Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev´in Türkiye Büyük Milllet Meclisi Başkanı Yıldırım Akbulut ve beraberindeki TBMM heyeti ile yaptığı görüşme - 9 Şubat 2000


Haydar Aliyev: Sayın Başkan!

Sayın milletvekilleri!

Sayın konuklar!

Azerbaycan'a hoşgeldiniz, sefalar getirdiniz! Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Yıldırım Akbulut başkanlığındaki kalabalık TBMM heyetinin Azerbaycan'ı ziyareti, gezisi bizim için çok önemlidir, Türkiye ve Azerbaycan, ülkelerimiz, devletlerimiz arasında ilişkilerin hızla geliştiğinin bariz kanıtıdır.

Türkiye-Azerbaycan ilişkileri dostluk, kardeşlik, yoğun işbirliği ilişkileridir. Bu işbirliği hep gelişiyor ve bizim ilişkilerimizin daha sıkı olması için her iki taraf büyük çabalar harcıyor. Bazen düşünüyorsun, biz öylesine yakınız ki, öyle bir kardeşlik, dostluk kurmuşuz ki, bunu daha fazla geliştirmek imkansız. Fakat bu, böyle değil. Hem Azerbaycan'da, hem Türkiye'de her kişinin, her vatandaşın - Türkiye ve Azerbaycan vatandaşının - bu politikamızı gerçek anlamda ve yürekten desteklemesi, bizimle aynı görüşü paylaşması, bizim yanımızda olması için çok çalışmalıyız.

Sayın Başkan, ben sizinle Türkiye'deki görüşmemi memnunlukla hatırlıyorum. Biliyorsunuz, ben Amerika'da ameliyat olduktan sonra sizin ülkede kısa bir tatil yaptım. O sırada bizim sizinle çok önemli bir görüşmemiz oldu. O zaman ben sizin Azerbaycan'ı ziyaret etmenizi istedim. Azerbaycan Ulusal Parlamentosu Başkanı da sizi Azerbaycan'a resmi ziyarete davet etti. Sizin bizim daveti kabul etmeniz, Azerbaycan'ı ziyaretiniz beni çok memnun etti. Gördüğüm kadarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde temsil edilen tüm partilerin milletvekilleri de sizinle beraber gelmişler. Ben buna çok sevindim. Bir kez daha söylüyorum: Azerbaycan'a hoşgeldiniz!

Yıldırım Akbulut: Sayın Cumhurbaşkanı!

Herşeyden önce, Azerbaycan'da bulunduğumuz süre bounca bize gösterilen konukseverlik için Azerbaycan Parlamentosu Başkanı Murtuz Aleskerov'a teşekkür ediyorum. Sayın Murtuz Aleskerov ülkenize ayak bastığımız ilk andan itibaren hep bizim yanımızda oldu. Biz beraber Türkiye-Azerbaycan ilişkileri ile ilgili konuları masaya yatırdık. Yaptığımız bir dizi görüşmelerde parlamentolar arası ilişkilerin daha da güçlendirilmesi konusundaki düşüncelerini aldık. Heyetimiz tüm bunlardan büyük memnunluk duymaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanı, ben Sayın Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel'in selamlarını Size iletmekten onur duyuyorum. Ben buraya gelmeden bir gün önce Sayın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile bir araya geldim ve Azerbaycan'ı ziyaretim, Sizinle yapacağım görüşme ile ilgili bilgi verdim. Sayın Demirel bundan çok memnun oldu ve onun içten selamlarını Size iletmemi rica etti.

Sayın Cumhurbaşkanı, ben Türk milletini temsil eden Büyük Millet Meclisi üyelerinin de selamlarını ve en iyi dileklerini Size iletiyorum. Biz sizin şu sözlerinizi hep tekrar ediyoruz: "Biz bir millet, iki devletiz". Azerbaycan'ın bağımsızlık yolunda mücadelesini Türkiye hep desteklemiştir ve onun yanında olmuştur. Biz Sizin yönetiminiz ve önderliğinizde, Azerbaycan'ın kalkınması ve demokratikleşmesi uğrunda verilen mücadeleyi destekliyoruz.

