Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in dünya devletlerinin BM`ye akredite olan daimi temsilcileri - büyükelçilerle görüşmesinde konuşması - 29 Temmuz 1997, BM Genel Merkezi, New York


Sayın Başkan!

Sayın Büyükelçiler, muhterem Bayanlar ve Baylar!

Sizin hepinizi yürekten selamlıyorum ve bugün sizinle görüşme ve sizin önünüzde konuşma yapma olanağı sağlandığı için size derin teşekkürlerimi sunuyorum.

Ben Başkan Bill Clinton`un daveti üzerine Amerika Birleşik Devletleri`ni resmi ziyarete geldim. Bu, Azerbaycan Cumhurbaşkanı olarak benim ABD`ye ilk resmi ziyaretimdir. Bu fırsattan yararlanarak, Birleşmiş Milletler`e derin saygılarımı sunmak ve tabii ki, Azerbaycan hakkında, onun bugünkü yaşantısı hakkında bilgi vermek için ben hem dün, hem de bugün uluslararası camianın bu saygın örgütünü ziyaret ettim.

Ben BM Genel Sekreteri Kofi Annan ile bir görüşme yaptım. Dün ben BM Güvenlik Konseyi`nde temaslarda bulundum, onun üyeleri ile bir araya geldim ve bugün işte sizin karşınızdayım - BM üyesi ülkelerin BM`ye akredite olmuş daimi temsilcilerinin karşısında bulunuyorum.

Ben bu fırsata çok değer veriyorum ve bu görüşmenin düzenlenmesi yönündeki girişiminden dolayı BM İslam Ülkeleri Dairesi`ne teşekkür ediyorum. Fırsattan yararlanarak, Azerbaycan ile ilgili, cumhuriyetin bugünkü yaşantısıyla ilgili, sorunlarımızla ilgili birkaç şey aktarmak ve doğal olarak sizin sorularınıza zaman ayırmak istiyorum.

Eski Sovyetler Birliği üyesi diğer cumhuriyetler gibi Azerbaycan da SSCB dağıldıktan sonra bağımsızlığına kavuşmuştur. Bağımsızlığını kazanmak Azerbaycan halkı için tarihi bir olaydır ve o kendi bağımsızlığını korumaya ve pekiştirmeye, Azerbaycan`ın tekrar herhangi bir diğer devletin egemenliği altında bulunmasına veya bağımlı olmasına izin vermemek için bu bağımsızlığını kaybetmeme kararlılığı içindedir.

Azerbaycan bağımsızlık kazandığı dönemden bu yana demokratik, laik hukuk devleti kurma, tüm alanlarda demokratik reformlar uygulama çizgisini izlemiştir.1995 yılında halk oylaması yoluyla Azerbaycan`da ilk demokratik anayasa kabul edildi ve aynı yıl Kasım ayında çok partili sistemin temelinde demokratik seçimler yoluyla Azerbaycan`da parlamento seçimleri yapıldı. Parlamentomuz çalışmalarını sürdürüyor, burada yaklaşık sekiz parti temsil edilmiştir. Parlamentomuz kendi yasama görevlerini etkin bir biçimde yerine getiriyor.

Azerbaycan Anayasasında tüm kişisel haklar düzenlenmiştir, bu haklar onun 1/3`ünü oluşturuyor. Azerbaycan`da siyasal çoğulculuk ilkesi benimsenmiş, basın özgürlüğü sağlanmıştır, resmi olarak kayıtlı 30`u aşkın siyasi parti, çeşitli hareketler, sivil toplum kuruluşları faaliyet gösteriyorlar. Azerbaycan`da 600 kadar gazete çıkıyor, onların büyük bir bölümü farklı örgütlere, özel kuruluşlara, siyasi partilere mensuptur ve çoğu da muhalif örgütlerin, partilerin denetimi altındadır.

Azerbaycan çok uluslu bir devlettir. Milliyet ayrımı gözetmeksizin tüm kişiler için din veya inanç özgürlüğü, vicdan özgürlüğü ve eşit haklar bizde tam sağlanmıştır.

