Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev`in, Avrupa Konseyi heyeti ile görüşmesi - Bakü, 3 Ocak 2001


Sayın Bakan, ben sizi selamlıyorum. Sizi Bakü`de, Azerbaycan`da görmekten çok mutluyum. Letonya`nın Avrupa Konseyi dönem başkanlığını yürütmesi nedeniyle sizi kutluyorum. Bu, her ülke için büyük önem arz eden bir olaydır. Biz Sovyetler Birliği üyesi olduğumuz sırada Letonya temsilcilerinin herhangi yurtdışı gezisi için Moskova`nın iznini almaları gerekiyordu. Şimdi ise Letonya, Avrupa Konseyi gibi nüfuzlu bir kuruluşun dönem başkanlığını yapıyor. Bir düşünün, kısa bir zaman diliminde dünyada ne gibi değişiklikler olmuştur.

Yeniden yapılanmanın ilk yıllarında Letonya`nın bağımsızlığına kavuşmak için nasıl çabaladığına ben şahit oldum, bunların hepsini iyi hatırlıyorum. Sizin insanlar çok aktiflerdi. Doğru, o sırada ben artık çalışmıyordum,- 1987 yılında görevlerimden ayrılmıştım, bu süreç ise daha sonra başlandı,- buna rağmen tüm çalışmaları izliyordum. Bundan önce, Sovyetler Birliği varolduğu dönemlerde zaman zaman Letonya`nın birçok sorunları ile ilgileniyordum, ki o konuya değinmiyorum bile.

Şimdi ise farklı bir ortamda karşılaşıyoruz. Siz Avrupa Konseyi Dönem Başkanı, Letonya Dışişleri Bakanısınız, ben ise birçok olayların ardından bağımsız Azerbaycan`ın cumhurbaşkanlığını yapıyorum. önceleri beraber çalıştığın, aynı devlette yaşadığın insanlarla karşılaşmak, bence, çok hoş bir olaydır. Şimdi bizim özgür ve bağımsız olmamız da hoş bir gelişmedir. Tabii, Letonya, bağımsızlığına diğer Baltik ülkelerine kıyasla daha erken kavuştu. Fakat ne fark eder. Sovyetler Birliği çökmeden önce hem Letonya`da hem Litvanya`da Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitenin tutumunu savunan Komünist Partisi mevcuttu.

Dünyada büyük dönüşümler yaşanmıştır. Bu heyet yeni yılda, yeni yüzyılda, yeni binyılda ağırladığım ilk heyettir. Bu heyet çok değerlidir, zira Avrupa Konseyi heyetidir. Heyet, Azerbaycan`a çok ciddi bir konuyla ilgili gelmiştir. Bu yüzden ben bu görüşmeden memnunum ve enteresan olacağını, en başlıcası ise olumlu sonuçlar sağlayacağını düşünüyorum. Biliyorum, bugün siz parlamento başkanımızla, başbakanımızla, dışişleri bakanı ile, cumhurbaşkanlığı idari işler müdürü ile bir araya gelmişsiniz. İlgilendiğiniz konular daha ziyade cumhurbaşkanlığı idari işler müdürünün görev alanına girer.

Gün bitiyor. Bana söylediler ki, yarın siz gidiyorsunuz, buraya kısa süreli bir ziyaret için gelmişsiniz. Çok üzüldüm. Zira daha uzun görüşmek, en başlıcası ise, bugünki Azerbaycan`ı, başarılarını, sorunlarını, zorluklarını görmenizi isteriz. Kentimizi, Azerbaycan`ın başkentini gezin isteriz. Buyurun.

***

Sayın Bakan, Azerbaycan hakkında, onun çağdaş durumu hakında, Azerbaycan`ın demokrasi, siyasal çoğulculuk, insan haklarının korunması yolunu izlemesi hakkında söylediğiniz görüşler, düşünceler için teşekkür ederim.

