Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev´in ülkemizdeki cemaat liderlerini kabul ederken yaptığı görüşmeden - 16 Kasım 1999, Cumhurbaşkanlığı Sarayı


Haydar Aliyev: Siz biliyorsunuz ki, Birleşmiş Milletler'in UNESCO örgütü 1995 yılında kendi kararıyla 16 Kasım'ı "Uluslararası Hoşgörü Günü, İstikrar, Tolerans Günü" ilan etmiştir. 20.yüzyılın sonunda demokratikleşme sürecinin dünyanın birçok ülkelerini kapsadığını ve insan haklarının önemli bir etken olarak ön plana çıkarıldığını göz önünde bulundurursak, bu, çok önemli bir karardır. Bu nedenle de ben ülkemizde bu sorunun ne durumda olduğunu, kısaca da olsa, birlikte araştıralım diye sizi dinlemek ve kendi görüşlerimi aktarmak için sizinle bir araya gelmek istedim.

Bildiğiniz üzere, tolerans, hoşgörü çok geniş kapsamlı bir kavramdır. O, hem insani ilişkilerin, hem insan toplumunda gelişen süreçlerin, hem de devletlerarası, uluslararası, dinlerarası ilişkilerin birçok yönleri ile bağlantılıdır.

Biliyorum ki, siz, - Sayın Şeyh Allahşükür Paşazade, bizim Kafkasya Müslümanları İdaresi, Azerbaycan Hristiyan Ortodoks Topluluğu, Azerbaycan Yahudi Cemaati ve tüm diğerleri, - kendi çalışmanızı sırf bu yönde yapıyorsunuz, buna büyük önem veriyorsunuz. Bunun yanı sıra, demin söylediğim üzere, galiba UNESCO'nun 16 Haziran 1995'te kabul ettiği karara saygı duyarak, günümüzün bu önemli koşulunun gerçekleşmesi için hepimiz daha büyük özen göstermeliyiz.

Ben ülkemizde, bağımsız Azerbaycan'da farklı uluslardan olan kişilerin Azerbaycan vatandaşları olarak barış ve huzur ortamında yaşıyor olmalarından, birbirlerine saygı duymalarından memnunum. Bir dinin mensuplarının diğerine, bir topluluğun diğerine karşı saygısız bir tutum içinde olduğu yönünde herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Toplumlarımızda çok karmaşık süreçlerin geliştiği bir ortamda, Azerbaycan'ın Ermenistan'la artık 12 senedir ihtilaf içinde bulunduğu, Ermenistan'ın sadırısı yüzünden Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sinin Ermenistan silahlı kuvvetleri tarafından işgal altında tutulduğu, bir milyondan fazla Azerinin kendi yerlerinden kovulduğu bir ortamda, 1988 yılında Dağlık Karabağ nedeniyle başlanmış olan ihtilafın cumhuriyette sosyal, siyasi durumu, keza dini durumu son derece karmaşık hale getirdiği bir ortamda bunu ülkemizin çok önemli başarısı olarak değerlendiriyorum. Bazı kişiler Ermeniler tarafından yapılan saldırıya itirazlarını aşırılık, terör düzeyine taşıdılar ve doğal olarak tolerans, hoşgörü ilkelerine aykırı pekçok durum yaşandı.

Fakat 1993 yılından başlayarak Azerbaycan'da sosyopolitik istikrarı sağlamayı ve bu istikrarı bozan, kendilerinin suç oluşturan, insanlığa aykırı eylemleri ile Azerbaycan'ın ve Azerbaycan halkının nüfuzuna zarar veren güçleri toplumdan tutarlı bir biçimde tecrit etmeyi başardığımız dönemden bu yana, düşünüyorum ki, cumhuriyetimizde çok uygun bir ortam sağlanmıştır. Azerbaycan'da farklı uluslardan, farklı dinlerden, farklı kültürlerden olan kişilerin yaşaması bunun bir kanıtıdır. Onlar barış ve birlik içinde yaşıyorlar, bu veya başka bir dine, bu veya başka bir kültüre, Azerbaycan'da ikamet eden halkların gelenek ve göreneklerine, törelerine yönelik hoşgörüsüzlük sergilendiğine ilişlin herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bu, çok büyük bir başarıdır.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı olarak ben, demin söylediğim üzere, Ermenistan'ın saldırısı yüzünden karmaşık bir ortamın ortaya çıkmasına, öte yandan farklı dış güçlerin baskısına uğramasına rağmen ülkemizde toplumsal politik istikrarın sürdürülmesinden, farklı uluslardan olan, farklı geleneklerden, farklı kültürden olan kişiler arasında dostluk ilişkilerinin sağlanmasından memnunum. İşte bunun kendisi bir hoşgörüdür, gerçi hoşgorü çok geniş kapsamlı bir kavramdır, özünde çok manaları barındırmaktadır. Şimdi burada diğer alanları konuşmak istemiyorum. Hoşgörü anlaşmazlıkların, terörün, aşırılığın, bölücülüğün olmamasını şart koşuyor. Bunlar hepsi hoşgörü kavramı içinde yer almaktadır.