Şunu memnuniyetle kaydetmek isterim ki, serbest piyasa ekonomisi yolunu seçen ve yavaş yavaş demokratikleşmenin sağlandığı Azerbaycan'da herşey iyiye doğru gidiyor. Biz Sizin bu politikanızı canı gönülden destekliyoruz, bu alanda Size elimizden gelen her türlü yardımı yapacağımızı beyan ediyoruz. Türkiye bu alanda pek çok birikime sahip bulunuyor ve biz bu birikimi Sizinle paylaşmaya her zaman hazırız.

Sayın Cumhurbaşkanı, zatıalinizin girişimi ve çabaları sonucu Azerbaycan uluslararsı alanda kendine özgü bir yer edinmiştir. Biz bunu çok takdir ediyoruz ve bu alandaki faaliyetinizi yürekten destekliyoruz.

Türkiye Azerbaycan'ın Avrupa Konseyi'ne üye olmasını aynı içtenlikle temenni ediyor. Biz Azerbaycan'ın Avrupa kuruluşlarında hakettiği yeri almasını diliyoruz. Biz bu çalışmada Size her türlü desteği vermeye hazırız.

Biz Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev ile Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan arasında yapılan doğrudan görüşmeler sonucunda Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ anlaşmazlığının barış yoluyla çözüleceğine inanıyoruz, bu görüşmeleri destekliyoruz ve görüşmelerin devamını diliyoruz.

Uluslararası hukuk kurallarına aykırı olarak Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sinin Ermenistan silahlı kuvvetlerinin işgali altında bulunduğunu biliyoruz. Bu anlaşmazlığın adil çözümü için bu toprakların kurtarılması gerekir.

Bugün biz mültecilerin barındığı bölgeyi ziyaret ettik, onların dayanılmaz koşullar altında yaşadıklarını gördük. Bu kişilerle konuştuk. Onların hepsi yakın zamanda kendi öz evlerine geri dönmekten başka bir dilekleri olmadığını söylediler. Biz de onlarla aynı görüşte olduğumuzu bildirdik. En büyük dileğimiz bu anlaşmazlığın kısa sürede barış yoluyla çözülmesidir.

Sayın Cumhurbaşkanı, biz bugün sabah Şehitler Hiyabanı'nı ziyaret ettik. Vatanın özgürlüğü ve bağımsızlığı uğruna canlarını feda eden bu kişilerin mezarlarını ziyaret ettik, onların ruhu önünde büyük saygıyla eğildik.

Azerbaycan'ın 1918 yılındaki istiklal mücadelesine Türk vatandaşları da katılarak Azeri kardeşleri ile birlikte savaşmış ve şehit düşmüşler. Onların anısına dikilen anıt mezarının inşasında Sizin büyük emeğiniz var. Biz bunu iyi biliyoruz ve gösterdiğiniz sevgi, ilgi için Size bilhassa teşekkür ediyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanı, bizim gezimiz bugün sona eriyor ve yarın vatana döneceğiz. Şunu belirtmek isterim ki, bu, son derece faydalı bir gezi oldu. Bu gezi sırasında biz çok duygusal ve mutlu anlar yaşadık. Bildiğiniz üzere, biz doğulular çok duygusal insanlarız.

Bugün sabahtan bu yana yaptığımız görüşmeler ve temaslar sonucunda ülkelerimiz arasındaki işbirliğini yaygınlaştırmamız ve bunu somut projelere dönüştürmemiz gerektiğini söyleyebilirim. Bu projelerin gerçekleşmesinin hem Türkiye'ye, hem Azerbaycan'a, hem de Türk Dili konuşan diğer ülkelere yarar sağlaması için çalışmalıyız. Bunun bölgede barışın ve istikrarın sağlanmasına katkıda bulunacağına inanıyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanı, bizi kabul ettiğiniz için Size birkez daha içten teşekkür etmek istiyoruz.

Haydar Aliyev: Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sizin bu zengin içerikli ve güzel sözleriniz işte bizim de kalbimizden gelen sözlerdir. Azerbaycan'ın bugünü ile ilgili yorumlarınız bizim için çok önemlidir.

Bizim sorunlarımız, çalışmamızın sıkıntılı yönleri, özellikle Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ anlaşmazlığı sonucunda topraklarımızın yüzde 20'sinin işgali ve mülteci, göçmen durumunda yaşayan insanlarımız hakkında, bu anlaşmazlığın barışçıl yoldan çözümü, benim son bir yılda Ermenistan Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan ile yaptığım görüşmelerle ilgili söylediğiniz düşünceler beni sevindirdi. Biz bir kez daha ülkemizin doğru, düzgün bir yol izlediği kanaatine geldik.

