BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin 50. yılı kapsamında Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev başkanlığında toplanan devlet konseyi toplantısında kendisinin yaptığı açılış konuşması - 3 Aralık 1998


Bu yıl Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin kabul edilişinin 50. yılıdır. Azerbaycan'da da bu yıl insan hakları yılıdır. Sene başında biz bu konuda ilgili kararları onayladık ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 50.yıl etkinliklerinin organizasyonu ve yapılması amacıyla devlet konseyini oluşturduk.

Yılbaşından bu yana pekçok çalışmanın yapıldığını düşünüyorum ve bugün Devlet Konseyi toplantısı için toplanmış bulunuyoruz. Toplantıya komisyon üyelerinin yanı sıra ülkedeki devlet ve  hükümet makamlarının üst düzey çalışanları ve Azerbaycan'da faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin temsilcileri davet edildi. Bugünkü toplantının amacı yapılan işlerin muhasebesini yapmak ve ileride Azerbaycan'da insan haklarıyla ilgili uygulanacak önlemleri tespit etmektir.

                                                            Kapanış konuşması

- Sayın komisyon üyeleri, Bayanlar ve Baylar!

Komisyon toplantısında komisyon üyelerinin ve toplantıya davet edilen sivil toplum örgütleri temsilcilerinin yaptıkları konuşmalarda  Azerbaycan'da insan haklarının durumu ve son yıllarda yapılan çalışmalar, elde olunan başarılar hakkında bilgi verildi. Bunlara dayanarak Birleşmiş Milletler’in, insan haklarının korunması alanında kabul ettiği evrensel bildirinin son yıllarda  Azerbaycan'da fiilen uygulandığı ve epey bir çalışma yapıldığı, bir takım başarıların elde edildiği memnuniyetle söylenebilir.

Bu alan Azerbaycan toplumu için yeni bir alandır. Bu alan, bağımsızlığını kazandıktan sonra Azerbaycan'da gerçek anlamda gelişme kaydetmiş bir alandır. Doğru, Birleşmiş Milletler’in 1948 yılında kabul ettiği bildiriye eskiden üye olduğumuz Sovyetler Birliği de katılmıştı. Ne var ki Sovyetler Birliği'nde bildiriden doğan mükellefiyetlerin neredeyse hiç yerine getirilmediğini de itiraf etmek lazım. Çünkü Sovyetler Birliği, kendi ideolojik çizgisinin gerektirdiği çerçevede yaşıyordu. Ayrıca bu bildirinin içeriği, anlamı, önemi hakkında çok kısıtlı bir bilgiye sahiptiler.

Azerbaycan, bağımsızlığını kazandığı andan itibaren Birleşmiş Milletler Bildirisi'ne katıldı. Ancak bu alanda gerekli çalışmalara hemen başlanmadı. Zaten böyle birşeyi beklemek mantıklı olamazdı. Çünkü bağımsızlığını ilan eden her ülke bir takım zorlu ve ağır sorunlar yaşıyor ve biliyorsunuz, Azerbaycan daha zor, daha acı sorunlarla karşılaştı. Ermenistan'ın Azerbaycan'a yaptığı saldırı, çıkan savaş ve aynı yıllarda Azerbaycan’da mevcut yurtiçi karmaşık, zorlu sosyo-politik durum – tüm bunlar, tabiatıyla Azerbaycan'da BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin uygulanması için gerekli ortamın oluşmasını engelledi. Mamafih, bunun sübjektif nedenleri de vardır. Bazı devlet kurumları veya devleti temsil eden kişiler, aksine, insan haklarını kabaca ihlal ettiler ve insan hakları konusundaki mevzuat hükümlerinin uygulanmasını önlediler yada buna engel oldular.

Azerbaycan'da demokratik, laik, hukuk devletinin kurulması sürecinde insan hakları önemli yer işgal etmektedir ve nitekim biz geçtiğimiz yıllarda bu yapılanma çalışmasını gerçekleştirmekle birlikte Azerbaycan’da insan haklarının sağlanması alanında çok işleri başardık. Bugün bu konuyla ilgili detaylı bilgiler verildi ve ben beyan ederim ki, bağımsız Azerbaycan'ın 1995 yılında kabul edilen ilk Anayasası Azerbaycan'da insan haklarının tanınması, korunması ve aynı zamanda Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin uygulanması için nihayet tüm olanakları sağlamıştır. Bizim görevimiz ve borcumuz Anayasanın hükümlerini yerine getirmek ve Azerbaycan'ın yüksek yasama organı tarafından kabul edilen yasaları uygulamaktır.

