Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü`nde verdiği "21.yüzyılın eşiğinde Azerbaycan ve Kafkasya" konulu konferans - Paris, 13 Ocak 1997


Sayın Rektör!

Sayın Bayanlar ve Baylar!

Ben Fransa`da, Paris`te sizinle, böylesine nüfuzlu bir dinleyici kitlesi ile bir araya gelmekten son derece memnunum. Fransa, Paris ve burada bulunan kişilerin düzeyi ile ilgili yeterli bilgi edindiğim için ben bu görüşmeyi şahsım için büyük bir şeref olarak görüyorum.

Bana önerilen mevzuda sizi ilgilendiren konulara geçmeden önce benim özgeçmişimle ilgili demin size verilen bilgilere küçük bir açıklık getirmek isterim. 1982 yılı sonunda, Leonid Brejnev`in ölümünün ardından ben Moskova`ya davet aldım, SSCB Bakanlar Kurulu Başkanı Birinci Yardımcısı olarak atandım ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Politbüro üyesi seçildim. 1987 yılı sonuna kadar, Sovyetler Birliği`nin o dönemdeki liderleri, özellikle Mihail Gorbaçov ile aramızdaki ilkesel görüş ayrılıkları nedeniyle istifa etmek zorunda kalıncaya kadar bu görevleri yürüttüm. Daha sonra beni takip ettiler. Sovyetler Birliği tarihinden biliyorsunuz ki, orada üst makamlarda görev yapan kimse görevi bıraktığı takdirde sosyopolitik yaşamdan tamamen tecrit ediliyordu.

20 Ocak 1990`da, yani 7 sene önce Sovyetler Birliği yöneticileri sovyet askeri birliklerinin büyük bir bölümünü Bakü`ye sevkederek halk harekatını, ulusal harekatı bastırdığında, saldırı yapıldığında ben bu eyleme karşı çıktım ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi`nden ayrıldım. Daha sonra beni takibe aldılar, basında bana karşı büyük bir karalama kampanyası başlandı ve ben 1990 senesinde yazın Moskova`yı terk etmek zorunda kaldım. O sırada Sovyetler Birliği yöneticilerinin yanlış eylemlerine itiraz ettiğim için hayatımın büyük bir bölümünü geçirdiğim Bakü`de yaşamama da, ne yazık ki, izin vermediler. Ben daha uzaklara - doğduğum, fakat gençlik yıllarımda ayrıldığım Vatana - Nahçıvan`a geri dönmek zorunda kaldım. Nahçıvan şimdi olduğu gibi, o dönemde de abluka altında bulunuyordu. Ben üç sene orada tamamen tecrit edilmiş durumda yaşadım ve Haziran 1993`te Bakü`de ve Azerbaycan`da iç savaş çıktığında, Azerbaycan aydınlarının temslcilerinin, halkın, cumhuriyetimizin çeşitli kesimlerinden olan birçok kişilerin ricası üzerine Bakü`ye döndüm ve Azerbaycan Parlamentosu Başkanlığı görevini yürüttüm, ardından burada söylendiği gibi, 3 Ekim 1993`te Azerbaycan Cumhurbaşkanı seçildim.

Benim yaşamımla ilgili sizin daha net bir bilgiye sahip olmanız, herşeyin çok yolunda gittiğini - ki benim Politbüro üyesi olduktan sonra birden bire Azerbaycan Cumhurbaşkanı seçildiğimi - sanmamanız için ben burada aktarılan bilgilere bunları eklemeyi ve bazı detayları açıklamayı gerekli buldum.

Şimdi ise görüşmemizin temel konusu ile ilgili. 1993 yılında ben Bakü`ye geldiğimde Azerbaycan çok felaket bir durumdaydı, iç savaş başlamıştı. Aslında aynı yıl Azerbaycan Cumhuriyeti`nin bağımsızlığının ikinci yılıydı. Ülkemiz hakkında görüş edinmeniz için ben Azerbaycan`ın bağımsız bir devlet olmasından önce yaşanan olaylarla ilgili size bilgi vermek zorundayım.