Sizin bu kısa sürede Azerbaycan'in bugünkü manzarasını görmeniz beni çok memnun etti. Azerbaycan'ın bağımsızlığını kazanmasından bu yana artık 8 sene geçmiştir. Bu yılların Azerbaycan için çok ağır ve kimi zaman korkunç yıllar olduğunu dikkate alarsak, bu, tarihi açıdan pek uzun bir süre değildir.

Ermenistan'ın Azerbaycan'a yönelik saldırısı, 1988 yılından itibaren anlaşmazlığın başlanması, savaşın çıkması, kan dökülmesi, şehitler verilmesi, topraklarımızın işgal edilmesi ve bir milyondan fazla kişinin kendi yerlerinden, yurtlarından kovulması - tüm bunların belki de dünyanın hiçbir ülkesinde bir eşi, benzeri yoktur. Zira 8 milyonluk nüfusa sahip ülkede nüfusun 1 milyonu mülteci durumundadır. Bugün sizin ziyaret ettiğiniz mülteciler, hiç olmazsa, Bakü'de, bir binaya yerleşmişler. Fakat mültecilerin büyük kısmı yedi senedir çadırlarda yaşıyor. Bu çok zor bir hayattır. Fakat halkımız bu seneler içinde çok dayanıklı olduğunu, kendi isteğine, dileğine erişmek için acılara katlandığını kanıtladı. Bunun yanı sıra halkımız kendi hakkını aramak için hem güce, hem cesarete, hem akla, hem de zekaya sahiptir.

Biz Mayıs 1994'te savaşı durdurduk, ateşkes anlaşmasını imzaladık. Biz o yıllardan şimdiye kadar sürekli olarak hiç ara vermeden tüm araçları değerlendirerek anlaşmazlığı barışçıl yoldan çözmek istiyoruz. Fakat ülkemizin önündeki zorlukları siz iyi biliyorsunuz. Zira Ermenistan tarafı topraklarımızı işgal ettiği için doğal olarak bizim için pek uygun olmayan koşullar öne sürüyor.

Şunu da itiraf etmek gerekir, Ermenistan'ın dünyada, uluslararası alanda yandaşları çok fazladır ve Türkiye de bunu kendi yaşamında hissetmektedir. İşte Ermenistan'ın Türkiye'ye karşı tamamen asılsız "soykırım sorunu"nu hâlâ öne sürmesi ve çeşitli ülke parlamentolarında, yahut başka bir kuruluşta da bu sorunun ele alınması onların birçok ülkede ne kadar çok desteklendiğini, yandaşları olduğunu gösteriyor. Böylece bir yandan topraklarımızı işgal ettikleri için, öte yandan dünyanın birçok ülkesinde bir takım desteğe sahip oldukları için onlar adil kararlar alamıyorlar.

Fakat biz çaba gösteriyoruz. AGİT Minsk Grubu bu yıllar içinde faaliyetlerde bulunmuştur. Türkiye de AGİT Minsk Grubu üyesidir. Demin siz benim geçen sene Nisan ayından beri Ermenistan Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan ile bir kaç görüşme yaptığımı kaydettiniz, bunu ben de söylüyorum. Bizim son görüşmemiz geçenlerde Davos'ta yapıldı. Bu görüşmeler çok önemlidir. Bu görüşmelerin anlaşmazlığın barışçıl yoldan çözümünü ciddi şekilde etkileyeceğini düşünüyorum.

İşte, böyle bir büyük sorunla karşı karşıya kalarak biz kendi bağımsızlığımızı, devletimizi kuruyoruz. Sizin belirttiğiniz üzere, Azerbaycan'da birkaç sene boyunca istikrarın olmamasını, çeşitli silahlı grupların burada iktidar mücadelesi vermesini ve zor kullanarak iki darbe girişiminin yapılmasını ve diğer olayları da buna eklersek, o zaman bu dönemde Azerbaycan halkının ne denli büyük sınavlardan geçtiğini, fakat bununla birlikte başarı kazandığını, ilerleme kaydettiğini tasavvur edebilirsiniz.