Fakat ne yazık ki, Azerbaycan'da 1998 yılında cumhuriyetimizin Ermenistan tarafından saldırıya uğradığı dönemden bu yana, 1990 yılında Sovyetler Birliği'nin komünist iktidarının kendi halkına yönelik bir saldırıyı - iç saldırıyı yaptığı dönemden başlayarak, kişilerin ruhsal durumunda ciddi değişimler ortaya çıktı. Açıkça söyleyeyim, örneğin Azerbaycan'da bazı kişiler şimdiye kadar şu şekilde düşünüyorlar ve nüfusun da şu şekilde benimsemesi için çalışıyorlar ki, işte görüyorsunuz, Ocak 1990 olayları Rusya tarafından Azerbaycan'a karşı yapılan saldırıdır, çünkü Rus askeri tankları vesair ile Azerbaycan'a girdi, bir gecede pekçok kişi yaşamını kaybetti, Bakü sokaklarında kan döküldü. Oysa bu, böyle değil. Bu, bizim hepimizin bir devlette - Sovyetler Birliği'nde bulunduğumuz, halklar arasında dostluk, milletler arasında birlik ilkesinin uygulandığı dönemlerdi. Tek bir ordu - Sovyet Ordusu vardı, Sovyetler Birliği'nde yaşayan tüm halkların mensupları, aynı zamanda Azeriler şu orduda askerlik yapıyorlardı. Bu nedenle de Azerbaycan'a yönelik saldırıyı şu Sovyet Ordusu, şu komünist düzeni yapmıştır.

Bir kez daha söylüyorum, bazı kişiler ya bunu anlamayarak, yahut kasıtlı olarak, uluslararası ilişkilerin gerginleşmesi için hem o dönemlerde, hem de şimdiye kadar bunu Rusya'nın, az kalsın Rus halkının Azerbaycan'a yönelik saldırısı olarak yansıtmaya çalışıyorlar. Ben buna hep şiddetle karşı çıktım. Bu olay çıktığı sırada ben Moskova'da oturuyordum, kendi tutumumu orada net olarak ortaya koydum. Azerbaycan'a geri döndükten sonra da her zaman bu konuda çok tarafsız konuştum. Cumhurbaşkanı olarak bugün de söylüyorum ki, o dönemde herhangi uluslararası anlaşmazlık yaşanmamıştır.

Bunun yanı sıra, şu olay bazı kişilerde, belki de nüfusun bazı kesimlerinde bir iz bırakmıştır. Böyle ortamda bile, hatta uluslararası alanda bu olayla ilgili doğru bir değerlendirmenin yapılmadığı bir ortamda, şimdi bile Azerbaycan'da Azerilerle Ruslar arasında en ideal, çok güzel ilişkiler sağlanmıştır. Azerilerle Yahudiler arasında ilişkiler çok güzeldir. Azerilerle Ukraynalılar, Osetinler, diğer halkların temsilcileri arasında da ilişkler işte aynı şekilde güzeldir. Yani, örneğin, ben düşünüyorum ki, Azerbaycan halkının kendisi, yapı itibariyle, karakter itibariyle üstün hoşgörü duygusuna sahiptir. Azerbaycan nüfusunun büyük bir kesiminin mensup olduğu İslam dininde, onun kökünde de hoşgörü bulunmaktadır.

Doğru, son dönemler dünyanın farklı bölgelerinde müslümanları aşırıcı, köktenci, hoşgörü ilkelerini çiğneyen kişiler olarak göstermek için çabalar gösteriliyor. Bazı Hristiyan ülkelerinde bunu yapıyorlar. Fakat bu, bir haksızlıktır.

Kuşkusuz ki, her halkın arasında, her ülkede eşkiyalar, teröristler, caniler, aşırıcılar bulunmaktadır. Fakat bunun halkların dini kökenleri, yahut onların din ilkeleri ile hiçbir bağlantısı yoktur.

Ben bu konuyu anlatırken, - ki bu konuda pekçok şey anlatabilirim, bu, bizim çağdaş yaşamımız açısından çok önemlidir ve ilginçtir, - düşünüyorum ki, bizim halkımızın, devletimizin son yıllardaki en önemli başarılarından birisi şu, biz sadece herhangi anlaşmazlığa yönelik değil, hatta Azeriler tarafından diğer halklara veya İslam dini tarafından Hristiyanlığa karşı ve tersi, Hristiyan dini, Yahudi dini tarafından İslam dinine karşı kötü bir tutum sergilenmesi durumlarını tamamen ortadan kaldırmayı başardık.

Bu, Azerbaycan gerçekleridir. Bu bakımdan, bence biz güvenle söyleyebiliriz ki, Birleşmiş Milletler'in, UNESCO'nun hoşgörü sağlanması yönünde çağrılarını başarıyla gerçekleştiriyoruz. Buna rağmen iyi olması - ki zaten iyidir, fakat her zaman iyi olması için, yarın bugünkünden daha iyi olması için biz ne yapmalıyız, işte bunu konuşmak için ben bilhassa bugün sizinle biraraya gelme kararını aldım.

Tabii ki, Azerbaycan'da bulunan uluslararası, dinlerarası, etnik durum en iyi değere layıktır. Bu, herkesin - hem Azerilerin, hem Rusların, hem Ukraynalıların, hem Yahudilerin, diğer ulusların mensubu olan kişilerin, aynı zamanda bizim din topluluklarının - Azerbaycan'da başlıca dinimiz olan İslam dininin, Hristiyan - Ortodoks, Yahudi dinlerinin çabaları sonucu elde edilmiştir. Düşünüyorum ki, bizim elde edilmiş başarıları sadece pekiştirmek değil, hem de daha fazla iş yapmak ve bütün dünyaya sergilemek olanağımız var, zira nüfusun geniş bir kesimi bakımından İslam ülkesi olan Azerbaycan'da gerçekten demokratik, laik hukuk devleti kuruluyor, burada laik toplum artık oluşmuştur, hoşgörü ilkesi mevcut olmanın yanı sıra, hem de egemen kılınmıştır.

