Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev´in "Doğu-Batı Enerji Koridoru Bir ‎Gerçektir" konulu uluslararası konferansta konuşması - 25 Şubat 2003, Washington‎


Sayın Skoukroft!

Sayın Steve Mann!

Sayın konuklar, bayanlar ve baylar!

Ben sizin hepinizi burada, Amerika Birleşik Devletleri`nde, Washington`da çalışmalarına bugün başladığımız konferans nedeniyle kutlarım, sizi en içten duygularla yürekten selamlıyorum ve konferansın çalışmalarında başarılar dilerim.

Şu konferansın bugün Washington`da düzenlenmesi çok büyük bir öneme sahiptir. Konferansın konusu "Doğu Batı enerji koridoru bir gerçektir" olarak belirlenmiştir ve onu Amerikan-Azerbaycan Ticaret Odası, Amerikan-Gürcü İş Konseyi, Amerikan-Türk Konseyi ve tabii ki, Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti birlikte düzenlemişler. Amerika Dışişleri Bakanlığı da bu konu üzerinde çalışmıştır. Böyle bir konferansın yapılmasının gerekliliği yönünde bir karar almışlar ve bu konferans düzenlenmiştir.

Bunun özelliği şu ki, buraya hem Amerika Birleşik Devletleri, hem Türkiye, hem Gürcistan, hem de Azerbaycan temsilcileri katılmış bulunuyorlar. Bu da doğaldır, zira Doğu-Batı enerji koridoru çok büyük bir alanı kapsamaktadır. Fakat daha ziyade, Hazar havzasında uyguladığımız programlar, projelerin temelinde bizim bölgeyi - Hazar Denizi`ni, Azerbaycan`ı, Gürcistan`i ve Türkiye`yi kapsamaktadır.

Doğu-Batı enerji koridoru sadece bunu içermemektedir. O, daha geniş coğrafyaları kapsamaktadır. Ancak bizim projeler şimdi işte bu ülkelerde yaşama geçiriliyor. Ve söz konusu projelerin gerçekleşmesinde Amerika Birleşik Devletleri ve onun büyük petrol şirketleri özel rol oynuyorlar. Batılı ülkelerin bazı büyük petrol şirketleri ve özellikle Büyük Britanya`nın "BP" şirketi ta başından beri bu çalışmalarda önemli rol oynamıştır.

Bu konu, sanıyorum, Amerika Birleşik Devletleri kamuoyunca, bilhassa buraya katılanlarca, bu proje ile ilgilenen kişilerce bilinmektedir. Fakat ben, herşey daha açık olsun diye, bu projenin tarihi hakkında birkaç kelime söylemek istiyorum.

Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Azerbaycan kendi bağımsızlığını kazanarak kendi ülkesinde yeni, demokratik, laik devlet kurma çalışmalarına başlamıştır. Azerbaycan devlet kuruculuğunda demokrasi, laiklik, hukukun üstünlüğü ve piyasa ekonomisi prensiplerinin uygulanmasını esas almıştır ve artık on seneyi aşkındır bu yolla ilerliyor.

Bu seneler Azerbaycan için pek kolay olmamıştır. Biz bir takım sınavları geçtik, birkaç defa Azerbaycan`da yasal iktidarı devirmeye çalıştılar ve kimi zaman bunu başardılar da. Fakat biz 1993 yılından başlayarak, 1994 ve 1995 yıllarında Azerbaycan`da devlet darbesi girişiminde bulunanların önüne geçmeyi, ülkemizde istikrarı sağlamayı başardık. Şimdi Azerbaycan iç istikrarın tam anlamıyla sağlandığı ortamda varlığını sürdüren bir ülkedir ve demokrasi ilkeleri temelinde gelişiyor, piyasa ekonomisi, ekonomik reformların uygulanması Azerbaycan ekonomisinin temel yönleridir. Biz bu yönde ilerliyoruz ve söyleyebilirim ki, oldukça büyük başarılar da elde etmişiz.