Biz aşağı yukarı 1995 yılında Azerbaycan'da ülke içinde sosyopolitik durumu istikrara kavuşturmayı başardık. Bu, bizim en büyük başarımızdır diye düşünüyorum. Zira eğer 1988 yılında Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığı ortaya çıktığında, Azerbaycan'da güçlü bir devlet, cumhuriyette iç istikrar sağlanmış olsaydı, tabii ki, Ermenistan Azerbaycan'a karşı bu işleri yapamazdı. Onlar Azerbaycan'daki iç çatışmaları, ihtilafları, iktidar mücadesini, yasadışı silahlı grupların birbiriyle çatışmasını değerlendirerek çok büyük bir fırsat elde ettiler ve bunu da kaçırmadılar. Bu yüzden de savaşı durdurmak bizim için çok büyük önem arz ediydordu. Çünkü ülkenin böyle bir durumda savaşı sürdürmesi, tabii ki, başarısızlıkla sonuçlanacaktı. Biz savaşı durdurduktan sonra Azerbaycan'da iç durumun normale dönmesi, istikrarın sağlanması gerekiyordu. Bu da kolay bir iş değildi.

Biliyorsunuz, 1992 yılında Azerbaycan'da iktidar değişti. 1993 yılında iç savaş çıktı, iktidar değişti. O dönemde Azerbaycan bölünmek üzereydi ve artık bölünmüştü, ülkemizde iç savaş başlanmıştı. Biz iç savaşın önüne geçtik, onu bastırdık. Fakat bazı kişiler yine de kendi kirli işlerinden vazgeçmediler. Ekim 1994'te burada askeri darbe girişimi yapıldı. Halk bunu önledi. Onların silahlı olmalarına rağmen halk, millet Cumhurbaşkanlığı Sarayı önünde toplandı ve bu silahlı suçluların önüne geçti.

Fakat bazı kişiler yine de kendi kirli işlerini bırakmıyorlardı. Mart 1995'te biz büyük bir kriz atlattık. Yani büyük bir silahlı grup çeşitli yabancı ülkelerin özel istihbarat makamlarından destek, yardım alarak Azerbaycan'da iktidarı devirme, cumhurbaşkanını öldürme ve iktidarı ele geçirme girişiminde bulundu. Biz bunun da önüne geçtik. Ardından Azerbaycan'da birkaç terrör eyleminin önüne geçildi.

Bunun sonucunda biz 1995 yılı sonundan itibaren ülkede istikrarı sağlamaya başladık. Allah'a şükürler olsun, her sene Azerbaycan'da iç durum giderek istikrarlı bir yapıya kavuşuyor, güçleniyor, kişiler artık rahat yaşıyorlar ve rahat yaşama alışıyorlar. Suçlular da - ki onlar henüz yok olmuş değiller - bu yolla artık bir şey elde edilemeyeceğini anlamışlar. Fakat bazıları hâlâ anlamış değiller. Bazıları bugün hâlâ Azerbaycan'da yeniden şiddet, zor, silah kullanarak iktidarı devredeceklerini, ele geçirebileceklerini düşünüyorlar, bunun havası içinde yaşıyorlar.

Fakat şimdi bizim devletimiz güçlüdür. Halkımız da devleti destekliyor. Bu tür hayallere kapılan kişiler de tıpkı onlardan önce bu tür işlerle uğraşan kişiler gibi kendi cezalarını bulacaklar.

Bu seneler içinde Azerbaycan'da birçok doğrultuda çalışmalar yapılmıştır. Şunu söylemek isterim ki, ilk önce istikrarı sağlamamız gerekiyordu. Bununla birlikte Azerbaycan'da demokratik hukuk devletinin yapılanması sürecini gerçekleştirmemiz gerekiyordu. Azerbaycan'da piyasa ekonomisine geçişi sağlayacak önlemler almamız, reformlar uygulamamız gerekiyordu. Bunların her biri başlı başına çok ağır, zorlu bir sorundur. Zira kişiler 70 sene farklı bir sosyopoltik, ekonomik düzende yaşamışlar, - sadece kişiler değil, devlet, tüm millet,- kısa bir zaman zarfında başka bir düzene geçmek kolay bir iş değildir.