Siz biliyorsunuz, son dönemler bizim yönetim makamlarının bazı dinlerin, aynı zamanda Lutheran, Apostol mezhepleri mensuplarına yönelik bazı idari önlemler alması yönünde bir takım durumlar yaşandı. Yani bazıları düşünmüşler ki, Baptislerin ve daha bir takım tarikatların çeşitli temsilcileri Azerilerin bu dine yönelmesi için, diğer deyişle, Müslümanı Hristiyan, Baptist, Katolik, ne bileyim, daha ne yapmak için çalışıyorlar. Açık söylüyorum, bu konuda ciddi hatalar yapılmıştır.

Ben bunu duyduğumda, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri Kongresi'nin bazı üyelerinden, Azerbaycan'ın büyük dostu, ABD Senatörü Brownback'ten bana bu durumlarla ilgili endişe verici mektuplar geldiğinde Güvenlik Konseyi'ni özel olarak topladım. İlgili yönetim makamları çalışanlarını dinledim, durumla ilgili bilgi edindim, gerekli talimatlarda bulundum. Talimatlar ise şuydu ki, kişi özgürdür, kişi özgürlüğü tüm alanlarda özgürlüğün sağlanmasını öngörmektedir. Biz kişi özgürlüğünü Azerbaycan'da demokratik toplumun temel etkeni olarak ilan ettik. Demokratikleşme ve demokratik devletin kurulması, demokratik toplumun oluşturulması herşeyden önce kişilik özgürlüğünü, birey özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü, kısacası, tüm kişi özgürlüklerini, din özgürlüğünü, vicdan özgürlüğünü amaçlamaktadır. Kişi özgürdür. Kim hangi Tanrıya ibadet etmek istiyorsa, ona da etsin. Kişiyi bir dinden diğer bir dine geçmesi için zorlayamayız. Eğer bu, bir kimsenin kendi içinden geliyorsa, o zaman bunu hiçkimse ona yasaklayamaz. Ben doğru söylüyorum, değil mi? Siz benim söylediklerime katılıyor musunuz?

Cevap: Katılıyoruz.

Haydar Aliyev: Bu nedenle de ben önlemler uyguladım ve talimatlarda bulundum. Bu tür hatalar bir daha yapılmaz diye düşünüyorum.

Fakat bu durum Azerbaycan'daki büyük topluluklar arasında yaşanmamaktadır- siz, onların liderleri burada bulunuyorsunuz. Söz konusu durumlar küçük tarikatlar, yahut benzer gruplarla ilgilidir, fakat bu, nedense birilerini rahatsız ediyor. Doğru, bazıları bana şu tarikatlardan olan bazı kişilerin gençleri sadece bu amaç için değil, hem de ileride onlara herhangi kötü işler yaptırmak için, bir takım suçlar işlemeleri veya terörist olmaları vesair için kazanmaya çalıştıklarını söylediler. Öncelikli olarak, dinin bu tür işlerle ilgileneceğini sanmıyorum, ikincisi ise, eğer hatta bu, böyle olsa bile, o zaman biz vicdan özgürlüğüne karşı değil, bilhassa ona karşı mücadele vereceğiz diye düşünüyorum. Vicdan özgürlüğü dokunulmazdır.

Bu bilgiyi şu nedenle açıklıyorum ki, siz herhalde bunu biliyorsunuz, üstelik, bu biraz daha yaygınlık kazanmıştır, onun yankıları Amerika Birleşik Devletlerin'den bana ulaşmıştır. Hem de benim size anlattığım yaklaşımları, cumhurbaşkanı seçildikten sonra hakkında yemin ettiğim tutumları savunduğumu ve bundan böyle de savunacağımı bilesiniz diye söylüyorum. Şu bilgiler Azerbaycan'da özgürlük - kişi özgürlüğü, vicdan özgürlüğü hakkında genel durumu, hoşgörü ile ilgili durumu yansıtamaz.

Birkez daha söylemek istiyorum ki, hoşgörü geniş bir kavramdır. O, sadece dinlerin birbirne hoşgörüsü değil, hem de birbirinin geleneklerine, manevi değerlerine hoşgörü, kültürel hoşgörü demektir. Kültürlerin höşgörüsüne gelince ise, burada, hoşgörüden hiç bahsetmemek lazım. Diyelim ki, Azerilerin Rus Kültürüne, Batı Kültürüne, Yahudi Kültürüne sevgisinden veya tersi durumlardan söz edilebilir. Ben biliyorum, bir zamanlar İsrail'e göç eden Bakülüler, Azerbaycan vatandaşları orada "Bakülü" isimli büyük bir dernek kurmuşlar. Onlar hepsi orada toplanıyor, Azeri şarkıları söylüyorlar, Azeri müziğini, muğamlarını (red. şarkı türü) çalıyorlar. Yahut ben biliyorum ki, bizim muğamımızı, müziğimizi Gürcistan'da son derece çok seviyorlar. Ne yazık ki, biz Ermenistan'la ihtilaf içindeyiz. Düşünüyorum ki, ileride biz bu anlaşmazlığı da gidereceğiz. Ermenistan'da Azeri müziğinin Ermeni müziğinden daha çok sevildiği dönemleri hatırlıyorum. Düğünlerde, genelde, Azeri müziğini çalıyor, Azeri danslarını yapıyorlar. Genel olarak, tüm bunlar hoşgörü sınırlarının çok ötesinde yer alıyor, bu artık kültürlerin dostluğu, kültürlerin etkileşimi, işbirliğidir.