Bu yolda Azerbaycan, öncelikli olarak, kendi doğal kaynaklarının kullanımına özel önem verdi. Sizler Azerbaycan`ın eskilerden beri petrol ülkesi olduğunu biliyorsunuz. Petrolün sanayi yöntemleriyle çıkarılmasına 150 yıl önce ilk kez işte Azerbaycan`da başlanmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısında birçok Batılı şirketler Azerbaycan`a gelmiş ve petrol üretimi yapmaya başlamışlar. Burada Nobel kardeşleri önemli rol oynamışlar. Sovyet yönetimi döneminde Azerbaycan, SSCB`nin, neredeyse, en büyük petrol bölgesi olmuştur. Çoğu kişiler şimdi de diyor ki, eğer Azerbaycan petrolü olmasaydı, İkinci Dünya savaşında SSCB`nin İngiliz-Amerikan koalisyonu ile birlikte Alman Faşizmine karşı zafer kazanması mümkün olmazdı. Bu bir gerçektir, o dönemlerde SSCB`de kullanılan petrolün %70`i Azerbaycan`dan ihraç ediliyordu, Azerbaycan`da üretiliyordu.

Nitekim, Azerbaycan petrol ve doğal gaz ile zengin bir ülke olmuştur. Azerbaycan`da petrolcüler, bilim adamları, yer bilimciler Hazar Denizi`nde de sondaj çalışmaları ve petrol üretimi yapmış ve 1949 yılında, yarım yüzyıl kadar önce, kıyıdan 100 kilometre açıkta ilk defa petrol çıkarılmıştır. Bu nedenle de Azerbaycan bağımsız bir devlet olarak büyük oranda petrol ve gaz rezervlerine sahip olduğunu beyan etti. Bunların kullanımı için - ki doğal olarak kendisi bu konuda yeterli olanaklara sahip değildi - Batı`ya, yani Amerika Birleşik Devletleri`ne, Avrupa ülkelerine yöneldi ve söz konusu ülkelerden gelen büyük petrol şirketleri Azerbaycan`da bu ülkenin devleti ile, Devlet Petrol Şirketi ile birlikte yatakların işletilmesine başladılar. Dünyanın 14 ülkesinden olan 32 petrol şirketi ile 21 anlaşma imzalandı. Onlardan ilki, "Azeri", "Çırak", "Güneşli" petrol yatakları ile ilgilidir. Bunların işletilmesi için - hem Amerikan şirketleri, hem Büyük Britanya, hem de diğer ülkelerin şirketleri - 11 petrol şirketi anlaşma imzalamıştır. 1994 yılında bu anlaşma imzalandığında işte Batı`da, Amerika`da onu "Yüzyılın anlaşması"olarak isimlendirdiler.

Biz bu yataklardan 540 milyon ton petrol elde olunacağını öngörüyorduk. Fakat daha sonra yapılan çalışmalar oradan 740 milyon ton petrolün çıkarılmasının mümkün olduğunu gösterdi. Böylece, bu yatakların işletilmesine başlandı.

Fakat bizim önümüzde duran konu petrolün ihracı ile ilgiliydi. 1997 yılında biz "Çırak"yatağından ilk petrolü elde ettik. O sırada sadece bir boru hattı faaliyette buşunuyordu: Bakü-Novorossisk. Biz bu boru hattıyla petrol ihracına başladık. Sonra Azerbaycan Uluslararası İşletme Şirketi ile birlikte - ki onun başında "BP" bulunuyor - özel bir petrol boru hattı, Gürcistan`ın Karadeniz`de bulunan Supsa limanına kadar uzanan petrol hattı inşa ettik. Şimdi petrol bu boru hattı aracılığıyla nakledilmektedir.