Fakat biz bu yolda son derece emin adımlarla ilerliyoruz. Emin adımlarla yürüdüğümüz için de başarılar elde ediyoruz. Azerbaycan'da iç istikrarın bozulduğu, savaşın - ki bu, başarısız bir savaştı - yapıldığı yıllarda Azerbaycan ekonomisi çökmüştü. Eski Sovyetler Birliği'ne üye olduğu sırada Azerbaycan'ın 1970-1980'li yılların sonuna kadar çok güçlü ekonomik potansiyele sahip olduğunu söylemek mümkün. Siz şimdi Bakü'yü gezerken muhtemelen bunun izlerini de görmüşsünüzdür. O dönemde Azerbaycan'ın çok güçlü bir potansiyeli vardı. Sizin deyiminizle altyapı çok güçlüydü.

Fakat o yıllarda bunların bir kısmı yıkıldı. Ortalığın perişan olduğu bu durumda, ekonomi gelişeceğine bir gerileme eğilimi içinde idi ve bunu durdurmak gerekiyordu. Ekonomik durumun istikrarlı bir yapıya kavuşturulması, ardından gelişme yoluna girmesi gerekliydi. 1996 yılından itibaren biz bu yolda ilerliyoruz, hatta düzenlediğimiz etkinlikler, demokratikleşme, devletin yapılanma süreci, çok önemli yasaların kabulü ve onların gerçekleştirilmesi, ekonomide alınan önlemler sonucunda da sağlanan gelişme ortada.

Ben bugün 1999 yılının ekonomi rakamlarına bakıyordum. Biz genelde kendimizi Bağımsız Devletler Topluluğu üyesi ülkelerle kıyaslıyoruz, - kendimizi Türkiye ile, bir diğeri ile kıyaslayamayız, - çünkü önceleri o devletlerle birlikte Sovyetler Birliği'nde bir ekonomik düzen içinde yer aldık ve şimdi de onlarla birlikte Bağımsız Devletler Topluluğu'na üyeyiz. Bu yüzden de ekonomimizin durumunu onlarla kıyaslıyoruz.

Karşılaştırmadan da anlaşıldığı üzere, 1999 yılının sonuçlarına göre Azerbaycan Bağımsız Devletler Topluluğu'na üye 12 ülke arasında pekçok alanda ilk sırada yer alıyor. Pekçok alanlarda! Bir düşünün bizde sanayi üretimi her yıl yüzde 25 oranında azalıyordu. Aynı şekilde tarım üretiminde, gayri safi milli hasılada bir azalma söz konusuydu. 1996 yılından itibaren ise bir gelişme yaşanıyor,- yıllık yüzde 4, yüzde 5 oranında. Örneğin, 1999 yılında sanayii üretiminde yüzde 4 oranında bir artışın sağlanması hiç beklenmedik bir şeydir. Sanayinin birçok dalında faaliyetlerin durmasına rağmen biz diğer alanları canlandırdık, geliştirdik. Örneğin, tarımda yüzde 7 oranında bir artış sağlanmıştır. Gayri Safi Milli Hasıla yüzde 7 artmıştır. Bunların sonucunda bizde bütçeden ödenen ücretler artıyor. Tüketim mallarının fiyatı sabittir veya aşağı iniyor. Kaç yıldır, bizde enflasyon yok düzeyinde, manatın değeri istikrar kazanmıştır. Tüm bunlar böyle zor koşullarda ulaşılan rakamlardır.

Tabii, biz bunların hiçbiriyle övünmuyoruz, hiçbirini de büyük bir başarı olarak değerlendirmiyoruz. Bizim daha yapılacak çok işimiz var ve çok büyük sonuçlar elde etmeliyiz. Tüm halkın refahını artırmalıyız, yaşam düzeyini yükseltmeliyiz. Ekonomik potansiyelimizi harekete geçirmeliyiz. Biz bu yolu tuttuk, bu yolda ilerliyoruz. Bu yolda başarılar kazanacağımzı düşünüyorum.