Tekrar söylüyorum, tüm bunlar farklı uluslara mensup kişilerin uzun seneler boyunca Azerbaycan'da yaşamalarının olumlu sonucudur. Bu, sadece 20.yüzyılda değil, hem de 19.yüzyılda, eski dönemlerde de olmuştu. Fakat şimdi, Azerbaycan'ın 8 seneden fazla süre boyunca bağımsız bir devlet olduğu şu dönemde bunun özel önemi bulunmaktadır. Zira, doğal olarak, her bağımsız devlet ulusal kültür, ulusal dil, ulusal gelenekler vs. ilkelerini geliştiriyor ve pekiştiriyor. Bu, doğaldır. Fakat bu asla diğer dillere, diğer dinlere, inançlara, diğer manevi değerlere, geleneklere, tabiri caizse, karşı koymamalıdır.

Ben Azerbaycan'da böyle uygun bir durumun sağlanmasından memnunum. Tekrar söylüyorum, bunu hepimiz birlikte, ortak çabalar sonucunda başardık. Bugün, Hoşgörü Gününde ben sizi selamlıyorum. Söylemek istediğim şu, biz bundan böyle de bu koşulları geliştirecek ve derinleştireceğiz. Hoşgörü Gününüzü kutluyorum.

Hacı Allahşükür Paşazade (Kafkasya Müslümanları İdaresi Başkanı Şeyhülislam): Bismillahirrahmanirrahim!

Sayın Cumhurbaşkanı! Bugün bizim buraya böyle bir kadroyla gelmemizin ta kendisi bağımsız Azerbaycan'ımızda dini çatışmanın değil, aramızda çok iyi ilişkilerin olduğunu gösteriyor. Bu dostluk ilişkileri her geçen gün yoğunluk kazanmaktadır. Bizim birbirimize çok yardımımız dokunuyor. Hatta öyle konular var ki, biz biraraya gelip onları giderebiliriz. Örneğin, bu konular Hristiyanlık veya Musevilik ile ilgili olduğunda da biz biraraya gelerek onları çözüyoruz.

Ben derdim ki, şimdi dünyada öyle bir ülke yoktur ki, orada bayramlarda, bir ayin yapıldığında bir camide hem Müslüman, hem Hristiyan, hem Yahudi hepsi bir arada olsunlar. Yahut Şeyhülislam gidip kilisede bir konuşma yapsın, beraber dualar okunsun. Bunu bizim Azerbaycan'ımızda görmek mümkün. Ben tam eminlikle söylüyorum ki, başka yerde böyle birşeye tanık olamazsınız. Arap ülkelerinde pekçok Müslüman devletin bulunmasına rağmen, bugün onlarda bunu görmek çok zor.

Azerbaycan'da hatta küçük cemaatlere bile ilgi gösterilmektedir. Örneğin, işte bugün her üç Yahudi toplumunun - dağ yahudilerinin, Avrupa Yahudilerinin ve Gürcü Yahudilerinin temsilcileri burada bulunmaktalar. Dini topluluğun büyük veya küçük olmasına bakılmaksızın herkes vicdan özgürlüğü haklarını tam olarak kullanıyor. Bu alanda bizim haklarımız tam anlamıyla güvence altına alınmıştır.

Şimdi iç kargaşa çıkarmak isteyen, ülke dışında Azerbaycan'da vicdan özgürlüğünün olmadığı yönünde gerçek dışı bilgiler yaymaya çalışan bazı kötü niyetli güçler bulunmaktadır. Onlar ülkemizde demokrasiyi, hatta bugünkü yaşamımızı görmek istemiyorlar.

Ben Size açık söylüyorum, halihazırda Azerbaycan'da Sünni, Şii sorunu yok. Gerçi dünyanın diğer bölgelerinde bununla ilgili pekçok zorluklar yaşanıyor, çatışmalar çıkıyor. Genel olarak, ülkemizde dinler arasında çatışma bulunmamaktadır. Tüm bunları ise Sizin yönetiminiz, politikanız, gösterdiğiniz yol, keza Azerbaycan halkının kendi zihniyeti sonucunda sağlamak mümkün olmuştur.

Bazı tarikatların Azerbaycan'a gelmesine ve bazı kişilerin onlara yaklaşımına değinecek olursak, bir kimseyi zorla Müslüman - Şii ve Sünni yapamayız, buna yasalar da izin vermez.

Haydar Aliyev: Zor gücüne yapılamaz!

Hacı Allahşükür Paşazade: Bu nedenle buraya gelen bazı kişiler, - Avrupa'da destek bulan kişiler- çeşitli ailelerin zor durumda olmalarından yararlanarak onları Hristiyanlığa, yahut başka bir dine geçmeleri için zorluyorlar. Bu tür durumlar yaşanmıştır. Ben onların söylediklerinin hepsine katılmıyorum. Bakın, son dönemlerde hangi bağımsız devlette yeni bir piskoposluk bölgesi oluşturulmuştur? Gürcistan'da mı, Özbekistan'da mı, Kazakistan'da mı, Türkmenistan'da mı, Ermenistan'da mı oluşturulmuştur? Azerbaycan'da Hristiyan kilisesinin yeni bir piskoposluk bölgesinin oluşturulması burada Hristiyan-Müslüman, Rus-Azeri sorununun bulunmadığının kanıtı değil midir?!