Siz çok doğru buyurdunuz. Ben açık konuşan birisiyim. Gelgelelim, kimi zaman bazı batılı ülkelerde tüm bunları pek net değerlendiremiyorlar. Demokrasi, bir süreçtir. Bunu siz söylediniz. Bunlar benim sözlerim olmadığı için söylüyorum. Sizin de ifade ettiğiniz gibi, demokrasi, bir arada toplanarak inşa edilecek birşey değildir. Azerbaycan`ın başkanlığını yaptığım sırada, 70`li 80`li yıllarda ben burada çok sayıda fabrika, köprü, konut, okul, hastane ve diğer tesisler yaptırdım. Şu an bulunduğumuz bu binayı, aynı şekilde birçok diğer binaları ben yaptırdım. Sizin tabirinizle, demokrasi, kaynak bulup, makineleri, işgücünü bir araya getirerek inşa edip hizmete açılacak bir şey değil. Bunlar tamamen farklı şeylerdir. Demokrasi, bir süreçtir. Üstelik insanlar, ülkeler ve halklar, kendileri hazır oldukları takdirde, bu süreçten geçerler.

Biz kendimizi 100-200 yıllık demokrasi tarihine sahip ülkelerle asla kıyaslayamayız. İşte sizin Letonya`ya bakalım. O, 1940 senesine kadar bir düzende yaşadı, ardından Sovyetler Birliği`ne katıldı. 1990 yılına kadar komünist ideolojisini uygulayarak varlığını sürdürdü. O zamanlarda da kendilerinde demokrasi, düşünce özgürlüğünün bulunduğunu söylüyorlardı. Fakat orada bunlar söz konusu toplumun sınırları içinde sağlanmıştı.

Biliyor musunuz, ülkelerin 100-200 yıl boyunca kattetikleri yolda ilerlemek ve onlarla aynı düzeyde olmak gerçek dışıdır. Ben bunu herkese söylüyorum. Bu nedenle ben düşüncelerimi açıkça ifade ediyorum, önceleri Sovyetler Birliği üyesi olmuş ülkeleri, sosyalizm kampında bulunan ülkeleri - Doğu Avrupa ülkelerini ve başka ülkeleri düşündüklerinde daha gerçekçi olsunlar. Nitekim onlar kendi gelişme merdivelerinin farklı basamaklarında bulunmuşlar ve doğal olarak bir hamlede 100 metre atlayamazlar,- zira kişi 4-5 metre, en fazlası 6 metre atlayabilir, - bu, imkansızdır, gerçek dışıdır. Ne yazık ki, batıda bazıları düşünüyorlar ki, herhangi Batı Avrupa ülkesinde de, Kafkasya`da da, daha bilmem nerede demokrasi aynı olmalı. Böyle birşey imkansız.

Öte yandan biz, demokrasinin başlıca taşıyıcıları ve büyük birikim sahibi olan ülkelerin aldığı mesafeyi çok kısa sürede katedebiliriz ve katediyoruz, bu farklı bir konudur. Bu yüzden demokrasi öyle bir olaydır ki, insanların zihniyetinde değişimler olmalıdır. Bu, çarçabuk inşa edip, ardından böyle yap, otur, kalk diyeceğiniz şey değil. Bu, mümkün değil. Onun için ben size katılıyorum ve Size açıkça söylemek istiyorum: biz demokrasi, siyasal çoğulculuk, insan haklarının korunması yolunu izliyoruz. Bizim başka yolumuz yok. Söylemek istediğim şu, biz başka bir yolu izlemeyeceğiz ve üstelik bunu herhangi batılı ülkenin hoşuna gitmesi ve bizi Avrupa Konseyi`ne üye olarak almaları için yapmıyoruz. Bunu şu nedenle yapıyoruz, biz bağımsızlık kazandıktan sonra bu yolu kendimiz seçtik. Bu, gösteri için değil. Biz bu yolu devletimizin daha özgür, bağımsız gelişmesi için tek yol olarak görüyoruz. Bu yolda biz ne kadar ilerledik, başkaları ne kadar ilerledi - biliyor musunuz, bu da göreceli bir değerdir. Kimin nasıl değerlendirmesine bağlı. Fakat biz bu yolda ilerliyoruz ve ilerleyeceğiz.