Kısacası, ben size şunu belirtmek isterim ki, sekiz senelik bağımsızlık dönemi bize gurur veriyor,- biz artık bağımsız yaşıyoruz, egemenliğimizi kazanmışız, bu, büyük bir tarihi başarıdır. Sizin de belirttiğiniz üzere, Azerbaycan tüm dünyada kendi yerini edinmiştir, onun kendi imzası var, kendi oyu var. Bununla birlikte pekçok sorunlarımız da var ve bunları çözmeye çalışıyoruz.

Yani bağımsızlığımız bizim için temel başarıdır. Fakat bu bağımsızlıktan faydalanarak sosyoekonomik gelişmeyi sağlamak ve bağımsızlık koşulları altında insanlarımızın yaşam düzeyini, refahını eski Sovyetler Birliği'nde bulunan düzeyden daha üstün düzeylere taşımak bizim borcumuz, bizim görevimizdir. Bunu da yapıyoruz ve yapacağız.

Biz dünyanın birikiminden yararlanıyoruz. Tükiye bizim için çok güzel bir deneyim kaynağıdır. Tabii ki, Türkiye'nin aldığı yol büyük bir yoldur. Türkiye Cumhuriyeti büyük önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulduktan bu yana 75 senedir varlığını sürdürüyor ve büyük başarılar kazanmıştır. Fakat ben bazen sizin basında da okuyorum, değerli dostum, kardeşim Sayın Süleyman Demirel ile Türkiye'nin çeşitli yerlerini ziyaret ediyorum. Örneğin, geçenlerde biz deprem bölgesine gittik. Kocaeli'de olduk, - galiba, burada bir Kocaeli milletvekili de var, -oraya gittik, çok güzel temaslarımız oldu. Ben de, Sayın Süleymen Demirel de birer konuşma yaptık. Ardından Isparta'yı ziyaret ettim, orada da birkaç görüşme oldu. Sayın Süleyman Demirel şunu söyledi: hatırlarsanız, cumhuriyet kurulduğunda Türkiye'nin 12 milyon nüfusu vardı, şimdi bu rakam 65 milyondur. Ya da parası olmayan o devlet şimdi sadece bir Isparta'da iki okul yaptırmıştır, pek çok üniversite vardır, okuma yazma bilen kişilerin sayısı ne kadar artmıştır.

Yani cumhuriyet kurulduktan bu yana Türkiye'nin böylesine yüksek bir düzeye ulaşması için, ilk önce zamana ihtiyaç vardı. İkincisi, tabii ki, Mustafa Kemal Atatürk gibi bilge bir liderin önderliği gerekiyordu. Daha sonra ise büyük Atatürk'ün izlediği yolda sadakatla ilerleyen devlete ve devlet başkanlarına ihtiyaç vardı. Bunların hepsi var. Bence Türkiye'nin en büyük zenginliği şudur ki, onun cumhuriyeti var, tarihi şahsiyet olan Mustafa Kemal Atatürk gibi bir unutulmaz lideri ve onun yolunu izleyen, demokrasi yolu ile ilerleyen bir devleti, hükümeti ve halkı vardır.

Bu yüzden de ben Türkiye'nin kazanımlarından bizim çok yararlandığımızı söylüyorum. Türkiye bizim için çok güzel bir deneyim kaynağıdır. Peki, özellikle neden? Zira Türkiye halkı ile Azerbaycan halkı kadar birbirine yakın başka bir halk, millet yoktu. Siz de şunu ifade ettiniz, ben de defalarca söyledim, biz bir millet, iki devletiz. Görüyorsunuz, dilimiz ortaktır. Türk Dili konuşan devletler var, siz de onlarla görüşüyorsunuz, biz de görüşüyoruz. Biz onlarla Rusça anlaşıyoruz. Zira sıradan bir Özbek benim Azerice konuştuğumun, olsa olsa, yüzde 10'nu anlar, onun anlattıklarının da ben yüzde 10'nu anlayabilirim. Aynı durum sizin için de geçerli. Ben biliyorum, siz de tercüman olmadan anlaşamıyorsunuz. Fakat görüyorsunuz, biz sizinle aynı dili konuşuyoruz. Belki sözlerde yüzde 3 oranında bir farklılık söz konusu olabilir. Bu, birincisi.

İkincisi, bizim gelenek ve göreneklerimiz, manevi değerlerimiz - tüm bunlar ortaktır. Bu nedenle de Türkiye bizim için her dalda bir örnektir ve bunları verimli bir şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz.

