Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in Türkçe konuşan ülke liderlerinin 7.zirvesinde konuşması - İstanbul, 26 Nisan 2001


Sayın Başkan!

Sayın Cumhurbaşkanları!

Bayanlar ve Baylar!

Türkçe konuşan kardeş devletlerin cumhurbaşkanlarına, delegasyon üyelerine, tüm konuklara İstanbul kentinde başlayan 7.zirve toplantısı nedeniyle Azerbaycan halkı adına bir kez daha en içten selamlarımı ve iyi dileklerimi sunarım.

Toplantımızın başarılı geçeceğini ve önünde belirlediği amaçlara ulaşacağını, ülkelerimizin ve halklarımızın işbirliği yolunda önemli bir adıma dönüşeceğini umuyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, dostum ve kardeşim Ahmet Necdet Sezer'e, Türkiye hükûmetine ve halkına bu önemli toplantının ev sahipliğini üstlendikleri için yürekten şükranlarımı sunarım.

Büyük memnuniyet duygusu ile belirtirim ki, Türkçe konuşan devletlerin cumhurbaşkanlarının 1992 yılında yapılmış ilk Ankara görüşmesinden bu yana geçen yıllar içinde karşılaştığımız tüm sıkıntılara rağmen kuruluşumuz gelişmiş, pekişmiştir.

Geçen yıllar içinde ülkelerimiz, devletlerimiz ve halklarımız arasında birçok alanlarda ilişkiler yaygınlaşmış, işbirliğimiz artık meyvesini vermeye başlamıştır.

Eminim, yeni yüzyıl devletlermiz için istikrar, dinamik gelişme, yapıcı siyasi diyalog, karşılılı yarara dayalı işbirliği, halklarımız için ise sosyal kalkınma ve refah yüzyılı olacaktır. Tüm bunları biz, elde ettiğimiz tarihi başarıların - özgürlüğümüz, milli bağımsızlığımız ve ortak işbirliğimizin daha da pekiştirilmesi sonucunda başaracağız.

Bugün toplanmış olduğumuz 7.zirve toplantısı şunu birkez daha gözler önüne sermektedir, bağımsızlık kazandıktan sonra halklarımız ve ülkelerimiz arasında çok yönlü işbirliği ilk önce ortak kültürümüzün, gelenek ve göreneklerimizin, tarihimizin, milli manevi değerlerimizin yeniden sağlanması bakımından bir dizi olumlu sonuçlar vermiş ve ilerisi için net perspektifler sunmuştur.

Türkçe konuşan devletler dünyanın çok önemli jeostratejik bölgelerinde bulunuyorlar. Onlar elverişli konuma, zengin doğal kaynaklara, üstün zeka potansiyeli olan insan kaynaklarına sahiptirler. Halklarımızın uzun yüzyıllara dayanan devlet gelenekleri, zengin kültürü, üstün beşeri özellikleri bulunuyor.

Daha geçen yüzyılın başlarında Türk halklarını yakınlaştırmak, onları tek siyasi, ekonomik ve kültürel güce dönüştürmek isteyen seçkin insanlarımız "Dilde, düşüncede ve işte birlik" sloganını destekliyorlardı. Biz uzun ve zorlu mücadelelerden sonra yalnız 20.yüzyılın sonunda bu yönde büyük ilerlemeler sağlamayı başardık. Kuşkusuz, şimdiki ortamda Türkçe konuşan devletlerin cumhurbaşkanlarının karşılıklı işbirliği ve düzenli temasları bu alandaki başarılarımızı daha da artıracaktır.

Bizim zirve toplantılarımız sonucunda bir dizi güzel geleneklerin temeli atılmıştır. Dahi insanlarımızın, ulusal kültürlerimizin temsilcilerinin, evrensel uygarlığın şaheserleri olarak bilinen muhteşem destanlarımızın önemli yıldönümlerini, halklarımızın yaşamındaki önemli tarihi olayları birlikte kutlamamız onların arasında özel bir yer işgal etmektedir.