Henüz çıkmamış bazı yasalar olabilir, bunlar daha sonra çıkacaktır. Ancak biz Anayasa hükümlerini ve çıkan yasaları uygularsak, şu aşamada bağımsız devletimizde daha büyük bir iş yapmış oluruz. O yüzden de ben bugün konsey toplantısında Azerbaycan'ın tüm devlet, hükümet organlarını ve Azerbaycan'da faaliyet gösteren tüm sivil toplum örgütlerini - hepsini çabalarını birleştirmeye ve insan haklarının korunması, tanınması ile ilgili Anayasal ve yasal yükümlülükleri yerine getirmek için gayret göstermeye çağırıyorum.

Şüphesiz ki, bu konu çok geniş kapsamlı bir konudur. İnsan hakları dar çerçevede ele alınmamalı. Ne yazık ki, sadece Azerbaycan'da değil, hatta uluslararası kurumlarda bile bazı kuruluş ve insanlar insan haklarını yalnız bazı kişilerin, bireylerin hakları çerçevesinde değerlendiriyorlar. Şüphesiz, bu, yanlış bir düşüncedir ve bildirge de insan haklarını en geniş biçimde tanımlamaktadır. Burada bu konuda değerli görüşler söylendi ve bu görüş Azerbaycan için bilhassa önemlidir. Çünkü her bireyin hakkı korunmalı ve sağlanmalıdır, ancak toplu insan hakları ihlalleri söz konusuysa, yahut bütün bir halkın hakkı ihlal ediliyorsa, çiğneniyorsa, bu konuya daha fazla önem verilmeli ve bu konuda yüksek nitelikli bir tutum sergilenmelidir. Ben de şu görüşe katılıyorum, son iki yüzyılda Azerbaycan halkına yapılan soykırım, tecavüz insan hakları ihlalleri açısından en vahim bir olaydır.

Şimdi Ermenistan olarak tanımlanan topraklardan, Azerilerin yüzyıllar, bin yıllar boyunca yaşadıkları öz topraklarından, ana vatanından zorla çıkarılması, sürülmesi ve bu sırada kanlı olayların yaşanması, insanların ölmesi, mahv olması, malını mülkünü kaybetmesi - tüm bunlar büyük bir tarihi dönemde Azerbaycan halkının haklarının çiğnendiğini gösteriyor.

Biz bugün dünya kamuoyunun, uluslararası toplumun, uluslararası örgütlerin halkımızın haklarının ihlaline kayıtsız davranması ve bize ilgi göstermemesinden dert yanabiliriz. Ama şunu da itiraf etmeliyiz, biz kendimiz, yani Azerbaycan halkı da kendi haklarının toplu olarak, korkunç bir şekilde, kabaca çiğnenmesi olayını bir anlamda kabullenmiş ve ne yazık ki, dünyada bu vahşete, bu cinayete değer biçilmesi için gerekli çalışmalar yapılmamıştır. Belki başka halklar kendi haklarını korumak için bu konuda daha fazla çalışmalar yapıyorlardır. Belki onların hakların haklarının ihlala durumları pek fazla değildir, ama onlar bunu dünya kamuoyuna ne şekilde anlatıyorlar. Ancak biz ise on yıllar, bin yıllar boyunca bunlara katlandık. Çoğu zaman sesimizi  bile yükseltmedik ve gerekli çalışmaları da yapmadık. İşte bu yüzyılda, 20.yüzyılda Azerbaycan halkının hakları çok çiğnendi. Sovyet hükümeti tarafından halkımızın hakları vahim şekilde ihlal edildi. Şimdi bunu şöyle yorumlamak mümmkündür, Sovyetler Birliği’nde yaşayan tüm insanların hakları çiğnenmiştir. Bu, genel bir durum olmakla birlikte devletin özelliğinden kaynaklanmıştır.