Eskiden SSCB`ye üye olan cumhuriyetler 1991 yılının sonunda Sovyetler Birliği`nin çökmesi üzerine bağımsızlıklarını kazandılar. Fakat Sovyetler Birliği cumhuriyetlerinde,- onların sayısı 15`ti,- sosyopolitik süreçler aynı değildi ve tamamen farklı biçimlerde gelişiyordu. 1988 yılında Azerbaycan`a karşı saldırı başlandı, yani, komşu Ermenistan Azerbaycan`a karşı, Azerbaycan Cumhuriyeti`nin Dağlık Karabağ İli`ni kendine bağlama iddialarını öne sürdü. Dağlık Karabağ Azerbaycan`ın küçük bir bölgesidir, Azerbaycan`da Sovyet İktidarı kurulduktan sonra, 1923 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti içinde özerklik statüsünü kazanmıştı. Söylemeliyim ki, şu küçük özerk il, tabii ki, sosyalist düzeni koşulları altında yeteri kadar büyük bir gelişme sağlamıştı. Fakat Ermenistan`da, hem de sadece orada değil, diğer bazı ülkelerde bulunan milliyetçi, aşırıcı çevreler, bunun yanı sıra "Taşnaksutyun" Partisi Dağlık Karabağ`da belli aralıklarla bu ilin Ermenistan`a bağlanması gerektiği yönünde ortamlar geliştiriyorlardı.Fakat farklı dönemlerde yapılan bu girişimler başarısızlıkla sonuçlandı. Bunların önüne geçildi ve söylediğim üzere, Dağlık Karabağ başarıyla gelişmeye devam etti.

Şunu da dikkatinize sunarım ki, 1988 yılında, bu anlaşmazlık ilk başlandığında Dağlık Karabağ`da 170 bin kişi ikamet ediyordu. Bunun yüzde 30`unu Azeriler, yüzde 70`ini Ermeniler oluşturuyordu. Burada pek de şaşılacak bir şey yoktu. Azerbaycan`ın diğer bölgelerinde de, eski Sovyetler Birliği`nin diğer cumhuriyetlerinde de, diğer ülkelerde de çeşitli uluslardan olan kişiler yaşıyorlar. Fakat 1988 yılında Dağlık Karabağ`da, Ermenistan`da Dağlık Karabağ`ın Ermenistan`a bağlanması için harekat başlandı ve bu, askeri anlaşmazlığa dönüştü. Bu arada şunu söylemeliyim ki,- ben burada size tam açık konuşuyorum ve güvenilir tarihi bilgilere, olaylara dayanıyorum,- böyle bir harekatın şiddetlenmesi için kıvılcım, hem de çok güçlü bir kıvılcım professör Aganbekyan`ın 1987 yılı sonunda Fransa`nın "Humanite"gazetesine verdiği demeç oldu. O, bu demeçte Dağlık Karabağ`ın Ermenistan`a bağlanmasının gerektiğini, bu konuyu Soveytler Birliği`nin o zamanki lideri Mihail Gorbaçov ile görüştüğünü ve Gorbaçov`un bunu olumlu karşıladığını beyan etti. Hiç kuşkusuz buna benzer diğer konuşmalar da yapıldı. Ben bu demeci şu nedenden dolayı anlatıyorum ki, orada bilhassa Mihail Gorbaçov`a istinat ediliyordu. Herşey bundan başladı ve ardından artık sekiz senedir devam eden kanlı bir savaşa dönüştü.

Düşünüyorum ki, o sırada, Azerbaycan ve Ermenistan`ın Sovyetler Birliği içinde yer aldığı dönemde,- 1988 yılından 1991 yılına kadar üç seneyi aşkın bir süre boyunca - Sovyet yönetimi bu anlaşmazlığın önüne geçebilir ve onun böylesine geniş alanlara yayılmasına, böylesine ağır sonuçların ortaya çıkmasına izin vermeyebilirdi.

Sovyet yönetminin Azerbaycan`a yönelik adaletsiz tutumu, kuşkusuz ki, cumhuriyet nüfusu arasında komünist düzenine ve sosyalizm düzenine karşı çok büyük itiraz dalgasının oluşmasına neden oldu. Sovyetler Birliği`nin komünist yöneticilerinin Azerbaycan halkına karşı adaletsiz tutumlarından dolayı halkın bu öfkesi 1989 yılının sonunda yaygın bir hal aldığında Sovyet yönetimi ve bizzat Gorbaçov 20 Ocak 1990 yılında sovyet birliklerinin büyük bir bölümünü Azerbaycan`a sevkederek halkımızı bastırma kararını aldılar.

1990 yılı Ocak trajedisi Azerbaycan`da sosyopolitik durumun daha keskin bir hal almasına neden oldu. Sonuç olarak tüm bunlar cumhuriyetimizde istikrarsızlığa yol açtı. Azerbaycan içinde bulunan çeşitli negatif güçler de bunu fırsat bilerek iktidar mücadelesine başladılar. Ekim 1991`de bağımsızlığını kazandığı sırada Azerbaycan`da zorlu bir siyasi durum söz konusuydu. Tüm bunlar Azerbaycan`da devlet düzeninin zayıflamasına neden oldu, bu cumhuriyette iktidarın zorla ele geçirilmesi ile sonuçlandı. 1992 yılında böyle bir darbe yaşandı, bunun sonucunda Azerbaycan Halk Cephesi iktidara geldi. Fakat o, bir seneden fazla iktidarda kalamadı, silahlı çeteler ayaklandı ve onu devirdi, işte o sırada, Haziran 1993`te Azerbaycan`da iç savaş başlandı. 1993 yılında böyle bir ortamda ben Azerbaycan`da istikrarlı yönetimi sağlama sorumluluğunu üstlenmek zorunda kaldım. Büyük sıkıntılara rağmen üç senedir Azerbaycan`da istikrarlı bir siyasi iktidar mevcuttur.