Fakat biz anlaşmaya imza attığımız sırada ve daha sonraki yıllarda yapılan bütün görüşmelerde şu sonuca vardık ki, Hazar`ın zengin petrolünün ihracı için büyük petrol hattı gerekmektedir. Bu da Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattıdır. Biz geçtiğimiz yıllarda bu boru hattı projesi üzerinde çalıştık. 1998 yılında Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan Bakü-Tiflis-Ceyhan ana ihraç hattının yapımı ile ilgili deklarasyon imzaladılar. O dnemde Amerika Birleşik Devletleri Enerji Bakanı da bu törene katılmıştı. Kazakistan da, ileride Hazar Denizi`ndeki petrol kaynaklarının bu boru hattının aracılığıyla ihracatını yapabilsin diye, bu deklarasyona imza attı.

Daha sonra, Kasım 1999`da İstanbul`da AGİT Zirvesi sırasında ülkelerimiz arasında Bakü-Tiflis-Ceyhan ana ihraç petrol boru hattının inşasına ilişkin anlaşma imzalandı. Türkiye Cumhurbaşkanı, Azerbaycan Cumhurbaşkanı, Gürcistan Cumhurbaşkanı anlaşma imzaladılar ve Amerika Birleşik Devletleri`nin Başkanı da desteğinin göstergesi olarak bu anlaşmaya kendi imzasını koydu. Kazakistan yine bu anlaşmaya katıldı, Kazakistan Cumhurbaşkanı da ona imza attı. Onlar da boru hattını kullanacaklar. Bundan sonra proje çalışmaları daha da yoğunluk kazandı. Ve sonunda, geçen yılın Eylül ayında Bakü`de Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanları petrol şirketleri ile birlikte, "BP" ve öteki şirketlerle birlikte Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının temelini attılar ve böylece inşaat çalışmalarına başlandı. Öyle ise Bakü-Tiflis-Ceyhan büyük petrol ihraç boru hattı bir gerçektir. Çalışmalara başlanmıştır. Artık şu anda bu petrol boru hattı için Japonya`dan ve öteki ülkelerden alınan borular Gürcistan`a, Azerbaycan`a getiriliyor. Böylelikle, biz artık inşaat çalışmalarına başlamış bulunuyoruz.

Söz konusu projenin finansmanı da çok önemli bir konudur. Zira Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı 1760 kilometre uzunluğunda olacaktır. Bu boru hattı yılda 40 milyon ton petrol taşıyacak ve şu rakamı gelecekte yıllık 60 milyon tona çıkarmak mümkün. Petrol boru hattının 445 kilometresi Azerbaycan, 245 kilometersi Gürcistan, 1070 kilometresi Türkiye üzerinden geçecektir. Hattın yapımı için 2 milyar 900 milyon dolar değerine yatırım yapılacaktır. Bunda Azerbaycan`ın payı 600 milyon dolar, Gürcistan`ın payı 585 milyon dolar, Türkiye`nin payı ise 1 milyar 400 milyon dolardır.

Şu anda petrol şirketleri finansman konusu ile ilgileniyorlar. Artık Azerbaycan kendipayının birinci kısmının finanse edilmesi ile ilgili karar kabul etmiştir.