Azerbaycan`da ekonomik yaşam seçtiğimiz stratejik yolda gelişiyor. Bu yol piyasa ekonomisinin yerleşmesi, piyasa ilkelerinin temelinde ekonominin yeniden yapılanmasından oluşuyor. Tüm alanlarda ekonomik reformlar uygulanıyor, mülkiyetin özelleştirilmesi geniş kapsamlı olarak yapılıyor, toprak reformu yasası kabul edilmiştir ve bu yasa uyarınca toprak üzerinde özel mülkiyet hakları tanınıyor. Azerbaycan`da özel girişimcilik için her türlü koşullar sağlanmıştır, özel sektörün oluşturulması ekonomi politikamızın stratejik yönlerinden biridir.

Azerbaycan tüm ülkelerle, tüm dünya ile entegrasyona açıktır. Son yıllarda ülkemizde, özellikle petrol ve gaz yataklarının işlenmesi, keza ekonominin diğer alanlarında işbirliğinin sağlanması için büyük oranda yabancı yatırım yapılmıştır.

Özelleştirme Yasası`nda yabancı şirketlere, yabancı gerçek ve tüzel kişilere mülkiyet hakkı edinme olanağı öngörülüyor, yani özelleştirme sürecine Azeri vatandaşı olmayan kişiler de katılabilirler.

Tüm bu ekonomik, politik reformlar, sosyal reformlar bize Sovyetler Birliği`nin çökmesi üzerine karşılaştığımız sıkıntıları, bilhassa üretim alanında, ekonomide hemen hemen 1988 yılında başlamış olan durgunluğu aşma olanağını sağlamıştır. 1996 yılında biz dönüşüm yapmayı başardık ve 1997 yılının ilk yarıyıl verilerine göre, bu sene cumhuriyetimizde ekonominin ve sosyal alanın gelişme yılı olacaktır. Kuşkusuz ki, bu, ekonomik ve sosyal reformların yapılmasının bir sonucudur ve doğal olarak, bize ülke nüfusunun yaşam düzeyini tutarlı bir biçimde ileri noktalara taşıma olanağını sağlamaktadır.

Bunun yanı sıra Azerbaycan`da sorunlar da var. Cumhuriyetimizin çözülmesi güç sorunlarından biri bize zorla kabul ettirilmiş olan Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki anlaşmazlıktır. Bildiğiniz üzere, bu anlaşmazlık 1988 yılında çıkmıştır, o dönemlerde Azerbaycan ve Ermenistan Sovyetler Birliği üyesiydiler. Anlaşmazlık Ermeni tarafının, daha doğrusu Ermenistan Cumhuriyeti`nin girişimi üzerine başlamıştır ve bunda da amaç Azerbaycan Cumhuriyeti`nin bir parçası - Dağlık Karabağ Otonom İli`ni koparıp Ermenistan`a bağlamaktır. Buna sebep Dağlık Karabağ`da Ermenilerin de yaşıyor olmalarıydı. Hakikaten, anlaşmazlığın başlandığı döneme kadar Dağlık Karabağ`ın toplam nüfusu 170 bin kişiydi, onların yüzde 70`i Ermeni ulusu, yüzde 30`u Azeri ulusundan olan kişilerdi. Dağlık Karabağ İli Azerbaycan Cumhuriyeti içinde otonomi haklarına sahipti ve bu hakları hem ekonomik yaşamda, hem sosyal yaşamda, hem politik yaşamda kullanıyordu, bu nedenle de bu anlaşmazlığın başlamasına bir gerekçe yoktu, fakat anlaşmazlık başlandı. Zannedersem, bu, o dönemde Sovyetler Birliği bazı yöneticilerinin desteği ile, hem de anlaşıldığı üzere, Ermenistan`da o sıralarda bulunan bölücü, saldırgan güçlere bilhassa yaranmak için yapılmıştır.