Keza aynı dönemde Ermenistan ile Azerbaycan arasında savaş devam ediyordu. Ermenistan silahlı birlikleri Azerbaycan içinde siyasi istikrarın olmamasından, bunun yanı sıra dışarıda bazı devletlerin güçlü desteğinden yararlanarak Azerbaycan topraklarının bir kısmını işgal etmeyi başardılar. Halihazırda Azerbaycan topraklarının yüzde 20`si Ermenistan silahlı birliklerinin işgali altındadır. Bu alana Dağlık Karabağ ve toplam alanı yaklaşık 16 bin kilometrekare olan çevredeki bölgeler dahildir. Bu bölgeler Ermenistan topraklarına bitişiktir. İşgal edilmiş topraklardan Azerbaycan`ın bir milyondan fazla vatandaşı göçe zorlanmıştır, onlar cumhuriyetimizin çeşitli bölgelerinde, özellikle çadırlarda yaşıyorlar.

1994 yılında Ermenistan ile ateşkesin sağlanması ile ilgili bir anlaşma imzalandı ve iki yıl yedi aydır ona uyulmaktadır. Fakat Azerbaycan`ın toprak bütünlüğü, onun devlet hudutları ihlal edilmiştir, ülkemiz çok büyük maddi ve manevi zarara uğramıştır. Biz askeri operasyonların tekrar başlanmasını istemiyoruz, sorunu barış yoluyla çözmek gerekir diye düşünüyoruz ve bu alanda kendi adımıza tüm gerekli önlemleri alıyoruz. Sorunun barışçıl yoldan çözümü için koşullar Azerbaycan`ın işgal edilmiş tüm topraklarından Ermenistan silahlı birliklerinin çekilmesi, ülkemizin toprak bütünlüğünün sağlanması, cumhuriyetimizin tüm vatandaşlarının kendi yaşadıkları yerlere geri dönmeleridir. Biz bunun yanı sıra Dağlık Karabağ`a Azerbaycan devletinin sınırları içinde en geniş özerklik statüsünün tanınması ve Dağlık Karabağ`ın tüm nüfusunun güvenliğinin güvence altına alınması mümkündür diye düşünüyoruz. Bu formülde tavizler söz konusudur ve biz Ermenistan ile Azerbaycan arasında barışın sağlanması, bölgemizde, tüm Kafkasya`da barışın sağlanması için ödünler veriyoruz. Fakat Ermenistan yapıcı olmayan bir tutum izlediği için bu sorun çözülemiyor. Ermenistan Dağlık Karabağ`a bağımsızlık verilmesine, ardından ise, hiç kuşkusuz, onu Ermenistan`a bağlamaya çalışıyor. Biz bunu kabul etmiyoruz ve hiçbir zaman kabul etmeyeceğiz, zira kendi topraklarımızın bir bölümünün diğer devlete verilmesi konusunda taviz veremeyiz. Hiçbir devlet de böyle bir taviz veremez.

Ermenistan kendi yapıcı olmayan tutumunu Aralık 1996`da AGİT`in Lizbon Zirvesi`nde de sergiledi. Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığının çözümü ile ilgilenen Minsk Grubu tarafından Dağlık Karabağ anlaşmazlığına barış yoluyla son verilmesi ilkelerini konu alan bir tasarı önerildi. Lizbon Zirvesi`nde AGİT`in sonuç belgesi kapsamına alınması öngörülen bu tasarıda anlaşmazlığın giderilmesine ilişkin temel ilkeler, yani üç ilke belirlenmişti: Azerbaycan`ın ve Ermenistan`ın toprak bütünlüğünün tanınması, Azerbaycan`ın sınırları içinde Dağlık Karabağ`a en geniş özerklik statüsünün verilmesi, Dağlık Karabağ`ın tüm nüfusunun güvenliğinin güvence altına alınması.

Biz anlaşmazlığın barışçıl yoldan giderilmesi konusunda bir zemin oluşturacak bu ilkeleri kabul ettik. Ermenistan ise bunu kabul etmedi ve aynı tasarının AGİT belgesi kapsamına dahil edilmesine oy vermedi. Fakat Azerbaycan`ın ilkesel tutumu ve AGİT`in Ermenistan dışında tüm üyelerinin çok adil yaklaşımı sonucunda bu ilkeler AGİT Dönem Başkanı`nın özel bildirisinde kendi ifadesini buldu. AGİT üyesi devletlerden sadece Ermenistan bu ilkelere, nitekim Birleşmiş Milletler`in, AGİT`in ve genel olarak uluslararası hukuk normlarının temel ilkelerine itiraz etti. Fakat düşünüyoruz ki, AGİT üyelerinin bu ilkeleri desteklemesi sonucu biz, tabii ki, AGİT üyesi tüm ülkelerin, özellikle Minsk Grubu üyesi ülkelerin katılımıyla etkin bir çalışma yaparak söz konusu ilkelerin Ermenistan - Azerbaycan anlaşmazlığının barış yolyla çözümünün temelini oluşturmasını ve anlaşmazlığın son bulmasını, Ermenistan ile Azerbaycan arasında barışın, üstelik istikrarlı ve kalıcı bir barışın sağlanmasını temin edebiliriz.