Avrupa Konseyi üyeliğine gelince, biz, elbette, Avrupa`nın bir parçasıyız. Üstelik Azerbaycan, Avrupa`nın en ucra kösesinde bulunuyor. Azerbaycan`dan sonra Avrupa bitiyor. Biz Avrupa ailesinde yer almak istiyoruz. Eğer kimse bunu istemiyorsa, ne yapalım, biz bunsuz da yaşarız. Yani bu işi zorbalığa dökemeyiz.

Örneğin, demokrasinin en önemli unsurlarından biri seçimlerdir. Bizde parlamento seçimleri yapıldı. Zannedersem, bizim koşullarda, halkımızın mantalitesi, gelenekleri göz önüne alınırsa, seçimler normal geçti. Fakat eksiklikler, yolsuzluklar da oldu. Onun için Merkez Seçim Kurulu ve Anayasa Mahkemesi 11 bölgede seçimlerin sonuçlarını iptal etti. Biz bu konuda ideal olmak niyetinde değiliz. Bununla birlikte, ben nerede ideal seçimlerin yapıldığını bilmiyorum? Bazı ülkeler, kendilerinde seçimlerin tamamen ideal bir şekilde yapıldığını söyleyebilirler, bırakın onlar öyle düşünsünler. Ben onlarla tartışmıyorum. Bununla birlikte, ben Azerbaycan`da seçimlerin, güya tamamen demokratik olmayan bir ortamda yapıdığını vs. kabul edemem. Bırakın, benim söylediklerimi isteyen onaylar, istemeyen onaylamaz.

Bir bakın bizde kaç gazete çıkıyor.

Hollanda`da bile Azerbaycan'da olduğu kadar çok sayıda gazete çıkmaz. Burada her kes gazete çıkarmaya başlamıştır. Bizde serbest piyasa ekonomisi uygulanıyor. Para kazanmış veya kazanmamış, yahut nereden bulmuş, farketmez, şimdi bizde bir gazete hastalığı ortaya çıkmıştır. En demokratik ülkelerde 5, 6, 10 tane gazete çıkar, herkes onları alır okur vs. Burada ise biliyor musunuz, herkes bir yarış içinde, bakalım kim ne kadar gazete çıkaracaktır. Bu bir hastalık, ben buna tamamen sakin yaklaşıyorum. Zira demokrasi ve basın özgürlüğü, siyasal çoğulculuk konusunda uygar bir düzeye ulaşmamız için biz hastalığın aşamalarından geçmeliyiz. Bizim gazetelerde pek çok iftira, hakaret içerikli yazılar yayınlıyorlar. Düşünebiliyor musunuz, birçok gazete her gün bana hakaret ediyor. Bana onları mahkemeye vermemi söylüyorlar. Ben onları mahkemeye verebilirim, bana hakaret ettiklerini kanıtlayabilirim, fakat basını sıkıştırıyorlar diye Avrupa'da hemen yaygara koparacaklar. Onun için bazen ben her türlü hakarete, her türlü yalana, her türlü haksız iftiraya dayanmak zorunda kalıyorum. Ayrıca buna sizin hoşunuza gitmesi için değil, sırf halkı uygarlığa alıştırmak için dayanıyorum. Bizde herşey - demokrasi, basın özgürlüğü, insan hakları henüz başlangıç aşamasındadır diyebilirim. Toplumumuz bu başlangıç aşamasını büyük zorluklarla atlatıyor.