Mamafih 1948 yılında Sovyet iktidarı döneminde Azerbaycanlıların Ermenistan'dan toplu olarak sınır dışı edilmesi ya da 30’lu yıllarda bugünkü Azerbaycan'dan Azerilerin toplu olarak İran'a sürülmesi veya 1944 yılında Gürcistan topraklarından Azerilerin kovulması ve bir çok benzeri durumlarla ilgili gerekli değerlendirmeler yapılmadı. 20.yüzyılın başlarında, örneğin, 1918 yılında veya 1920 yılında Ermeniler tarafından Azerbaycanlılara yönelik yapılan soykırımlar anarşi ortamında gerçekleşti. Ne var ki 1920 yılından sonra, yani Sovyet iktidarı döneminde de Azerbaycan halkının hakları ihlal edildi.

En nihayet, 1988 yılında Azerilerin Ermenistan topraklarından zorla göç ettirilmesi ve onlara yapılan işkenceler, verilen zararlar, ölümler ve Ermenistan'ın Azerbaycan'a silahlı saldırısı sonucu ülke topraklarının bir kısmının işgal edilmesi yüzünden Azerilerin kendi öz topraklarından, işgal altındaki topraklardan zorla kovulması – tüm bunlar Azerbaycan halkının ve her Azerbaycanlının haklarının kabaca çiğnendiğini ortaya koymakatdır. Ancak maalesef, - ki yineliyorum, - bu, herkesi ilgilendirse de bunlar sıradan bir hal almıştır.

Oysa bağımsız bir devlette yaşadığımız ve insan hakları sorunları ile ilgilendiğimiz şu dönemde ancak bazı bireylerin haklarıyla ilgili konuşmalar yapılıyor, bunun için mücadele veriliyor, tartışmalar yapılıyor. Bir kez daha vurguluyorum, her insanın hakkı korunmalıdır. Fakat çağdaş Azerbaycan’ın tablosunu bugün siyasi açıdan değerlendirecek olursak, dünya çapında Azerbaycan halkının haklarının acımasız bir şekilde toplu ihlali açıkça görülmektedir. Biz Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ni konuşurken, yahut bu bildiriyle ilgili çalışmaları yaparken tüm alanlarda, uluslararası arenada, uluslararası örgütlerde, her yerde bu konuyu, yani Azerbaycan halkının haklarının toplu bir şekilde acımasızca ihlalini ön plana çıkarmalı ve bunu yaymalı, bunu anlatmalıyız. Bu bizim tarihi görevimizdir, her Azerbaycanlının tarihi görevidir. Herkes kendi imkanları ölçüsünde bu görevi yerine getirmelidir. Birilerinin bu konuda imkanı geniş, bazılrının kkısıtlı olabilir. Ancak yapılan bu küçük çalışma diğer büyük çalışmalarla birlikte bizim ortak işimizi oluşturmaktadır.

Devlet kurumlarımız, hükümet makamlarımız bu konulara ciddi bir biçimde eğilmelidirler – belli bir kampanya kapsamında değil, düzenli olarak. Basın organlarımız, bilimsel araştırma kurumlarımız, toplumsal örgütlerimiz, sivil toplum kuruluşlarımız - hepsi bu işe ciddi şekilde eğilmelidirler. Bu konuda Azerbaycan'da herkesin görüş birliği içinde olması gerekir. Bu konuda iktidar muhalefet ayırımı olamaz. Bu bizim ortak milli çalışmamızdır. Bu bizim ortak manevi işimizdir, manevi görevimizdir. Kimse burada kendisine bir yarar sağlama arayışı içinde olmamalıdır. Hiçkimse bu konuyu kendisi için kullanmamalıdır. Hiç kimse bu konuyu kişisel amacı için suistimal etmemelidir. Herkes el birliği ile tüm dünya kamuoyuna, dünya devletlerine, dünya halklarına şunu kanıtlamalıdır ki, Azerbaycan halkının hakları on yıllar, yüzyıllar boyunca ihlal edilmiştir ve 20.yüzyılın sonunda Azerbaycan halkının hakları hala kabaca ihlal ediliyor ve çiğneniyor.

Bunun yanı sıra biz insan hakları ile ilgili tüm diğer alanlardaki faaliyetlerimizi de, kuşkusuz,  sürdürmeliyiz. Son yıllarda yapılan çalışmalar hakkında verilen bilgiler bizim gerçekten hukuk devleti kurduğumuzu, demokratik devlet kurduğumuzu ve insan haklarının korunmasını bir halk çalışması, devletin ortak bir çalışması olarak yapmaya çalıştığımızı gösteriyor.