Bağımsız Azerbaycan devletinin kendi milli devlet düzeni sürecini hangi koşullar altında gerçekleştirdiği ve sosyo-ekonomik nitelikli sorunları nasıl çözdüğü ile ilgili bilginiz olsun diye ben tüm bunları söylemeyi gerekli gördüm.

Kafkasya`daki anlaşmazlıkları, oradaki genel durumu konuşacak olursak, Gürcistan topraklarında Gürcü-Abhaz, Gürcü-Oset anlaşmazlıkları var, Çeçenistan`da sizin de bildiğiniz Rusya ile Çeçenistan arasında bir ihtilaf var, Kafkasya`nın diğer bölgelerinde de bazı anlaşmazlıklar mevcuttur. Allah`a şükürler olsun, bunlar daha geniş alanlara yayılmamıştır. Biz düşünüyoruz ki, hem Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığının çözümü için, hem de Kafkasya`da tüm anlaşmazlıklara son verilmesi için her devletin toprak bütünlüğüne ilişkin ilkelerin kesin olarak uygulanması kritik bir önem arz etmektedir. Biz dünyadaki tüm ülkelerin toprak bütünlüğünü destekliyoruz. Yeryüzünün herhangi bir noktasında bölücülüğe, saldırgan milliyetçiliğe, uluslararası terörizme karşıyız.

Tüm bu sorunlara ve zorluklara rağmen, Azerbaycan bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürüyor ve gelişiyor, demokratik, uygar, hukuk devletinin yapılanması, yaşamın tüm alanlarında demokrasi ilkelerinin uygulanması yolunda güvenle ilerliyor. Biz Kasım 1995`te halk oylaması yoluyla Azerbaycan`ın ilk demokratik Anayasasını kabul ettik. İşte o dönemde çok partili düzenin temelinde bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti parlamentosuna ilk seçimler yapıldı. Anayasanın maddeleri uygulanıyor, parlamento çalışıyor, ülkemizin demokratik gelişimi için birçok önemli yasalar kabul edilmiştir. Azerbaycan`da tüm alanlarda siyasi çoğulculuk sağlanmıştır, biz insan haklarının, bireyin haklarının, kişi özgürlüğünün korunmasına büyük önem veriyoruz. Azerbaycan çok uluslu bir devlettir, bizde üç din-İslam, Ortodoks Hristiyan, Musevi dinleri özgür kılınmıştır. Biz ekonomide yaygın piyasa düzenlemelerinin gerçekleştirilmesi yolunu izledik, devlet mülkiyeti özelleştirilmiştir ve önümüzdeki iki sene içinde tüm devlet tesislerinin yüzde 70`i özelleştirilecektir. Biz toprak reformu ile ilgili köklü, kendi koşullarımıza uygun yeterince devrimsel nitelikli bir kararı onayladık. Söz konusu yasa toprakların satışı ve diğer kişilere verilmesi hakkını tanıyarak özel mülkiyete geçişini öngörmektedir.

Bu önlemler kendi sonuçlarını veriyor. Son dönemler Azerbaycan`ın sosyo-ekonomik durumu iyileşiyor, iki senedir cumhuriyette enflasyon düşük düzeydedir. Örneğin, aylık enflasyon oranı yüzde 1`in altında, genel olarak 1996 yılında ise yüzde 5`ten az olmuştur. Ulusal para birimi- manat istikrarlı bir paradır, son dönemler Amerikan Dolarına karşı değer kazanmıştır. Biz tüm ekonominin, özellikle dış ticaretin liberalleşmesine ilişkin birçok önlemler aldık. Hem Azerbaycan ekonomisine sermaye yatırmak, hem de özelleştirmeye katılmak, ülkemizin büyük sanayi ve tarım tesislerinde ortak çalışmalar yapmak için yabancı yatırımcıların Azerbaycan`a gelmesini etkin bir biçimde teşvik ediyoruz.

Azerbaycan`ın zengin doğal kaynakları, büyük ekonomik, sanayii, tarımsal, bilimsel-teknik ve entelektüel potansiyeli vardır. Azerbaycan ekonomisinin dünya ekonomisi ilkelerine, ekonomik yönden gelişmiş ülkelerin birikimine dayanarak biçimlendirilmesi bizm izlediğimiz temel yoldur.