Sayın Bakan, siz iki kere vurguladınız ki, halihazırda Azerbaycan`da sosyopolitik istikrar sağlanmıştır. Onun için bugün Azerbaycan`ın Avrupa Konseyi`ne katılması konusunu tartışanlar Azerbaycan`ın bağımsızlığına kavuştuğu dönemden bu yana nasıl bir yoldan geçtiğine baksınlar. Buraya şunu da eklemek isterim ki, Ermenistan, ezelden beri Azerbaycan toprağı olan Dağlık Karabağ`da nüfusun çoğunu Ermenilerin oluşturduğunu bahane ederek bu toprağı ele geçirmek ve ilhak etmek için daha 1988 yılında Azerbaycan'a karşı savaşa, ülke toparklarını taciz etmeye başladı. Ben bu konuya sonra tekrar döneceğim. Bu taciz savaşa dönüştü ve 1988 yılından 1994 yılına kadar devam etti, benim kararlılığım sonucu durduruldu.

Burada daha neler olmadı! Her yıl veya iki yılda bir yönetim değişiyordu. İnsanlar, halkı kenetlemek, kendi toprağını korumak veya sorunu savaşsız, adil yoldan çözmek yerine, bu durumu fırsat bilerek silahlı çeteler kuruyor ve iktidar için mücadele veriyorlardı. Doğrusu, asıl iktidar mücadelesi 1990 yılında faciaya yol açtı. Sovyet Ordusu, Gorbaçov, Siyasi Büro Azerbaycan`a tanklar, büyük askeri birlik sevketti ve Bakü sokaklarında kan döküldü. Siz Şehitler Hıyabanı`nı ziyaret etiniz mi, bilmiyorum. Bu Hıyaban 1990 yılına kadar yoktu, orada bir park vardı. Bir gecede pek çok insan hayatını kaybetti! Ben Sovyetler Birliği tarihini iyi biliyorum. Siz tarihle ilgileniyorsunuz, muhtemelen siz de iyi biliyorsunuz. Sovyetler Birliği tarihinde böyle bir olay görülmedi, hükümet, devlet kendi halkına yönelik böylesine korkunç bir saldırı gerçekleştirdi!

Tabii ki, bu, Azerbaycan`da durumu karmaşık hale getirdi. Böyle karmaşık bir ortamda, bir yandan Ermenistan, Azerbaycan topraklarına saldırıyordu, öte yandan ülke içinde istikrar yoktu, savaş olmasına rağmen halkı örgütleyerek düşmana karşı harekete geçiremiyorlardı. Bilakis, insanlar ayrı ayrı gruplar halinde iktidar mücadelesi veriyorlardı. Bu, neye yol açtı? Bu yeni bir faciaya - Ermenistan silahlı kuvvetlerinin, üstelik Rusya birlikleri ile beraber, Hocalı`da soykırımı yapmasına ve Azerbaycan iktidarının tekrar el değiştirmesine neden oldu. Bu yeni başkan da Moskova`ya kaçtı.

Yönetime demokratik güçler denilen güçler, yani Halk Cephesi geldi. Bir zamanlar sizde de Halk Cephesi vardı. Fakat sizin Halk Cephesi kültürlüydü, uygardı. Ne yazık ki, bizim Halk Cehpesi ne Letonya, ne Estonya Halk Cephesin`nin seviyesine ulaşamadı. Halk Cephesi iktidara geldi, bir sene sonra Azerabycan'da iç savaş başladı. Biliyor musunuz, ellerinde büyük miktarda silah bulunduran aynı takımın adamları, neden kendileri cumhurbaşkanı olmasınlar diye düşündüler. Bu yüzden Gence kentinden buraya askeri birlik gönderdiler. Burada yönetim o denli acizdi ki, devleti savunmak yerine hepsi bir yana kaçıp canını kurtardı. Bölücülük eylemlerinin yeni türü başlandı. Ermenilerin, asıl bölücülerin Dağlık Karabağ`da başlattıkları savaşın yanı sıra Güneyde yeni bölücülük hareketi başlandı. Söz konusu Halk Cephesi`nden olan birkaç "yetkili", Azerbaycan`ın birkaç güney bölgesini koparma, bağımsız cumhuriyet kurma ve az kalsın onu İran`a bağlamanın mümkün olduğu yönünde karar aldı. Kuzey`de de bölücülük girişimleri oldu.