Ne yazık ki, hatta Sovyet iktidarı döneminde, - 1988 yılından 1991 yılı sonlarına kadar, daha SSCB döneminde, - bu ihtilafı önlemek mümkün olmadı ve o, daha geniş alanlara yayılarak askeri operasyonlara dönüştü. Çeşitli nedenlerden dolayı ve farklı devletlerin Ermenistan`ı kayırması sonucu Ermeni tarafı avantaj sağladı, bunun sonucunda Ermeni silahlı birlikleri Azerbaycan topraklarının yüzde 20`sini işgal ettiler. İlk önce Dağlık Karabağ`dan Azeri ulusundan olan tüm kişiler kovuldular ve o, tamamen işgal edildi. Ardından işgal güçleri kendi operasyon alanlarını genişlettiler ve Dağlık Karabağ İli`nin bitişiğinde bulunan yaklaşık yedi idari bölge zorla ele geçirildi. Toplam yüzölçümü 86 000 km² olan Azerbaycan topraklarının 16 000 km²`den fazlası, yani onun yüzde 20`si işgal edilmiştir.

Dağlık Karabağ çevresindeki işgal edilmiş Azerbaycan rayonlarında (red. rayon-idari bölge) sadece Azeri ulusundan olan kişiler yaşıyorlardı. Bu işgal sonucunda onların hepsi zorla, silah kullanılarak şu bölgelerden kovuldu, şimdi Azerbaycan`ın çeşitli bölgelerine yerleştirilmişler, onların büyük bir bölümü artık kaç senedir çadırlarda ve doğal olarak çok zorlu koşullar altında yaşıyor.

Bu anlaşmazlık, savaş sonucunda Azerbaycan çok büyük maddi zarara uğramış, onbinlerce kişi hayatını kaybetmiştir. Manevi zararlar da çok büyük. İşgal edilmiş topraklarda herşey, keza konutlar, idari binalar, okullar, hastaneler, kültür merkezleri, tüm altyapı, kutsal yerler, ulusal mimarlık abideleri, sanat abideleri tahrip edilmiş, çalınmıştır. Bu topraklarda yapılan vahşet, barbarlık son düzeye ulaşmıştır.

Biz kendi toprak bütünlüğümüzü, kendi egemenliğimizi savunarak bu ihitlafı durdurmaya çalışıyoruz ve 1994 yılında ateşkesle ilgili bir uzlaşmaya vardık. Ermenistan ile Azerbaycan arasında ataeşkes anlaşması yapıldı. Bu, 1994 Mayıs ayında oldu. Ateşkes hâlen uygulanıyor ve ben bunu 1988 yılından başlayan kanlı savaş ortamında tarafların önemli bir başarısı olarak değerlendiriyorum.

Ayırdedici özellik şu ki, ateşkes yabancı çok uluslu barış güçlerinin müdahalesi olmaksızın, yani uzlaşmaların temelinde, ihitlaf içinde bulunan tarafların birliklerince sürdürülüyor. Bu, altı çizilmesi gereken önemli bir faktördür.

Anlaşmazlığın barış yoluyla çözümlenmesi sürecini AGİT`in 1992 senesinde kurulmuş olan Minsk Grubu gerçekleştiriyor. Bu sorunla hem BM, hem de Güvenlik Konseyi ilgilenmiştir. Dağlık Karabağ`ın sınırları dışında bulunan Azerbaycan bölgelerinin işgali sırasında BM Güvenlik Konseyi bu konuyu birkaç defa görüştü. Yaklaşık olarak 1992 yılı sonlarından başlayarak Güvenlik Konseyi`nin dört kararı - 822, 853, 874 ve 884 sayılı kararları onaylandı. Bunun dışında, bu konuyla ilgili Güvenlik Konseyi Başkanı`nın özel olarak birkaç bildirisi yayımlandı. Tüm bu kararlarda, bildirilerde Ermeni silahlı kuvvetlerinin işgal ettikleri Azerbaycan rayonlarından çekilmesi, bu rayonların kayıtsız şartsız boşaltılması talebi açık ve net olarak öne sürüldü, fakat Güvenlik Konseyi`nin bu kararları ve onun başkanının bildirileri şu bölgeleri işgal etmiş Ermeniler tarafından yerine getirilmedi ve hâlâ uyulanmamaktadır.