Bilindiği üzere, yapılan çalışmaları değerlendirerek bu alanda eksikliklerin, kusurların olduğunu da itiraf etmek gerekir. Birilerinin bunu bazı amaçları için kullanması için değil, bu hataları ve eksiklikleri gidermak için itiraf etmeliyiz. Biz kamuoyuna, halka, ülkeye hep gerçeği söylemeliyiz. Bununla birlikte gerçeği tahrif edenlerin de önüne geçmeliyiz. Tahrif edenlere bu konuda doğru bilgi vererk önüne geçilmelidir.

Yaptığımız çalışmalardan en önemlisi Azerbaycan'da idam cezasının kaldırılmasıdır. Biliyorsunuz, bu, tarihi bir olaydır. Bizim kamuoyu, halkımız bunu olduğu gibi değerlendirmelidir. Bu, sıradan bir olay, adım değildir.

İdam cezasının kaldırılması herhangi bir suçluyu bağışlama amacı taşımamaktadır. Bu, evrensel, halk açısından önem arz eden bir konudur. İdam cezasının kaldırılması cumhuriyetimizin, bağımsız Azerbaycan devletinin hümanist siyaset yapan bir devlet olduğunu gösteriyor.

İnsanı öldürmek en büyük vahşiliktir. Bir kimse başkasının canına kıyıyorsa, barbarlık yapıyor. En ağır suçu işleyen kişi devlet mahkemesi tarafından verilen hüküm doğrultusunda öldürülüyorsa bunun kendisi de ağır bir eylemdir. Tekrar söylüyorum, idam cezasının kaldırılması küresel bir olaydır. Yani yüzyıllar boyunca yaşadığımız Azerbaycan'da milletimizin ve eski zamanlardan şimdiye kadar var olan devletlerimizin düzenli bir biçimde uyguladığı bu idam cezası politikasına biz ‘hayır" dedik, bunun önüne geçtik.

O yüzden de ben işte bu konunun bizim bilimsel araştırma kurumları, hukukçular için çok önemli bir konu olduğunu düşünüyorum. Yineliyorum, ben bunun büyük önemini size anlatmaya çalıştım. Bu, bir, beş, on kişi için yapılan bir çalışma değildir. Örneğin, biz idam cezasını kaldırdığımız sırada cezaevinde hakkında idam cezası verilen 100-120 kişi vardı. Her biri mahkemelerde adil bir şekilde yargılanmıştı.

Bu idam cezasını kaldırmadan önce ben birkaç öneride bulunarak, idam cezasına çarptırılan bazi kişilerin dosyalarının yeniden açılmasını, affetmek için bana getirmelerini, veya ölüm cezasının kaldırılarak yerine başka bir cezanın ikame edilmesini istedim. Af  kurumu, afla ilgili çalışmaları yürütenler bunları araştırıp gelip bana söylüyorlardı ki, 5-6 kişiyi öldüren, üstelik vahşice katledenler var. Bunların idam cezası nasıl kaldırılır? Onlara da hak veriyordum. Ancak bunlara rağmen, 5 kişiyi katletmiş o kişiyi de biz - devlet öldürmek istemedik. Bu, devletin ne kadar hümanist, hoşgörülü olduğunu, insana ne kadar çok değer verdiğini ve bunun yanı sıra insanın terbiye edilmesine yönelik büyük bir güveninin olduğunu gösteriyor.

Ne var ki bizim sivil toplum örgütleri, diğer kurumlar bu olay konusunda pek kaydadeğer bir tutum sergilemediler. Bazı muhalif örgütler de burada hiçbir şeyin olmadığı şeklinde yorumlarda bulundular. Oysa tarihi bir olay gerçekleşmişti.

Son yıllarda Azerbaycan'da insan haklarının korunması, temel özgürlüklerin sağlanması alanında çok çalışmalar yapıldı. Özellikle, qlavlit (red. Sovyetler’de basın genel müdürlüğü) tasfiye edildi. Basın kuruluşlarına yönelik bir takım kısıtlamalar vardı. Yani bu qlavlit de tam bir sansür uygulamıyordu. Ancak belirli kısıtlamalar vardı ve bunların kaldırılması Azerbaycan'da gerçekten  insanlara bütün hak ve özgürlüklerin sağlandığını tüm dünyaya gösteriyor. Ne var ki sağlanan bu özgürlüklerden insanların akıllıca, insafla yararlanmaları, bu imkanları kendi amaçları için kullanmamaları, bunları suistimal etmemeleri gerekir.