Bir düşünün, Azerbaycan bağımsızlık kazandıktan sonra nasıl zor durumdaydı. Bildiğiniz üzere, 1993 yılında ben buraya, Bakü`ye davet aldım, burada istikrar ortamını sağlamaya başladık, hatta tüm bunlardan sonra 1994 yılında bana yönelik darbe girişimi oldu. Altı ay sonra ise OMON, yani özel polis birlikleri İçişleri Bakanlığı'ndan ayrıldı, kontrolünde bulunan askerleri, silahları bir araya getirdi ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı'na emretmeye başladı: Ya istifa edip iktidarı bize vereceksin, ya da biz seni ölüdereceğiz. Buna da dayanmak zorunda kaldık, Azerbaycan`ı, devlet düzenini savunmamız gerekiyordu ve şükür ki bunu başadık. Peki sonra?

Birkaç ay sonra Cumhurbaşkanı'nın, Romanya ve Bulgaristan gezisinden dönüşü sırasında çeşitli devletlerin bazı özel güvenlik birimlerinin katılımıyla cumhubaşkanının uçağına burada roketli saldırı girişiminde bulunuldu. Çok şükür, bu kez Allah yardım etti, uçak yön değiştirerek başka yere iniş yaptı. Söylemek istediğim şudur, 1995 yılında ilk anayasasını kabul edinceye dek, ilk parlamentosunu kuruncaya dek Azerbaycan, kaç yıl ne zor durumlar yaşadı bir düşünün. Sonralar da herşey pek yolunda gitmedi. Azerbaycan`a hâlâ çeşitli baskılar yapılıyor. Azerbaycan`ın jeostratejik konumu, zengin enerji rezervleri - petrol, doğal gaz vs.birçok ülkelerin ilgisini çekiyor ve hepsi burada kendi çıkarlarını sağlamak istiyor. Onun için bazen böyle durumlarda bunlara karşı direnmemiz gerekir.

İşte biz böyle bir ortamda demokrasi yolunu izliyoruz. Bazıları düşünüyor ki, demokrasi kargaşa demektir, demokrasi anarşi demektir: ne istersem yaparım. Biz bunu kabul edemeyiz. Biz son birkaç yılda büyük zorluklar pahasına burada istikrarı tesis ettik. Öncelikle, askeri operasyonları durdurduk, sorunun barışçıl yoldan çözümü için Ermenistan ile görüşmeler yapıyoruz. İkincisi, Azerbaycan`daki bu silahlı grupları, suç unsurlarını vs.etkisiz hale getirdik, istikrarı sağladık, halk huzur içinde yaşamaya başladı. Oysa yaklaşık 5 yıl önce burada akşamları sokağa çıkmak mümkün değildi. Herkes silahla dolaşıyordu, ne isterse yapıyordu. Kısacası, işte bu kısa zaman diliminde biz Azerbaycan`ın tüm bu felaketlerini ortadan kaldırdık. Bu kısa sürede isitikrarı sağlamayı başardık, birçok sorunları çözdük. Şimdi ekonomimiz gelişiyor. Hem önceki yılların, hem 2000 yılı verilerine göre Azerbaycan ekonomisinin büyüme hızı açısından BDT ülkeleri arasında birinci sırada yer almaktadır. Bu o kadar da kolay değil, gökten inmiyor Bu, bizim ekonomi politikamızdır, uyguladığımız politikalardır, piyasa ekonomisnin sağlanmasına yönelik net çizgimzidir, sonuç itibariyle demokrasi, özgürlük demektir. Onun için böyle bir ortamda şunu düşünmek haksızlık olurdu, şimdi Azerbaycan`da demokrasi, insanlarının tam huzur, gönenç içinde yaşadıkları, savaşların, iç sarsıntıların ne anlama geldiğini bilmedikleri ülkelerle aynı düzeyde olmalıdır.