Bunun yanı sıra BM ve Güvenlik Konseyi AGİT`e bu konuyla ilgili çalışma yetkisi verdi ve 1992 Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ anlaşmazlığının barış yoluyla çözüme bağlanması için yılında AGİT kendi içinde Minsk Konferansı - Minsk Grubunu oluşturdu. Tüm bu süre içinde Minsk Grubu düzenli olarak bu konuyla ilgilendi. Fakat ne yazık ki, olumlu sonuçlar elde edilmedi. Aralık 1994`te AGİT`in Budapeşte`de yapılan zirve toplantısında Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ anlaşmazlığı görüşüldü. AGİT bir karar kabul etti. Bu kararda sorunun Azerbaycan`ın toprak bütünlüğü ilkeleri ve işgal birliklerinin onların zapt ettikleri Azerbaycan topraklarından çekilmesi ilkelerine dayanarak kısa sürede barış yoluyla çözüme bağlanması öngörülüyor. İşte o dönemde işgal güçlerinin zorla ele geçirdikleri Azerbaycan topraklarından çekilmesi ve anlaşmazlığın barışçıl yollarla çözümünün sağlanması için AGİT çok uluslu barış güçlerinin oluşturulması kararı onaylandı.

Aralık 1996`da AGİT Lizbon Zirve Toplantısında Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ anlaşmazlığı bir daha görüşüldü. O sırada anlaşmazlığın barış yoluyla çözümü ilkeleri kabul edildi. Bu ilkeler üç maddeden oluşuyor. Birincisi, Azerbaycan Cumhuriyeti`nin ve Ermenistan Cumhuriyeti`nin toprak bütünlüğünün tanınması. İkincisi Azerbaycan ile bir uzlaşmaya varılarak Dağlık Karabağ`a Azerbaycan Cumhuriyeti`nin sınırları içinde en geniş özerklik statüsünün verilmesi. Üçüncüsü, Dağlık Karabağ`ın tüm nüfusunun güvenliğinin güvence altına alınması. Maalesef, tüm AGİT üyelerinin onayladığı bu belgeyi, - ki 53 devlet onun lehine oy kullandı, -Ermenistan reddetti, Ermenistan ona karşı oy verdi. Ne yazık ki, Ermenistan Dağlık Karabağ`a bağımsızlık statüsünün verilmesi iddiaları ve talepleri yönündeki tutumunu halen savunmaktadır.

Tabii, biz düşünüyoruz ki, Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ anlaşmazlığının barış yoluyla çözüme bağlanması için uzlaşmalar, etkin önlemler gerekiyor. Azerbaycan her zaman uzlaşmacı tavırlar sergiliyor. Azerbaycan`ın Lizbon Zirve Toplantısında barış yoluyla çözüm ilkelerinin kabulünü onaylaması da onun tarafından verilmiş tavizdir. Dağlık Karabağ`a en geniş özerklik statüsünün verilmesini onaylaması kendiliğinden büyük bir ödündür, zira bu, üniter bir devlet olarak Azerbaycan`ın egemenliğine zarar veriyor. Fakat Ermeni tarafı taviz vermek istemiyor ve tekrar söylüyorum, halen Dağlık Karabağ`a bağımsızlık verilmesi tutumunu savunuyor.

Biz bugün de uzlaşmacı bir tutum sergiliyoruz, fakat Dağlık Karabağ`a bağımsızlık statüsünün verilmesini hiçbir zaman kabullenemeyiz. Biz Azerbaycan topraklarında ikinci bir Ermeni devletinin kurulmasını kabullenemeyiz. Bu nedenle de Azerbaycan`ın toprak bütünlüğünün yeniden sağlanmasını talep ediyoruz.

Lizbon Zirve Toplantısından sonra AGİT Minsk Grubu eşbaşkanlığında değişiklikler oldu. Şimdi Rusya, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa onun eşbaşkanlığını yapıyor. Biz bunu takdir ediyoruz, zira dünyanın üç büyük devleti, Güvenlik Konseyi`nin üç daimi üyesi Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki anlaşmazlığın çözümü ile ilgili oluşturulan Minsk Konferansı`nda eşbaşkanlık görevini yürütme sorumluluğunu üstleniyorsa, bu şu demek oluyor ki, onların bu sorunu çözmeleri gerekiyor ve bunu yapmaya güçleri yetiyor, bu yüzden de biz bu değişimi takdir ediyoruz ve buna büyük umutlar besliyoruz.