Şunu ifade etmek istiyorum ki, biz 1994 yılında petrol anlaşmasını imzaladığımız sırada bu, çoğu kimselere hayal gibi geliyordu. Onlar bu çalışmanın imkansız olduğunu iddia ediyorlardı. Fakat bazı kimseler ise derhal büyük endişe duymaya başladılar. Zira Amerika Birleşik Devletleri`nden, diğer Batılı ülkelerden dünyanın büyük petrol şirketlerinin kısa bir sürede Hazar Denizi`ne gelmesi ve onların orada yatırımlar yapması, doğal olarak, bazı ülkelerde endişeye neden oldu. Bizim anlaşma imzalandığında bile Hazar Denizi`nde bu tür çalışmanın yapılabileceği, tekrar söylüyorum, hayal olarak görülüyordu. Fakat bunun yanı sıra biz, kıyıdaş ülkeler tarafınca Hazar Denizi`nin hukuksal statüsü belirlenmediği sürece böyle anlaşmaların imzalanmasının herhangi bir etkisi bulunmamaktadır diye bir mesaj aldık. Bu itirazlara rağmen biz kendi işimizi yapıyorduk ve işimizi yaptıkça bunun önüne konulan engellerin de farkındaydık. Özellikle, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı güzergahının seçilmesi ile ilgili çeşitli engeller çıkarıldı. Biz bu boru hattının Gürcistan üzerinden geçmesi gerektiği konusunda kuşku duymuyorduk. Biz bu büyük petrol hattının Türkiye`ye kadar uzayacağı konusunda kuşku duymuyorduk. Hazar petrolünün Ceyhan limanı aracılığıyla dünya pazarlarına nakledilmesi gerekir. Fakat kimileri de boru hattının diğer ülkelerin üzerinden geçebileceğini düşünüyorlardı. Yani Azerbaycan`da, Hazar`ın Azerbaycan sektöründe petrolün çıkarılması gerçeğini görünce artık bazı kimseler bu petrol boru hattının Güney`e kadar uzayabileceğini veyahut Kuzey`e kadar uzayabileceğini, Doğu`ya kadar uzayabileceğini düşünüyorladı. Bu tür çeşitli görüşler, farklı iddilar mevcuttu ve bunlar giderek yoğunluk kazanmaktaydı. Fakat bizim kararımız kesindi. Biz başından beri boru hattının yalnız bu güzergahtan geçeceğini duyurmuştuk. Bu konuda Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye arasında kesin olarak bir mutabakat sağlanmıştı. Şunu söylemek istiyorum ki, biz bu projeyi başlattığımzdan bu yana Amerika Birleşik Devletleri onun gerçekleşmesine çok büyük önem vermiş, özen göstermiştir, bu çalışmayı gözetmiştir. Eğer Amerika Birleşik Devletleri`nin projeye desteği olmasaydı, biz bunu yaşama geçiremezdik.

Fakat şimdi, tüm hazırlıklar yapıldıktan sonra bile, bazı kişiler çeşitli güzergahlar öneriyorlar. Ama Azerbaycan`da onlar bunu asla başaramazlar, çünkü bizim kararımız kesin. Bana öyle geliyor ki, Türkiye de kendi kararında ısrarlıdır. Gürcistan`da bundan kimse kuşku duymuyor. Ama Gürcistan`da bazı örgütler "Neden bu, Gürcistan`ın şu bölgesinden değil de, öbür bölgesinden geçiyor, neden şuradan geçmiyor?" diye fikirler, çevre sorunları ortaya atmışlar. Çevre her yerde vardır. Çevresel sorunlar Azerbaycan`da da yaşanmaktadır. Türkiye de cevresel sorunlar yaşıyor. Gürcistan`da da çevre sorunları yaşanmaktadır. Acaba Gürcistan`ın özel ekolojisimi var? Hayır, sadece bunlar çeşitli güçler tarafından Gürcistan devletine ve onun cumhurbaşkanı sayın Şevarnadze`ye konulan engellerdir.

Ben şunu söylemek istiyorum, Gürcistan Hükümeti, Devleti ve Cumhurbaşkanı Şevarnadze ta başından beri boru hattının işte yalnız bu güzergah üzerinden geçmesinden yana olmuşlardı. Yani biz aynı görüşü paylaşıyorduk ve bugün de aynı görüşteyiz, görüşlerimiz değişmemektedir. Fakat bazı güçler engel oluşturmaktalar. Bir düşünün, Amerika`da iki ay önce bir grup kongre üyesi şöyle bir açıklamada bulunmuşlar ki, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı Gürcistan üzerinden değil de, Ermenistan üzerinden geçsin diye. Biz sekiz senedir bu işle uğraşıyoruz, bunun için büyük harcamalar yapmışız, dünyada bu denli faaliyetlerde bulunmuşuz ve şimdi, iki ay önce gelmişler, bu boru hattı Ermenistan üzerinden geçsin diye bir mektup yazmışlar.