Onun için de ben sizin şu düşüncenizi birkez daha vurguluyorum, demokrasi bir süreçtir ve biz bu yolda ilerliyoruz. Elbette, biz Avrupa Konseyi üyesi olmak istiyoruz. Bunun bize daha büyük sorumluluklar yükleyeceğinin farkındayız. Avrupa Konseyi üyesi olmadığımız dönemde biz herhangi şeyi özgürce yerine getiririz veya getirmeyiz, bu , bizim bileceğimiz iştir, bize kimse birşey yapamaz. Fakat Avrupa Konseyi üyesi olduğumuzda biz Avrupa Konseyi`nde belge imzalayacağız ve o zaman istesek de istemesek de bu belgeyi yerine getirecek ve bu kurallara uyacağız. Kısacası, Avrupa Konseyi'ne üye olmanın ne anlama geldininin bilincindeyiz, yani bize daha büyük sorumluluklar düştüğünün farkındayız. Biz daha büyük demokrasi tecrübesi elde etmek için, Azerbaycan`ı demokratikleştirmek, Avrupa Konseyi`nde bulunan, özellikle uzun zamandan beri bu kuruluşa üye olan ülkelerle daha yoğun işbirliği yapmak için bu yola giriyoruz.

Tutuklulara gelince, biliyorsunuz, geçenlerde ben çok sayıda kişiyi kapsayan af kararnamesini imzaladım. Ben yılda yaklaşık üç-dört af kararnamesi imzalıyorum. Benim girişimim üzerine sunulan af kararını parlamento onaylıyor ve pekçok kişi setbest bırakılıyor. Bizde bu süreç uygulanıyor ve uygulanacaktır. Bu konuda kimsenin endişesi olmasın.

Kaldı ki burada yaşananlar vs.ilgili sorunuza, ben bunun bir kısmını yanıtladım. Durum şöyle, Ermenistan ile Azerbaycan arasında 1988 yılında başlanmış olan ihtilaf, ne yazık ki, henüz bertaraf edilmiş değil. Ateşkesi sağlamış olmamız hem Ermenistan için hem Azerbaycan için büyük bir iştir. Fakat o dönemden bu yana, şimdiye kadar barışın tesisine ilişkin bir uzlaşmaya varılamamış ve sorununun tamamen giderilmesi konusunda bir mutabakatın sağlanamamış olması, tabii ki, kötüdür. 1992 yılında AGİT Minsk Grubu denen grup kuruldu. Söz konusu grup 12 ülkeden ibaret ve bu sorunun barışçıl yoldan çözüme bağlanması ile ilgileniyor. Bu arada, 1993 yılında Minsk Grubunun dönem başkanlığını İtalya, daha sonralar İsveç üstlenmiştir.

Sayın İan Ellison AGİT Minsk Grubu dönem başkanlığını yaptı ve bir sene zarfında biz kendisiyle burada, başka yerlerde pekçok defa bir araya geldik. Fakat, maalesef, sorunun giderilmesinde bize yardımcı olamadılar. Sayın İan Ellison çok uğraştı. Benim kendisiyle ilgili çok iyi düşüncelerim var. Mümkünse benim selamımı kendisine iletin. Fakat sorunu çözemediler. O sırada sizde dışişler bakanlığını Bayan Margarita Uglas üstlenmişti, kendisi güzel, alımlı bir bayandır. Buraya gelmişti, kendisiyle görüştüm, biz görüşmelerde bulunduk. Bayan Uglas o sırada AGİT dönem başkanlıydı. O da birşey yapamadı. Ardından görevi Rusya`ya devrettiler, o da birşey yapamadı. Ardından Rusya görevi Finlanda`ya devretti, o da birşey yapamadı. Nihayet, aralık 1996`da AGİT Lizbon Zirvesi`nde Rusya`yı, Amerika Birleşik Devletleri`ni ve Fransa`yı eşbaşkan olarak atadılar. O dönemden bu yana şu üç büyük devlet sorunun çözümünde bize yardım edemiyor.