20 Haziran`da Denver`de "Sekizler Grubu" devlet başkanlarının zirvesinde Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin, Amerikan Başkanı Bill Clinton ve Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ anlaşmazlığının barış yoluyla çözümünün gerekliliği konusunda ortak bildiri yayımladılar. Bu pozitif bir adımdır, biz ileride somut önlemlerin alınacağı beklentisi içindeyiz.

Haziran başlarında Minsk Konferansı eşbaşkanlarının yeni heyeti yeni öneriler sundular. Biz onları inceledik ve 18 Temmuz`da bölgede onlarla tekrar görüştük, onların yeni tekliflerini aldık. Bu teklifler iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde Ermeni silahlı birliklerinin işgal ettikleri altı bölgeden onların çekilmesi, bu bölgelerin sakinlerinin kendi yaşadıkları yerlere geri dönmeleri öngörülüyor. İkinci bölüm Dağlık Karabağ`ın statüsünün kesin olarak belirlenmesi ve bunun yanı sıra Azerbaycan`ın diğer iki bölgesi - Laçın ve Şuşa bölgeleri ile ilgili sorunun çözümü, yani onların işgal birliklerinden kurtarılması ve bu bölgelerde ikamet eden kişilerin oraya geri dönmesi ile ilgilidir.

Hiç kuşkusuz, bu önerilerde önceki önerilerle kıyaslandığında pozitif noktalar bulunmaktadır, fakat üzerinde çalışılması, yeniden düzenlenmesi gereken konular da var. Öyle konular var ki, biz onları kabullenemeyiz. Buna rağmen, biz bu önerilere olumlu yanıt verdik, zira düşünüyoruz ki, onlar görüşmeler sürecinin pekiştirilmesi için bir zemin oluşturabilir, şimdi biz bu yönde önlemlerin alınacağını bekliyoruz.

Konunun ne olduğunu açıkça ortaya koymak isterdim. Bu, Azerbaycan`ın haritasıdır. Burası Ermenistan`dır, şurası Nahçıvan Otonom Cumhuriyeti`dir ve Azerbaycan`a ait bölgedir. Farklı renklere boyanan bu Azerbaycan toprakları Ermeni silahlı kuvvetlerince işgal edilmiştir. Dağlık Karabağ bölgesi kırmızı, Azerbaycan`ın Dağlık Karabağ çevresinde bulunan ve sadece Azerilerin yaşadıkları idari bölgeler yeşil, Laçın ve Şuşa bölgeleri sarı renkle gösterilmiştir. Laçın bölgesi Dağlık Karabağ ile Ermenistan arasında bulunuyor. Ermeni tarafı Dağlık Karabağ ile Ermenistan arasındaki ulaşımın sağlanması açısından Laçın bölgesinin kendisi için önemli olduğunu düşünüyor.

Laçın bölgesinden geçip Dağlık Karabağ`ı Ermenistan`a bağlayan yol siyah çizgiyle belirtilmiştir. Burası Şuşa rayonudur, o, Dağlık Karabağ Otonom İli`nin sınırları içinde bulunuyor, fakat orada her zaman büyük çoğunluğu Azeriler oluşturmuşlar. Şuşa rayonu Azerbaycan`ın tarihi ve kültürel merkezidir, orada Azerbaycan halkının ender mimarlık ve sanat abideleri bulunmaktadır. Bu yüzden biz, anlaşılır olsun diye, bu bölgeleri sarıya boyadık, bu sırada şuna dayandık: sonuncu defa Minsk Grubu eşbaşkanlarının sundukları önerilerde konu bilhassa şu ki, yeşile boyanmış bu bölgelerden işgal birlikleri geri çekilmeli, söz konusu barış operasyonlarının yapılması amacıyla oluşturulacak olan AGİT barış güçleri Dağlık Karabağ İli`nin sınırlarında ve Ermenistan ile Azerbaycan sınırında, - ki ben işgal altındaki bölgeleri kastediyorum, - konuşlandırılmalılar. Bu öneriler uyarınca sonraki aşamada Dağlık Karabağ`ın statüsü ve bu konu ile birlikte Laçın ve Şuşa bölgelerinin işgal birliklerinden kurtarılması konusunun ele alınması gerekir.