Manas Destanının 1000, Emr Timur'un 660, Muhammed Fuzuli'nin 500, Abay Kunanbayev'in 150, Kitab-i Dede Korkut Destanının 1300. yıldönümünün Türk dilini konuşan devletlerin cumhurbaşkanlarının toplantısı kapsamında kutlanması bu zirvelerin kapsamını daha da genişletti.

Bu tür yıldönümü törenlerinin birlikte kutlanmasındaki başlıca amaç, halklarımızın yüzyıllar boyunca oluşturduğu zengin manevi mirası şimdiki kuşaklara aktarmak, aynı kökene, aynı geçmişe sahip olduğumuzu tüm dünyaya bir kez daha sergilemektir.

Öte yandan, biz bu tür ihtişamlı yıldönümü törenleri yaparak İbn Sina'nın, Nizami'nin, Yunus Emre'nin, Fuzuli'nin, Mahtumkulu'nun, Mahmut Kaşgari'nin, Abay'ın ve birçok üstün yetenekli diğer insanlarımızın çalışmalarının, Kitab-i Dede Kokut, Manas, Alpamış ve benzeri ölmez destanların yalnız bizim halklarımızın değil, hem de tüm insanlığın kültürel zenginliği olduğunu kanıtlamış oluyoruz.

Kırılmaz tarihi bağların yanı sıra, amaç ve görevlerimizin, karşılaştığımız sorunların benzerliği ülke ve halklarımızı bağlayan güçlü bir etkendir.

Derin memnunluk duygusu ile kaydetmek isterim ki, 1992 yılından bu yana geçen süre zarfında kardeş devletlerimizin başkentlerinde sırayla yapılan zirve toplantıları sonucunda Türk dilini konuşan devletlerin ikili ilişkileri daha da gelişmiş, üst düzey pekçok toplantı, görüşme yapılmış, dost ülkelermize karşılıklı geziler düzenlenmiş, bir dizi önemli devletler arası sözleşmelere imza atılmıştır.

Bu sözleşmeler devletlerimizin bağımsızlığının pekişmesine, halklarımızın refahının yükselmesine hizmet etmektedir.

Türk dilini konuşan devletlerin cumhurbaşkanları arasında sıkı kişisel bağlar, sıcak dostluk ve kardeşlik ilişkileri oluşmuştur. Bu ise birçok zorlu ve karmaşık sorunların ortak çabalarla çözümüne yardım ediyor. Tüm bunların sonucunda ülkelerimiz bir dizi büyük uluslararası projeler kapsamında başarılı işbirliği yapıyor.

Bugün hepimizi birbirine bağlayan bu tür muazzam projelerden biri de Hazar havzasındaki enerji kaynaklarının üretilmesi ve onları dünya piyasasına ulaştıracak alt yapıların sağlanmasıdır.

1994 yılından başlayarak, Azerbaycan'ın kararlı bir şekilde uyguladığı enerji stratejisi sonucunda dünyanın büyük petrol şirketlerinin katıldığı konsorsiyum ile ünlü "Asrın Mukavelesi" imzalanmış ve Hazar havzası, enerji kaynaklarının işlenmesi alanında uzun vadeli uluslararası işbirliği bölgelerinden birine dönüşmüştür. Asıl bundan sonra hidrokarbon kaynaklarının keşfi için yapılan yoğun çalışmalar Kazakistan'da ve Türkmenistan'da da zengin yatakların olduğunu ortaya koymuştur.

Nitekim, Azerbaycan'ın bu politikası sonucunda Hazar havzası bugün tüm dünyanın ilgisini çeken en cazip ve gelecek açısından önemli enerji kaynaklarının bulunduğu jeostratejik bir bölgeye dönüşmüştür.