Peki sorun nedir? Ermenistan düşünüyor ki, Dağlık Karabağ Ermenistan`a bağlanmalıdır. Guya orası Ermeni toprağıdır. Bu, tarihi gerçeklere aykırıdır. Fakat savaş sırasında farklı nedenler yüzünden Ermeniler, bırakın Dağlık Karabağ`ı, onun çevresinde bulunan ve nüfusu sırf azerbaycanlılardan oluşan daha yedi bölgeyi işgal ettiler. Bu bölgelerden bir milyon kişi göç ettirilmiştir, onlar çadırlarda yaşıyorlar. Bizim muhalefet herşeyde beni suçluyor, ittihamlardan biri de şudur ki, Aliyev yedi senedir bu sorunu çözemiyor. Onlardan biri bu sorunu çözebileceğini düşünüyor. Oysa bu sorunun çözümü için onların hespi birlik olup bir adım bile atamaz. Ben biliyorum, bu sorun ne denli zordur. Ermenistan saldırgandır, Ermenistan insanların haklarını çiğniyor. Avrupa Konseyi, bir halkın hakları için mücadele vermiyor? Halkımız tecavüze uğramıştır. Sürekli yaşadıkları yerlerden göç etmeye zorlanmış bir milyon kişi 6-7 senedir çadırlarda yaşıyor. Azerbaycan`da gerçek durum işte böyledir. Avrupa Konseyi, buna pek önem vermiyor. Fakat birileri bir suç işleyip cezaevine konduğunda kısa sürede onun serbest bırakılmasına çalışıyor.

Biliyor musunuz, biz böyle bir yaklaşımı tasvip edemeyiz. Biz Avrupa Konseyi' ne üye oluyoruz, zira temel sorunun, kitlesel insan hakları ihlallerine yol açan bu sorunun çözümü için Avrupa Konseyi çaba sarfetsin istiyoruz. Bu çözüm, Azerbaycan topraklarının işgalden kurtarılması, insanların yaşadıkları yerlere geri dönmesi, - gerçi orada herşey darmadağın edilmiştir, tüm hayata yeniden başlamak gerekir,- Azerbaycan`ın toprak bütünlüğünün sağlanması suretiyle sağlanabilir. Bunlar Güney Kafkasya bölgesini alakadar eden konulardır.

Güney Kafkasya`da üç cumhuriyet bulunuyor - Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan. İlişkilerimiz çok iyiydi. Gürcistan`da yarım milyon Azerbaycanlı ikamet ediyor. Fakat hiçbir sorun yok. Ne bizim tarafımızdan toprak iddiası var,- oysa onlar Azerbaycan ile sınır komşusudurlar,- ne Gürcistan tarafından. Biz aramızdaki karşılıklı ilişkileri sürdürüyoruz. Siz muhtemelen biliyorsunuzdur, halihazırda Gürcistan ekonomik açıdan zor durumdadır. Biz Gürcistan`a elimizden gelen yardımı yapıyoruz. Gerçi bizim de sorunumuz az sayılmaz. Rusya, kuzey komşumuzdur. Halihazırda Rusya, AGİT Minsk Grubu eşbaşkanıdır. Fakat bununla birlikte onlar Ermenistan`a gizlice bir milyar dolarlık silah ve mühimmat vermişler. Böyle şey olur mu? Azerbaycan ve Ermenistan, BDT üyeleridir. Üstelik Rusya, sorunu barışçıl yoldan çözmek amacıyla kurulan AGİT Minsk Grubunun eşbaşkanlığını yürütüyor. Bununla birlikte Rusya, Ermenistan`a gizlice bir milyar dolarlık silah yolluyor. Neden? Sorunu çözmek için mi, yoksa başka birşey için mi? Bizim topraklarda hiçbir yabancı ülkenin askeri üssü bulunmamaktadır. Ermenistan`da ise Rusya`nın askeri üsleri bulunuyor. Bu azmış gibi, son bir yılda onlar oraya takviye güçler, en yeni S-300 füzeleri, en yeni MİG-29 uçakları göndermişler. Yani şu küçük bölgeye o kadar silah konuşlandırmışlar. Ben Rusya yetkililerine soruyorum, bu niçin, neden yapılıyor? Fakat tatmin edici bir yanıt alamıyorum. Bölgemizin özelliği, işte budur.