Ben bu konuyu belli bir diyalektik açıdan değerlendiriyorum. Yani, biliyorsunuz, bu kısıtlamalar vardı, bu kısıtlamalar kaldırıldıktan sonra bazı basın organları kendilerini sadece kaybetmiş olabilirler. Bu özgürlüklerden yararlanarak iftira atmak, yalan-yanlış şeyler yazmak, küfretmek, aşağılamak ve başka şeyler yapmak mümkün diye düşünüyorlar.

Bilindiği üzere, bu tür makalelerin, basında çıkan haberlerin yazarları böylece kendi kültür düzeylerini, yahut genel anlamda kültür seviyelerinin olmadığını yansıtıyorlar. Ben  bunu diyalektik yönden değerlendirdiğimi söyledim. Sanırım, insanlar da zamanla bu özgürlüklerden önyargılı, iftiracı bir tavır takınarak değil, bir vatandaş konumundan hareket ederek faydalanmaları gerektiğini anlayacaklar.

Bununla birlikte, devletin, hükümetin sunduğu bu olanaklar bu tür olumsuz durumlara neden olduğu için üzülüyorum. Son aylarda birkaç gazetede devamlı iftira, hakaret içerikli yazılar çıktı ve  işte hakarete uğrayan, iftiralara maruz kalan bu kişiler kendi haklarını korumak için bazı yöntemlere başvurduklarında bu makalelerin yazarları ortalığı velveleye verdiler, "haklarının ihlal edildiğini" söylediler, hatta açlık grevi yaptılar.

Açlık grevi yapmak belki bir zayıflık belirtisidir. Bizzat ben bunu böyle yorumluyorum. Hak ve  hukuk mücadelesi veren kimse kendi benliğini koruyarak bu savaşı vermelidir. Açlık grevi yapan kimse kendini acındırarak, birilerinin merhametine ya da böyle bir zor durumda onların anlayışına sığınarak bir şey elde edemez. O yüzden de ben tüm açlık grevi yapanlara bunu bırakmalarını tavsiye ediyorum. Hiç kuşkusuz, gerçek anlamda açlık grevi yapan insanlara ben acıyorum ve kimsenin kendi vücudunu zayıf düşürmesini, bunun sonucunda herhangi zorluklar yaşamasını asla istemem.

Dün Rusya televizyonunda bir  haber yayınlandı. Habere göre, Ulyanovsk Vilayeti’nde öğretmenler altı aydır ücret almıyorlar, uzun süreli açlık grevi yaptılar ve onlardan biri hayatını kaybetti. Bunu büyük bir olay gibi yayınladılar. O açlığın muhtemelen, bir gerekçesi vardır. Çünkü bu kişiler çalışmışlar, ücretlerini almalıdırlar, ancak paralarını vermiyorlar.

Bu arada ben bizim Azerbaycan'da son dönemlerde yapılan bu açlık grevlerini dünyada bir benzeri olmayan açlık grevleri olarak değerlendiriyorum. Ben bugün bir kez daha açlık grevlerinin bırakılması tavsiyesinde bulunuyorum. Bununla birlikte bizim adliye, yargı organlarının tüm davalara adil bir şekilde bakacaklarına inanıyorum. Eğer bu davalar özel bir önem taşıyor ve genel olarak kamuoyunun gündemini meşgul ediyorsa, herhangi mahkemenin burada haksızlık yapacağına ihtimal vermiyorum. Bu basın mensupları eğer gerçekten hakikat uğruna mücadele ediyorlarsa, ben bugün tüm adliye, yargı organlarına söylüyorum: herkes adil davransın. Adliye, yargı organları bilhassa adil davransınlar. Ama bu tür olaylarla Azerbaycan'da sosyo-politik durumu germeye kalkışmasınlar. Sosyo-politik yaşam bunlarla bozulmamalı.

Nitekim  Azerbaycan'da insan hakları ile ilgili yapılan çalışmaların olumlu sonuçlar verdiğini bir kez daha vurguluyorum. Bundan böyle bizim devlet, hükümet makamları ve sivil toplum örgütlerinin insan haklarının korunması için çabalarını birleştirmelerini temenni ediyorum. Bu alanda herhangi fark gözetmemek lazım.