20 Ocak olayları sırasında Gorbaçov bu damgayı bize vurdu, onun burada güya İslam köktenciliğinin var olduğuna ilişkin bir şeyler söylemesi gerekiyordu. Şehitler Hiyabanı'nda yatanların arasında Azerilerin yanı sıra, Yahudi de, Rus da, Tatar da vardır. Biz onları Rus Kilisesi ile birlikte defnettik. Kilise temsilcisinin orada yaptığı konuşma sırasında Azerilerden hiçkimse kırıcı birşey söylemedi. Sovyet düzeni, onun başında bulunan Gorbaçov ise bizi tüm dünyaya köktenci diye tanıtmak istiyordu.

Bugün de bizi böyle yansıtmak isteyenler var. İslam'a yönelik böyle bir tutum şimdi de söz konusudur. Bırakın tüm dünya duysun ve Cumhurbaşkanım gibi ben de Size söylüyorum: bizim Allahımız ve Kur'anımız var. Biz herhangi devletin politikasını kabul etmeyeceğiz. Bizim kendi Azerbaycan devletimiz, kendi kültürümüz, İslam akidemiz var. Biz kendi ulusal geleneklerimiz, göreneklerimiz sonucunda İslam'ın amaçlarına ulaşacağiz. Başka devletlerin de bu şekilde islami anlamda himayeciliğine bizim ihtiyacımız yok, biz bunu istemiyoruz.

Hristiyan ve Yahudi dinleri mensubu olan kimseler bizim kardeşlerimizdir. Zira Kuran bunu bizden istiyor. Orada bildiriliyor ki, Allah'a iman eden tüm kişiler kardeşler. Eğer biz Adem ve Havva'nın çocukları isek ve Musa'ya, İsa'ya, HZ.Muhammed Aleyhisselam'a iman ediyor isek, hepimiz kardeşiz.

Sayın Cumhurbaşkanı, ben sizi anlıyorum ve bizi kabul edip bu kardeşliğin daha da geliştirilmesi yönünde talimatta bulunduğunuz için Size çok teşekkür ediyorum. İnşallah bu kardeşlik sürecektir, buna inanın. Siz çok doğru söylediniz, kimi zaman ufak tefek şeyler oluyor. Başlıca olan şudur ki, bizim birliğimiz, inancımız ve imanımız var, kutsal kitaplarımız - Kur'an, Tevrat, İncil var. Bunlardan yola çıkarak İslam'ın ve başka dinlerin bize emrettikleri şeyleri, inşallah, yerine getireceğiz. Zira Allahü Teala bize emretmiş ki, hepiniz birlikte Allah'ın nurundan yararlanın ve onu bırakmayın. İleride de bu böyle olacaktır ve biz buna söz veriyoruz.

Haydar Aliyev: Teşekkür ederim, şeyh.

Piskopos Alexander (Rus Ortodoks Kilisesi Bakü ve Hazar Piskoposluğu Bölgesi Piskoposu): Ekselansları, Çok Saygıdeğer Cumhurbaşkanı!

İzninizle bu görüşme olanağını sağladığınız için Size derin teşekkürlerimi bildirmek ve halihazırda Azerbaycan'da mevcut olan dini yaşamın sorunları ile ilgili görüşlerimi aktarmak istiyorum.

Azerbaycan halkı gerçekten çok hoşgörülü bir halktır. Bu sene Ocak ayında Moskova'da bana Bakü ve Hazar bölgesi piskoposu görevi verildiğinde yaptığım özel konuşmada bunu vurguladım. Bugün burada duyduklarıma dayanarak güvenle söyleyebiliriz ki, BM'nin, UNESCO'nun ilan ettiği bu bayram - Hoşgörü Günü hem de Azerbaycan'ın ulusal bayramıdır. Zira hoşgörülük Azerbaycan halkının kendine özgü bir özelliğidir.

Sizin Azerbaycan'da bizim dini yaşantımızın sorunlarına böylesine derinden ilgi göstermeniz beni çok sevindirdi. Başka türlü de olamazdı. Sizin gibi bilge bir politikacı Azerbaycan Cumhuriyeti halkının yaşantısının bu alanına da ilgi göstermeden olmaz.

Son dönemlerde yaşanan olaylar öncelikli olarak şunu gösteriyor ki, Azerbaycan hükümeti vicdan özgürlüğünün, din ve inanç özgürlüğünün sağlanması ilkelerini gerçek anlamda ısrarla savunmaktadır. Birçok din adamlarının onca yıllar mücadele verdiği konular Azerbaycan'da kağıt üzerinde belirtilmekle kalmamakta, hem de gerçek hayatta uygulanmaktadır ve Azerbaycan Cumhuriyeti'nin sosyal yaşantısının gerçek yasasıdır. Azerbaycan'da Ortodoks Kilisesi temsilcisi olarak ben buna tanıklık yapabilirim.

Ne yazık ki, mevcut yasal sınırları aşan bazı olaylar son dönemler bizim dini yaşamımızı gölgelemiştir. Fakat zannediyorum ki, ortaya çıkan ve dini yaşamımıza bir takım uyumsuzluklar getirmiş bu olayların Azerbaycan topraklarında yaygınlık kazanmış geleneksel dinlerle hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır. Zira Azerbaycan'da geleneksel dünya dinleri başkanlarının karşılıklı iletişimi ve sadece onların değil, sıradan dindar kişilerin iletişimi şunu gösteriyor ki, dini hoşgörüye ve dini yaşamımızın bu konudaki mevzuatının temel normlarına Azerbaycan'da uyulmaktadır.