Türkiye ile çok iyi ilişkileirmiz bulunuyor. Geleneksel olarak, tarih boyunca iyi ilişkilerimiz oldu, şimdi de çok iyi ilişkilerimiz var. Aramızdaki ticaret hacmi iyi düzeydedir ve biz, Türkiye`yi dost ülke olarak görüyoruz.

İran, güney komşumuzdur, orada pekçok Azerbaycanlı yaşıyor. Bazılarının söylediklerine göre, İran`da yaklaşık 30 milyon Azeri yaşıyor. Tarih boyunca İran ile çok güçlü bağlarımız oldu. İran ile çok iyi ilişkilerin, dostluk ilişklerinin sağlanmasını istiyoruz. Aramızdaki ticaret hacmi büyük rakamlara ulaşmıştır, ticaret yapılıyor. İran ile sınırlarda gidiş-geliş rahattır.

Orta Asya ülkeleri ile ilişkilerimiz iyidir. Halihazırda Hazar Denizi, çok büyük bir soruna dönüşmüştür. Zira biz,- denizin derinliklerinde bulunan petrol ve doğalgazı daha 50 sene önce, Sovyetler Birliği üyesi olduğumuz dönemde çıkarmaya başladık. Bu konuda büyük bir birikimimiz vardır. Jeologlarımız denizde pekçok petrol ve doğalgaz yatağı keşfetmişler. Onun için biz batılı şirketlerle, Amerika Birleşik Devletleri, İngiliz şirketleri, Almanya`nın "Bibel" isimli dev şirketi ile birçok anlaşmalara imza attık. Hollanda`nın "Sell" şirketi burada aktif çalışmalar yapıyor, çok büyük olanaklara sahiptir, Belçika, İtalya şirketleri, hatta İspanyol şirketleri, Fransa`nın "Total", "Elf Aquitaine" gibi büyük şirketler, Norveç`in "Statoil" şirketi çalışıyor. Kısacası, biz Hazar Denizi`nin olanaklarını dünyaya açtık. Zira burada zengin petrol ve doğalgaz yatakları bulunuyor. Biz Gürcistan üzerinden Karadeniz kıyısına petrol boru hattını inşa ettik. Biz artık bu boru hattı ile petrol ihraç ediyoruz. Gelecekte yılda yaklaşık 50-60 milyon ton petrol ihraç etmek için geçende Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının inşasına ilişkin dev bir anlaşmaya imza attık. Bu da bizi tüm ülkelere bağlıyor.

Hazar Denizi`nin obür kıyısında Kazakistan, Türkmenistan da petrol ve doğalgaz üreimi yapıyorlar. Hazar Denizi daha Sovyetler Birliği döneminde sektörlere göre bölünmüştü. Doğru, şimdi bazıları buna karşı çıkıyorlar, Hazar Denizi`nin statüsü üzerine tartışmalar yapılıyor- sorunlarımızdan biri de budur. Ben sorularınızı cevaplamaya çalıştım.

Sanırım, ayın 7`sinde yapılacak seçimler hakkında size detaylı bilgiler vermişler. Emin olabilirisniz, ayın 7`sinde seçimlerin en iyi şekilde yapılması için herşey yapılmıştır ve yapılacaktır. Muhtemelen, onlar size herşeyi anlatmışlar. Ben yinelemeyeceğim. Teşekkür ederim.

İndulis Berzinsh: Mutlaka geleceğim. Teşekkür ederim.