaycan`ın bir milyonu aşkın insanı kendi yurdundan zorla göç ettirilmiştir, onların çoğu çadırlarda, yaşamaya elverişsiz binalarda barınmışlar. Bugün ben büyük üzüntüyle hepsini birer birer hatırlıyor, onların doğup büyüdükleri yerlere kısa süre zarfında geri dönme isteklerini paylaşıyor ve zorluklara metanetle karşı koyan kardeşlerimin ata yurduna dönecekleri günün uzak olmadığına inanıyorum.

Bu bayram gününde ben topraklarımızın özgürlüğü uğruna canını veren şehit evlatlarımızın her birini saygıyla anıyor, şehitlerin ailelerine sabır diliyor ve beyan ediyorum ki, toprak uğruna canını feda etmiş insanların anısı bundan böyle de her zaman kalbimizde yaşayacaktır!

Geleceğimiz olan tüm çocukları, öğrencileri kucaklıyor, onlara mücadelelerle dolu yaşam yollarında esenlikler ve başarılar dilerim.

Dünya üzerinde hiçbir sıkıntı sonsuza kadar sürmez. İnsanlık tarihi boyunca tüm savaşlar adaletin zafer kazanmasıyla sonuçlanmıştır. Bu nedenle ben önümüzdeki 2001 yılına umut, güven yılı derdim. Zira inanıyorum ki, halkımız her zaman olduğu gibi, 2001 yılında da kendisine düşen görevlerin üstesinden başarıyla gelecektir. Bağımsızlığımız pekişecek, topraklarımız kurtarılacak. Azerbaycan Cumhuriyeti barış ve huzura kavuşacaktır.

Bayramınız kutlu olsun!

Yeni yılınız kutlu olsun!

Yeni yüzyılınız, yeni binyılınız kutlu olsun!

Yaşasın özgür, bağımsız, demokratik Azerbaycan!