Ermeni tarafının hep öne sürdüğü konu Ermenistan ile ilişkiler için Dağlık Karabağ`a bir ulaşım koridorunun sağlanması konusudur. Biz böyle bir koridoru her zaman önerdik, yeri gelmişken bugün de öneriyoruz. Bu koridor uluslararası barış güçlerinin denetimi altında Laçın bölgesinde sağlanabilir. Bu koridorun boyutları ile ilgili bizim net görüşlerimiz de var. Nitekim bu bölgede barışın ve huzurun tam sağlanması amacıyla barış güçlerinin denetimi alında bulunacak bu koridor Dağlık Karabağ`ın Ermenistan ile düzenli ilişkisini tam temin edecektir.

Şimdi görüşmeler için, bu sorunun çözümü için uygun yaklaşım işte bundan ibarettir.

Dağlık Karabağ`a bir statü verilmesi konusuna gelince, biz defalarca söyledik, bu statüyü dünyadaki örneklere dayanarak, benzer özerk kuruluşlar için dünyada mevcut bulunan statülere dayanarak sağlamaya hazırız.

Benzer kuruluşlar Rusya`nın sınırları içinde de bulunmaktadır. Örneğin, Tataristan Rusya`nın sınırları içinde geniş özeklik statüsüne sahiptir. Bu tür kuruluşlar Avrupa da, Yeryüzünün diğer bölgelerinde de mevcuttur. Yani artık bu tür uygulamalar vardır ve bu uygulama tarihsel bir süreç içinde oluşmuştur. Biz benzer statünün herhangi modelini kullanarak onu Dağlık Karabağ`a uygulayabiliriz. Fakat tekrar söylüyorum, Dağlık Karabağ`a bağımsızlık verilmesini asla kabullenemeyiz. Düşünüyorum ki, dünya kamuoyu da buna izin vermemelidir, zira iddialar Birleşmiş Milletler Genelgesi`ne, uluslararası hukuk ilkelerine ve AGİT ilkelerine aykırıdır.

Halihazırda dünyada çeşitli ihtilaflar yaşanıyor, onlardan bazıları ayrı ayrı ulusal kuruluşların bağımsızlık kazanmaya çalışmaları ile ilgilidir. Benzer durumlardan hiçbirinde bu tür talep kabul görmemiştir. Bu, burada da kabul edilmemelidir ve kabul edilemez. Zira Ermeni halkı artık çoktan kendi kaderini belirlemiştir, bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti örneğinde kendi devletine sahip bulunuyor. Bir tane daha, ardından belki üçüncü ve dördüncü Ermenistan Cumhuriyeti`nin kurulması uluslararası hukuk normlarının çağdaş kavramlarıyla asla bağdaşmamaktadır.

Şimdi bizi kaygılandıran başlıca konu aslında bundan ibaret. Tabii ki, bununla ilgili diğer konular da var ve onlar Azerbaycan`ın büyük sıkıntılar yaşamasına yol açıyor. Örneğin, 1992 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongresi güya Azerbaycan Ermenistan`ı abluka altında tuttuğu için ülkemizle ilgili çok adaletsiz bir kararı onayladı. ABD tarafından Azerbaycan`a istenen herhangi yardımın yapılmasına ambargo konuldu. Fakat şimdi Amerikan toplumunda, Kongre`de, ABD hükümetinde bu kararın adaletsizliği yönünde bir görüş oluşmaktadır ve biz de onun kaldırılması için çalışıyoruz. Ama bu da bu konuyla bağlantılıdır. Yeri gelmişken şunu söylemek istiyorum ki, Ermenistan o dönemlerde de Azerbaycan tarafından ablukaya alınmamıştı ve bugün de abluka altında tutulmaktadır. Ermenistan Gürcistan üzerinden Karadeniz limanlarına çıkış için, İran üzerinden diğer ülkelere ulaşmak için yeteri kadar iyi ulaşım yollarına sahiptir. Bu nedenle de güya Ermenistan`ın ulaşım ablukası altında tutulması ve bunda Azerbaycan suçluymuş gibi yapılan spekülatif yorumlar kesinlikle gerçeğe uymuyor. Bu, o dönemde gerçeği yansıtmıyordu, şimdi de yansıtmamaktadır.