Fakat basın kuruluşları söz konusu olayları, keza Lutheran topluluğunda ve diğer yerlerde yaşanan olayları başka biçimde yansıtmaya çalışmışlar. Bazen bize de geliyor ve benzer olayları değerlendirmemiz için girişimlerde bulunuyorlardı. Ben şöyle yanıtlar vermek zorunda kalıyordum, basın kuruluşlarının politika yorumcusu değilim, sayın cumhurbaşkanının çalışmalarının yorumcusu değilim - bunun için Cumhurbaşkanlığı Basın Sözcüsü denen bir kuruluş var. Bugün bu konularda söyledikleriniz de şu sorunların adil çözümüne Sizin çok büyük ilgi gösterdiğinizi kanıtlıyor.

Ben size hem kendi özel şükranlarımı, hem de dindar ortodoks hristiyanlarının, - ki sadece ortodoksların değil, bizde pekçok sayıda hristiyan mezhepleri vardır, Molokanlar, Baptistler, Adventistler de bulunuyor, - diğerlerinin de derin şükranlarını sunmak istiyorum. Bizim Azerbaycan Cumhuriyeti'nde onların hepsi aynı haklara sahipler ve Azerbaycan Cumhuriyeti'nin din ve inanç özgürlüğü ile ilgili mevzuatı farklı dinlerin temsilcilerini aynı şekilde kapsamı içine almaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanı, biz biliyoruz ki, Siz zirve toplantısına katılmak için İstanbul'a gidiyorsunuz, orada hem Avrupa, hem Asya devletlerinin çağdaş yaşamı ile ilgili birçok sorunlar ele alınacaktır. Sizin bu çalışmanız için Allah'tan yardım diler ve temenni ederim ki, zirve toplantısında bu sorunların başarılı bir şekilde ve Azerbaycan Cumhuriyeti'nin çıkarlarına uygun bir biçimde çözmenizde Tanrı yardımcınız olur.

Siz burada barışın sağlanması, halkın refahının yükselmesi, insan haklarına ilişkin temel uluslararası normların Azerbaycan Anayasası'nda kendi ifadesini bulması için çok iş yaptınız. Sizin bu defa da, İstanbul Zirvesi'nde Azerbaycan halkının temsilcisi ve Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı misyonunu başarılı bir biçimde yerine getirmenizi ve şu toplantıda elde edilecek iyi sonuçlardan Azerbaycan'ın yararlanmasını temmeni ediyorum. Size teşekkür ederim.

Haydar Aliyev: Çok teşekkür ederim.

Simon İhilov (Dağ Yahudileri Cemaati Başkanı): Çok Saygıdeğer Cumhurbaşkanı, Ekselansları!

Sizin sırf böyle bir günde, böylesine önemli bir konferansa - zirve toplantısına gitmeden önce, UNESCO'nun ilan ettiği hoşgörü gününde bizi davet etmeniz ve hoşgörü konusunu konuşmak için zaman ayırmanız biz çok duygulandırdı. Hoşgorü ciddi bir konudur.

Azerbaycan'da ikamet eden Yahudilerin hakları hiçbir zaman gerek yönetim tarafından, gerekse de sıradan kişiler tarafından ihlal edilmemiştir, biz antisemitizmin ne olduğunu hayatımız boyunca bilmedik.

Bizim çalışmalarımıza gelince ise, temel dini topluluklar dostluk ortamında faaliyette bulunuyorlar. Onlar İslamiyet'e inanan Şeyhülislam Allahşükür Paşazade Hazretlerinin, Ortodoksluğa inanan Saygıdeğer Aleksander Ata Hazretlerinin ve bizim - Museviliğe inanan Yahudilerin şahsında temsil edilmişler. Gerçekten de, şeyhimiz başta bulunmak koşuluyla, bizim faaliyetimizde herşey öyle sıkı bir ilişki içindedir ki, hiçbir yerde ve dünyanın hiçbir kentinde böyle bir dostluk, dayanışma söz konusu değildir. Buraya kim gelirse gelsin - gerek AGİT, gerekse de diğer kuruluş heyetleri, hatta Amerika'dan, İsrail'den, diğer ülkelerden gelen yahudi heyetleri sadece şaşırıp kalıyorlar, bazıları ise bundan hayrete düşüyorlar. Zannedersem, bunun arkasında bir kıskançlık da vardır. Bu, tamamen mümkündür.

Başka bir şeyin de altını çizmek istiyorum. Herhangi bir sorun çıktığı, herhangi topluluğun içinde küçük bir anlaşmazlık yaşandığı takdirde, biz şeyh başkanlığında toplanıyor ve bunları hemen çözüyoruz. Siz bir keresinde böyle bir fikir söylemiştiniz: Benim Azerbaycan'da din hususunda içim rahat, eğer onların herhangi bir sorunu veya herhangi bir anlaşmazlığı olursa, üçü bir araya geliyor, tartışıyorlar ve herşey yoluna giriyor. Siz bunu söylemiştiniz ve bu, gerçekten de böyledir. Allah'a hamdolsun, bizde herşey böyle iyidir.

Hiçbir ülkede, hatta eski SSCB topraklarında hiçbir cumhurbaşkanı bunun için zaman ayırmaz, hoşgörünün ne olduğunu hatırlamaz, özellikle böylesine önemli bir ziyaret öncesinde din adamlarını davet etmez, bu konuyu konuşmaz diye düşünüyorum. Fakat siz bunu yaptınız. Bunu yapmak için zaman ayırdınız, bu nedenle size teşekkür ediyorum. Zannedersem, bu, bizim güvendiğimiz ve ileride de hep güveneceğimiz sayın cumhurbaşkanımızın büyük üstünlüğüdür. Biz Yahudiler hepimiz size oy verdik. Neden? Zira Sizin politika çizginizi anlıyoruz, böyle bir çizgi gereklilik arzetmektedir. Aslına bakılırsa, biz de sırf bunun sayesinde varlığımızı sürdürüyoruz.