Biz Azerbaycan`ın petrol ve doğal gaz yataklarının yabancı şirketlerle ortak kullanımı alanında daha büyük başarılar kazandık. Eylül 1994`te Azerbaycan`ın petrol yataklarının uluslararası şirketler kosorsiyumu ile ortak kullanımına ilişkin ilk büyük anlaşmayı imzaladık, onu "Yüzyılın anlaşması" diye isimlendiriyorlar. Bugün Paris`te, Elysee Sarayı`nda Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac`ın ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı`nın katılımıyla beşinci anlaşma - Hazar`ın Azerbaycan`a ait sektöründe bulunan "Lenkeran deniz" ve "Talış-deniz" petrol yataklarının ortak işlenmesi ve kullanımı konusunda Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi ile Fransa`nın en büyük "Elf Akiten " ve "Total" şirketleri arasında anlaşma imzalandı. Bugün imzalanan anlaşma 25 yıllığına ortak çalışmaların yürütülmesini ve yaklaşık olarak 1.5 milyar Amerikan Doları değerinde yatırımın yapılmasını öngörüyor. İlk değerlendirmelere göre, söz konusu yataklardan 350 milyon barel petrol elde edileceği bekleniyor. Son iki yılda imzaladığımız tüm anlaşmalar ise Azerbaycan ekonomisine yaklaşık 15 milyar Amerikan Doları değerinde yatırımın yapılmasını öngörüyor. Bu anlaşmalara dünyanın 11 ülkesinin 16 çokuluslu şirketi katılıyor.

Düşünüyorum ki, bu rakamlar Azerbaycan`ın kendi doğal kaynaklarını etkin ve verimli kullandığı ve hiç kuşkusuz dünya ekonomisi ile bütünleşmek için yabancı yatırımları, ekonomik ve teknolojik açıdan gelişmiş ülkelerin ilerici teknolojisini nasıl değerlendirdiği konusunda size bilgiler sağlıyor. Zannedersem, tüm bu söylediklerim ülkemizin tüm dünyaya açık olması konusunda kuşku bırakmamaktadır. Azerbaycan`ın amacı kendi ekonomisinin dünya ekonomisine entegrasyonunu sağlamaktır. Ülkemizde özgür girişimcilik için tüm koşullar sağlanmıştır, yabancı yatırımların korunması yasalarımızla, Anayasayla ve, hiç kuşkusuz, cumhurbaşkanlığı otoritesi ile tam güvence altına alınmaktadır. Tüm bunlara dayanarak şu söylenebilir ki, Azerbaycan`ın güzel sosyo-ekonomik geleceği var. Biz eminiz, yaşamımızın tüm alanlarında demokratikleşme yolunda ilerleyerek Azerbaycan`ın dünyanın uygar ülkeleri sırasına girmesini sağlayacağız. Azerbaycan tüm komşularıyla barış ve huzur ortamında yaşamaya çalışıyor. Ermenistan ile karşılıklı ilişkilerimizi anlattım. Bizim kuzey komşumuz Rusya, güney komşumuz İran`dır, Batıda Gürcistan ile sınır komşusuyuz. Türkiye de sınır komşusu olduğumuz bir ülkedir. Ermenistan dışında, bu ülkelerin hepsiyle normal ilişkilerimiz var ve bu ilişkilerin daha dostça, daha etkin bir biçimde gelişmesi için çaba göstereceğiz.

Çoğrafi konumu bakımından Azerbaycan büyük önem arz etmektedir. Onun jeopolitik konumu sadece bizim açımızdan değil, hem de Dünya Topluluğu açısından önemlidir diye düşünüyorum. Azerbaycan Avrupa ve Asya`nın kavşağında bulunuyor. Avrupa ülkesi olarak ise Avrupa`nın en ucra bir köşesindedir. Azerbaycan Avrupa ülkesi olmak istiyor. Biz Avrupa Birliği ile etkin işbirliği içindeyiz, bir başvuruda bulunduk ve Avrupa Konseyi`nde konuk ülke olarak yer aldık, yakında onun tam üyesi olacağımızı ümit ediyoruz. AGİT`in çalışmalarında aktif yer alıyoruz ve tabii ki ülkemiz hemen hemen tüm uluslararası örgütlere üyedir.