Yeri gelmişken eğer abluka konusuna değinecek olursak, o zaman bir bakın, Azerbaycan Ermenistan ile demiryolu bağlantısına sahipti, demiryolu hattı Bakü`den başlayarak İran-Azerbaycan sınırı boyunca uzanıyor, yaklaşık 40 kilometrelik bölümü Ermenistan üzerinden, daha sonra Nahçıvan Otonom Cumhuriyeti üzerinden geçerek Ermenistan`a kadar uzanıyor. Ermeni silahlı birlikleri Azerbaycan`ın İran sınırında bulunan ve demiryolu hattının geçtiği Fuzuli, Cebrayıl, Zengilan bölgelerini arka arkaya işgal ederek, bu yolu kendileri yıkmış, kendilerini bu demiryolu ulaşımından yoksun bırakmışlar. Oysa ağır abluka altında bulunan Nahçıvan Otonom Cumhuriyeti`dir. Şimdi o, Azerbaycan`ın esas bölümü ile ne otoyol, ne de demiryolu ulaşımına sahiptir. Nahçıvan`ın Azerbaycan ile bağlantısı sadece havayolu ulaşımıyla sağlanmaktadır. Şimdi kimin abluka altında bulunduğuna siz karar verin. Tabii ki, Azerbaycan`ın Nahçıvan Otonom Cumhuriyeti. Üstelik bu abluka ülkemize yönelik Ermeni saldırganlığının bir sonucudur. Sizin bu gerçeklerle ilgili doğru bir fikir edinmeniz için size bilgi veriyorum.

Tüm bunları anlatarak, bilesiniz diye, şunu söylemek istiyorum: Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığının barış yoluyla çözümü, kalıcı barışın sağlanıncaya dek ateşkes düzeninin uygulanması yönündeki tutumlarını Azerbaycan ısrarla sürdürüyor. Bugün size kesin olarak söylüyorum, biz askeri operasyonların tekrar başlamasına asla izin vermeyeceğiz, biz bunu istemiyoruz. Biz barış istiyoruz, sorunun barış yoluyla çözüme bağlanmasını, Ermenistan ile Azerbaycan arasında, nihai olarak kalıcı barışın sağlanmasını istiyoruz. Bu hem Ermenistan`ın, Ermeni halkının yararınadır, hem de Azerbaycan`ın, Azerbaycan halkının çıkarınadır.

Kader böyle imiş, biz yüzyıllar boyunca, binyıllar boyunca komşu olarak yaşadık ve bu, ileride de böyle olacaktır. Hiçkimse - ne Ermeniler, ne Azeriler yeryüzünün diğer bölgesine göç etmeyi düşünmüyorlar. Bu nedenle de bu gerçeği göz önünde bulundurmak ve bunu temel almak gerekir. Bu anlaşmazlık ne kadar zor olsa bile, çözümlenmelidir. Barışın sağlanması gerekir. Bu, Ermenistan`ın çıkarınadır, zira o, Azebaycan ile çok etkin ekonomik ve ticari ilişkiler kuracaktır. Bu, Azerbaycan`ın yararınadır. Fakat bu, Azerbaycan`ın toprak bütünlüğünün tam sağlanması, onun işgal altındaki topraklarından Ermeni silahlı kuvvetlerinin geri çekilmesi, bir milyon Azeri mültecinin kendi yaşadıkları yerlere, keza Azerilerin Dağlık Karabağ`a geri dönmesi, Dağlık Karabağ`a Azerbaycan Cumhuriyeti`nin sınırları içinde geniş statü tanınması koşuluyla mümkün bulunmaktadır.