Biz inanıyoruz ki, Siz Türkiye'ye zirve toplantısına gittiğiniz şu dönemde, Lizbon Zirvesi'nde olduğu gibi, oradan da aynı sevinçle geri döneceksiniz. Hatırlıyorum, o dönemde çok büyük sevinç vardı, Siz bu konuyu çok anlattınız. Fakat isteriz ki, şimdi bu sevinç Lizbon Zirvesi'nde olduğundan daha fazla olsun. İsteriz ki, herşey Azerbaycan'ın çıkarına uygun bir şekilde sona ersin, topraklarımız geri verilsin.

Biliyoruz ki, Karabağ konusu Sizin için en zorlu bir konudur. O, çok karmaşıktır. Onun böyle kolay çözülemeyeceği, bunun uzun yıllar alacağı açıktır. Belki de onun zamanı bu sene artık gelip çatmıştır. Belki de insanlar bir milyondan fazla kişinin insanlık dışı bir ortamda, çadırlarda yaşayamacağnı sonunda anlayacaklar. Belki hoşgörü kelimesinin anlamını onlar daha iyi benimseyecekler. Bu sorunun, sonunda, bir çözüme bağlanmasını çok istiyoruz. Ben Azerbaycan'da ikamet eden bütün halkların, biz yahudiler gibi, güvenmelerini çok istiyorum, çünkü Karabağ konusu yakında çözülecek ve mültecilerimiz kendi evlerine, öz yerlerine geri dönecekler. O zaman hem kentte hem köyde herşey yoluna girecektir diye düşünüyorum.

En önemlisi şudur ki, Siz dini zeminde bizim herhangi anlaşmazlığımızın çıktığını asla hissetmediniz ve duymadınız. Bu hiçbir zaman olmadı ve sanırım asla olmayacaktır. Çünkü bize Sizin gibi bir cumhurbaşkanı ve Şeyhülislam Allahşükür Paşazade gibi bir kişi önderlik yapmaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanı, ben size çok teşekkür ediyorum. Öncelikli olarak şu nedenden dolayı, Siz bizim hepimize aynı gözle bakıyorsunuz. Gerek Yahudilerin, gerekse de herhangi başka ulusun bayramı olsun, Siz bunların hiçbirini unutmaz, bizi hep kutlarsınız. Herhangi bir tören sırasında bize selam vermeyip yanımızdan geçtiğiniz, işlerimizin nasıl gittiğini, ne tür yenilikler olduğunu sormadığınız bir durum olmadı. Elhamdülillah herşey iyidir ve biz hep bundan kıvanç duyuyoruz. İnsanların gözü önünde, keza büyükelçilerin de katıldıkları törenlerde her defasında bizimle konuşmanız bizim gurur duymamıza neden oluyor.

Çok teşekkür ederim. Size iyi yolculuklar diliyorum. Allah'ın yardımıyla güzel haberlerle geri döneceksiniz, biz Sizi karşılayacağız.

Michael Bakker (Avrupa Musevi Cemaati Başkanı): Ekselansları, Sayın Haydar Elirza oğlu!

Avrupa Musevi Cemaati Size Mustafa Kemal Atatürk Uluslararası Barış Ödülü'nün verilmesi nedeniyle Sizi kutluyor. Bu, siyasi bir lider olarak Sizin seçkin çalışmalarınızın düpedüz kabulü ve bizim devletimizin uluslararası saygınlığının kayıtsız şartsız tanınması demek oluyor.

Bilgece ve ölçüp biçilmiş ulusal politikanız için Size teşekkür ediyorum. Siz biliyorsunuz ki, Avrupa Yahudileri uzun süre çeşitli ülkelerde takipler ve acımasızlıklarla karşılaşmışlar. Biz yalnızca Azerbaycan'da, Yahudilere yönelik sıcak yaklaşımın hep söz konusu olduğu bir ülkede gerçek vatan bulduk.

Azerbaycan her zaman çok uluslu bir devlet olmuştur ve olacaktır. Azerbaycan'da her zaman farklı uluslardan olan kişiler yaşamışlar ve yaşayacaklar. Bizim hoşgörünün ne olduğunu öğrenmeye ihtiyacımız yok. Nitekim biliyoruz ki, Azerbaycan halkı diğer halklara karşı hep hoşgörülü davranmıştır. Bizim sadece farklı halklar, cemaatler ve kültürler arasındaki bu dostluk, işbirliği geleneklerini geliştirmemiz gerekiyor.

Siz "Bakülü" derneğini anlattınız. Evet, bizim böyle bir kuruluşumuz, Bakülü denen toplumumuz oluşmuştur. Zannedersem, böyle bir şey hiçbir yerde yoktur. Eski Sovyetler Birliği'nde belki de yalnızca "Odessalı" ve benim de ifade ettiğim üzere, "Bakülü" kavramı olabilirdi. Bu iki "ulusa" dünyanın tüm ülkelerinde özel saygı duyuyorlar. Yahudiler "Bakülü" derneğini şu nedenle kurmuşlar ki, onlar gerçekten Bakü'yü özlüyorlar, Azerbaycan'a bizzat yardımda bulunmak istiyorlar ve bütün güç ve olanaklarını kullanarak bunu yapmaya çalışıyorlar.