Bizim halkımız Türkiye'yi çok seviyor,- siz bunu farketmişsinizdir, - çok büyük sevgi var. Ben Türkiye'de bulunduğum sırada defalarca bunu dile getirdim. Sayın Başkan, birkaç ay önce bana Ankara'da Atatürk Uluslararası Barış Ödülü verildiği sırada orada yaptığım konuşmayı hatırlarsanız, orada da söyledim. Bunun kendisi Azerbaycan halkı açısından büyük, tarihi bir olaydır, nitekim Azerbaycan Cumhurbaşkanı büyük önder Atatürk'ün ismini taşıyan Uluslararası Barış ödülüne layık görülmüştür. Ben bunu büyük törenle aldım, siz hepiniz,- devlet de, hükümet de, Büyük Millet Meclisi temsilcileri de,- oraya katıldınız. Ben bunun hayatımdaki en büyük olay olduğunu düşünüyorum.

Hatırlarsanız, o dönemde ben hayatım boyunca pek çok devlet nişanı, pek çok ödül aldığımı söyledim. Sovyetler Birliği'nin en yüksek devlet nişanlarının, ödüllerinin, hemen hemen hepsini aldım. Sadece Sovyetler Birliği'nin değil, birkaç başka devletin de. Fakat 1996 yılında beni Türkiye'nin devlet nişanı ile ödüllendirdiler, Sayın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel onu bana sundu. 1999 yılında ise,- ki karar Nisan ayında kabul edilmişti, fakat hastanede olduğum için tören ertelendi - bana Atatürk Uluslararası Barış ödülü verildi. Ben o zaman söyledim, şimdi de söylüyorum: bu, Türkiye Devleti tarafından bizim Azerbaycan halkına gösterilen ilgidir, saygıdır. Genç bağımsız Azerbaycan Devleti'ne olan özendir. Yani bu ödül sadecce bana ait değil, tüm halkımıza, ulusumuza, tüm devletimize aittir.

Türkiye'nin yaşamında Büyük Millet Meclisi'nin çok önemli bir yeri vardır. 1996 yılında ben Büyük Millet Meclisi'nde geniş bir konuşma yaptım - belki içinizde o toplantıya katılan birileri vardır,- hatılıyorsunuzdur. Orada ben şunu söyledim, eskiden, Soyetler Birliği döneminde gazeteler yazıyordu Türkiye Büyük Millet Meclisi şunu yaptı, bunu yaptı diye. Biz her defasında bundan büyük onur duyuyorduk. Fakat bununla birlikte farklı duygulara da kapılıyorduk. Zira biz Sovyetler Birliği'nin sınırları içinde bulunsak da kalbimizde Türkiye'ye, Büyük Millet Meclisi'ne, Mustafa Kemal Atatürk'e büyük saygı duyuyorduk. Örneğin, Büyük Millet Meclisi halkımızın gözünde, keza benim gibi bir kişinin gözünde dünyanın en büyük parlamentolarından biriydi. Bu yüzden ben Büyük Millet Meclisi'nde, tüm milletvekillerinin önünde bir konuşma yaparken bu sözleri söyledim. Ben şunu söyledim: Türkiye Büyük Millet Meclisi büyük tarihi geçmişe sahiptir. Birinicisi, bunun temelini atan, bunun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'tür. İkincisi, bu, büyük demokrasi yolundan geçmiş bir millet meclisidir ve Türkiye'nin yaşamında çok büyük rol oynuyor, büyük bir deneyim sahibidir.

Bu yüzden de biz sizin bu deneyiminizden hep yararlanıyoruz. Bu bakımdan parlamentolar arasındaki ilişkilerin çok büyük önemi vardır. Bana bugün sizin Azerbaycan Ulusal Meclisi'nde çok önemli bir konuşma yaptığınızı söylediler. Sizin düşünceleriniz, bizim milletvekillerinin birbiriyle ilişkileri, tabii ki, bizim için gereklidir.