Hazara kıyıdaş her devletin kendine ait, enerji rezervleri ile zengin sektörü ve ilgili tüm hak ve olanakları bulunuyor. Biz bu olanakları değerlendirerek çok yönlü ortak projelerin gerçekleşmesi çalışmasına aktif şekilde katılmak suretiyle Hazar havzasını ekonomik gelişme bölgesine dönüştürür, uluslararası ekonomik sistemde kendine özgü yeri almasını sağlayabiliriz. Umarım, İstanbul Zirvesi bu işbirliğine yeni güçlü bir ivme kazandıracaktır.

Kuşku yok ki, ülkelerimizin sahibi olduğu zengin doğal kaynaklar ve avantajlı coğrafi konum ekonomik yararın yanı sıra devletlerimize hem de büyük siyasi üstünlükler sağlayacaktır.

Enerji rezervlerinin ortak üretimi, dünya piyasalarına nakli için petrol ve doğalgaz boru hatlarının döşenmesi devletlerimiz ile dünyanın gelişmiş ülkeleri arasında çıkar birliğini sağlayacak ve bölgenin güvenliğini, istikrarını ve kalkınmasını güvence altına alacaktır.

Uluslararası işbirliğimizin örneği olarak bilinen Bakü-Tiflis-Ceyhan ana ihraç petrol boru hattının inşası ile ilgili dev projenin gerçekleştirilmesine 29 ekim 1998'de, Türkiye Cumhuriyeti'nin 75.yıldönümü töreni sırasında imzalanmış Ankara Deklarasyonu ile başlanmış olması dikkate değer bir durumdur.

1999 yılının kasım ayında, AGİT Zirvesi sırasında Bakü-Tiflis-Ceyhan ana ihraç boru hattı ile ilgili imzalanmış olan tarihi İstanbul Sözleşmesi ileride ülkelerimizin gelişmesi, bölgemizin güvenliği ve gönenci yolunda büyük bir başarı olarak değerlendirilmelidir.

Türk dili konuşan devletlerin ekonomisinin kalkınmasında önemli rolü olan TRACECA ve Büyük İpek yolunun restorasyonu projelerinin altını özellikle çizmek gerekir. Biz TRACECA programını uygulayarak Avrupa-Kafkasya-Asya ulaşım koridorunu gerçeğe dönüştürmek suretiyle hem ekonomik kalkınma ve yeni işyerlerinin açılması için yeni olanaklar oluşturuyor, hem de bölgemizde barış ve istikrar ortamını pekiştiriyoruz.

7-8 eylül 1998 tarihlerinde Bakü'de Avrupa Birliği'nin himayesi altında dünyanın 32 devletinin ve 15 uluslararası örgütünün temsilcilerinin katılımı ile yapılmış olan tarihi Büyük İpek yolunun restorasyonu konulu uluslararası konferansın büyük önemi olmuştur.

Büyük İpek yolunun yeniden canlandırılması, TRACECA programının uygulanması sonucu Avrupa Birliği coğrafyasından başlayarak, Kafkasya Hazar Denizi aracılığıyla Orta Asya'ya kadar uzanan ulaştırma koridoru Doğuyla Batıyı, Avrupa ile Asya'yı bağlayacaktr. Bu projenin gerçekleştirilmesinde Türkçe konuşan devletler kilit rolü oynuyor.

1999 yılının nisan ayında Amerika Birleşik Devletleri Senatosu'nda İpek yolu güzergahında bulunan ülkelerin cumhurbaşkanlarının, Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin üst düzey temsilcileri, kongre üyelerinin katılımı ile gerçekleşen konferans bizim amaç birliğimizi, büyük İpek Yolunun restorasyonunda aktif yer alma isteğimizi birkez daha gözler önüne serdi.

20. yüzyılın sonu dünyanın jeostratejik manzarasını değiştirmiş olaylarla zengindir. Halklarımızın bağımsızlığını kazanması, demokratik gelişme yolunu tercih ederek ilerlemesi tarihimizde yeni sayfalar açmaktadır.