Ben "Bakülü" derneğinin gazetesini okudum, New York'ta yayımlanan, ABD'nin diğer bölgelerinde yayımlanan gazeteleri okudum. Şu anda Azerbaycan'da ikamet eden Yahudiler hakkında kitap yazıyorum, bilgi topluyorum, bu gazeteler şu an benim evimde. Herkes Azerbaycan halkına çok sıcak ve çok dostça davranıyor, zira Azerbaycan halkı kendisi herkese karşı böyle bir tutum sergiliyor. Azerbaycan halkı diğer halklara yönelik hep böyle yaklaşımda bulunmuş, diğer halkın acısını her zaman anlayışla karşılamıştır. Bu, bizim için, Yahudiler için çok değerlidir, çok önemlidir. Çünkü biz çok acılar çekmişiz, bu yüzden diğerlerinin açılarının ne demek olduğunu biliyoruz.

Biz bölgemizde barışın sağlanacağına inanıyoruz. Barışın yeniden sağlanması sonucu sadece Azerbaycan'ın değil, hem de bize komşu tüm devletlerin serpilip gelişmesi dönemi başlanacak, Azerbaycan topraklarında bulunan tüm dernekler, topluluklar gelişmeye başlayacaktır. Biz Azerbaycan'ın ün kazanmış kültürünün, biliminin ve güzel sanatlarının yeniden gelişeceğine tanık olacağız. Umarız, bunlar gerçeğe dönüşecektir.

İstanbul gezinizde Size iyi yolculuklar, büyük başarılar diliyoruz. Dileriz ki, bölgemizde, nihayet, barış sağlanır. Herşey için çok teşekkür ederiz.

Mark Palagaşvili (Gürcü Yahudileri Cemmati Lideri): Sayın Haydar Alirza Oğlu, her zaman olduğu gibi, birşeyler söylemek için benim çok az zamanım var. Biz, keza ben burada Sizinle yaptığımız bu görüşme için, duyduğumuz tebrikler için Size şükranlarımızı ifade ediyoruz. Biz kendimiz de çok şeyler söylemek istiyoruz. Herhalde ben bu tür görüşmelerin diğer devletler için bir emsal, örnek teşkil etmesini istiyorum. Herkes bize baksın, bize imrensin ve hiç olmazsa bazı şeyleri tekrar edebilsin. Bu, bizim için bir onur olurdu.

Ben Bakü'de doğdum ve 65 senelik hayatımda hiçbir ihlal, aşırılık, antisemitizm türü şeyler görmedim. Bu nedenle de Azerbaycan'da ikamet eden Gürcü Yahudiler adına Size bir kez daha şükranlarımı ifade ediyorum. Bunun yanı sıra bizim bu kazandıklarımızla yetinmeyeceğimizi, her zaman ilerleyeceğimizi umuyorum. Size iyi yolculuklar, cumhuriyetimiz açısından önem arz eden tüm girişimleriniz veya dileklerinizin gerçeğe dönüşmesini diliyorum. Çok teşekkür ediyorum.

Haydar Aliyev: Sayın Dostlar, öncelikle genel çizgilerle ve bunun yanı sıra Azerbaycan'da dinin durumu, ülkemizde sosyopolitik ortam üzerine aktarmış olduğunuz çok değerli sözleriniz, çok değerli görüşleriniz için teşekkür ediyorum.

Sizin her zaman bizim çizgimizi desteklediğinizi, hep tarafsız ve adil bir tutum sergilediğinizi biliyorum. Siz bizim çizgimizi körükörüne desteklemiyorsunuz, bilhassa objektif, adil bir tutum takınarak destekliyorsunuz. Eminim, biz sizinle bu işbirliğini ileride de sürdüreceğiz.

Bugün şu görüşmeyi yaptığımız için ben çok memnun oldum. Siz doğru buyurdunuz, ben yarın İstanbul'a gidiyorum. Konular son derece fazla. Bugün benim bir dakika bile zamanım yok, gerçi önceki günlerde de pek olmamıştır. Fakat dün takvime baktığımda ve bugünün Hoşgörü günü olduğunu gördüğümde bizim görevlilere görüşmemiz için sizi bir araya toplamalarını söyledim. Bana Şeyhülislam'ın bir dış gezisi olduğunu söylediler. Eğer mümkünse, bir gün beklesin, biz görüşelim dedim. Nitekim bilhassa bugün görüşmemiz, konuşmamız, bugünkü düşüncelerimizi ortaya koymamız gerekiyordu.

Ben Azerbaycan'ın ulusal güvenliğini pekiştirmek için herşeyi yapıyorım. Bu, barıştır. Ben Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığının barışçıl yoldan çözümü için, işgal altındaki topraklarımızı barış yoluyla kurtarmak için, yurttaşlarımızın - Azerilerin kendi öz topraklarına geri dönmeleri için herşeyi yapıyorum. Barış ise hoşgörünün en temel etkenidir. Ben bunu yapıyorum ve yapacağım, umarım, biz önümüzdeki amaca ulaşacağız. Biz hep sizin de desteğinizden, dualarınızdan faydalandık. Düşünüyorum ki, sizin bugün, İstanbul'a, AGİT Zirvesi'ne hareket etmeden önce bana ettiğiniz dualar bu ve birçok diğer konuları çözmekte bana yardımcı olacaktır.

Hepinize teşekkür ediyorum. Hepinize esenlikler diliyorum. Siz kendi cemaatlerinize- hem Müslümanlara, hem Hristiyanlara, hem Yahudilere ve diğer toplulukların hepsine benim bugün söylediklerimi iletin, benm saygılarımı, içten selamlarımı iletin. Teşekkür ederim.

"AZERBAYCAN" Gazetesi, 17 Kasım 1999 yılı.