Bizim bugünkü toplantıya sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin de katılması, bazılarının hatta konuşma yapması beni çok mutlu etti. Bence, çok önemli birkaç fikir söylediler ve tekliflerde bulundular. Aslında ben bizim idareye, yani Cumhurbaşkanlığı İdaresine talimatta bulunarak burada ileri sürülen önerilerin hepsini kısa sürede değerlendirtmelerini ve gerekli çalışmaları yapmalarını istiyorum. Bu  konuda ilgili kararları almam icab ederse bunun için bana tekliflerini sunsunlar.

Birkez daha vurguluyorum, sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin bugün buraya iştirakı olumlu bir durumdur. Ben bu tür icraatların gelecekte de devam etmesini, siyasi görüş, herhangi parti ve örgüt ayrımı yapılmaksızın tüm sivil toplum kuruluşlarının  Azerbaycan'ın ulusal çıkarları adına
çabalarını birleştirmelerini temenni ederim.


Ben Azerbaycan Cumhurbaşkanı olarak ülkemizde bu sivil toplum örgütlerinin kendi içinde tabakalaşmasına, yahut aralarında bir çelişki veya çatışmanın olmasına tamamen karşıyım. Aksine, ben tüm kurumları çabalarını birleştirmeye davet ediyorum. Bu alanda Azerbaycan'ın hükümet ve  devlet makamlarının her kuruluşla işbirliği yapmaya hazır olduğunu bildiriyorum.

Şimdiye kadar yapılan çalışmaları değerlendirecek olursak, daha önümüzde yapacak çok işimizin olduğunu ayrıca söylemek gerekir. Bağımsız Azerbaycan, pekçok şeye daha yeni yeni alışmaktadır. Aynı şekilde insan haklarına ilgi ve onların BM Evrensel Bildirisi ilkeleri temelinde korunması yeni bir durumdur.

Biztüm toplumu, insanları, tabii ki,  kısa bir zaman içerisinde bu ilkelere alıştıramayız. Devlet makamlarında bile bu ilkelere tam uyulmasını sağlayamayız. Gerçek bundan ibarettir. Örneğin, Anayasayı kabul etmek, kuşkusuz, büyük irade gerektiriyordu. Ama biz bu irademizi Anayasa tasarısına yansıttık. Anayasa tasarısı da halk tarafından referandumda kabul edildi. Kanunlar, en üst yasama organında görüşüldü ve onaylandı. Ama bunların uygulanması - bu, büyük bir süreçtir, çok büyük süreçtir. İnsanların bilincinin değişmesi, psikolojik değişiklik, hukuki bilgi birikiminin artırılması – tüm bunlar zaman istemeketdir.

Nitekim, ben işlerimizi düzenli bir şekilde yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Ancak kimse, gerek kendisi gerek bir başkası, Azerbaycan’ın insan hakları alanında  üst düzeye ulaştığı veya ulaşması gerektiği yönünde hayaller kurmasın. Ben Azerbaycan’ın buna henüz ulaşamadığı kanaatindeyim. Zira tekrar söylüyorum, biz tüm toplumu bu çalışmaya alıştırmalıyız.Yürütme organlarını, bu çalışmaya tam anlamıyla alıştırmalıyız. Bu yasa ve Anayasa hükümlerini uygulayabilmesi için icra memurunun kendi bilincine bunun yerleşmesi gerekir. Fakat bu, sadece icra memuruna bağlı değildir. Nitekim sıradan bir vatandaşın da yasaya uyması, bağlı kalması, hayatını yasalar çerçevesinde sürdürmesi gerekir. Ancak ne yazık ki, bugün insan haklarından bahseden bazı insanlar ve "Azerbaycan'da insan hakları ihlalleri" hakkında gürültülü konuşmalar yapanların kendileri yasalara uymuyorlar, yasaları, diğer insanların haklarını ihlal ediyorlar. Birilerinin hakkını savunurken başkasının hakkını çiğniyor, başkasının hakkına tecavüz ediyorlar. Gerçek durum işte bundan ibarettir.