Bizim parlamento 1995 yılında seçilen Millet Meclisi'dir. Bu, genç bir parlamentodur. Biz demokrasinin yerleşmesini sağlıyoruz ve demokrasinin istenen düzeyde geliştiğini söyleyemem. Eğer geliştiğini söylersem, bu, yanlış olurdu. Çünkü kısa bir zaman zarfında bunun böyle olması mümkün değil. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 1923 yılından şimdiye kadar uzanan büyük bir tarihi geçmişi var. Belki parlamento önce kurulmuştur, cumhuriyet daha sonra kurulmuştur. Bu böyledir, yanılmıyorum değil mi? Ne kadar uzun tarihi geçmişi var, ne kadar büyük bir yol almıştır.

Fakat bugün bile,- bu tabirimi mazur görün - her şey mükemmel değildir. Öyle değil mi? Bu yüzden de bizim Millet Meclisimiz belli bir yol izliyor. Tabii ki, biz sizin düzeyinize ulaşmak için bize 70 yıl gerektiğini düşünmemeliyiz. Asla. Biz sizin kazanımlarınızdan ve dünyanın diğer demokratik parlamentolarının deneyimlerinden yararlanarak daha hızlı ilerleyeceğiz ve kısa sürede gelip size yetişeceğiz. Fakat bunun için zamana ihtiyaç var.

Bu sene sonunda, Kasım ayında bizde yeni seçimler yapılacak, çünkü beş sene doluyor. Sanırım, bu seçimler daha demokratik olacak, Azerbaycan kamuoyu daha geniş temsil edilecektir. Ulusal Meclisimiz bu beş sene içinde kazandığı birikimleri daha da artıracaktır. Böylece, biz bağımsız Azerbaycan'ı yaşatacak, geliştireceğiz.

Bizim ilişkilerimiz hakkında daha çok şey konuşmak mümkün. Fakat düşünüyorum ki, bununla birlikte bizim en büyük başarımız Azerbaycan'ın Hazar Denizi'ndeki büyük zenginliklerini, petrol ve doğal gaz yataklarını dünyaya tanıttık. 1994 yılında "Yüzyılın anlaşması"nı imzaladık. Bu konuda Türkiye ile birlikte çok çalıştık. Nihayet Kasım ayında İstanbul'da Bakü-Ceyhan petrol boru hattının inşası ile ilgili bir anlaşma imzaladık.

Doğru, şimdi bize çok soruyorlar, çalışmalar neden başlamıyor? Bunu siz biliyorsunuz, biz de biliyoruz. Türkiye ve Azerbaycan bu proje konusunda aynı tutumu izliyorlar. Fakat Gürcistan bir takım şartlar koşmuştur. Geçenlerde Ankara'da bunun üzerine görüşmeler yapıldı. Şimdi 12 Şubat'ta Azerbaycan'da bir araya gelecekler. Sayın Süleyman Demirel Gürcistan gezisi sırasında bu konuyu müzakere etmiştir. Ben Moskova'da bulunduğum sırada Gürcistan Cumhurbaşkanı Şeardnadze ile bu konuyu görüştüm. Düşünüyorum ki, onlar bu şartları ortadan kaldıracaklar ve daha sonra biz Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının inşasına başlayacağız.

Tabii ki, bu, yüzyıllar boyunca hizmet eden bir hatt olacaktır. Yalnız Azerbaycan petrolünün ihracı için değil, aynı zamanda devletlerimizi birbirine sıkı bağlayan bir hatt olacaktır. Yani, bu büyük bir gelişmedir, bunun büyük bir siyasal önemi var, - bizim bölgede, Azerbaycan'da, Türkiye'de, Kafkasya'da özellikle Güney Kafkasya'da güvenliğin sağlanması için büyük önem arz ediyor. Tabii ki, biz bunu da çözeceğiz, gerçekleştireceğiz.

Eğer bu konuları ele alırsak, bu birkaç saat sürebilir. Fakat ben bazı konulara değindim. Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki, sizin burayı ziyaretiniz, tabii ki, bizim kamuoyu için çok önemlidir ve halkarımız devletlerimiz arasındaki ilişkileri daha üst düzeylere çıkarmaya yardım edecektir. Bu yüzden de size ve tüm sizin heyete kendi teşekkürlerimi sunuyorum.

"AZERBAYCAN" Gazetesi, 9 Şubat 2000 yılı.

Kısa inceleme yazısı

DIŞ POLİTİKA

Genel tarihi bilgiler

Azerbaycan-Türkiye ilişkileri

Bilgi notu

Azerbaycan - Türk Dünyası