Kardeş Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan'ın yanı sıra, Azerbaycan da bu sene bağımsızlığının 10. yıldönümünü kutluyor. Ben şunu büyük gururla belirtirim ki, Azerbaycan Cumhuriyeti geçtiğimiz yıllar içinde bağımsızlığını ve egemenliğini savunmuş, uluslararası topluluğa entegrasyon sürecini başarıyla sürdürmüştür.

Bir dizi zorluklara rağmen Azerbaycan dünyanın saygın uluslararası örgütlerinden biri olan Avrupa Konseyi'ne tam üye olmuş ve böylece Avrupa ailesine gerçekten ait olduğunu kanıtlamıştır.

Fakat yeni bağımsız devletler, sıralanan başarıların yanı sıra, çözüme bağlanmamış, şu veya bu bu şekilde onların bağımsızlığını ve egemenliğini tehlikeye düşürecek problemlerle karşılaşıyorlar.

Dünyada bölücülük, terör, aşırı dincilik tehlikesi hâlâ yok olmamış, bilakis daha da artmıştır. Nitekim komşu Ermenistan'ın askeri saldırısı, Azerbaycan'a karşı haksız toprak talepleri sonucu 1988 yılında Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ ihtilafı ortaya çıkmıştır.

Önce eski Sovyet yönetiminin, daha sonraki dönemde ise uluslararası topluluğun ilgisizliği yüzünden artık 10 seneye yakındır Azerbaycan topraklarının yüzde 20'si Ermenistan silahlı kuvvetlerinin işgali altında bulunmaktadır. Öz topraklarından kovulmuş bir milyonun üzerinde Azerbaycanlı hâlâ mülteci durumunda çadır kamplarında zorlu ve dayanılmaz koşullarda yaşıyor.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daha 1993 yılında sorunla ilgili dört karar aldı. Kararlarda Ermenistan silahlı kuvvetlerinin işgal altındaki Azerbaycan topraklarından kayıtsız şartsız ve hemen çıkartılmasının istenmesine rağmen, Ermenistan bugüne dek o kararları uygulamamaktadır.

Azerbaycan tarafı kararlı bir biçimde barışçı politika izleyerek, sorunun devletlerin toprak bütünlüğü, uluslararası alanda kabul görmüş devletlerin toprak bütünlüğünün dokunulmazlığına ilişkin uluslararası hukuk kural ve ilkeleri uyarınca adil çözümü, işgal edilmiş topraklarımızın kurtarılması, mültecilerin ve göçmenlerin kendi yerlerine geri dönmesi için çaba gösteriyor.

1994 yılının mayıs ayında Ermenistan ile Azerbaycan arasında ateşkes antlaşması imzalanmıştır ve ona uyulmaktadır. AGİT Minsk Grubu, onun eş başkanları-Rusya, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa sorunun barış yoluyla çözümüne çalışıyorlar. Fakat Ermenistan'ın uluslararası hukuk normlarını ihlal etmesi, görüşmeler sürecinde olumsuz bir tutum izlemesi sorunun çözümüne engel olmaktadır.

Sorunun çözümünde ilerleme sağlanması amacıyla son iki yılda Ermenistan Cumhurbaşkanı ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı arasında doğrudan görüşmeler yapılmıştır. Barışı sağlamak için karşılıklı uzlaşmalara gidilmesinin gerekliliği belirtilmiştir.

Son zamanlarda Azerbaycan Cumhurbaşkanı ile Ermenistan Cumhurbaşkanı arasında görüşmeler süreci yoğunluk kazanmıştır. 25-26 Ocak ve 4-5 Mart 2001 tarihlerinde Paris'te Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın aracılığıyla Ermensitan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun barış yoluyla çözümlenmesi konusu masaya yatırılmıştır.

3-6 Nisan 2001 tarihleri arasında Amerika Birleşik Devletleri'nin Florida Eyaletinin Key West kentinde Dışişleri Bakanı Colin Powel'in girişimi ve katılımı, AGİT Minsk Grubu eş başkanlarının arabuluculuğu ile Azerbaycan ve Ermenistan cumhurbaşkanları arasındaki görüşmelere devam edilmiştir. Görüşmeler sona erdikten sonra Azerbaycan ve Ermenistan cumhurbaşkanları Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George Bush ile Washington'da bir araya gelmişler. Bir sonraki barış görüşmeleri bu sene haziran ayında İsviçre'de yapılacaktır.