Azerbaycan sadece Kafkasya için değil, hem de Kafkasya`nın sınırları dışında bulunan bölge için de büyük önem arz etmektedir. Kafkasya ötesi bölgede,- ben Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan`ı kastediyorum, - istikrarın, normal bir durumun sağlanması tüm Kafkasya açısından, keza Rusya ve Kafkaslar`a komşu diğer ülkeler açısından önemli bir faktördür diye düşünüyoruz. Biz önemli bir faktör olarak görülen bu rolümüzü olabildiğince iyi bir şekilde yerine getirmeye çalışıyoruz. Sanırım eğer Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığının çözümü mümkün olursa, bu, Kafkasya`da diğer anlaşmazlıkların da son bulmasına, burada barışın ve istikrarın sağlanmasına yol açacaktır, bunun ise hem diğer ülkeler, hem de Avrupa geneli için büyük önemi olacaktır. Kafkasya`da barışı, huzuru, istikrarı sağlamak için biz kendi adımıza herşeyi yapıyoruz ve bundan böyle de yapacağız.

Azerbaycan`daki bugünkü iç durum istikrarlıdır. Daha önceki yıllardan farklı olarak, son üç yılda biz Azerbaycan`da sosyo-politik istikrarı tam anlamıyla sağlamış bulunuyoruz. Devlet cumhuriyetteki durumu tam kontrol altına almış durumda ve ben Azerbaycan`daki durumun aydan aya, yıldan yıla iyileşeceğinden eminim.

Biz Fransa ile Azerbaycan arasında ilişkilerin gelişmesine büyük önem veriyoruz. Bugün Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Jacques Chirac, Fransa Ulusal Meclis Başkanı, Ticaret Bakanı, Paris valisi ile görüşmelerde ben şunu birkez daha söyledim, Fransa ile Azerbaycan arasında tüm alanlardaki - ekonomi, kültür, politika alanlarındaki - işbirliğini genişletmek ve derinleştirmek için mevcut olanakları tümüyle değerlendirmek gerekir. Düşünüyorum ki, bugün Fransa`nın "Elf Aquitaine" ve "Total" şirketleri ile imzalanmış anlaşma hem iyi bir zemin, hem de Fransa`nın tüm diğer şirketlerine, onların Azerbaycan ile işbirliği alanında çabalarını güçlendirmeleri için iyi bir çağrıdır.

Konuşmamın sonunda bugün Fransa`da, Paris`te bulunmaktan derin bir memnunluk duyduğumu belirtmek istiyorum. Fransa Cumhuriyeti`nin tarihi ve kazanımları, Fransa`nın demokrasi alanındaki birikimi, yaşamın birçok alanlarında sizin ülkenizin deneyimleri Azerbaycan`da demokratik devlet yapısı alanında bizim için zengin bir kaynak ve örnektir. Fransa Cumhuriyeti`ne, Fransız halkına derin saygı ve sevgilerimi sunarım. Size, tüm Fransızlara mutluluk ve huzur dolu bir yaşam, yeni başarılar dilerim. Sorularınızı cevaplamaya hazırım. Dikkatiniz için teşekkür ederim.

De Montbrial (Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanı): Rapor için Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`e teşekkür ediyorum. Artık zamanın geç olduğunu göz önünde bulundurarak tartışmanın daha kısa sürmesi için Azerbaycan Cumhurbaşkanı`na sadece üç soru sormakla yetinmek istiyorum. Benim kanaatimce, bu sorular eninde sonunda sorulacaktır.

Soru: İlk soru sırf bilgi niteliği taşımaktadır ve Sovyetler Birliği`nin hukuksal mirasçısı sorunu ile ilgilidir. Azerbaycan ile Rusya arasında hukuksal mirasçı sorunu tam çözülmüş müdür, yoksa Ukrayna ve Rusya`ya karşı karşıya getiren tartışmalı konular gibi hâlâ çözülmemiş olarak duruyor mu?

İkinci soru: Siz petrol hakkında konuştunuz, fakat boru hatları ile ilgili sorunlardan bahsetmediniz. Bu konuda birkaç şey söyleyebilir misiniz?

Üçüncü Soru: Siz İran ile iyi ilişkilerinizin olduğunu hatırlattınız. İleride İran Azerbaycanı ile igili sorunlar olabilir mi?

Haydar Aliyev: SSCB`nin hukuksal mirasçı sorununa - Rusya`ya değinecek olursak, tabii ki, tüm sorunlar çözülmemiştir. Sovyetler Birliği çöktüğünde ve Azerbaycan bağımsızlık kazandığında ben Azerbaycan`da değildim, daha doğrusu, oradaydım, fakat devlet makamlarında çalışmıyordum. Ekim 1993`te Azerbaycan Cumhurbaşkanı seçildiğimde ise bu durumu incelemeye başladım. Ve Sovyetler Birliği`ne ait muhtemelen herşeyin Azerbaycan açısından adaletsiz dağıtıldığından emin oldum. Nitekim, ben, burada hatırlatıldığı üzere, yaklaşık olarak 14 sene Azerbaycan Cumhuriyeti`nin yönetimini üstlendim ve beş seneyi aşkın bir süre Sovyetler Birliği liderlerinden biri oldum, Sovyetler Birliği döneminde Azerbaycan topraklarında nelerin bulunduğunu iyi biliyordum. Ne yazık ki, Azerbaycan`da bulunanların hepsi onun kendisine bırakılmadı. Bu haksızlıktı. Bazı küçük konular var, biz şimdi onları çözüyoruz. Fakat şimdi tüm bunlar için artık çok geç kalınmış. Fakat bunun bir haksızlık olduğunu ben artık söyledim.