O yüzden de ben yineliyorum, hiç kimse, keza muhalif kurumlar Azerbaycan'da insan haklarını koruma görevinin kendilerine verildiğini sanmasın. Asla. İnsan Hakları, Azerbaycan devleti, devlet ve hükümet makamları, cumhuriyetimizin Anayasası ve ülkemizin kabul ettiği kanunlar tarafından korunuyor. Bu alanda yapılan çalışmalar ortada. Azerbaycan'da insan haklarının korunması ve hukuk devletinin gelişmesi için gerçekten uğraşan kişi hükümetle, devletle, tüm kurumlarla birlik olmalı, yine söylüyorum, bu konuyu istismar etmemeli, kendi amaçları için kötüye kullanmamalıdır.

Biz İnsan Hakları Bilimsel Araştırma Enstitüsü’nü kurduk, yani bu konuda karar aldık. Ben bu enstitüye çok büyük görevler düştüğü görüşündeyim. Dilerim, enstitü, bu alanda işinin ehli olan uzman ve akademisyenlerden oluşur ve güzel işler yapar.

Genel olarak, konuşmamın başında söylediğim gibi, ulusal konularda daha geniş kapsamlı işlerin yapılması gerekir. Bireysel hakları savunmak herkesin, devletin görevidir. Biz bunu yapmalıyız ve yapacağız. Fakat ileride halkımızın, milletimizin haklarının korunmasına çalışmak ve çiğnenmesini önlemek, şimdiye dek Azerbaycan halkına karşı yapılmış bu adaletsizlikleri detaylı olarak araştırmak, büyük eserler, kitaplar, önemli sanat eserleri yapmak ve bunu tüm dünyaya duyurmak, tanıtmak yalnız bir kuşağın yapacağı iş değildir. Bu, birçok kuşak boyunca yapılacak iştir. Ancak şimdi biz gönüllü olarak bu işe başlamalı ve gelecek nesillere de bırakmalıyız, yani bir temel geliştirip kendilerine hazır durumda ulatırmalıyız. Bu, onyıllar boyunca devam etmelidir. Ancak biz, isteyerek, bu temeli atmalıyız. Azerilerin 1948 yılında Ermenistan'dan sürülmesi ile ilgili imzaladığım kararda ve diğer girişimlerde ben bu amacı güdüyordum.

Ben son dönemlerde yaptığım konuşmalarda insan haklarının korunması ile ilgili şunu söyledim ve bugün bir kez daha tekrarlıyorum: Biz afla ilgili düzenlemeler de yapacağız. Cumhurbaşkanlığı İdaresi, bu konuda gerekli çalışmalar yapıyor ve öneriler hazırlıyor. Bu  çalışmaların hızlanması için bugün ben bir kez daha talimat verdim. Ben verdiğim sözleri yerine getirmek istiyorum, af kararını imzalamak ve af düzenlemeleri ile ilgili bir girişimde bulunmak istiyorum. Belgeleri kısa sürede düzenleyerek bana sunmaları lazım.

Konseyimiz  çalışmalarına devam etmeli düşünüyorum. Konseyin, sadece bu bildirinin 50. Yılını kutlamak için oluşturulduğunu düşünmenizi asla istemem.  Bu konseyin çalışmaları süreklilik arzetmelidir. 10 Aralık’ta büyük bir kutlama töreni yapılacaktır. Bugüne kadar birkaç konferans düzenlendi, bugünlerde de yapılacaktır. Ancak iş bununla bitmiyor. Yani bizim bu çalışmamız belli bir süre ile sınırlı kalmamalıdır. Biz bildirinin kabulünün 50.yılını kutlamakla birlikte tüm dünyaya beyan ediyoruz ki, Azerbaycan, demokratik, laik hukuk devleti kurarak insan hakları bildirisine bağlıdır ve bundan sonra da bağlı kalacak, bu bildiriden doğan bütün çalışmaları tüm dünyada ve Azerbaycan topraklarında uygulayacaktır.

Konseyin gelecek çalışmalarını konu alan bir çalışma planının hazırlanması gerektiğini düşünüyorum. Biz bu çalışma planını daha sonra inceler ve onaylarız. Aynı çalışma planına dayanarak  1999 yılında da faaliyetlerde bulunmalı ve bunu sürdürmeliyiz.

Böylece, biz konseyimizin bugünkü toplantısında önümüzdeki konuları ele aldığımızı düşünüyorum. Öne sürülen önerilerin hepsinin incelenmesi ve bana rapor edilmesi için bir kez daha talimat veriyorum. Teşekkür ederim.

Bilgi notu

TOPLUM