Umarız barış görüşmeleri, eninde sonunda kendi meyvesini verecek, biz sorunun adil çözümünü, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü, mülteci ve göçmenlerin kendi yerlerine dönmelerini sağlayacağız.

Ermenistan'ın Azerbaycan'a yönelik silahlı saldırısı halkımızı büyük zarara uğratmıştır. Biz bu sorunu gidermek için tüm gücümüzle çalışıyoruz. Bizim düştüğümüz durumdan herkes sonuç çıkarmalıdır diye düşünüyorum. Her silahlı ihtilafın zamanında önüne geçilmeli ve uluslararası kamuoyu, onun ortaya çıkmasını engellemek için en kesin önlemler almalıdır.

Bölücülüğü, terörü, aşırı dinciliği önlemek için uluslararası topluluk, keza Türk dili konuşan Devletler Birliği ortak verimli çalışmalar yapmalıdırlar.

Benzeri tehlikeler ise sadece Güney Kafkasya'da değil, diğer bölgelerde de mevcuttur. Geçen yıldan başlayarak farklı aşırı dinci grupların Orta Asya'da, ilk önce ise Özbekistan ve Kırgızistan'da etkin olmaları, onların bölücülük ve terör faaliyetleri sonucu yaşanan insan kaybı ve çatışmalar Azerbaycan'da da haklı endişelere yol açmıştır.

Tüm bunlar, bizim teröre, devletlerin toprak bütünlüğü ve sınır dokunulmazlığı ilkesini ihlal eden saldırgan bölücülüğe, aşırı dinciliğe karşı bundan böyle de ortak mücadele vermemiz, bu alanda çabalarımızı birleştirmemiz gerektiğini bir kez daha kanıtlamaktadır.

Şunu ilginize sunmak isterim ki, AGİT'in İstanbul Zirvesi'nde Azerbaycan Cumhuriyeti, ilk defa olarak, Güney Kafkasya'da güvenlik ve istikrar Paktı'nın kabulü önerisinde bulunmuştu. Bizim girşimimiz bölgenin yabancı askeri güçlerden boşaltılması, saldırı ve etnik temizlik politikasının bertaraf edilmesi, bölücülük ve terörün önüne geçilmesine yöneliktir.

Biz Türkiye Cumhuriyeti'nin, bölgede istikrar ve barışın sağlanmasına yol açacak Kafkasya Paktı'nın oluşturulmasına yönelik çabalarını takdir ediyoruz. Bu önerilerin gerçekleştirilmesi için tüm olanak ve çabalarımızı bir araya getirmeliyiz. Oluşabilecek tehlikeleri yalnız bu yolla önleyebiliriz.

Sayın Devlet Başkanları! Bayanlar ve Baylar!

Görüşme sırasında hazırlanmış olan İstanbul Bildirisinin tüm maddelerini tam destekliyoruz.

Biz Türk dili konuşan ülkelerin cumhurbaşkanlarının zirve toplantılarının daimi sekreterliğinin oluşturulması ve merkez ofisinin Türkiye'de bulunması fikrini alkışlıyoruz.

Eminim, Türk dili konuşan Devletler Briliği'nin 7. İstanbul Zirve toplantısı bizim dostluk ve kardeşliğimizin pekişmesine, Türk dilini konuşan devletler ve halklar arasında çok yönlü ilişkilerin gelişmesine değerli katkılarda bulunacaktır.

İlginize teşekkür ederim.

Kısa inceleme yazısı

DIŞ POLİTİKA

Genel tarihi bilgiler

Azerbaycan-Türkiye ilişkileri

Bilgi notu

Azerbaycan - Türk Dünyası