Ne yazık ki, biz bu çeşit önerilerle de karşılaşıyoruz.

Bu güçler isteklerinde başarılı olamadıklarıiçin, şimdi, projenin tam da bu aşamasında, işte bu sırada engel çıkarmak istiyorlar. Bazı özel gizli servislerden aldığımız bilgilere göre, hatta bazı ülkelerde projenin gerçekleşmesine engel olmak için bir takım eylemlerin yapılması amacıyla kaynak bile ayırmışlar. Biz bu tür bilgilere de sahibiz.

Fakat size söylemek istiyorum ki, bu proje baştan sona kadar çok iyi düşünülmüşbir projedir. İlk önce şunu söylemek istiyorum ki, Hazar Denizi dünyanın en zengin petrol ve gaz yataklarının bulunduğu denzilerden biridir. Biz şu nedenle gurur duyoruz ki, Hazar Denizi`nin bu olanaklara sahip olduğunu işte Azerbaycan aşkara çıkarmış, dünyaya sergilemiştir. Eğer 1994 yılında yalnızca biz Hazar Denizi`nin Azerbaycan sektöründe çalışmaların yapılması amacıyla anlaşma yapmış idiysek, bugün artık Kazakistan da kendi sektöründe bu çalışmalarla ciddi bir şekilde ilgileniyor ve iyi sonuçlar da elde etmektedir.

İkinci konu Hazar Denizi`nin sektörlere bölünmesi konusudur. 5-6 yıl önce eğer bize engel olmak istiyor ve bizim önerilerimizin imkansız olduğunu belirtiyor idilerse, biz sadece Hazar Denizi`nin kıyıdaş ülkeler arasında sektörlere bölünmesi gerektiğini diyorduk. Yani onun dibinin kullanımı, onun enerji rezervlerinin değerlendirilmesi için bölünmesi gerekiyor. Hazar Denizi`nde böyle bir paylaşım 1970 yılında Sovyet hükümeti tarafınca yapılmıştı. O zaman Hazar Denizi Sovyet hükümetine aitti. Yalnızca onun güneyinde küçük bir parça İran`a aitti.

Fakat o zaman bizim düşünceyi kabul etmiyorladı. Ve şimdi yapılan görüşmeler sonucunda Azerbaycan Rusya ve Kazakistan ile Hazar Denizi`nin sektörlere bölünmesine ilişkin anlaşmalar imzalamıştır. Biz hem ilkbelgelere imza atmışız, hem de sektörlerin kapsadığı bölgelerin koordinatlarının belirlenmesi, yani sınırların kesin olarak belirlenmesi ile ilgili ikinci anlaşmalara da imza atmışız. Bunları bizzat ben kendim Rusya Devlet Başkanı Putin ile, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev ile imzalamışım. Aynı zamanda Rusya ve Kazakistan arasında da böyle anlaşmalar imzalanmıştır. Türkmenistan ve İran`la henüz bir anlaşma sağlanmamıştır. Bu günlerde Hazar`a kıyıdaş ülkelerin Hazar Denizi ile ilgili bilirkişileri Bakü`de yeniden buluşacaklar. Biz onların da uluslararası hukuk ilkeleri, uluslararası deniz hukuku uyarınca orta hat prensibi zemininde mutabakata varmaları için çalışıyoruz.