Petrol boru hattına gelince ise, yabancı petrol şirketleri konsorsiyumu Azerbaycan Petrol Şirketi ile birlikte Azerbaycan`dan petrol ihracı için iki petrol boru hattının inşası ile ilgili karar kabul etmişler. Petrol boru hatlarından birisi - Rusya üzerinden geçerek Karadeniz kıyısındaki Novorossisk limanına kadar uzanan boru hattı kısmen mevcuttu, fakat 1996 yılında boru hattının döşenmesi çalışmaları tam sona erdi. Yapımına Mart ayında başlanılacak ve 1998 yılında tamamlanacak olan ikinci petrol boru hattı Batı yönünde Gürcistan üzerinden geçerek yine Karadeniz kıyısına - Supsa limanına kadar uzanacaktır. Fakat 1994 yılı Eylül ayında imzaladığımız anlaşmada, sanırım, Türkiye`nin Akdeniz kıyısında bulunan Ceyhan limanına kadar büyük petrol boru hattının yapımı öngörülüyor. Bu petrol boru hattının güzergahı ile ilgili birkaç proje, öneriler bulunuyor. Fakat bu konuda henüz net bir karar alınmamıştır. Biz bu petrol boru hattını da inşa edeceğiz diye düşünüyorum. Zira her yeni anlaşma imzalandığında ileride Azerbaycan`da üretilmesi öngörülen petrolün miktarı da artıyor. Kazakistan topraklarında petrol çıkaran yabancı petrol şirketleri petrolün Hazar Denizi, Azerbaycan üzerinden Avrupa`ya ihracının sağlanması ile ilgili önerilerde bulunmuşlar. Bunun kendisi de daha büyük miktarda petrolün ülkemiz üzerinden ihraç edileceğini gösteriyor. Bu nedenle de bu petrol hatları yapılmalıdır. Bunlar Azerbaycan`dan, Hazar Denizi çevresinden, Orta Asya`dan petrol ihracının yapılması için gereklidir. Bu, Azerbaycan`ın büyük jeopolitik ve stratejik önemini birkez daha gözler önüne seriyor.

Sizin üçüncü sorunuza, İran hakkında soruya gelince ise, ben artık söyledim, bu ülke ile bizim dostluk ilişkilerimiz var, bunları pekiştirmek, geliştirmek için önlemler uyguluyoruz. İran`da yaşayan Azerilere gelince, evet, orada onların sayısı çok fazla. Ben kesin bir rakam veremem, fakat yaklaşık 20-30 milyon civarında olduğunu söylüyorlar. Onlar İran vatandaşılar. Bugün Cumhurbaşkanı Jacques Chirac Fransa`da beş milyon müslüman yaşadığını söyledi. Onlar Fransız halkının bir bölümünü oluşturuyorlar. İran`da oturan Azeriler de Müslümanlar, onlar da İran halkının bir parçasıdır. Bu bakımdan herhangi bir sorun görmüyorum. Ben artım söyledim ki, biz tüm devletlerin - Azerbaycan`ın da, Ermenistan`ın da, Rusya`nın da, Fransa`nın da, İran`ın da toprak bütünlüğünden yanayız.

De Montbrial: Bu toplantıya katılmayı kabul ettiği ve böylesine önemli soruları cevapladığı için Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`e teşekkür ederim. Ben Azerbaycan liderine ve ona eşlik eden tüm kişilere mutlu yıllar dilerim ve toplantıyı bitirelim diye öneriyorum.

Haydar Aliyev (şakayla): Hayır, durun, benim söyleyeceklerim var. Birincisi, bu pek demokratik olmuyor. Siz kendiniz sorular sordunuz ve diğerlerine ise bu fırsatı tanımıyorsunuz. Biz Fransa`ya demokrasi öğrenmeye geldik, meğerse, burada, şu enstitüde otoriter bir düzen sözkonusudur. Bu nedenle de ben burada daha bir saat kalmaya, soruları cevaplamaya hazırım, zira demokrasi yolunda ilerlediğimizi ve benim herhangi bir kişinin istenilen sorusunu cevaplamaya hazır olduğumu bilesiniz diye. Nitekim ben az soru sorulmasından memnunluk duymam.

Soru: Sayın Cumhurbaşkanı, Azerbaycan ve Rusya arasındaki ilişkilerin mevcut durumunu bilmek istiyorum ve Siz ülkenizin BDT`ye katılımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Haydar Aliyev: Rusya ile ilişkilerimiz iyidir, dostluk ilişkileri niteliğindedir. Biz bu ilişkilerin daha iyi olmasını istiyoruz ve kendimiz önlemler alıyoruz.