Bizim tutumumuz kesindir, bununla birlikte tüm bunların sağlanması için ileride de olası ödünlerin verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Fakat biz ödün verdik ve Ermeni tarafının da ödün vermesi beklentisi içindeyiz. Size aktarmak istediğim bunlardır. Daha çok şey anlatabilirim, fakat bana soru sormanız için zaman ayırmak istiyorum, tabii eğer sorunuz varsa. Dikkatiniz için teşekkür ederim.

Engin Ansay (İslam Koferansı Örgtü`nün BM`deki daimi temsilcisi): Sayın Büyükelçiler, bildiğiniz üzere bu, BM üyesi diğer devletlerin temsilcilerinin katılımıyla büyükelçiler düzeyinde yapılan islam grubunun geniş kapsamlı toplantısıdır. Sayın Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev buraya gelerek konuşma yaptı ve size sorularınızı sormanızı önerdi. Eğer sorunuz varsa, ben isteyenlere söz verebilirim.

Nabil Al-Arabi (Mısır Büyükelçisi): Azerbaycan Cumhurbaşkanı`na söylenen kutlama mesajlarına katılmak isterdim, ben dün ve bugün BM Güvenlik Konseyi`nde onu dinleme şerefine nail oldum. BM Güvenlik Konseyi`nde o, kendi hükümetinin yaklaşımını, barış programını anlattı, kendi ülkesindeki durumdan bahsetti. Onun konuşmasını dinleme olanağını sağlayarak bize şeref verdiği için ona birkez daha teşekkür etmek istiyorum. Teşekkür ederim.

Engin Ansay: Başka konuşmak isteyen var mı? Eğer yoksa, o zaman izninizle İslam grubu üyelerine, Cumhurbaşkanı Aliyev`e onun önemli konuşmasından dolayı teşekkür etmek istiyorum. Grup onun değindiği önemli konularla ilgili görüşmelerini sürdürecektir, ben bu konuda onu temin etmek isterim.

Haydar Aliyev: Bu toplantıya geldiğiniz için, beni çok dikkatle dinlediğiniz için sizin hepinize teşekkür etmek istiyorum. Ben bunda Azerbaycan Cumhuriyeti`ne, onun sorunlarına ve özellikle hepinizi endişelendiren bir konuya- Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki ihtilafın çözümü konusuna yönelik dikkat ve ilgiyi sezdim. Umarım, benim açıklamalarım, açıkça ve içtenlikle söylediğim kelimeler ve barışçı tutumumuzu dürüstçe anlatmam Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki anlaşmazlığın kısa sürede çözümü için olası yardımlarda bulunmanız için Birleşmiş Milletler`de ve doğal olarak, kendi ülkenizde size katkısı dokunacaktır. Biz AGİT`in, onun Minsk Konferansı`nın olanaklarını değerlendireceğiz. Fakat uluslararası kamuoyunun üst kuruluşu olarak bilinen Birleşmiş Milletler Örgütü, doğal olarak daha büyük olanaklara sahiptir. Siz bizim çalışmalarımızı denetliyorsunuz ve anlaşmazlığın barışçıl yoldan, adil ve tarafsız çözümünün gerekliliği konusunda her zaman aynı görüşü paylaşmanızı istiyorum.

Mısır Büyükelçisi`ne Azerbaycan ile ilgili söylediği güzel kelimeler için teşekkür ederim. Sayın Başkan, Azerbaycan ile ilgili hoş sözleriniz için ve böyle bir görüşme düzenlediğiniz için size teşekkür ediyorum. Size bunun için teşekkür ediyorum.

Kurallar gereği daha 15 dakika zamanım var. Bu nedenle de ikinci konuşmamı yapmak istedim, fakat size acıdım ve bu nedenle de ikinci konuşmamı yapmayacağım. Teşekkür ederim, görüşürüz.

Kısa inceleme yazısı

Azerbaycan - BM

Genel tarihi bilgiler

Azerbaycan - BM

Bilgi notu

Azerbaycan - BM