Şu durumda Hazar`a kıyıdaş her ülke kendi sektöründe istediği çalışmayı yapabilir. Fakat belirtmek isterim ki, Hazar Denizi`nde petrol ve gaz rezervleri oldukça fazladır. İlk değerlendirmelere göre, sadece Azerbaycan sektöründen 4 milyar ton petrol ve 5 trilyon metreküp doğal gaz beklenmtedir. İlk anlaşma uyarınca 740 - 750 bin ton petrol elde olunacağını tahmin ediyoruz ve bu, Bakü-Ceyhan hattı ile nakledilecektir. Fakat Azerbaycan sektöründe çok büyük geleceği olan başka yataklar da bulunmaktadır. Bu yüzden de, gördüğünüz gibi, toplam miktar çok fazladır - 4 milyar ton petrol ve 5 trilyon metreküp gaz. Bunlar ancak Azerbaycan sektöründe bulunmaktadır. Demek ki, bu 50-100 sene boyunca işletilmesi mümkün bir alandır. Onun için de bu hem Azerbaycan açısından, onun ekonomisinin geliştirilmesi açısından, halkımızın refah düzeyinin iyileştirilmesi açısından, hem de bizimle işbirliği yapan Batılı ülkeler, şirketler açısından çok büyük gelir, fayda sağlayacaktır.

Konferansta bu bilgileri açıklayarak yaptığımız işin artık bir proje değil, bir gerçeklik olduğunu vurgulamak istiyorum. Bu süre içinde Azerbaycan`ın petrol sektörüne yabancı şirketlerce 7 milyar dolar değerinde yatırım yapılmıştır. Toplam olarak 1994 yılından bu yana Azerbaycan`a yapılan yabancı sermaye yatırımının haçmi9 milyar dolar oluşturmaktadır. Yakın günlerde bu projelerin yaşama geçirilmesi için Azerbaycan`a yabancı şirketlerden yaklaşık olarak 10-12 milyar dolar değerinde yatırım girişi gerçekleşecektir. Ve tabii ki, bunların hepsi kendi sonuçlarını verecektir.

Bakü-Tiflis-Ceyhan ana ihraç boru hattı yalnızca ekonomik özellik taşımamaktadır. Bunun yanı sıra o, Kafkaslar`da, özellikle Güney Kafkasya`da, Türkiye`de güvenliği sağlamak için temel araçlardan biridir. Ne yazık ki, bizim bölgede henüz tam istikrardan bahsetmek mümkün değil. Çünkü birtakım anlaşmazlıklar mevcuttur. Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ anlaşmazlığı veyahut Gürcü-Abhaz anlaşmazlığı veyahut bizim kuzeyimizde-Çeçenistan`da gelişen olaylar. Bunların hepsi Kafkaslar`da çok karmaşık sosyo-ekonomik duruma yol açmıştır. Bu yüzden de biz Azerbaycan`da yeni petrol stratejisini uygulayarak, bu başarıları kazanarak, ekonomiyi geliştirerek ülkemizde istikrarı pekiştirmeye ve aynı zamanda anlaşmazlığın giderilmesi için belirli olanaklar sağlamaya çalışıyoruz.

Ne yazık ki, bu anlaşmazlığın çözümü oldukça zorlaşmıştır. Bu ihtilaf 15 yıl önce Ermenistan tarafından Dağlık Karabağ ilini ele geçirmek amacıyla Azerbaycan`a karşı toprak iddiası ile başlanmıştır. Bu savaşa dönüşmüş ve sonraları, özellikle 1991, 1992, 1993 yılllarında yoğun savaş yaşanmıştır. Savaş sonucunda Ermenistan silahlı kuvvetleri bir takım nedenler üzerine Azerbaycan topraklarının %20`sini işgal etmişler. Dağlık Karabağ ili ve onun çevresinde bulunan sırf Azerilerin ikamet ettikleri 7 bölge Ermenistan silahlı kuvvetleri tarafından işgal olunmuş ve şimdiye kadar işgal altında tutulmaktadır.