BDT`ye gelince ise, biz BDT üyesiyiz. Fakat orada bizim tasvip etmediğimiz konular da var. Biz kendimiz demokrasi kurallarına uygun davranıyoruz, kendi tutumumuzu, kendi görüşümüzü ortaya koyuyoruz. Genel anlamda, biz BDT daha demokratik bir kuruluş olmalıdır diye düşünüyoruz. Demokrasi ilkeleri orada daha yaygın bir biçimde uygulanmalıdır ve BDT`yi geliştirmek, pekiştirmek gerekir.

Soru: Sayın Cumhurbaşkanı, Siz Azerbaycan`ın çokuluslu bir ülke olduğunu, orada Rusların, Yahudilerin yaşadıklarını söylediniz. Azerbaycan`da ne kadar Rus ve Yahudi yaşadığını, onların vatandaşlıkla ilgili hangi haklara sahip olduğunu anlatabilir misiniz?

Haydar Aliyev: Anlatabilirim. Azerbaycan`da 300 binden fazla Rus, 50 bin kadar Yahudi ikamet ediyor. Onlar vatandaşlıktan doğan tüm haklardan faydalanıyorlar, Azerbaycan`ın bütün haklara sahip birer vatandaşılar. Biz cumhuriyetimizde bu uluslardan olan kişilerin ikamet etmelerinden çok sevinçliyiz. Şunu söylemeliyim ki, yaklaşık olarak 1988-1989 yıllarından 1993 yılına kadar Rusça konuşan nüfusun bir kısmı Azerbaycan`dan göç etti. Biz bunun önüne geçtik. Onlardan bazıları Azerbaycan`daki istikrarsızlıktan korkup gittiler, bazı durumlarda ise onlara karşı adaletsiz davrandılar. Biz bu sorunu çözdük. Şimdi Azerbaycan`da Rusça konuşan nüfus normal, istikrarlı koşullar altında yaşıyor. Bizim parlamentoda Rus, Ukrayna ulusuna mensup milletvekilleri bulunuyor, bu ulusların temsilcileri kamu ekonomik kuruluşlarında çalışıyorlar. Biz Azerbaycan`ın çokuluslu olmasını ülkemizin bir zenginliği olarak değerlendiriyoruz. Ermenistan kendi ülkesinde tek uluslu bir yapıyı sağlamıştır. Şimdi orada Ermeniler dışında hiçkimse yok. Onların büyük bir hata yaptıklarını düşünüyorum. Fakat bu, onların kendi işidir.

Soru: Soruma açıklık getirmek istiyorum. Diğer uluslardan olan kişiler Azerbaycan vatandaşlığını kabul etmek zorundalar mı, yoksa isteyerek mi Azerbaycan vatandaşı oldular?

İkinci soru: Azerbaycan`da ikamet eden ve Rusya pasaportunu bulundurmak isteyen yabancılar hangi haklara sahiptirler?

Haydar Aliyev: Biliyorsunuz, biz hiçkimseyi Azerbaycan vatandaşlığını kabul etmesi için zorlamadık, kabul etmek isteyen etti, istemeyen ise etmedi. Bizde bu hususta da özgürlük söz konusudur. Azerbaycan`da Rus vatandaşlığını kabul eden Ruslar var, biz buna da karşı değiliz. Vatandaşlık milli mensubiyetle belirlenmemektedir. Fransa`da da bunun böyle olduğunu düşünüyorum. Biz Azerbaycan`da bilhassa bu ilkeyi temel alıyoruz.

Soru: Hazar`ın statüsü ile ilgili soru sormak isterim. Söylediklerinizden şu anlaşılıyor ki, kanaatinizce, bu konuda bir sorun yok. Fakat Hazar`ın statüsüne ilişkin sözleşmenin olmaması demin anlattığınız yatakların işletilmesine engel olamaz mı veya bunu geciktirir mi?

Haydar Aliyev: Biliyorsunuz, Hazar bin yıllardır mevcuttur. Fakat onun statüsü hiçbir zaman tespit edilmemiştir. Bu nedenle de bugün de buna pek ihtiyaç duyulmamaktadır. Bununla birlikte, Hazar`a kıyıdaş devletler arasında bu konuda görüşmeler yapılmaktadır. Düşünüyorum ki, biz ileride bir gün bir uzlaşmaya varacağız. Fakat bu, Hazar`da her ülkenin kendi sektöründe bulunan petrol yataklarının kullanımına asla engel olmamaktadır. Hazar`ın sektörlere bölünmesi konusu çok önceden belirlenmiştir. Biz mevcut birikimleri değerlendiriyoruz ve bu tutum doğrudur.

Teşekkür ederim.