İşgal altındaki topraklardan 1 milyon kadar Azerbaycanlı zorla göç ettirilmiş, etnik temizleme uygulanmıştır. Onların büyük bir kısmı hala çadırlarda yaşıyorlar. Kendi yerlerinden, yurtlarından, topraklarından sürülmüşler. Bu anlaşmazlığın çözümü ile Birleşmiş Milletler ilgilenmiş, kararlar kabul etmiştir. Örgüt Ermenistan silahlı kuvvetlerinin işgal altındaki toprakları kayıtsız-şartsız boşaltmaları yönünde bir öneride bulunmuştur. Ermenistan hükümeti bunu yerine getirmemiştir. Daha sonraları AGİT Minsk Grubu oluşturulmuştur. Minsk Grubunun eşbaşkanları, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Fransa artık uzunsenelerdir sorunun barışçıl yolla çözmeye çalışıyorlar. Fakat ne yazık ki, onlar da daha bir gelişme sağlayamamışlar. Zira Ermenistan son derece yapıcı olmayan bir tutum içindedir.

Biz Azerbaycan`ın herhangi bir bölümünün Ermenistan`a bağlanmasını hiçbir zaman kabul edemeyiz, biz sorunun ulusalrarası hukuk normları temelinde, her iki ülkenin egemenliğinin korunması, toprak bütünlüğünün, sınırların dokunulmazlığının sağlanması prensipleri temelinde çözüme kavuşturulmasını istiyoruz. Fakat Ermenistan kendisi için bir takım özel prensipler üretmektedir. Tabii ki, biz bun kabul edemeyiz. Şimdi ben bu konunun ayrıntılarına girmek istemiyorum. Zira bugün bizim ana konumuz tamamen başka. Yalnızca şuna değinmek istedim - ki bilmeniz gereken şey - Kafkaslar`da özellikle, Güney Kafkasya`da böylesine zor bir durum söz konusudur. Amerika Birleşik Devletleri`nin bundan böyle bu bölgeye daha büyük özen göstermesi gerekir. Biz düşünüyoruz ki, Minsk Grubunun eşbaşkanları olarak Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Fransa`nın bu sorunun barışçıl yolla çözümü yönünde kararlı adımlar atması gerekir. Biz savaşın yeniden başlamasını istemiyoruz. Azerbaycan`da insanların artık dayanacak gücü kalmamasına rağmen. İnsanlar böyle bir duruma - topraklarının %20`sinin işgal altında tutulmasına dayanamıyor. Şu duruma - bir milyon göçmen, mülteci Azerinin büyük bir çoğunluğunun çadırlarda yaşamasına dayanamıyorlar. Bu yüzden de halktan birçok teklifler alıyoruz, insanlar taleplerde bulunuyorlar: "Biz savaşalım istiyoruz, ya gidip topraklarımızı geri alalım, ya da mahv olalım!" diye. Biz bunların önüne geçiyoruz, bundan böyle de geçeceğiz. Fakat böyle durum uzun sürmez. Sanıyorum bizim bu projelerin yaşama geçirilmesi anlaşmazlıkların da çözümüne yardımcı olabilir. Dilerim ki, böyle olur.

Böylece sayın bayanlar ve baylar, Azerbaycan`ın yeni petrol stratejisi, onun saptamış olduğu konular, Azerbaycan`ın ekonomisi ve onun geleceği, demokratik, laik hukuk devleti olarak her geçen yıl daha da gelişmesi, piyasa ekonomisi yolu ile ilerlemesi - bunlar hepsi bizim temel prensiplerimizdir. Söz konusu prensiplerimizi uygulayarak, biz ülkemizin kalkınması ile ilgili çalışmalarda bulunuyoruz. Bu projelerde de biz hem Amerika Birleşik Devletleri ile, hem de Avrupa`nın birçok ülkeleri ve onların petrol şirketleri ile çok sıkı bir işbirliği yapıyoruz ve bunu gelecekte de sürdüreceğiz.

Dikkatinizden dolayı teşekkür ederim!